Barack Obama ABD Başkanı seçildiğinde Türkiye dahil, dünya genelinde büyük bir umut pompalandı. Melez bir adam ABD Başkanı olabiliyordu ve Obama'nın seçilmesi üzerinden ilahi takdir okumaları yapılıyordu! Dünyayı değiştirecekti, ABD'ye yönelik öfkeye son verecekti, adaletsizliklerin üzerine gidecekti. Bir tür küresel devrimin öncüsü olacaktı.
Obama, kendisi de bu tür mesajlar veriyordu. İlk ziyaretini Kahire'ye yapmış, İslam dünyası ile Batı arasındaki duvarları yıkmaya girişmiş, ABD öncülüğünde Müslüman ülkelere yönelik yeni Haçlı Savaşları'nı sona erdirecek mesajlar taşımıştı.
Bizler ise; yıllar süren yıkımları, aşağılamaları, acıları, kıyımları çok kolay unutabilen, affedebilen toplumlar olduğumuz için de, birkaç süslü cümleye inanıp hayaller kuracaktık. Kutsallarımızınyerle bir edildiği ama hiçbir zaman inanmak istemediğimiz gerçeklerin üstünü örtmek için bir bahane bulmuş olacaktık.
Kim sıkmıştı o yumrukları?
“Müslüman dünyasına sesleniyorum. Yumruğunuzu açın. Ellerinizi sıkacağız" diyordu Obama Kahire'de. Oysa o yumrukları biz sıkmamıştık. Öfkemiz yoktu. Yüz yıldır bu topraklarda istediklerini yapmalarına rağmen, her gün onlarca sivil hâlâ ölmesine rağmen, öfkeyi biz başlatmamıştık.
Sadece son elli yılda kaç ülkeye müdahale etmişler, kaç hayat söndürmüşler, örtülü operasyonlarla kaç ülkede iç savaş çıkarmışlardı. Ortada sıkılmış bir yumruk olsa Bağdat'a olanlar, Kabil'de yaşananlar Londra'ya olurdu, başka yerlere olurdu. Onlarca yıldır yediğimiz yumrukların istatistiği bile yoktu, hâlâ hangi öfkeden söz ediliyordu?
Her şey olacaktı, hiçbir şey olamadı
Türkiye'ye geldi. Herkesi bir şekilde tatmin eden mesajlar verdi. Türkiye'ye destek verdi. Hükümete destek verdi. Muhalefeti onurlandırdı. Ermenilere destek verdi. Kürtlere destek verdi. Türkiye'nin AB üyeliğine destek verdi. Türkiye'nin kendi bölgesindeki “yeni" pozisyonuna destek verdi. Bilinen bütün ABD tezlerini tekrarladı. Adeta bir hayal pazarı kuruldu ve hepimiz bu hayal dünyasına bıraktık kendimizi.
Pakistan'ı füzelerle vuracak kadar şahin, Guantanamo gibi bir çirkinliğe son verecek (onu bile yapamadı) kadar insancıl, “Kudüs ebedi başkentiniz" diyecek kadar İsrailci, “Müslümanlarla yeni bir başlangıç yapacağız" diyecek kadar sempatik…
Oysa her şey olan bir isim aslında hiçbir şey olmayacaktı, olmadı da.
Obama 15 Temmuz saldırısıyla anılacak
İki dönem ABD Başkanı olan Obama'nın siyasi kariyeri 15 Temmuz Türkiye'ye saldırı ile sona erdi. Siyasi tarih, FETÖ üzerinden darbe adı altında Türkiye gibi bir müttefik ülkeye yapılan ABD saldırısı olarak yazacaktır 15 Temmuz'u. Obama, son iki yılda Suriye'yi ve bölgeyi büyük bir felakete sürükledi. ABD'yi terör örgütleriyle aynı cepheye sürdü, terör destekçisi bir ülke haline getirdi. Umutla gelen adam geride büyük bir enkaz bıraktı.
