Taha Kılınç
İslam Alemi'nde yılbaşı coşkusu..
Zilhiccenin son günü ve Muharremin birinci günü oruç tutan, o senenin tamamında oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. (Ey Oğul İlmihali)
Bu sene Zilhiccenin son günü 1 Ekim Cumartesi’dir. Muharrem ayının birinci günü ise 2 Ekim Pazar günüdür. Bir yıllık sevaba kavuşmak isteyen Cumartesi ile Pazar günü oruç tutmalıdır.
Muharrem ayında ne kadar çok oruç tutulursa o kadar iyidir, hiç değilse Aşûre günü (Öncesi veya sonrası günle birlikte) tutmalı. Birkaç hadisi şerif:
(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.)[Müslim]
(Nâfile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut! Çünkü o, Allah’ın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, o günde Allah geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizî]
(Aşûre günü oruç tutmak geçmiş bir yılın günahlarının affına sebep olur.) [Müslim]
(Aşûre günü oruç tutan o yıl tutamadığı [nafile] oruçlarının sevabına kavuşur.) [Deylemî]
(Aşûre günü bir gün önce, bir gün sonra da tutarak Yahudilere muhalefet edin.) [İ. Ahmed]
[Yalnız Aşûre günü oruç tutmak mekruhtur. 9. ile 10. günü veya 10. ile 11. günü tutmalı.]
(Aşûrenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehitler ve sâlihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.) [Şir’a]
Ehl-i sünnet alimlerinin sevindirilmesi; kitablarının yayılmasıyladır, islamiyetin yayılmasıdır. Böyle bir hazine varken, ufak tefek meselelerle kendimizi aldatmamalıyız. Mü'minin ahirette en büyük çekeceği üzüntü, keşke şu sevabı kaçırmasaydım, keşke şu işi de yapsaydım da, daha çok ecir alsaydım, olacaktır. Yani, mü'minin ahirette en büyük kaybı, elinde fırsat varken, kaçırdığı sevaplar olacaktır.
Âlimler, Peygamberlerin vârisidir. Peygamberimiz "aleyhissalatü vesselam" hayatı boyunca hiç kimsenin ticaretine, dünya işine karışmamıştır. Benim işim dünya ile değil, sizin ahirette yanmamanız için gönderildim, buyurmuşlardır. İşte büyüklerimiz buyuruyorlar ki; Kim bu kitapları yayarsa, kim İslamiyeti anlatırsa, o da Peygamber aleyhissalatü vesselam'ın vârisidir, vârislerini yarı yolda bırakmazlar.
Peygamber efendimiz "aleyhissalatü vesselam" buyuruyorlar ki; Sizin lezzetlerinizin, sevdiklerinizin belini kıran nesneyi çok hatırlayın. O nedir? Ölüm. Hatta buyuruyor ki; "Ölüm, sana nasihatçi olarak yetmez mi?". Büyüklerimiz buyuruyorlar ki; İki insan ölümü hatırlayamaz. Birincisi, namaz kılmayan. İkincisi, harama devam eden. Onun için, ölümü hatırlamak, bir nimettir. Çünki o, hem günahlarını döker, hem insanı Allahü tealaya yaklaştırır. Kalbin Allahü teala ile, Allahü tealanın sevgisi ile dolması lazımdır. Bu, şarttır. Maalesef onun yanına dünya sevgisi, para sevgisi, iyiye alamet değildir.
Sevgili Peygamberimiz buyuruyorlar ki; ( Allahü teala Kadir gecesini ümmetime hediye etmiş, ondan önce kimselere vermemiştir )
İman; Peygamber Efendimizin Allahü teala tarafından Peygamber olarak bütün insanlara getirdiği ve bildirdiği emirlerin hepsine güvenmek ve inanmaktır. Allahü teala bütün insanlara iman etmelerini emretti. İnsanlar arasından dilediklerine merhamet edip bunların akla uyarak iman etmelerini nasip eyledi. Bu kullarının kalplerini imanla doldurdu. Yunus suresinin yirmibeşinci âyetinde mealen; "Allahü teala kullarını selamet, saadet yeri olan Cennetine davet ediyor. Dilediğini bu yola kavuşturur"buyurdu. Akıllarına uymayıp Allahü tealanın davetini kabul etmeyenlerden dilediklerini kendi azgın hallerinde bırakmakta, dilediklerini de yine ihsan ederek dilediği zamanda hidayete kavuşturmaktadır. Kendi hallerinde bıraktıklarından, gafletten uyanarak doğru yolu arayanları da merhamet ederek hidayete kavuşturacağını vaad etmektedir. Ankebut suresinin son ayetinde mealen; " Nefislerine uyanlardan doğru yolu arayanları saadete ulaştıran yollara kavuştururuz " buyuruldu. Doğru yolu aramayıp nefislerine uyarak iman etmeyenleri, azıp can yakanları Cehennemde sonsuz olarak yakacağını haber veriyor. İslamiyeti işitmeyen çok kimse, aklı selimleri olduğu için, bozulmuş, uydurulmuş dinlerin adamlarına aldanmamışlar, astronomide, fen