Taha Kılınç
Receb ayının bereketi
Hazret-i Hüseyin "radıyallahü anh" anlatır:
Kâbe'yi tavaf ederken yanık sesle dua eden birini babam çağırdı. Güzel yüzlü temiz bir gençti. Ancak sağ tarafı felç olmuş, hareketsizdi. Ona dedim ki:
— Sen kimsin, vaziyetin ne böyle?
— Menâzil bin Lâhık... Ben çalgı çalmakla, şarkı söylemekle her yere ün salmış, Arabistan'ın artisti denilen ünlü bir kimseydim. Receb ve Şaban aylarında bile bu günahlara devam ederdim. Salih olan babam, beni bu günahlardan kurtarmaya çalıştı. Bana, (Allahü teâlânın azabı şiddetlidir, bir anda kahredebilir. Kötü arkadaşlardan vazgeç, bu kötü işleri bırak! Melekler ve bu aylar senden şikâyet ediyorlar) dedi. Nasihate hiç tahammülüm yoktu. Babamın üzerine yürüyüp, döverek susturdum. Üzüntülü ve kırık kalble, (Bu aylarda oruç tutar, geceleri ibadet ederim. Beytullaha gidip şerrinden korunmak için Allahü teâlâdan yardım dilerim) dedi. Bir hafta oruç tutup Kâbe'ye giderek, (Ey Rabbim, mazlumların âhını yerde bırakmazsın. Bu ayda, bu mübarek yerlerde yapılan duaları reddetmezsin. Hakkımı oğlumdan al, onu felç et) diye dua etti. Henüz duası bitmeden sağ tarafım felç oldu.
— Baban bu hâline ne dedi?
— Babamdan af ve özür diledim. Onun da babalık şefkati galip gelerek beni bağışladı. Beddua ettiği yerde, bu sefer şifa bulmam için hayır dua etmek üzere deveyle Beytullaha gelirken, devenin ürkmesiyle babam düşüp öldü.. Şimdi çaresiz kaldım.
Hazret-i Hüseyin dedi ki:
Babam gence dua etti. Receb ayında yaptığı dua bereketiyle Allahü teâlâ ona şifa ihsan etti. (Gunye)
Molla Câmî "rahmetullahi aleyh" hazretleri buyurdular ki;
Akıllılar, ölümle sona eren her nîmeti, nîmetten saymazlar. Ömür, ne kadar uzun olursa olsun ölüm yüz gösterince, o uzunluğun ne faydası olur? Nîmetin değeri, sonsuz olmasında ve yok olmak tehlikesinden uzak bulunmasındadır.
İhtiyarlık, gençliğin sonu ve netîcesidir. Netice ise, başa bağlıdır. Gençliğini iyi geçirenin, ihtiyarlığının da iyi geçeceği umulur.
Kötü kimse, başkalarının ayıplarını saymak isterken, kendini dile getirir.
Bir kimse bütün ilimleri kendinde toplasa, Allahü teâlânın rızâsına uygun hareket etmedikçe kurtulamaz.
Önceden Allahü teâlânın adını dile getirip, O'nu övmeden mübârek bir işe başlayan kimse, cılız bir kuş gibi uçmağa güç yetiremez. Gâyesine ulaşmadan kanatları kırılır, bir daha kalkmayacak gibi yere düşer.
Müslimân, yapdığı iyiliklerin mükâfâtlarına, hem dünyâda, hem de âhiretde, kâfir ise, yalnız dünyâda kavuşacakdır. Kötülüklerin en kötüsü, kâfir olmakdır. İnsanlara iyilik etmek düşüncesi ile çalışarak, beşeriyyete fâideli keşfler veyâ işler yapmış, insanlara yardım için hayâtını, sıhhatini tehlükeye koyarak, en müşkil şartlar altında çalışmış olan bir kimse, müslimân olmayıp, kâfir olarak ölürse, iyilikleri onu küfrün cezâsından kurtaramaz. Fekat, Allahü teâlânın nezdinde her dürlü fenâlığı ve hîlekârlığı yapan, riyâ ile ibâdet eden münâfıkların cezâsı, muhakkak böyle kâfirlerin cezâlarından dahâ çok olacakdır. Bunların müslimân görünmeleri, kendilerini, kalblerindeki küfrün karşılığı olan azâbdan kurtarmıyacakdır. Osmânlı târîhinde, evvelce hıristiyan iken İslâm dînini kabûl eden ve İslâmiyyete büyük hizmetleri dokunan pek çok kumandan, ilm ve fen adamı vardır.