Obama seçildiğinde umut pazarlayan dünya, şimdi de Donald Trump kazandı diye felaket pazarlıyor. Hemen herkes yatırımını Clinton'a yaptığı için, baskın bir kamuoyu oluşturulduğu için Trump'ın kazanması bu çevreler için büyük bir yıkım oldu. Aslında sonuç sürpriz değildi. Olabilecekler önceden belliydi.
Beklentilerle değil gerçeklerle bakanlar Trump'ın kazanacağını az çok kestirmişlerdi. Demokratlar yorulmuştu, bezgindi, ikinci dönem politikaları dünyanın her yerinde kötü sonuçlar vermişti. En önemlisi de Obama ile liderlik, dirayet göstermeyi başaramamışlardı. Romantizm ve umut başarısız olmuştu, dünyanın gerçekleriyle örtüşmemişti.
Sıradışılıklar çağı, sıradışı bir tercih
Trump Beyaz Amerika'nın Başkanı'dır. Amerika'da yükselen, Avrupa kıyılarını vuran faşizm dalgasını besleyen toplumsal kesimin sözcüsüdür. İslam'a, Müslüman dünyaya mesafeli, Soğuk Savaş perspektifine sahiptir. Rusya ve Ortadoğu onun yönetiminin de merkezinde yer alacaktır.
Kişisel karakteri ne olursa olsun, önünde iki seçenek vardır. Ya Amerika'yı içe kapatacak ya da Bush ailesi gibi, Neoconlar gibi daha saldırgan bir Amerika'nın temsilcisi olacaktır.
Küresel politikaların sertleştiği bir dönemdeyiz. Kaos ve çatışmalar sadece Ortadoğu'da gibi görünse de aslında dünya genelinde bir örtülü savaş yaşanmaktadır. Bu örtülü hesaplaşmanın nerede ne tür nükleer patlamaya yol açacağını şimdiden kestirmek güçtür.
En büyük olağanüstülük Amerika'da görülecektir
ABD seçmeni, dünya genelindeki eğilimlere göre tercih yapmış, sıradışı, agresif bir temsilci seçmiştir. Çünkü dünya genelinde sıradışılıkların öne geçtiği bir tarih diliminde yaşıyoruz. Dikkat ederseniz aynı dalga Avrupa ülkelerini de vurmaktadır. Avrupa'daki bütün seçimlerde aşırı sağ yükselmekte, ırkçılık güç kazanmaktadır ve bu hep böyle devam edecektir.
Trump'ın nasıl bir ABD Başkanı olacağını, ne tür sürprizlere imza atacağını kestirmek güç. Bunu, kendi kişisel karakterinden çok küresel olağanüstülükler belirleyecektir. ABD'nin oturmuş bürokratik yapısı da bu olağanüstülükleri kontrol edemeyecektir.
Şahsen seçim sonucunun ABD'de ciddi toplumsal bölünmenin temellerini atacağını, içeride büyük sıkıntılara neden olacağını, Amerikan büyüsünü yerle bir edeceğini düşünüyorum. Belki de bu olağanüstülükler çağında en büyük olağanüstülüğü ABD'de göreceğiz ve bu Trump eliyle olacaktır.
FETÖ ve PKK/PYD için zor bir dönem
Bu dönemde dünya genelinde devletlerle, bölgelerle ilişkilerin gerileceğini, büyük kapışmaların yaşanabileceğinidüşünüyorum. Özellikle ABD ile Asya güçleri arasındaki ilişkilerin gerileceğini, Trump yönetiminin Rusya'yı daha da sıkıştıracağını, Ortadoğu'ya daha merkeziyetçi bakacağını, FETÖ ve PKK/PYD'ye desteğin gerileyeceğini hatta ortadan kalkabileceğini düşünüyorum.
