Ortadoğu’da hesaplar bir gecede sıfırlanır, cepheler her gün değişir. Dostluklar da düşmanlıklar da baki değildir. İhanetlerin sınırı yoktur. Kalleşliğin de. Devam eden tek şey vesayettir, köleliktir. Talimatla, buyrukla, emirle ülkeler hizaya sokulur, cepheye sürülür. Bu cephe bazen yan komşunuz olur bazen kendi vatandaşınız.
İslam’la, Müslümanlarla savaşmayı bile size “Müslümanlık adına savaş” olarak yutturabilirler. Siyasi iktidar alınır karşılığında petrol verilir, doğalgaz verilir, ülkelerin zenginlikleri peşkeş çekilir. “Bizim sayemizde ayaktasınız” diyenlere her yıl haraçlar dağıtılır. Coğrafyanın namusu, kaynakları, onuru ayaklar altına alınır.
Değişmeyen tek şey işgaldir, alçaklıktır!
Bu coğrafyayı Amerika, İngiltere yönetir. Kararı onlar verir, yetki onlardadır, talimat oralardan gelir. Yöneticilerin çoğu “atanmış”tır. Bağımsız gibi görülen ülkeler aslında işgal altındadır. Ortadoğu dediğimiz bölge işgal altındadır. Ülkeler çatıştırılır, parçalanır, toplumlar ayrıştırılır, bütün kimlikler çatışma için kullanılır.
Değişmeyen tek şey, tek cephe vardır: Bütün ülkelerin, Irak gibi, Suriye gibi, Libya gibi, Yemen gibi dağıtılması, çözülmesi, birkaç parçaya bölünmesi. Soğuk Savaş bittiği günden bu yana oynanan tiyatro budur. Adım adım, sistematik biçimde ülkeler istikrarsızlaştırılmış, bazıları işgal edilmiş, bazıları iç savaşa sürüklenmiş, bazıları ise işgal ordularının öncü gücü olan terör örgütleri tarafından yaşanmaz hale getirilmiştir.
Katar krizi, İran-Suudi savaşının ayak sesleridir
Sırada bütün ülkeler vardır. Türkiye var, İran var, S. Arabistan var, Pakistan var, Endonezya var, Kuzey Afrika var. Onların, coğrafyamıza yönelik küresel istilayı planlayanların defterlerinde her ülke için bir plan var. Kim ABD dostu ya da kim düşmanı, anlamı yok, hepsi için bir ajanda var. ABD’nin müttefiki de kaybediyor, düşmanı da, artık hiçbir şey fark etmeyecek.
Onlara göre her ülke bir gün Suriye, Libya, Irak gibi çözülecek, dağıtılacak, parçalanacak, coğrafya şehir devletlerine dönüştürülecek.
Suriye meselesi bitmeden Katar krizi başlatıldı. ABD Başkanı Trump’ın ilk icraatı İran-Suudi Arabistan savaşı olacak. Trump’ın ilk ziyaretinde talimatlar verilmiş, cephe şekillenmişolacak ki, bir anda “Arap haini” ilan edildi. Karadan, denizden, havadan abluka altına alındı. Neredeyse işgal edilecek hava oluşturuldu.
Tahran saldırısı tam bir istihbarat operasyonu..
Daha ne olduğunu anlamadan DEAŞ Tahran’a saldırdı. İran halkı için iki sembol hedef seçilmişti; İran meclisi ve Humeyni’nin türbesi. İran karşıtı olup hiç İran’a ve İsrail’e saldırmayan, genelde Sünni katliamları yapan DEAŞ birden Tahran’da terör estiriyordu.
Tam bir istihbarat saldırısıdır Tahran’da olan. Birileri Katar krizinden sonra İran ayağı için harekete geçmiş, örtülü operasyonlar yamaya başlamış, İran’ı Arap dünyasına karşı kışkırtmak için tahriklere başlamıştı. DEAŞ’ı kimin yönettiği, terör örgütleri üzerinden hangi ülkelerin istihbarat operasyonları yürüttüğü Tahran saldırısıyla daha net ortaya çıkmıştır.
Büyük savaş için onlarca yeni örgüt sahaya sürülecek
Biz buna yabancı değiliz. ABD’nin FETÖ üzerinden, PKK üzerinden Türkiye’yi nasıl vurduğunu biliyoruz. PYD üzerinden Suriye’de ne haltlar karıştırdığını biliyoruz. DEAŞ ve PKK üzerinden Suriye’yi parçalayanlar Arap-İran savaşı için, bekleyin, on tane daha örgütü sahaya sürecekler.
Katar krizi ile Tahran’daki saldırılar aynı elin ürünüdür. Aynı operasyonun parçalarıdır. Hem Sünni Arap dünyası hem Şii İran dünyası tahrik edilecek, provoke edilecek ve her türlü operasyona hazır hale gelecek, amaçlanan budur. Öyle bir ortama gelecek ki, onların tercih ettiği, belirlediği doğru-yanlış kriterlerine teslim olma dışında kimsenin bir seçeneği kalmayacak. Bunu hep bu şekilde yaptılar çünkü. Onların doğru-yanlışlarına göre pozisyon belirlemek, taraf tutmak zorunda kaldık hep.
Aslında bunlar büyük mezhep savaşı için!
