Taha Kılınç
Dünyâ fitne ve belâdır
Akıllı kimseler kışın ihtiyâcını yazdan hazırlar. Ölümün hazırlığını da diri iken yaparlar. Dünyâ, içi cevherler ile dolu bir denize benzer. Kimileri ondan cevher çıkarır. Bâzıları da boğulur. Sözün kısası, Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" şöyle buyurmuştur; "Dünyâ fitne ve belâdır. Her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi dünyâyı sevmek ve mal toplamaktır."...
Hadîs-i kudsîde (Bir Velî kuluma düşmanlık eden, benimle harb etmiş olur. Kulumu bana yaklaşdıran şeyler arasında, en sevdiğim, ona farz etdiğim şeydir. Nâfile ibâdet [de] yaparak, bana yaklaşan kulumu çok severim. Çok sevdiğim kulumun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. İstediğini elbette veririm. Bana sığındığı zemân, elbette korurum) buyuruldu.) Farzlarla hâsıl olan kurb, ya'nî Allahü teâlâya yaklaşmak, nâfilelerle hâsıl olandan, elbette dahâ çokdur. Fekat, ihlâs ile yapılan farzlar kurb hâsıl eder.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî "kuddise sirruh" hazretleri Medîne-i münevvereye geldiğinde, kâmil bir velî bulup ona teslim olmak arzusundaydı. Birgün Yemenli fazilet sahibi bir zâta rastladı. Câhilin âlimden nasihat istemesi gibi ondan nasihat istedi. O zât dedi ki: "Ey Hâlid, Mekke-i mükerremeye gittiğin zaman edebe uymayan birşey görürsen hemen reddetme."
Mevlânâ Hâlid hazretleri Mekke-i mükerremede bir Cum'a günü Kâ'be-i şerîfe karşı Delâil-i hayrât'ı okurken câhil kılıklı, siyah sakallı birinin, Kâ'be'ye sırt çevirip kendine bakdığını gördü. "Utanmadan Kâ'be'ye arkasını çevirmiş. Edebi gözetmiyor!" diye düşünürken, o kimse; "Mü'mine hürmet, Kâ'be'ye hürmetden daha öncedir. Bunun için yüzümü sana çevirdim. Niçin beni kötülüyorsun. Medine'deki zâtın nasihatini unuttun mu?" dedi. Mevlânâ Hâlid hazretleri bunun büyük velîlerden olduğunu anladı. Ondan af diledi ve; "Beni talebeliğe kabûl et." diye yalvardı. O da; "Sen burada olgunlaşamazsın" dedikten sonra eli ile Hindistan'ı göstererek: "Senin işin orada tamam olur" dedi ve gitti.
Azîz Mahmûd Hüdâyî "rahmetullahi aleyh" hazretleri, sabah erkenden, hocası Muhammed Üftâde hazretlerinin abdest suyunu ısıtarak, ibrikle dökmek vazîfesini yapardı. Birgün, suyu ısıtmaya vakit bulamadan hocası kapıda göründü. Mahmûd Hüdâyî telâş içinde, hocasının abdest alacağı yere gelinceye kadar, ibriği göğsüne bastırdı. Allahü teâlâya olan aşk ateşiyle suyu bir anda ısıttı. Suyu hocasının avuçlarına döktüklerinde, sıcaklıktan elleri yanacak şekilde müteessir oldu ve; "Evlâdım Mahmûd! Bu su normal ateş ile ısınmamış. Bunu gönül ateşi ısıtmış. Bu hâl artık senin hizmetinin tamam olduğunu gösteriyor" buyurdu. Sonra Aziz Mahmut Hüdayi Hazretlerini Bursa'dan Üsküdar'a hizmet etmeye gönderdi. Mubareğin kabride Üsküdar'dadır.
Bir hadîs-i şerîfde, (Müflis kimdir, biliyor musunuz?) buyurdu. (Bizim bildiğimiz müflis, parası, malı olmayan kimsedir) dediler. (Ümmetimden müflis şu kimsedir ki, kıyâmet günü namâzları ile, orucları ile ve zekâtları ile gelir. Fakat, kimisine sövmüşdür. Kiminin malını almışdır. Kiminin kanını akıtmışdır. Kimini dövmüşdür.. Hepsine bunun sevâblarından verilir. Haklarını ödemeden önce sevâbları biterse, hak sâhiblerinin günâhları alınarak buna yüklenir. Sonra Cehenneme atılır) buyurdu.
[Tirmüzî "rahime-hullah" bildiriyor:] Mu'âviye "radıyallahü teâlâ anh", hazret-i Âişeye "radıyallahü teâlâ anhâ" mektûb yazarak nasîhat yazmasını istedikde, cevâb yazarak: Allahü teâlânın selâmı senin üzerine olsun! Resûlullahdan "sallallahü teâlâ aleyhi ve alâ âlihi ve sahbihi ve selleme" işitdim. Buyurdu ki, (Bir kimse, insanların kızacakları şeyde Allahın rızâsını ararsa, Allahü teâlâ onu, insanlardan geleceklerden korur. Bir kimse, Allahü teâlânın kızacağı şeyde, insanların rızâsını ararsa, Allahü teâlâ onun işini insanlara bırakır) dedi.
Allahü teâlâ bizi ve sizi, hep doğru söyliyenin "sallallahü aleyhi ve sellem" haber verdiği bu hadîs-i şerîflere uymakla şereflendirsin!