Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünkü konuşmasında derin bir değişime işaret eden cümleler vardı. Özellikle Irak'tan gelen tepkileri hedef alan Erdoğan, Suriye ve Irak'a ilişkin Türkiye'nin pozisyonunu çerçevelendirirken aslında Türkiye'nin güvenlik politikalarındaki radikal değişikliğe işaret ediyordu.
Bu değişimi ne kadar anlayabildik?
Musul ve çevresinde askeri kamplar oluşturmak, Başika askeri üssü,Fırat Kalkanı ile Suriye içlerine müdahale ve bunların dışında birçok ülkede askeri üsler kurmaya dönük çabalar, Türkiye'nin bundan sonranasıl bir güvenlik stratejisi uygulayacağına dair işaretleri zaten vermişti.
Tehdit neredeyse orası vurulacak..
Ama dünkü Din Şurası'ndaki konuşmasında sarfettiği sözler, Yeni Türkiye'nin yeni güvenlik konseptinin resmini çizdi. Türkiye artık hiçbir tehdidi içeride karşılamayacak, tehdidin kaynağında vuracak. Yani Türkiye'nin savunması içeride, sınırlarda değil, tehdit nereden geliyorsa o topraklardabaşlayacaktı.
Buraya nereden geldik, ne değişti, nasıl bir coğrafya gerçeği bizi buna itti,15 Temmuz saldırısının bu derin değişiklikte rolü nedir, kapsamlı bir analize, sorgulamaya ya da teşvike ihtiyaç var.
15 Temmuz'da, Cumhuriyet tarihinde tanık olmadığımız bir saldırı oldu. Türkiye içinde, daha önce tecrübe etmediğimiz bir terör çeşidine muhatap olduk. Açıktan terörün ötesinde, çokuluslu bir saldırı, içerideki bir grup üzerinden servis ediliyordu. Siyasi tarihi, darbelerle dolu olan Türkiye, 15 Temmuz'da darbe dışı bir gerçekle yüzleşti.
Türkiye'nin 'öz savunma'sı müttefiklere bırakılamaz
Bu gerçek, doğrudan saldırıdır. Asla dar anlamda darbe ile tartışılamayacak ölçüde, yeni nesil saldırı türüdür ve daha önce hiç denenmemiştir. Devletin sinir uçlarına kadar nüfuz eden örgütlü bir yapı,ABD ve Avrupa istihbarat örgütlerinin talimatı ve yönetimi ileTürkiye'yi saldırmış, onu diz çöktürüp ABD eksenine hapsetmeyeçalışmış, bunu yapamazsa da bir adım sonrasında iç savaşseçeneğinin devreye sokulacağını ortaya koymuştur.
Türkiye için çok ağır bir travmadır bu. Her ülke, böyle bir durumda kendi öz savunma, varoluş mücadelelerine girecek ve bu mücadeleyi içinde bulunduğu ittifak halkalarına asla havale etmeyecektir. Türkiye de bunu yapmayacaktır çünkü saldırı içinde bulunduğu ittifak halkalarından ve müttefiklerinden gelmiştir. Saldırı sonrası kullanılan bütün unsurlar ABD istihbaratı tarafından korumaya alınmıştır. Bu resim çok acıdır ve Türkiye can acıtıcı kararlar olmak zorundadır.
Devlet aklı ile oyun oynadılar
Aslında çok önceden bilinen bir gerçeğimiz vardı: Müttefiklerimiz yani Batı bloku, coğrafyayı yeniden dizayn ediyordu, bunu yaparken Türkiye'yi de dizayn edilecek bir ülke olarak belirlemiş, Suriye-Irak haritalarını yeniden çizerken Türkiye'nin haritasını da yeniden çizmeye çalışıyordu. Ancak içerideki ortakları o kadar güçlüydü ki, bu vahim fotoğraf maharetli bir şekilde gizleniyor, devlet aklı ile oyun oynanıyor, toplumsal kanaatleri yönetiyordu. Bu ortak bir çalışmaydı. FETÖ'cüler, PKK çevresi, içerideki liberal/Batıcı kesim el birliği ile bu gerçeği bugüne kadar gizlemeyi başarmıştı.
