Taha Dağlı
Öyleyse biz de eski defterleri açıp, kendi haritamızı masaya süreceğiz
Tehlike tahmin ettiğimizden çok daha büyük, düşündüğümüzden çok daha yakındır. Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en ciddi tehdidiyle yüz yüzedir. Etnik kimliklerimizden, siyasi görüşlerimizden arınıp sadece Türkiye ve ülkemizin geleceği açısından baktığımızda, biraz gözlerimizi açtığımızda, coğrafya üzerindeki hesaplara dikkat ettiğimizde, yeni harita taslaklarının nerelere uzanacağınıgörebildiğimizde vahamet apaçık ortaya çıkacaktır.
Tehlike; Mesut Barzani’nin gücü ve etnik milliyetçilikle sınırlı bir durum değildir. Mesele; İsrail’den sonra ilk kez bölge haritalarının resmen değiştiriliyor oluşu ile yüzleşme meselesidir. Bunun bir başlangıçolacağı, Türkiye dahil, bölgenin diğer ülkeleri için jeopolitik çözülmelerdöneminin başlatıldığı artık ilan edilmiştir.
Jeopolitik çözülme, “doğrudan saldırı”
Kim ne derse desin, Barzani’nin referandumundan sonra coğrafyanın, bölgedeki devletlerin, güçlü ülkelerin jeopolitik çözülme dönemi başlatılmıştır. Artık hiçbir ülkenin bütünlüğü güvence altında değildir. Bu bütünlüğün sadece Kürt milliyetçiliği üzerinden tehdit edildiği tezi meseleyi sulandırmak, büyük tehdidi gizlemek, coğrafyamıza yönelik çokuluslu istila haritasına karşı insanlarımızı uyutmaktır.
Türkiye artık, tehdidin Batı’dan ve müttefiklerinden geldiğini, onların tam da güneyimizde oluşturdukları cephe hattından ve kurdukları örgütler üzerinden geldiğini, bir süre sonra bunun “doğrudan saldırı”boyutunu alabileceğini görmeli, bütün tehdit tanımlamalarını yeniden yapmanın zorunluluk olduğunun farkına varmalıdır.
‘İçeriden vesayet’ ve iç işgal planları
Türkiye, içerideki zihinsel kuşatmaya direnmeli.. Bu kuşatmanın ülkeyi felç edecek, tarihi hafızasını silecek, yüzyıllara dayanan siyasi aklını karıştıracak, Ankara’yı hareketsiz bırakacak bir dış irade tarafından yönetildiğini, bunun bir “iç tehdit” haline geldiğini de bilmeli. Çünkü bir tür “içeriden vesayet” operasyonu ile, coğrafya algımız, gelecek hayallerimiz, ülke bütünlüğümüz, toplumsal varlığımız açıkça tehdit edilmektedir.
Birinci Dünya Savaşı sonrası bütün bölgeyi hedef alan en büyük tehdit ve istila hesapları, etnik düşmanlık teziyle Türkiye içine servis edilmektedir. Bu plan, ileride “Türkiye cephesi” açmak isteyenlerin ortam oluşturmaplanıdır. Referandum döneminde gördüğümüz kadarıyla, bu yolda epeyce yol alınmıştır. Bu bir “iç işgal” girişimidir.
‘Barzani istihbarat ağı’, ABD-İsrail istihbarat ağı
Bugün referanduma destek, Barzani’ye destek gibi gördüğümüz bu tavırlar, yarın Türkiye’de bambaşka operasyonlar için daha belirgin şekilde öne çıkacaktır. “Barzani istihbarat ağı” olarak nitelendirdiğimiz tüm bu bağlantılar, aslında ABD/İsrail istihbarat ağıdır. Bunu 15 Temmuz’da çok net gördük. Onlar gibi bu ağ da, Türkiye’nin sinir uçlarına kadar yerleşmiştir.
Anlaşılan FETÖ’den boşalan yer hemen doldurulmuştur. Bütün bu çabaların arkasında yatan tek şey, Türkiye içinde milli, vatan ekseninde bir direncin oluşmasının önüne geçmektir. Bunu başarmaları, Allah korusun, “Türkiye’nin düşmesi” demektir.
Bizim de “eski defterleri” açma zamanımız gelmiştir
Dünya Savaşı döneminin bütün dosyaları, haritaları, hesapları açıldıartık. Haritalar yüz yıl sonra yeniden çizilecekse, o dönemin işgalcileri, istilacıları, yağmacıları yeniden bu coğrafyaya akın ettiyse, yeni bir talan ve paylaşım başladıysa en çok bize söz düşmektedir. Bizim de eski defterlerimizi, hesaplarımızı, harita taslaklarımızı açma vaktimiz gelmiştir.
