Terör örgütleriyle geldiler. Örgütleri birleştirdiler, Türkiye'nin üzerine saldılar. Ardı ardına kıyımlar yaptılar. Korku üzerinden toplumsal psikolojiyi çökertmeye çalıştılar. Milletin devlete güveninisarsmaya, geleceğe dönük umutlarını kırmaya çalıştılar.
Olmadı, başaramadılar.
Darbeler tezgahladılar. Sermaye operasyonlarıyla hükümet düşürmeye kalkıştılar. Ülkeyi çökertme, teslim alma, ABD vesayetine rehin verme planını yolsuzluk söylemiyle pazarladılar. Kamuoyunu en zayıf noktasından vurdular. 17-25 Aralık böyle bir darbe girişimiydi.
Olmadı, yine başaramadılar.
Tarihin en alçak, en kirli imha planıydı..
Onlarca yıl sistemin içine gizledikleri, besledikleri, örgütledikleri kadrolu yapıları harekete geçirdiler. ABD ve Avrupa istihbarat örgütlerinin Türkiye ayağını oluşturan unsurlara işaret verdiler. Ordu içindeki, polis içindeki, sivil bürokrasi içindeki, sermeye çevresindeki aparatlarını sahaya sürdüler.
Devleti, milleti, Türkiye'yi, bu ülkenin gelecek hayallerini silahla, tankla, uçakla yok etmeye giriştiler. Tarihin en çirkin, en ağır, en alçaksa senaryosunu devreye aldılar.
Darbe değil imha planı, hükümet değiştirme değil Türkiye'yi parçalama planı uyguladılar. Gülen ve teröristleriyle birlikte, onlardan uzak görünen, onlara karşıymış gibi görünen ama hepsi bir şekilde o vesayetçi odaklara çalışan, onların “adamları” olan kişi ve çevreleri de koroya kattılar. Çünkü nihai hesaplaşma yaşanıyordu.
Onlara göre bu son darbe olacak, maksat hasıl olacaktı. 15 Temmuzböyle bir plandı. Ülke tarihinin en ağrı saldırısı, yeni bir işgal projesiydi. Olmadı, başaramadılar, hiç başaramayacaklardı.
Hepsi sahiplerine sığındı: Sizi asla unutmayacağız
Çünkü Anadolu'nun yüzlerce yıllık birikimi, idraki, direnci harekete geçmişti. Yerli olan, milli olan harekete geçmişti. Siyasete, ekonomiye, medyaya, sosyal alanlara yön veren kişi ve kadrolar bu saldırıyla bitti, tükendi, millete yenildi. 15 Temmuz'dan hemen sonra FETÖ mensupları, o imtiyazlı istihbarat kuryeleri birer ikişer ait oldukları ülkelere kaçtı, efendilerine, sahiplerine sığındı.
Bunları hiç unutmayacağız. Unutmamak için de sürekli tekrarlayacağız. Özellikle son beş yılda bu ülkeye neler yaptıklarını nesilden nesile aktaracağız. Çünkü biz tarihsel hafızamızıyenilediğimiz için, hatırlamaya başladığımız için başaramadılar. Bu yüzden güçlü olduk, bu yüzden o kirli senaryoları ülkenin başına bela olmadan boşa çıkardık. Unuttuğumuz an, başka şeylere daldığımız an, “her şey bitti” dediğimiz an yenileri gelecektir.
O 'kritik eşik' aşılacak, artık durduramazsınız
İyimserliğimize, umudumuza, dayanışmamıza, ülkeye ve millete inancımıza, gelecek hesaplarımıza savaş açtılar. “Türkiye'nin geleceği aydınlık” dediğimiz anda taarruza geçiyorlar.
“Bu ülke güçlüdür, başaracaktır, o büyük yürüyüşü tamamlayacaktır, bir daha asla cephe ülkesi olmayacaktır, kendi geleceğini kuracaktır” dediğimiz anda, “kritik eşiği aşmak üzere, bu eşik aşıldıktan sonra Türkiye'nin bileğini bükmek mümkün olmayacaktır” dediğimiz anda, “Bize bir parçalanma haritası dayatıyorlar. saldırıya geçiyorlar. Öyleyse biz de kendi haritamızı dayatacağız” dediğimiz anda alaya alıyorlar, sulandırıyorlar, bu inancı kırmaya çalışıyorlar.