ABD, İran’a karşı operasyonun ilk çıkışını yaptı, ilk kurşunu attı. S. Arabistan öncülüğünde, Mısır’ı da içine alan bir Sünni Arap Cephesi’ni İran’la savaşa ikna etti. Katar, bu savaşa ikna edilememiş olacak ki, cepheden atıldı. Bugüne kadar İran’ın Şii yayılmasına yönelik saldırıları, şımarıklıkları, tahrikleri bütün coğrafyada büyük tepki toplamıştı. Şimdi aynı tepkiler S. Arabistan’a da yönelebilir.
Bu sefer tazyik İran’dan değil, S. Arabistan cephesinden geliyor. İran’la savaşmak için can atıyorlar. ABD onlara ne vadetti bilmiyoruz ama böyle bir savaş tam anlamıyla bölgesel bir savaş olacaktır. Batı’nın yıllardır hayalini kurduğu sonsuz mezhep savaşları olacaktır. Hiçbir devlet bu çatışmanın dışında kalamayacak, belki coğrafya elli yıl ayağa kalkamayacaktır.
Herkesi çıldırtacak terör saldırıları olur
Riyad cephesi Katar’ı istila ettiği an bu savaş başlar. O devasa doğalgaz zenginliğini kimse kimseye bırakmaz. Ardından başka körfez ülkelerinin işgalleri gündeme gelir. İran ve Irak’ın Kuveyt’i işgali işte o zaman kaçınılmaz olacaktır. Türkiye’nin İran ve S. Arabistan üzerinden ciddi bir baskı oluşturması, bu bölgesel kıyamet savaşına giden kapıların kapatılması gerekiyor.
Özellikle İran’ın, Türkiye’nin Suriye’deki güvenlik kaygılarına karşı duruşundan vazgeçmesi ve Türkiye’nin barış arayışlarına alan açması gerekiyor.
Yakında İran’ı, S. Arabistan’ı ve bölge ülkelerini çıldırtacak terör saldırıları başlar. Kamuoyunu savaşa hazırlamak için bölgesel düşmanlıklar üzerinden bir terör fırtınası başlatılabilir. Herkesin çok dikkatli olması gerekiyor.
S. Arabistan’a tuzak kuruldu
Şahsen S. Arabistan’ın İran’ı durdurmak için ABD ile başlattığı bu yeni durumun bir tuzak olduğunu, tuzağın en büyüğünün Riyad yönetimine kurulduğunu düşünüyorum. Burada asıl amaç S. Arabistan’ı parçalamak, birkaç devlete bölmektir. Tabi daha sonra İran ve Türkiye için de aynı hesaplar devreye alınacaktır. Arap iç savaşı, İslam iç savaşı, İran-Suud savaşı, ne derseniz deyin, Batı, bölgesel savaşın ön hazırlıklarını tezgâhlıyor! Bu işin sonu Mekke Savaşları’na kadar uzanabilir. Büyük hesap da budur.
Mekke Savaşı hazırlıkları var
Bu tehlikeyi çok tartıştık, çok uyarıda bulunduk. “Müslümanlar kendi içinde savaşacak” sözü, “Savaş İslam’ın kalbine yerleşecek” sözü, “İslam iç savaşı” işte bu büyük hesaplaşmanın ayak sesleriydi. “İki yıl içinde Körfez karışacak” demişim, iki yıl geçmedi, katar krizi patlak verdi, Trump bütün bölgeyi tehlikeye doğru sürüklemeye başladı.
“Suriye savaşı bittiği anda, o uğursuz dalgalar Basra Körfezi’ne yönelecek, Körfez ülkeleri çok ciddi bir İran tehdidiyle yüzleşmek zorunda kalacak. Savaşın Körfez’e yerleşmesi ise İran-S. Arabistan savaşı olacaktır” demişim. Suriye savaşı bitmeden başladı her şey. Tahran’ın nihai hesaplaşmasının Riyad yönetimiyle olacağına, belki İran tanklarının Kabe kapılarına dayanacağınainanıyorum. İşte size İslam iç savaşı dedikleri büyük felaket!
Tanklar Kabe’ye dayanmadan..
Son birkaç yıldır hep bu büyük hesap için alt hazırlıklar yapıldığına, büyük kapışmanın alt yapısının hazırlandığına dair endişelerimi paylaştım. Adım adım bir felaketin geldiğini görüyoruz çünkü. Acil bir müdahale yapılamazsa, S. Arabistan ve Körfez ülkelerinin de Suriyeleşeceğini, bütün kutsalların ayaklar altına alınacağını, Türkiye’nin de bu büyük felaketten ağır yaralar alacağını düşünüyorum. Tanklar Kabe’ye dayanmadan yapacağımız çok şey var. Yeter ki, işin vahametini kavrayalım…
O tanklar ya İran tankları ya da Amerikan tankları olacak. Kabe’yi vuran füzeler ya İran füzeleri, Husi füzeleri ya da Amerikan füzeleri olacak. İran-Suud savaşı ile bölgesel kıyamet savaşını hazırlayanlar, bu işin fitilini Katar krizi ile ateşleyenler, bütün bunların hazırlığını da yaptı emin olun.
Korkarım coğrafyanın imhasını coğrafyanın insanlarına yaptıracaklar…