Ülkemiz üzerine hesap yapanlara karşı kendi hesaplarımızı masaya sürme vakti gelmiştir. Onlar iç işgal denemeleri yaparken bizim de Selçuklu/Osmanlı geleneğinde, coğrafyayı daha da birleştirecek güçlü adımlar atma vaktimiz gelmiştir. Onlar savaşı Türkiye içlerine servis edeceklerse bizim bu savaşı sınırlarımızın çok uzağına itme vaktimiz gelmiştir.
Barzani ve PKK: ‘Yeni Haçlılar’ın tetikçileri..
Kuzey Irak yönetimi, Barzani ekibi artık bir yabancı unsur, Batılı istilanın tetikçisi ve öncü gücü, onların coğrafyayı felakete sürükleme planlarının uzantıları olarak görülecek, PKK/PYD’nin tıpkı DEAŞ ve diğer örgütler gibi birer Truva Atı olduğu bilinecek, terörle mücadele dönemi kapatılacak, istilaya karşı bölgesel direnç hatları oluşturulacaktır.
Irak ve Suriye’nin kuzeyinde, tıpkı Haçlıların bölgeyi parça parça ele geçirmeleri gibi bir plan uygulandığı, bir yabancı coğrafya oluşturulduğu bilinecektir. Çünkü çok yakın zamanda Türkiye sınırları, İran sınırları, Suriye içleri ardı ardına onlarca askeri üsse, füze rampalarına, operasyon alanlarına dönüştürülecektir.
Barzani’nin ve PKK’nın adamları ile birlikte Müslüman avı başlatılacak, İslam şehirleri yağmalanacak, harabeye çevrilecek, İsrail’in coğrafyadaki varlığı gibi bir garnizonlar kuşağı oluşturulacaktır. O zaman hiçbir ülkenin güvende olmayacağını, o zaman bu bölgenin bütün ülkelere saldırı üssü olacağını şimdiden görmemek körlüktür.
Öyleyse direnmeye şimdiden başlayalım
Öyleyse Batılı istilaya karşı bölgesel direnç oluşturulacaksa ilk önce Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki yabancı unsurlara, garnizonlara karşı alarma geçilmesi gerekiyor. Şimdiden ve derhal önlem alınması, Türkiye’nin tarihsel bir bilinçle harekete geçmesi gerekiyor. Bir yıl sonra böyle bir fırsat bir daha olmayacak, çünkü bölgesel şartlar olgunlaştırılacak ve bizler kendimizi Anadolu içlerinde savunmakzorunda kalacağız.
İşte bu yüzden, kendi defterlerimizi açmamız gerekiyor. Dünya Savaşı’nı yaşamış bir millet olarak, bütün coğrafyada direnmiş bir millet olarak, Anadolu’ya sığınıp onu elinde tutmuş bir millet olarak bu büyük oyunun üstesinden gelebileceğimizin pekala farkındayız. Sadece zaman, karar, dirayet ve geleceğe dair öngörümüz buna yetecektir.
Tarihi bir ‘Türkiye duruşu’, bütün hesapları bozacaktır
Kuzey Irak’tan gelen, içerideki ortakları tarafından pazarlanan, medyaüzerinden servis edilen vaatlerin, yumuşak sözlerin tamamının zaman kazanmaya dönük olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır.
Tarih bize geniş bir hareket alanı tanıdı. Bu sefer güçlüyüz ve birçok krize müdahale imkanımız var. Ayrıca otuz yıldır ilk kez, Batı’dan gelen istila ve parçalama planlarına karşı bölgesel bir yakınlık oluştu. Türkiye, Irak ve İran arasındaki yakınlaşma, bu anlamda umut vericidir.
Dolayısıyla Türkiye’nin siyasi aklı, tarihsel sorumluluğunu yerine getirecek, yüzyılların geleneğine ve sürekliliğine bağlı kalacak, bizi Selçuklu yapan, Osmanlı yapan, Türkiye yapan iradeyi gösterecektir. İç işgalcilere karşı, dış müdahalecilere karşı bir Türkiye duruşu, coğrafyayı ve tarihi şekillendirecektir. Bunu engellemeye dönük bütün telkinler, planlar, öneriler bizi susturmaya, hareketsiz bırakmaya dönüktür ve Türkiye’nin geleceğini karartacaktır.