Taha Kılınç
En kuvvetliniz gadabını yenendir
Liselerde, üniversitelerde okunan ulûm-i akliyye, ya'nî tecribî ilmler, ya'nî fen bilgileri ve yabancı diller, islâmiyyete ve mahlûklara hizmet etmek niyyeti ile öğrenilirse ve bu yolda kullanılırsa, fâideli olur. Bunlara çalışmak lâzım olur ve sevâb olur. Bunun içindir ki, ecdâdımız, Şâm, Bağdâd, Semerkand ve Endülüs müslimânları her dürlü fende ve güzel san'atda pek ileri gitmiş, dünyâ birinciliğini ellerinde tutmuşlardı. Avrupanın ilm ve fen adamları, asrlar boyunca, islâm fakültelerine gelip ihtisâs kazanırlar ve bununla öğünürlerdi. Müslimânların o parlak medeniyyetlerinin eserleri, bugün meydândadır ve dünyâ münevverlerini hayrân bırakmakdadır.
Bugün liselerde, üniversitelerde okutulan ve insanın bütün gençlik hayâtına mal olan bilgiler, Allahü teâlânın emrlerine uyarak kullanılırsa, fâideli olur ve dünyâ ve âhıretin kazanılmasına sebeb olur.
Kişi dünyada kimi severse, ahirette onunla beraberdir. Ahirette kiminle beraber olacağımızı merak ediyorsak, dünyada kimi sevdiğimize, kiminle beraber olduğumuza bakmalıyız. Çünkü ahirette de onunla beraber oluruz.
Silsile-i âliyye büyüklerinden Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin bir talebesine, birisi der ki:
- Görüştüğüm kimseler; "Hocanız bu edepli, terbiyeli çocukları nerden buluyor?" diye soruyorlar. Ben de merak ediyorum. Hepiniz çok terbiyeli ve edeplisiniz. Hocanız sizi nerden buluyor böyle?
O talebe de gülümseyerek şöyle cevap vermiş:
- Bu, çeşmeden içilen suya ve alınan gıdaya bağlıdır. Bu çeşmeden içen edepli olur. İnsan, aldığı havaya, içtiği suya ve beslendiği gıdaya göre yetişir. Bu, ihlâs çeşmesidir, yani her şeyimiz Allah içindir. Onun kullarına iyilik etmek içindir. Dünya ve ahiret saadetlerine kavuşmaları içindir. Derdimiz, bir kişinin daha yanmaktan kurtulmasıdır. Müslüman, tatlı dilli, güler yüzlü olur. Müslüman edepli olur. Bize bunları hep hocamız öğretti. Bizde gördüğünüz her iyilik hep hocamızdan geliyor, yoksa biz diğer insanlardan beter olurduk.
Şu örnek, belki maksadı daha iyi anlatır: Mübârek bir zat, abdest almak için bir çeşmeye gitmiş, tam abdest alırken, avucunun içine çamur düşmüş. "Bu, temiz bir çeşme, burada çamur ne gezer?" demiş. Çamuru koklamış, mis gibi... Çamura; "Sen neden böyle kokuyorsun? Çamur her yerde çamurdur. Sende bir özellik var, niye kokuyorsun?" demiş. Çamur da; "Ben vallahi, billahi çamurum. Yani çamurluğumda hiç şüphe yok. Ama ben öyle bir çamurum ki, benim bulunduğum yere gül ağacı diktiler. O gülün yaprakları üzerime düştü. Yağmur yağdı. O yapraklar benimle karıştı. Dolayısıyla ben şimdi, mis gibi gül kokarım, ama gül ağacından dolayı, çamurluktan dolayı değil. Ben yine çamurum, ama gül kokulu çamurum." demiş.
En kuvvetliniz gadabını yenendir
Medine'li gençlerden bir grup, kuvvetlerini denemek için büyük bir taşı kaldırmaya çalışıyorlardı. Bu sırada Resul-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz oradan geçiyordu ve sordu "Ne yapıyorsunuz?"
"Yâ Resulallah, kuvvetimizi deniyoruz. Hangimizin daha güçlü olduğunu bilmek istiyoruz"
"Hanginizin daha kuvvetli olduğunu size söyleyeyim mi?" buyurdular.
Gençler, Resul-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin, içlerinden hangisini en kuvvetli seçeceğini beklemeye başladılar.
Resul-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz buyurdular ki: "İçinizden kim, bir şeye sinirlendiğinde gadabını yenerse, en kuvvetliniz budur"