Taha Kılınç
Dua, ibadet demektir
Dua, ibadet demektir. Namaza dua da denilir. İslâmiyette dua, Allahü teâlâya yalvararak muradını istemektir. Allahü teâlâ, dua eden Müslümanı çok sever, dua etmeyene gadab eder. Dua müminin silahıdır, dinin temel direklerinden biridir. Yerleri, gökleri aydınlatan nurdur. Dua, gelmiş olan dertleri, belaları giderir, gelmemiş olanların da gelmelerine mani olur.
(Bana halis kalp ile dua ediniz! Böyle duaları kabul ederim)mealindeki âyet-i kerimeden anlaşılıyor ki, dua etmek, namaz, oruç gibi ibadettir.
Allahü teâlâ, her şeyi sebep ile yaratmakta, nimetlerini sebeplerin arkasından göndermektedir. Zararları, dertleri def ve faydalı şeyleri vermek için de, dua etmeyi sebep yapmıştır. Peygamberler, hep dua ettiler. Ümmetlerine dua etmelerini emrettiler.
Dua etmenin de şartları vardır. Önce, günahlarına pişman olup, tövbe etmeli, istiğfar okumalı, sadaka vermeli, imanını Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak düzeltmeli, duanın kabul olacağına inanmalı, güvenmeli. Duayı üçten fazla söylemeli. Kabul olmadı diyerek, ümidi kesmemeli, kabul oluncaya kadar, uzun zaman tekrar etmelidir. Haram yememeli, haram içmemeli, haram şeyleri söylememelidir.
Duada, Allahü teâlânın sevgili kullarını vesile etmelidir. Zira Resulullah efendimiz, Müslümanların fakirlerini vesile ederek dua ederlerdi. Mazlumların, salihlerin, misafirin, oruçlunun iftar vaktindeki duası, Müslümanın arkasından yapılan dua, sabreden hastanın duası ve mübarek zaman ve yerlerde, namazlardan sonra ve Peygamber efendimizin, evliyanın kabirleri yanında, onları vesile ederek yapılan dualar çabuk kabul olunur.
-- Bahr-ür-râıkda deniyor ki:
“Erkeğin tedavi için sürme çekmesi caizdir. Ziynet için çekmesi caiz değildir. 'Cemal' ve 'ziynet' kelimelerini birbirleri ile karıştırmamalıdır. Cemal, çirkinliği gidermek, vakar sahibi olmak ve şükretmek için, nimeti göstermek demektir. Gösteriş, övünmek için, nimeti göstermek, cemal olmaz, kibir olur. Nefsin zayıf, azgın olduğunu gösterir. Cemal ise, nefsin terbiye edilmiş, olgun olduğunu gösterir.(Allahü teâlâ cemildir. Cemal sahiplerini sever) hadis-i şerifi, cemal sahibi olmayı övmektedir. Cemal için yapılan bir şey, ziynete de sebep olursa, zarar vermez. Cemal için, temiz, güzel giyinmek mubahtır. Kibir için giyinmek ise, haramdır. Böyle giyinince, hâlinde, başkalarına karşı davranışında bir değişiklik olması, kibir alameti olur.”
Görülüyor ki, cemal, çirkinliğe, başkalarının iğrenmelerine, hakaret etmelerine sebep olacak şeyleri yapmamak, bunları izale etmektir. Ziynet, başkalarını imrendirecek, onlara üstünlük sağlayacak, övünecek şeyleri yapmaktır. Cemal için, bulunduğu yerde âdet olan şeylerden, haram olmayan en iyilerini kullanmalıdır.
Erkeklerin ipek elbise giymeleri haramdır. Elbisede ve başlıkta dört parmak genişliğinde ipek veya altın şeritlerin bulunması caizdir. Şeritler uzun ve sayıları çok olabilir. Dürr-ül-muhtâr ve bunun Tahtâvî ve İbni Âbidîn hâşiyelerinde deniyor ki:
“Tecemmül etmek, yani en güzel elbise giymek müstehabtır. Helal şeylerle zinetlenmek mubahtır. İmâm-ı a'zam Ebu Hanife hazretleri dörtyüz altın kıymetinde cübbe giyerdi. Talebelerine güzel giyinmelerini emir ederdi. İmam-ı Muhammed hazretleri nefis elbise giyerdi. İmam-ı a'zam buyurdu ki, hazret-i Ömer’in yamalı hırka giymesi, Emîr-ül-mü'minîn olduğu içindi. Güzel giyinseydi, memurları da güzel giyinirler, fakirleri, milletten zulüm ile mal alırlardı. Resulullah efendimiz bin dirhem gümüş kıymetinde cübbe giyerdi.”
Büyüklere haram olan şeyleri, çocuğuna yaptıran kimse, haram işlemiş olur.
“Sünnet, yani hadis-i şerifler, Kur’ân-ı kerimi açıklamaktadır. Mezhep imamları, sünneti açıklamışlardır. Din âlimleri de, mezhep imamlarının sözlerini açıkladılar. Kıyamete kadar da böyle olacaktır. Sünnet, yani hadis-i şerifler olmasaydı, sular, taharet, namazların kaç rekat oldukları, rüku ve secdede okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağını, zekât nisabını, orucun, haccın farzlarını ve nikâh, hukuk bilgilerini, hiçbir âlim, Kur’ân-ı kerimde bulamaz ve öğrenemezdi. İmrân bin Husayn hazretlerine birisi;
-Bize yalnız Kur'ândan söyle, deyince;
-Ey ahmak! Kur’ân-ı kerimde, namazların kaç rekat olduğunu bulabilir misin? dedi. Hazret-i Ömer’e;
-Farzların seferde kaç rekat kılınacağını Kur’ân-ı kerimde bulamadık, dediklerinde;
-Allahü teâlâ, bize, Muhammed aleyhisselamı gönderdi. Biz, Kur’ân-ı kerimde bulamadıklarımızı, Resûlullah efendimizden gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde, dört rekat farzları iki rekat kılardı. Biz de, öyle yaparız, buyurdu.
Din imamlarının hiçbir sözü, İslâmiyetin dışında değildir. Çünkü her biri, hem hakikatte, hem de ahkam-ı islamiyyede âlimdirler.”