Taha Kılınç
Hesabını kolay görün
16 Aralık 2016, Cuma
Buharî, Müslim ve Tirmizî'de yazılı Hadis-i şerifde, Huzeyfe radıyallahü anh, Resûlullah aleyhissalâtü vesselâm Efendimizin şöyle buyurduğunu anlatıyor:
"Melekler, sizden önceki ümmetlerden bir şahsı ahirette karşıladılar ve kendisine: -Hayır olarak bir şey işledin mi? diye sordular. Adam: -Hayır, dedi. Melekler: -Biraz düşün, dediler. Adam: -İnsanlara borç verirdim de, hizmetçilerime, güç vaziyette olanların borçlarını tehir etmelerini, hâli iyi bulunanlardan da mümkün olanı almalarını emrederdim, dedi. Bunun üzerine Allahü teâlâ da: -Bu kuluma kolaylık gösterin, hesabını kolay görün, buyurdu" |
İbni Âbidîn diyor ki, (Vakıf, mükellef kimsenin, kendi mülkü olan malum mütekavvim malının menfaatini, bir şarta bağlamadan, Müslim veya zimmî, bütün veya belli fakirlere terk etmesidir. İmâmeyne göre, vakıf edilen mal, vakıf edenin mülkünden çıkar. Vakıf, ibadet değil, kurbettir. Sevab kazanmak niyeti ile yapılan mubahlara (Kurbet) denir. Vakıf edilen maldan yalnız veya en sonra bir mescidin veya fakirlerin faydalanmasını bildirmek şarttır. Âdete göre zenginler de istifade edebilir. Malını vakıf eden kimse, bunu hâkime tescil ettirdikten yahut mütevelliye teslim ettikten sonra, vazgeçemez. Öldükten sonra vakıf olmasını söyleyince, bırakacağı malın üçte birinden verilmesini vasiyet etmiş olup vazgeçmesi câiz olur. Vakıf binaların tamirleri, içinde parasız oturmağa hakkı olanların malları ile yapılır. Yapamazlarsa, hâkim bunları çıkarıp, kiraya verip, ücretleri ile tamir ettirip, sonra bunlara teslim eder. Kiracı bulunmazsa, hâkim tarafından (İstibdâl) olunur. Yani, harap binayı satıp, semeni ile başkasını alıp, mütevelliye teslim eder. Başkasını satın alamazsa, semenini fukaraya dağıtır. Mürted, Müslüman olunca, mürted iken yaptığı vakıf sahih olur. Müslüman, mürted olunca, önce yapmış olduğu vakıf bâtıl olup vârislerinin olur. Zimmîlerin de, Müslüman veya zimmî fakirler için vakıf yapması câizdir. Kilise için ve harbî fakirler için, zimmînin de vakıf yapması câiz değildir. Vakıf eden kimse, bir (Mütevelli) tayin edip, malı buna teslim eder. Vakıf ebedî olmak lâzımdır. Bir daha geri alamaz. Osmanlı Türklerinde altın, gümüş para vakfı âdet olduğu için, câiz olmaktadır. Birçok işlerde âdet, nass gibidir). Görülüyor ki, bir işin nasıl yapılacağı nass ile bildirilmemiş ise, müctehidlerin ictihadları ile yapılır. Bir iş üzerinde çeşitli ictihadlar varsa, müftü efendi, bunlar arasında, zamana ve âdete uygun ve elverişli olanını seçer. Zamana, âdete uymak, bu demektir. Yoksa, zındıkların söyledikleri gibi, İslâmiyetin emirlerini değiştirmek, ibadetleri bırakarak, haramları işlemek demek değildir. (Tam İlmihal s. 861)
--
Peygamber efendimiz için
Tavratın yazdıkları doğru çıktı, dedi yahudi âlimleri...
Bir musevi ise çocuğu görmek istedi... Hane-i saadete geldiler. Bebeğin gözlerine bakar bakmaz adam, kendini kaybetti. Aklı başına gelip yerden doğrulurken hazır bulunan Kureyşlilerin alaylı alaylı güldüklerini görünce öfke ile bağırdı:
-Ey Kureyş mensupları! Ey Kureyşliler! Tevrat hakkı için söylüyorum; bana kulak verin! Gördüğünüz bu çocuk işte o peygamberdir. İsmi maşrıktan mağribe kadar yayılacak ve sizi... Evet, sizi kılıçla yola getirecektir! Nübüvvet, israiloğullarından gitti artık, kahkahalarınıza devam edebilirsiniz! diyerek orayı terketti.
Yine aynı günlerde bir sabahın er vaktinde bir tepede bir grup yahudinin feryad-u figanına şahid olunuyordu... Ortada bir yahudi, çevresinde dindaşları bir söylüyor, bin dövünüyorlardı. Görenler şaşkın:
-Hayrola, ne oldu, ne var, böyle kendinizi paralıyorsunuz?
-Ah, aah!.. beklenen gün geldi; kızıl yıldız göründü. Bu yıldız ne zaman doğsa bir peygamber dünyaya gelir. Demek ki, Muhammed doğdu. Daha ne olsun. Peygamberlik bizden gitti.
Soranlar gülüşerek yanlarından ayrıldılar.
Musevilerin ağızlarını bıçak açmıyordu. Bir yahudi, yolda Abdülmuttalib'i gördü:
-Ey Kureyş reisi, çocuğa ne isim verdiniz?
-Muhammed...
-Öyle mi! Demek öyle? diyerek mırıldandı... Peygamber olduğuna dair üç delil bir araya geldi; Kızıl yıldızın doğması, isminin Muhammed konması ve üçüncüsü de asil bir aileden olması.
Aynı günlerde Medine sokaklarında da bir yahudi saçını başını yoluyordu...
Doğumu ile "cihanı aydınlatan O nur"a selam olsun!
Evet, O ebedi sultan doğdu.
O doğdu; Şam'da bin seneden bu yana akmayan Save nehrinin kuru yatağı su ile doldu taştı.
O doğdu; İran hükümdarı Kisra'nın eşsiz güzellikteki sarayının ondört kulesi yıkıldı.
O doğdu; doğduğu gece Kisra'nın sarayının kuleleri Dicle kıyısındaki nefis sulara battı ve Kisra, canını zor kurtardı.
O doğdu; devrin ileri gelenleri garip garip rüyalar gördüler.
Rüyaların, Şam'ın, Irak'ın, İran'ın, Dicle'nin, Fırat'ın İslamın mülkü olacağını haber verdiğine dair en namlı kahinler yorumlar yaptı.
O doğdu; insandan gayri bütün mahlukat O'nu emzirmek için yarışa girdi.
...Ve O doğdu; büyücüler gelecekten haber veremez oldular.
Aleyhissalatü vesselam.
Doğumu ile "cihanı aydınlatan O nur"a selam olsun.
Ya O doğmasaydı!..
Biz ne olurduk?