15 Temmuz saldırısı kadar yıkıcı bir diğer saldırı da budur. Ülkeye, millete, tarihe, geleceğe dönük inancımızı, kanaatimizi, öz güvenimizi yıkmaya, yok etmeye dönük saldırıdır. Bu ülkeye inancımızı sarsmalarına izin vermeyin. Türkiye'nin geleceğine güvenle bakmamızı perdelemeye dönük senaryolara izin vermeyin.
Bu ülkeyi köleler yönetemeyecek..
O kibirli, tepeden bakan, buyurgan, iki yüzlü, şımarık kimlik ve kişilikleri ciddiye almayın. Asıl siz onları küçümseyin, değersizleştirin, yok sayın. Çünkü onlar, onlarca yıl bu psikolojik operasyonu yürüttüler. Ülkenin sahipleri gibi, efendileri gibi, akil adamları gibi hareket ettiler.
Oysa hepsi köleydi, hepsi bir efendinin oyuncağı idi. Onların kölelerinin bize akıl verdiği dönemleri tarihe gömdük. 15 Temmuz'la gömdük, daha da gömeceğiz. Kölelerin bu ülkeye efendi olamayacağını bütün dünyaya ilan ettik. Bu ülkenin artık kölelerle yönetilemeyeceğini ispatladık.
Evet, iyimseriz. Daha ötesi, inanıyoruz. Bu ülkeye, milletimize, geleceğine güveniyoruz. Artık bileğimizin bükülemeyeceğini, bir talimatla hükümet değiştirme, millet korkutma dönemlerinin geçmişte kaldığını biliyoruz. Bu ülkenin öz savunmasının, “Acımasız Direniş”inin tarih yapıcı rolüne döndüğünü biliyoruz. ABD'ye, Almanya'ya, İngiltere'ye ya da bilmem hangi başkente yerleşip oradan kurşun sıkanların da bir süre sonra nefessiz kalacağını biliyoruz.
Kavga, merkez ülkeler arasında krize dönüşüyor
Bundan sonra bütün örgütlerle saldırsalar da, ekonomik operasyonlar yapsalar da, içeride kalan nüfuz ağlarını yeniden harekete geçirseler de artık o hedefe varamayacaklar. Dünyaya bakın, çevre ülkelere bakın, ABD içindeki tartışmalara, ABD-Rusya ilişkilerine, ABD-Çin restleşmelerine, Doğu Avrupa-Baltık bölgesindeki gerilimlere, kaynaklar üzerindeki kavgaların başka coğrafyalara kaymasına bakın.
En soğuk analizleri yapın, hamasetten alabildiğine uzak durarak bir dünya okuması yapın. Varacağınız nokta aynı oyacaktır. Türkiye üzerindeki yoğunluk başka bölgelere kayıyor. Dünya başka kavgalara doğru sürükleniyor. Suriye merkezli kriz daha büyük ölçekli, merkez ülkeler arasındaki krize yöneliyor. Küresel ekonomik ve siyasi iklimalabildiğine sertleşiyor. İşte tam bu dönemde Türkiye, en ağır saldırılardan sağ çıkmış, bu saldırılarla direncini güçlendirmiş bir ülke olarak öne çıkıyor, çıkacak.
Savaşı evimize taşıyanların evlerinde yangınlar başladı
Zaten mesele buydu. Amaç, Türkiye'yi durdurmaktı. Büyümesini engellemekti. Direncini kırıp yeniden belli bir eksene hapsetmekti. Hiç birini başaramadılar dahası Türkiye'nin özgüveni, belki hıncı, yarın hesapları daha bir kuvvetlendi. Savaşı iç Anadolu'ya kadar taşımayı planlayanlar şimdi kendi evlerindeki yangınla uğraşıyor, daha da uğrayacak. Çünkü o yangınlar yeni başladı.
Batı başkentlerine kaçıp oradan sahiplerinin talimatlarıdoğrultusunda Türkiye'ye ateş edenler, bir süre sonra o başkentlere bile yük olmaya başlayacaklar. FETÖ gibi yapılar bulundukları ülke için iç tehdit haline gelecekler. Gazeteci, aydın kılıklı tipler ise değersiz birer malzeme gibi bir kenara fırlatılacaklar. Tarihî akışın ters tarafında yer aldıkları için yok olup, unutulup gidecekler. Bu ülke, bu millet tarih yapıcı gücünü sahneye koyarken onların bu yeni tarihte adı bile anılmayacak.
Taarruz dönemi: Ben inanıyorum..