Eğer bugün ABD ile ilişkilerde yaşadığımız, 15 Temmuz ve terör örgütlerine destek gibi sıkıntılar bizzat Obama yönetiminin siyasi bakışından kaynaklanıyorsa, Trump döneminde bunların çözülebileceğini, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin yumuşayabileceğini düşünüyorum. Ama eğer bu proje, ABD ve Avrupa'nın bölge planlarıysa Türk-Amerikan ilişkileri çok daha gerilecektir.
Felaket Trump değil, başka bir tehdit var..
Yeni eğilimler ABD ile AB ilişkilerinde gerilimlere, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında ciddi kopuşlara neden olacaktır. Avrupa Birliği dağılmaya yüz tutmuştur ve Trump döneminde bu çözülme daha da artacaktır. AB, siyasi güç olmaktan çıkacak, bir Alman projesine indirgenecek, önümüzdeki dönemde AB'nin parçalanma haritalarını tartışıyor olacağız. Dolayısıyla AB ile ilişkilerde Türkiye'nin kaybı olmayacak, hatta AB, Türkiye için yük olmaktan çıkacaktır.
Obama için pazarlanan umut ne kadar gerçeklikten uzaksa Trump için pazarlanan felaket senaryosu da gerçeklikten uzaktır. Oysa ABD'yi, bölgemizi, dünyayı değerlendirirken ABD liderlerinin kişiliklerinden, kişisel bakışlarından arındırıp küresel ölçekte eğilimlere bakmamız gerekiyor.
Obama, ClInton ve iki yüzlülük..
Dünyanın nereye gittiğine, ne tür tehditlerin öne çıktığına, neden ülkelerin içe kapanıp korumacı bir pozisyon aldığına, ABD ve Avrupa'da yükselen faşizm dalgasına, 1990'lardan beri örtülü devam eden dünya savaşının açık savaşa dönüşüp dönüşmeyeceğine, bu stres birikiminin nerelerde patlayabileceğine, ülkelerin bu tehditlere nasıl hazırlandığına bakarsak doğru sonuçlara ulaşacağız.
Bu bakışı yakalayamayan herkes yanılacaktır. Türkiye için yanılacaktır. AB için yanılacaktır. ABD için de yanılacaktır. Tıpkı Clinton yerine Trump'ın seçilmesi gibi sürprizler yaşayacaktır. Bu yüzden bizler, Türkiyeli insanlar benzer bakış açısını yakalayamazsak birçok şeye hazırlıksız yakalanacağız.
Obama ve Clinton Türkiye'ye ve coğrafyamıza çok zarar verdi. İkiyüzlü politikalarıyla terör örgütlerini ortak ilan edip müttefiklerini vurdu. Trump ve Cumhuriyetçiler ise açık düşmanlığı tercih eden bir siyasi kimliğe sahip. Dolayısıyla bizim için bir şey fark etmiyor.
Artık kimse düşman, kimse dost değildir..
Kendi yolumuza gitmeli, kendi hazırlıklarımızı yapmalı, kendi coğrafi hesaplarımızın peşinden koşmalıyız. Bu olağanüstülükler çağında artık ebedi dostluklar ve ebedi düşmanlıklar olmayacaktır. Kimse dost, kimse düşman değildir.
Olağanüstülükler kişilerle, ülkelerle sınırlı değildir. Bütün sürprizlere, büyük bunalımlara hazırlık yapma dışında bir seçenek de kalmamıştır. Yakında AB ülkeleri seçimlerinde de aşırı sağın, ırkçılığınyükselişini göreceğiz. Maalesef bu küresel bunalımı rahatlatacak hiçbir yol görünmemektedir.
Mesele Trump'ın seçilmesi değil dünyanın beter bir geleceğesürüklenmesidir. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana uluslararası sistemdeki çözülme, güçler hesaplaşması hiç bu kadar tehdit edici hale gelmedi. Üstelik bir ya da birkaç ülke, bölge değil bütün dünya tehdit altında.
ABD'nin Perestroikası da belki Trump eliyle olacak, kim bilir…