Taha Kılınç
Müslümanı hor görmek, îmân zayıflığıdır
Allahü teâlânın, Mûsâ "aleyhisselâm" peygamberi olur da, Îsâ ve Muhammed "aleyhimesselâm" peygamberleri olmaz mı? Yehûdîler bu iki Peygambere inanmıyor. Hıristiyanlar, yehûdîlerin bu yanlış inanışlarını görüp, onlara kızarken, kendileri de, hazret-i Muhammed aleyhisselâma karşı bu yanlışlığı, bu iftirâyı yapmak gafletine düşmüşlerdir. Bu yanlış inançlar, ilmî bir inceleme netîcesi olmayıp, hep eskiye bağlanıp kalmak ve yeniyi, yeni geldiği için kabûl etmemekden başka bir şey değildir. Ya'nî gericilikdir.
Îsâ aleyhisselâm babasız dünyâya geldi. Hazret-i Meryem, oğlunu Kudüsden Mısra götürdü.. Oniki sene Mısrda kaldılar. Sonra, tekrar Kudüse gelip (Nâsıra) denilen köyde yerleşdiler. Otuz yaşında Peygamber oldu. Üç sene sonra, yehûdîler bunu öldürmek istediler. Allahü teâlâ, onu diri olarak göke kaldırdı. Ona benzeyen (Yudâ Şem'ûn) adında bir münâfık çarmıha gerildi. Babasız olduğu için, hıristiyanlar buna Allahın oğlu deyip tapınıyorlar. Babasız dünyâya gelmek, kişiyi insanlıkdan çıkarıp, ilâh yapsaydı, hem anasız, hem babasız yaratılan Âdem aleyhisselâma dahâ çok tapınmaları lâzım gelirdi. Hıristiyanların, hak olan dinlerini bozarak, ne kadar mantıksız bir hâle sokmuş oldukları, buradan da anlaşılmakdadır.
Yehûdîler, Îsâ aleyhisselâma yalnız inanmamakla kalmıyorlar. Babasız yaratıldığı için, ona kötü çocuk diyorlar. Müslümânlar ise, adâlet yolunu tutarak, her iki gürûhun gösterdikleri taşkınlıkdan kurtulmuşlar, ona Allahın kulu ve Peygamberi demişlerdir.
Avrupalılar bugün ilmde, fende çok ilerde ise de, vaktiyle eski Peygambere bağlanıp kalarak, en büyük yenilikden, ilerlemekden, mahrûm kalmışlardır. Şimdi de, bu gericilikden kurtulamamışlardır. Gericilik ile kalmıyarak, yeni dîni kabûl etmedikden başka, eskisini de değişdirmişler, bozmuşlardır.
Hazret-i Îsâ, göke çıkarıldıkdan kırk sene sonra, Romalılar Kudüsü alıp, yağma ve harâb etdiler. Yehûdîleri öldürdüler. Bir kısmını esîr aldılar. Kudüsde yehûdî kalmadı. Îsâ aleyhisselâmın oniki havârîsi, başka yerlere dağıldı. Gökden inmiş olan (İncîl) gayb oldu.
Sonradan, İncîl diye bozuk kitâblar yazıldı. Bunlardan dördü her tarafa yayıldı. (Barnabas) İncîlinin hemen hepsi doğru idi. Fakat bozuk İncîllere aldanmış olanlar, Barnabas İncîlini yok etdiler. Bu İncîlden bir dâne, sonradan bulunarak, yirminci asrda Londrada ve Pâkistânda ingilizce olarak basılmışdır. Îsevî dîni, Îsâ "alâ Nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm" görse tanımıyacak bir hâle getirildi. Böylece hıristiyanlık meydâna geldi. Bu gericilik, son asra kadar durmadı. Nihâyet birçoğu dinsiz oldular.
Muhammed Hâmid bin Tirmizî "rahmetullahi aleyh" hazretleribuyurdular ki;
Bir kimsenin bir müslümanı hor görmesi, îmân ve mârifet zayıflığındandır.
Yol belli ve açık; delil, âlimler (müctehidler), azık tam, binek kuvvetli.. Fakat insanı asıl maksada kavuşmaktan uzaklaştıran şeyler var. Bunlar: Âlimlere (müctehidlere) uymadan, kendi görüşüne uymak, nefsinin istekleri peşinde koşmak. Azığı (yiyeceği) gayrimeşrû yerden toplamak. Mesûliyeti unutup, bineği zayıflatmaktır.
İnsanların felâketine sebep; asıl işi bırakıp boş şeyler ile uğraşmaları, nefislerinin isteklerine uymaları ve harama dalıp, şüphelilerden sakınmamalarıdır.
Muhammed bin Aliyyân "rahmetullahi aleyh" hazretleri buyurdular ki;
Fakirlerin en fakiri, kendisini ganî edecek kimseye (Allahü teâlâya) ulaşamayan (hidâyet bulamayan) dır.
İyilik ve mürüvvet, dînin muhâfızı, insanın koruyucusu, müminin bekçisidir.
Mevcut olan şeyde cömertlik, kendisinde olan her türlü işleri kusurlu görmektir.
Allahü teâlâya sevap umarak veya azâbından korkarak hizmet eden, tamahını ve hasisliğini ortaya koyar. Kulun efendisine bir bedel (menfaat) karşılığı hizmet etmesi ne kötü şeydir.
Mürüvvet; dînini korumak ve nefsini tanımak, müminlere hürmet etmek, kendi kusurlarını görmektir.
Muhammed bin Hanefiyye "rahmetullahi aleyh" hazretleri buyurdular ki;
Bir kimse seyyidleri ve âlimleri severse, o kimse çok günahkâr bile olsa, Allahü teâlâ o kimseye pekçok ihsânlarda bulunur.
Kanâatkâr olup, elini ve dilini kötülükten muhâfaza edip, evinde oturan kimseye Allahü teâlâ merhâmet etsin. Allahü teâlânın sevdikleriyle görüşmek, onların sohbetlerine katılmak büyük bir nîmettir. Kim bu nîmete kavuşmuş olarak ölürse, şüphesiz Allahü teâlânın ihsânlarına ve Cennet'ine kavuşur ve orada sevdikleriyle berâber olur.
Allahü teâlânın rızâsı için olmayan her şey boştur, mânâsızdır.
Kimin nefsi ıslâh olmuş ise, onun nezdinde dünyânın zerre kadar kıymeti yoktur.
Allahü teâlâ, Cennet'i nefslerinize karşılık kıldı. Nefsinizi, Cennet dururken, başka şeylere satmayınız.