Saddam Hüseyin'in liderliğindeki Irak'ın Kuveyt'e girmesinin üzerinden elli dört gün geçmişti. Takvimler, 25 Eylül 1990 tarihini gösteriyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Beyaz Saray'da ABD Başkanı Birinci Bush'la yaptığı görüşmeye Dışişleri Bakanı Ali Bozer'i almamıştı! Ona güvenmiyordu.
Bu durum, Ankara'da krize yol açmıştı. Uğradığı eleştiri bombardımanı, Turgut Bey'in umurunda değildi.
*
Özal, “kapalı kapılar ardında” Baba Bush'la ne konuşmuştu?
George Bush, “Saddam'ın kuzeyden baskılanmasını; Ortadoğu'daki ve İslam dünyasındaki ülkelerin ikna edilmesinde ABD'ye yardımcı olunmasını; uğrayabilecekleri muhtemel sıkıntılarda, Kürtlerin koruma altına alınmasını” istiyordu!
Turgut Özal, ABD Başkanı'nın bu taleplerini dinledikten sonra; Bush'a dönüp “Irak'ta ne aradıklarını” sordu:
“ABD'nin Irak harekâtı sadece Saddam'ın iktidardan indirilmesi için mi, yoksa başka niyetlerle mi planlanıyordu?”
Baba Bush, topu taca attı; net bir cevap vermedi…
Turgut Bey, “Irak'ın işgali Ortadoğu'yu iyice karıştırır. Bu durum bize de, Ortadoğu'daki ülkelere de çok büyük zarar verir.” diye devam etti…
Hemen ardından da tarihi bir talepte bulundu:
“Bütün bu muhtemel sorunların bertaraf edilebilmesi, Kuzey Irak'taki Kürtlerin güvenliği, PKK terörünün Irak'tan sevk ve idaresinin bitirilebilmesi için Kerkük ve Musul'a kadar olan bölge Türk askerinin denetimine verilmelidir!”
Bush, Özal'ın bu çıkışına çok şaşırdı. Ne söyleyeceğini bilemedi. Hepi topu bir “kaytarma” cümlesi sarf edebildi: “Kurmaylarımla görüşüp sonra size döneceğim.”
Özal, konuşmasını sürdürdü: “Sizin hangi emellerle Irak'a gireceğinizi bilmemiz mümkün değil. Ancak bunun sonunda Körfez ülkeleri ve Irak'tan büyük bir ekonomik kazancınızın olacağı kesindir. Türkiye'nin ise bu bölgede yüzyıllardan beri gelen hakları vardır. Eğer bir harekât olacaksa ve biz buna destek vereceksek, o vakit gelmiş geçmiş bütün zararlarımızı telafi etmemiz gerekir!”
Baba Bush, bunun üzerine “Sayın Özal, hiç merak etmeyin! Türkiye Irak planımızdan azami ölçüde kazançlı çıkacaktır. Bana güvenebilirsiniz” yanıtını verdi!
(Birinci Bush, ağız dolusu yalan söylüyordu. ABD'ye ve başkanlarına asla güvenilmezdi!)
*
Beyaz Saray'daki görüşmeden sonra Türkiye'ye dönen Özal, TSK'nın Kerkük ve Musul'a girmesine yönelik bir harekât planı üzerinde çalışmaya başladı…
O günlerde, ANAP Milletvekili Göksel Kalaycıoğlu'nu hayli geç bir saatte telefonla aramış; “Lozan Konferansı'ndaki Musul zabıtlarını” kendisine getirmesini rica etmişti.
Çankaya Köşkü'nde kahvaltıya davet ettiği Göksel Hanım, Turgut Bey'le selamlaştıktan hemen sonra “Hayrola Musul'a mı giriyoruz?” diye soruyordu!
Turgut Özal, işaret parmağını dudağına götürerek; çantasındaki Musul zabıtlarıyla karşısında duran Göksel Kalaycıoğlu'na “Sus” işareti yaptı!
Turgut Bey, Musul zabıtlarını hangi kurumdan istese elbette kendisine getirirlerdi. Halbuki, odaklandığı konuyu bir müddet gizlemiş; güvendiği bir isimden tutanakları istemişti.
*
Musul ve Kerkük'le ilgili çalışmalarını tamamlayan Özal, ilk darbeyi Milli Güvenlik Kurulu toplantısında yedi!
Başta Genelkurmay olmak üzere devletin belli başlı kurumları Özal'ın planına karşı çıktılar. Sivil toplum kuruluşları da “koro”ya katıldı. Turgut Bey'in Kuzey Irak'la alakalı çıkışına tepki kısa sürede öyle bir noktaya ulaşmıştı ki, Cumhurbaşkanı'na adeta savaş açılmıştı!
Demirel, bu karşıtlığın bayraktarı gibiydi. İsmet Paşa'nın oğlu Erdal Bey de yanlarındaydı. Turgut Bey'in “sürpriz” desteği ile Başbakanlık koltuğuna oturan Yıldırım Akbulut bile “Özal Karşıtı” cephede yer alıyordu!
Ordu, Anavatan Hükümeti ve muhalefet partileri “Kuzey Irak'ı 80 sene evvel bıraktık, artık orada ne işimiz var?” diye feveran ediyorlardı!
(Son birkaç yıldır, Ortadoğu'da/Suriye'de/Kuzey Irak'ta ne işimiz var?” diye ısrarla gürültü yapanlarla aynı Amerikan İliştirilmişi repliği kullandıklarını tam da burada hatırlayalım!)
*
3 Aralık 1990'da; Turgut Özal'la ters düşen Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay istifa etti! Özal'ın istifaya cevabı “Komutan masada değil; savaşta cephede belli olur!” şeklindeydi.
“Türkiye'deki Amerika” anlamına gelen “Üst Yapı” (Derin Baronlar veya Eski Rejim) neticede Özal'ın Musul ve Kerkük planını boşa çıkarmıştı.
Ankara'daki “etkili mukavemet”in senaryosu Washington'da yazılmıştı:
Derin Bush'un başkanlığındaki Beyaz Saray, Turgut Bey'in Kuzey Irak planına karşıydı. Özal'ın hatası ise Bush'un sözlerine güvenmesiydi…
O vakitler, ABD'nin dümen suyuna girmiş olmakla suçlanan Özal aslında ABD'ye ve içimizdeki bilumum mutemet elemanlarına karşı “Türkiye'nin milli menfaatlerini, hayati manadaki haklarını” savunmuştu…
Özal, işte bu yoldaki mücadelesini “hayatıyla” ödedi: 17 Ocak 1991'deki Birinci Körfez Savaşı'ndan “iki yıl üç ay sonra” zehirlenerek öldürüldü!