Ancak 15 Temmuz gerçeği bütün çıplaklığı ile ortaya çıkardı. Söz konusu koalisyon bile bunu gizleyemeyecekti artık. Atlantikçi çevre tarafından vuruluyorduk. Gezi ve 17 Aralık'la bitiremedikleri işi 15 Temmuz'da kanlı bir senaryoyla bitirmeye çalışmışlardı. Malum koalisyonun bazı küçük çevreleri yine de kendilerini gizlemeyi başardı ama artık kamuoyunu yönetecek güçten düşmüşlerdi.
Yükü ağır ama gerçek tek savunma kalkanı
Türkiye, kendi gerçeklerini görmenin şokunu yaşıyordu. Mesele sadece FETÖ değildi elbette ama işin ana omurgası onlardı. İki cephe oluştu; Vatanı savunmak için omuz omuza verenler ve Türkiye'yiABD-Avrupa ekseninde hapsetmek için oyun üstüne oyun kuranlar. Bu ayrışma, 15 Temmuz'da netleşti. Gerçeği görmenin yükü ağırdır. Ama gerçeği görmek en kuvvetli savunma kalkanıdır.
Bu yüzden 15 Temmuz saldırısının bedeli çok ağır bir şekilde ödetilecektir. O çokuluslu saldırıyı planlayanlar, yönetenler, özellikle de saldırıda kullanılan örgütler milletimize, ülkemize açılan bu kanlı savaşın sorumluluğundan kurtulamayacak.
Gülen'in teröristleriyle başlatılan saldırı o gece püskürtülmeseydi, 16 Temmuz'da PKK ve PYD unsurları harekete geçirilecekti. Ve biz bir savaş haliyle yüzleşecektik. Öyleyse Türkiye'ye açılmış bir savaş vardır. Böyle bir savaş varsa da gereken neyse o yapılacaktır. Kimse suyu bulandırmaya, bu gerçekleri sis perdesine gizlemeye kalkmasın.
Yüzyılı kazanmanın yolu
Eğer bu ülke, 21. yüzyılın güçlü ülkelerinden biri olacaksa, savaşıniçerideki bütün unsurları temizlenmelidir, temizlenecektir. Eğer bu ülke, coğrafyayı kuşatan ve kendini hedef alan felaket senaryolarını boşa çıkarmak istiyorsa, sınırın dışını da temizlemek zorundadır. Bu yapılırken, tehdidin kaynağı ana hedef olacaktır. Suriye ve Irak sınırlarını Türkiye'ye karşı açık cepheye dönüştürmek isteyenler hedef olacaktır. Onlar açık savaş derken bizim bunugüvenlik sorunu olarak algılamamız çok büyük bir hata olacaktır.
Artık terörle mücadele argümanı, gelişmeleri anlatmada yeterli değildir. Olan da terör veya terörle mücadele değil, açık savaş halinin yansımalarıdır. Çünkü bütün bu örgütler, devletler kontrolündedir, devletler bu örgütler üzerinden Türkiye'yi vurmaktadır. Öyleyse savunma konsepti, bu yeni gerçekler düşünülerek yeniden belirlenmelidir.
Türkiye, içeride terörle meşgul olmakla yetinirse bu yüzyılı kaybedecektir. Ama Türkiye, Fırat Kalkanı'nda olduğu gibi, tehdidin kaynağına doğrudan müdahil olursa, yüzyılın kazananı olacaktır. Kimse “savaşa sürükleniyoruz” yaygaralarıyla bu gerçeklerin üstünü örtmeye kalkışmasın. Bunlar yapılmazsa savaş zaten evimize kadar getirilecektir. Bütün işaretler bu yöndedir.
Fırat Kalkanı ile sınırlı olmayacak
Ne dedi Erdoğan dünkü konuşmasında?