bilgilerinde ve bilhassa tıp ilminde gördükleri nizamlı hadiselerin birbirlerine bağlantılarını düşünerek yaratılışın sırlarını, bu hesaplı düzenin hakikatini anlamak istemişlerdir. Bunlar, yine akl-ı selimleri sayesinde İslamiyetin bildirdiği güzel ahlakın bir çoğunu bulup Müslüman gibi yaşamış, kendilerine ve başkalarına faydalı olmuşlardır ve Allahü tealanın Ankebut suresinde vaadettiği üzere bunlar, iman etmeye sebep olan rehberlere, kitaplara kavuşmaktadırlar. Allahü tealanın kullarına ihsan ettiği en büyük nimeti; imandır. Yani, Müslüman olmaktır. Bu en büyük nimeti, seçtiği kullarına verir. Allahü tealanın seçtiğini beğenmemek, kendi beğendiğini ileri sürmek ne çirkin şeydir. Bir kimse bu en büyük nimetin kıymetini bilmezse bu nimet elden gider, yani mürted olur, haberi bile olmaz. Allahü teala bu en büyük nimetin şükrünün nasıl yapılacağını Kur'an-ı kerimde "Birbirinizi seviniz" buyurarak bildirmiştir. Müslüman Müslümanı sevmeli, hatta bu sevgi aşk derecesinde olmalıdır. Çünkü Allahü teala bu kulunu seçmiş, ona iman nimeti ihsan etmiştir. Bu sebeptendir ki bir Müslüman bir başka Müslümanı gördüğünde, karşılaştığında, onun kalbini kırmamak için, üzmemek için, ona karşı yanlış bir harekette bulunmamak için renginin uçması, sararması gerekir. Allahü tealanın bir kuluna ihsan ettiği bu en büyük nimetin şükrü ise; bu nimetle şereflenmiş olanları yani Müslümanları sevmektir, bu, çok önemlidir. İman nimetiyle şereflenen bir kimsenin, doğru iman nimetiyle şereflenmesi ise çok daha büyük bir nimettir ve nimetlerde zirvedir. Bunun dışında başka şeylere bakmak; aşağıya bakmak, aşağı, adi olanı istemek demektir ve kendini zelil etmektir. Allahü teala; "Nimetlerimin kıymetini bilirseniz arttırırım, bilmezseniz elinizden alır, şiddetli azap ederim" buyuruyor. Bunun için, kavuştuğumuz nimetlere şükretmek, elimizden gitmemesi için çok korkmak lazımdır. Bu hal va'di ilahidir. Allahü teala ise va'dinden dönmez. onu mutlaka yapar.
İsraf, malı helak etmek, faydasız hâle getirmek, dine ve dünyanın mubah olan işlerine faydalı olmayacak şekilde sarfetmektir. Malı denize, kuyuya, ateşe ve elden çıkmasına sebep olan yerlere atmak, onu helak etmektir. Kullanılmayacak hale sokmak, kırmak, kesmek, ağaçtan meyveyi toplamayıp çürütmek, tarlayı hasat etmeyip, ekinin helak olması, hayvanları soğuktan, düşmandan korunacak yere koymamak, soğuktan, sıcaktan, açlıktan ölmelerini önleyecek kadar yedirmemek ve örtmemek de, helak etmektir.
Herkesçe bilinmeyen, hatırlatılması lazım olan israflar da vardır. Mesela, meyve ve ekin toplandıktan sonra, bunları iyi saklamayıp kendiliklerinden bozulmaları veya nem alarak, çürümeleri yahut kurt, güve, fare, karınca ve benzeri canlıların yemeleri hep israftır. Ekmek, et, et suyu, peynir gibi gıdaların, hurma, karpuz, soğan gibi meyvelerin, kuru incir, kuru üzüm, zerdali gibi kuru meyvelerin, buğday, arpa, mercimek gibi hububatın ve elbise, kumaş, kitap gibi eşyanın, böylece, israf edildikleri çok görülmektedir.
Yemek artıklarını dökmek, çatalı, kaşığı, tabağı, tası ekmekle veya parmakla sıyırıp yemeden önce, kapları ve parmakları yıkamak ve silmek israftır. Sofra bezi ve masa üstüne düşen ekmek ve yemek kırıntılarını toplamayıp atmak da israftır. Bu kırıntıları toplayıp kedi, köpek, koyun, sığır, karınca, kuş, tavuk gibi hayvanlara yedirmek israf olmaz. Hadis-i şerifte;
(Şeytan, her işinizde sizinle beraber bulunur. Hatta, yemekte bile. Birinizin lokması düşerse, onu alıp tozunu temizleyip yesin. O lokmayı şeytana bırakmasın! Yemek sonunda parmağını yalasın! Çünkü, bereketin hangi lokmada olduğu bilinmez) buyuruldu.
Düşen lokmayı alıp yemek, yemek tabaklarını sıyırmak, insanı israftan kurtardığı gibi, kibir ve riyayı giderir, berekete kavuşturur. Mevcuttan istifadeye ve gelecek nimetin artmasına sebep olur. Fasulye, pirinç, nohut gibi şeyleri yıkarken dökmek ve dökülenleri toplamamak israftır. Elbise, çorap, ayakkabı gibi giyim eşyasını iyi kullanmayıp, çabuk eskitmek, onları yırtmak, yıkarken suyu, sabunu çok harcamak, lambayı, mumu, elektriği, hava gazını boş yere yakmak, hep israftır.