Taha Kılınç
Güzel huy
İnsanların Allahü teâlâya en yakın olanı, güzel huylara en çok sâhip olanıdır.
Kalp, bir takım kaplardan ibârettir. Allahü teâlânın sevgisiyle dolduğu zaman, nûrun fazlası diğer uzuvlara yansır. Bâtılla dolduğu zaman da, ondaki karanlık diğer organlara geçer.
İlim, insanlara, ekmek ve su kadar lâzımdır. İlim, rivâyet, kuru mâlûmât ve bilgi çokluğu değildir. İlim, faydalı olan ve kendisiyle amel edilen şeydir.
Kulun kalbini ıslâh etmesi, düzeltmesi için, iyilerle beraber olması kadar faydalı bir şey yoktur. Yine kulun fâsıklarla beraber olup, onların işlerine dikkat ve nazar etmesi kadar zararlı bir şey yoktur.
Günahlar îmânı zayıflatır.
Safer ayının yirmi yedinci Perşembe günü, Peygamber efendimiz "aleyhissalâtü vesselâm" ve Hazret-i Ebû Bekr yanlarına bir miktar yiyecek alarak, bir kılavuz ile birlikte yola çıktılar. Bir saatlik mesâfedeki Sevr Dağında bulunan mağaranın önüne geldiler. Mağara'ya Resûlullah'tan izin alarak önce Hazret-i Ebû Bekr girdi, içeriyi dikkatlice gözden geçirdi. Gördüğü çok sayıdaki delikleri, yılan ve akrep çıkmaması için gömleğini parçalayarak kapattı. Açık kalan bir deliği de ayağıyla kapayıp, Peygamber efendimizi içeri dâvet etti. Resûlullah'ın içeri girmesini müteakip Allahü teâlânın emriyle bir örümcek kapıya ağını ördü ve bir çift güvercin yuva yaparak yumurtladı.
Eve girip de Peygamber efendimizi yatağında bulamayan müşrikler, her tarafı aramaya başladılar. İz tâkib ederek mağaranın önüne geldiklerinde, bir örümceğin mağaranın ağzını örmüş ve bir güvercinin de yuva yapmış olduğunu gördüler. İçeriye bakmadan geri döndüler. Allahü teâlâ, bu mûcize ile Peygamberini ve O'nun arkadaşını müşriklerin kötülüklerinden korudu. Ayaklarının ucuna baksalardı her ikisini de göreceklerdi. Bu durum karşısında, Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" için endişelenen Hazret-i Ebû Bekr'i Peygamberimiz teselli ediyor ve ona; "Üzülme, Allahü teâlâ bizimle berâberdir" diyordu.
Mağarada Peygamber efendimiz başını Hazret-i Ebû Bekr'in dizine koyarak bir miktar uyumuştu ki, bir yılan Hazret-i Ebû Bekr'in ayağını ısırdı. Izdırapla gözlerinden yaş aktı. Peygamberimiz uykudan uyanıp; "Yâ Ebâ Bekr! Seni ağlatan şey nedir?" diye sorunca, Hazret-i Ebû Bekr de; "Ayağımı bir şey ısırdı, canım yandı. Fakat anam, babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah!" dedi. Hemen Peygamberimiz yılanın soktuğu yere mübârek ağız suyunu sürdü ve Allahü teâlânın izniyle iyileşti. Peygamberimiz ve Hazret-i Ebû Bekr üç gün üç gece bu mağarada kaldı. Hazret-i Ebû Bekr'in oğlu Abdullah, Mekke'de duyduklarını, geceleyin mağaraya gelip, haber veriyor, Ebû Bekr'in âzâdlı kölesi ve sürülerinin çobanı Âmir ise geceleri süt getiriyor ve izleri kayb ediyordu.
Dört gece mağarada kalıp, Rebiülevvelin birinci Pazartesi günü mağaradan ayrılarak Medîne'ye doğru yola çıkan Resûlullah'ı ve Hazret-i Ebû Bekr'i her yerde aramalarına rağmen bulamayan müşrikler âdetâ çılgına dönmüşlerdi. En azılıları olan Ebû Cehil, Mekke civârında tellallar bağırtarak Muhammed aleyhisselâmı ve Hazret-i Ebû Bekr'i bulup getirenlere ve yerlerini bildireceklere 100 deve vâdediyordu. Onun bu vâdini duyan ve mala tamah eden bâzı kimseler silâhlarını alıp atlarına atlayıp yola düştüler. Bunlardan biri de Sürâka idi. Peygamber efendimize yaklaşınca atının ayakları dizlerine kadar kuma gömüldü. Sürâka şaşkına dönüp af diledi ve kurtulması için duâ istedi. Resûlullah'ın duâsı ile kurtuldu ve Peygamber efendimizin emri ile geri döndü. Sürâka, Mekke'nin fethinden sonra Müslüman olmuştur.
Kureyş'den Ümeyr ve Safvân, yenildikleri Bedir Harbi'nden sonraki durumu konuşuyorlardı. Bir ara Safvân dedi ki:
- Bu sebepten dolayı geçimimiz de güçleşti.
- Doğru söylüyorsun. Borcum olmasa, çoluk çocuğun geçim derdi olmasa, gidip Muhammed'i öldürürdüm.
- Yeter ki sen o işi yap. Borcunu ben veririm. Çoluk çocuğuna da bakarım.
Bu konuşmadan sonra Ümeyr yol hazırlığını yaptı. Kılıcına zehirli su verdi.
Ümeyr, Safvân'ın yanına gelerek; "Bu iş aramızda kalsın!" deyip yola çıktı. Medine'ye geldi. Mescit kapısında kılıcını kuşandı. Resûlullahın bulunduğu yere doğru yürüdü. Hazret-i Ömer, birkaç kişi ile konuşuyordu. Ümeyr'i görünce tanıdı:
- Şu giden adamı tutun! O Bedir Harbi'nde bizim az olduğumuzu söyleyerek, kavmini teşvik ediyordu.
Orada bulunanlar Ümeyr'i tuttular. Hazret-i Ömer, Resûlullaha haber verdi. "Buraya getirin!" buyurdular. Hazret-i Ömer, Ümeyr'i Resûlullahın huzuruna götürdü.
İçeriye girince, Ümeyr'in Peygamberimize ilk sözü şu oldu:
- İyi günler!
- O senin dediğin, cahiliyet devrinde idi. Şimdi selâm verilir. Peki, sen niye geldin?
- Müslüman olmaya!
- Yalan söylüyorsun!
- Yalan söylemiyorum.
- Peki, kılıcını niye dışarıda bırakmadın?
- Unutmuşum.
- Kılıcı niye zehirledin?
Bu söz karşısında şaşırıp kaldı. Biraz düşünüp sordu:
- Bunu size kim söyledi?
- Rabbim bildirdi. Mekke'de bu işi, şu mevkide Safvân ile kararlaştırdınız. Sonra da sen geldin.
O anda içindeki kin ve nefret sevgiye döndü ve Kelime-i şehâdet getirip Müslüman oldu. Mekke'ye döndü. Safvân, onu merakla bekliyordu. Karşılaşınca merakla sordu:
- Onu öldürdün mü?
- Hayır. Tam aksine ben de Müslüman oldum.
Başından geçenleri ona da anlattı. O da Müslüman oldu. Bu yolla birçok kişi Müslüman oldu.