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünkü konuşmasında “Artık savunma döneminde değiliz. Taarruz dönemindeyiz” dedi. Bu söz, bir öz güven motivasyonu değildi. Bu söz ve Cumhurbaşkanı'nın son günlerde ısrarla anlatmaya çalıştığı şey sadece bir iyimserlik de değildi. Eminim nasıl bir dünya şekillendiği, nasıl bir küresel güç haritası oluştuğu değerlendiriliyor ve Türkiye'nin bu harita içindeki yeri üzerinde çalışılıyor.
Ben bu sözlere inanıyorum. Türkiye'nin artık dışarıdan ve içeriden servis edilen senaryolarla belini bükülemeyeceğine inanıyorum. Bundan sonra içeriye değil dışarıya dönük Türkiye izleyeceğimizi biliyorum.
Bu tarih dönüşü yüzyıllarca sürecek
Yeni küresel güç haritasında, bazılarını rahatsız etse de, Türkiye için geniş bir alan var. Bugün merkez güçler dediğimiz bazı ülkelerden bile daha geniş manevra alanı var. Çünkü Türkiye yükseliş dönemine girdi. Son yıllarda yaşadığımız bütün saldırılar bu tarihi sürece boşa çıkarmaya dönüktü. Başaramadılar, tarihi engelleyemediler aksine o dönüş daha da hızlandı.
Ülkelerin, milletlerin tarih dönüşleri uzun solukludur. Belki yüzyıllarca devam eder. Bizim tarihimizde de bu hep böyle olmuştur. 20. yüzyılın dondurulmuş tarihi bitmiş, 21. yüzyılın yükseliş tarihi başlamıştır.
Öncülere sahip çıkın..
İşte bu tarih yapıcı ana omurgayı iyi izleyin. Tarih yapıcı öncülere, kadrolara sahip çıkın. Günübirlik hesaplara zihninizi rehin vermeyin. Küçük hesaplara kurban olmayın. Bu büyük yürüyüşte yerinizi alın. Gerektiği zaman yumruklarınızı sıkın, gerektiği zaman merhamet duygularınızı alabildiğine genişletin. Entelektüel teröre, kiralık düşüncelere, servis ürünü akıl vermelere kulak asmayın.
Sistemik dönüşümün son safhasına geldik
Türkiye sistemik dönüşümün son aşamasına geldi. Bu dönüşümün tamamlanması, dışarıya yönelişin de başlangıcı olacaktır. Tam da bu dönemde, önümüzdeki birkaç ayda, içeriye servis edilecek her türlü fitne, fesat, kirli ve kanlı hesaplara karşı teyakkuzdaolun.
Başaramayacaklar ama yeni şeyler denemekten de vazgeçmeyecekler. Türkiye'yi meşgul etmeye, içerideki dönüşümü yavaşlatmaya, dışarıda kuruyan yeni dünyada üsleneceği rolü daraltmayaçalışacaklardır.
Biliyoruz, tarih yapıcı ana omurgayı aşmaları artık imkansızdır. Yaban ellerde birer Gurka olarak kendini satanlar, piyasa değerlerinin nasıl da düştüğüne tanık olacaklardır, onu da biliyoruz. Ama yine de son ana kadar teyakkuzda olmak bir vatan nöbetidir.
Anayasa/referandum: Yüz yıllık bağımsızlık mücadelesi ve zafer..
Açıkçası, Anayasa değişikliği ve referandumu, Türkiye'nin son İstiklal Savaşı'nın sonu olarak görüyorum. Erdoğan'ın “Taarruz dönemi” dediği şey de, muhtemelen, son İstiklal Savaşı'nın, yani savunma döneminin kapanışı, yeni siyasi tarihin başlangıcıdır. Yani referandum sonrasıdır. Yani Türkiye'nin yüz yıl süren gerçek bağımsızlık savaşını kazandığı andır.
Buna inanıyorum. Duygusal olarak da inanıyorum. Oluşmaya yüz tutan yeni küresel güç haritasına bakınca da aynı fotoğrafı görüyorum.
Siz siz olun, Türkiye'ye ve dünyaya başkalarının gözüyle değil kendi gözünüzle bakın. Anadolu'dan, bu ülkenin sokaklarından bakın. Aynı şeyi göreceksiniz.
Taha Dağlı
Savunmadan taarruza: Yüz yıllık bağımsızlık mücadelesi ve zafer..
20 Ocak 2017, Cuma