Bazı ülkeler binlerce kilometre uzaktan gelip operasyon yapacak, biz Suriye ve Irak'ta tehlikeye müdahale edemeyeceğiz! Bu çarpıklığı asla kabul etmeyiz.. Kimseden izin almak zorunda değiliz, almayı da düşünmüyoruz. Irak ve Suriye'de teröre mücadele ettiğini söyleyen ülkelerin çoğunun derdi başka. Terörle mücadelede artık stratejimiz bu olmayacaktır. İçeride de bu olmayacaktır. Daha fraklı stratejilerleterörle mücadelenin üzerine gideceğiz…
Erdoğan, Musul operasyonuna bakışımızın Cerablus operasyonuyla aynı olacağını, Türkiye'nin bildiğini okuyacağını, Türk ordusunun kimseden talimat almayacağını vurgulayarak, yeni savunma konseptinin çerçevesini çizdi. Bu da; sınır ötesi müdahalelerin Fırat Kalkanı ile kalmayacağı, sadece Suriye ile sınırlı olmayacağı, Fırat'ın Doğu'sunun da hedef olacağı, terörle mücadelenin bundan sonra ağırlıklı olarak Irak topraklarında devam edeceği anlamına geliyor.
Suriye'nin kuzeyinde oluşturulmak istenen terör koridoruna Fırat Kalkanı ile müdahale edildi. Türkiye'yi vuracak terör cephesi Suriye topraklarında vuruluyor, vurulacak. Belki Tel Abyad veya başka bölgelerden yeni müdahaleler olacak.
Terör koridoru boşa çıkarılacak
ABD, Suriye'deki koridor planının aynısını, yine PKK eliyle Irak topraklarında da oluşturmak istiyor. Öyleyse, Irak'a da bir Fırat Kalkanı müdahale yapılacak demektir. Akdeniz-İran kuşağında Türkiye'yi kuşatmaya dönük bir uluslararası plan uygulanıyor ve Türkiye bu kuşatmayı yarmaya çalışıyor. Başka da çaresi yoktur, bu konudaki ihmal ya da gecikmenin bedeli ölümcül olacaktır.
Bağdat, ülkenin egemenliğine sahip değildir. Ülkenin kuzeyinde hiçbir varlığı yoktur. Var olduğunu iddia ediyorsa, o bölgeden Türkiye'yi vuran terörü durdurmalıdır. Durduramıyorsa, egemen bir ülke değildir. Durdurmuyorsa zaten Türkiye'yi vuruyor demektir ve bu da normal zamanlarda bir savaş sebebidir.
Akdeniz'den İran sınırına Türkiye koridoru olmalı..
Yeni savunma konsepti sınır dışına odaklıdır, savunma kalkanı sınırlarımızın dışına kurulacaktır. Tehdidi evinde yok etmeden içeride terörle mücadele imkansızdır. Türkiye kırk yıllık hatadan dönmekte, gerçek anlamda savunma tedbirleri almaktadır.
Öyleyse, Akdeniz'den Irak sınırına kadar, kesintisiz bir tampon bölge oluşturulmalıdır. Suriye ve Irak topraklarının Türkiye'ye saldırı üssü olması ancak böyle önlenebilir. Musul-Halep çizgisi savunma çizgimizdir. Musul'da ve Halep'te olmayan Türkiye kendini koruyamayacaktır. Savaş Türkiye'nin içlerine servis edilecektir. Bunu önlemenin tek yolu, Akdeniz-İran hattında Türkiye karşıtı koridor planları yapanlara, kendi koridor planımızla cevapvermektir.
15 Temmuz bize bu gerçeği göstermiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünkü konuşması da bu gerçeğin altını çizmiştir. Bize boynumuzu büküp, tehdidin, felaketin evimize gelmesini önerenlerin sözünün hükmü de bitmiştir. Bunu doğru bir tavır, düşünce, politika olarak dayatanların, dışarıdan tehdit, içeriden akıl verenlerin, çok bilmişlerin, büyük laflarla, süslü sözlerle akıl satanların dönemi kapanmıştır.