DÜNYA
Amerikalı hukukçu: Seçimleri gümbür gümbür İslamofobi kazandı
Trump, İslamofobik bir seçim kampanyası ile iktidara geldi.
George W. Bush gibi ihtiyatlı bir İslamofobiyi benimsemek ya da Obama, Hillary Clinton gibi Müslümanlara sadece ulusal güvenlik politikası merceğinden değinmek yerine, işi son raddeye vardırdı.
Peki bu başkanlık kampanyası, ileride yaşanacakların da habercisi mi?
Amerikalı hukukçu Halid Beydun yazdı.
ABD'nin başkanlık yarışında Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump'ın seçimi kazanmasıyla büyük şok yaşandı. Akıllarda bir çok konuda soru işaretleri oluştu. Seçim kampanyası sürecinde Trump'ın Müslümanlara karşı yaptığı tutumlar sayesinde ABD'de özellikle İslami kesim içerisinde gelecek kaygısı yaşanmaya başladı. İslamofobik bir seçim kampanyası ile iktidara gelen Trump'ın kazanmasını Detroit Mercy Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve California-Berkeley Üniversitesi öğretim üyesi Halid Beydun AL Jazeera'ye şöyle yorumladı;
ABD seçimlerini gümbür gümbür İslamofobi kazandı. Ülke, ilk kadın başkanını seçmek yerine ilk İslamofobik başkanına sahip oldu.
2016 başkanlık seçimleri, en başından itibaren İslamofobinin bugün de her zamanki gibi canlı ve etkili olduğunu, siyasi açıdan ses getirdiğini net bir şekilde ortaya koydu. İslam dinini günah keçisi ilan etmek ve Müslümanları kötülemek, bir kampanya mesajının çok daha ötesinde, Donald Trump'ın kazanma stratejisiydi.
Trump'ın açıktan açığa İslamofobik tavrı, seçmen nezdinde derin bir karşılık buldu. Dahası, sadece kenarda kalmış ya da öfkeli küçük bir kesimden değil, Amerikan halkının büyük bir bölümünden oy almasını sağladı.
Ohio, Florida, Kuzey Carolina ve neredeyse diğer tüm çekişmeli eyaletlerde başarılı olmasına yardım etti.
Seçim gecesinden uzun süre önce alınan ilk rakamlar da, Trump'ın İslamofobiyi ana kampanya stratejisi haline getirmesinin fayda sağladığını ve kendisine oy sağladığını gösteriyordu.
NBC'nin 2015 Aralık ayında yaptığı bir kamuoyu araştırması, Amerikalıların yüzde 25'inin Trump'ın Müslümanlara yasak önerisini desteklediğini ortaya koydu. Mart 2016'da yapılan bir diğer araştırma ise bu desteğin arttığını gösterdi. Araştırma sonucuna göre, Amerikalıların yüzde 51'i "ülkenin temsilcileri neler olup bittiğini anlayıncaya kadar" yasağı destekliyordu.
Trump, seçim kampanyası sürecinde yükselen bu sarsıcı rakamları, İslamofobi kampanyasına yönelik güçlü bir destek olarak yorumladı.
''BEYAZ ÇOĞUNLUĞU İSLAMOFOBİ İLE BESLEDİ''
Pazarın talep ettiği şeyi vererek Müslüman karşıtı söylemini iki katına çıkaran Trump, yüksek sesli, öfkeli tabanını ve seçim sonuçlarının da gösterdiği üzere sessiz, beyaz çoğunluğun önemli bir bölümünü İslamofobi ile besledi.
Trump kazandı, çünkü Cumhuriyetçi emsalleri ve seleflerinin tam olarak benimsemeyeceği türden, küstah ve pişkin bir İslamofobik tavır sergilemeye hazırdı.
Bu seçim kampanyası, ileride yaşanacakların da habercisi. 2015'te Müslümanlara yönelik nefret suçlarında ciddi bir artış kaydedildi. İstatistikler 2016 için de benzer bir eğilime işaret ediyor. Trump'ın başkanlık kampanyası bile Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarının sayısında benzeri görülmemiş bir artışa neden olduysa, başkanlığı döneminde neler olabileceğini siz düşünün.
George W. Bush ve Mitt Romney gibi ihtiyatlı bir İslamofobiyi benimsemek ya da Barack Obama ve Hillary Clinton gibi Müslümanlara sadece ulusal güvenlik politikası merceğinden değinmek yerine, Trump işi son raddeye vardırdı.
Mesajında, liberalleri ve ılımlıları sakinleştirmeye yönelik hiçbir yumuşatıcı söyleme yer vermedi. Müslümanlardan bahsederken "barış sever" ve "ılımlı" gibi sıfatları hiç kullanmadı.
''NEFRET DOLU BİR TABAN ÇERÇEVESİ''
Aslına bakılırsa, Trump, tüm siyasi klişeleri ve dikkatle işlenmiş konuşma konularını bir kenara bırakıp, açıkça nefret dolu bir taban çerçevesi çizdi.
"İslam barıştır" demek yerine, "İslam bizden nefret ediyor" diyerek bağnaz, muhalif seçmenlere tam da istedikleri şeyi verdi.
Kur'an-ı Kerim yakılan mitinglerin, cami karşıtı protestoların ve belki de bunların en şiddetlisi diyebileceğimiz gazete haberlerinin yorum bölümlerindeki çirkin, bel altı yorumların nefret dolu dilini sahiplendi. Bu haliyle Trump, camilerin gözetim altında tutulmasını savunan İslamofobik siyasilerden ziyade, camileri ateşe veren İslamofobiklere benziyordu.
BUNDAN SONRA NASIL OLACAK?
Bu seçim kampanyası, ileride yaşanacakların da habercisi. 2015'te Müslümanlara yönelik nefret suçlarında ciddi bir artış kaydedildi. İstatistikler 2016 için de benzer bir eğilime işaret ediyor. Trump'ın başkanlık kampanyası bile Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarının sayısında benzeri görülmemiş bir artışa neden olduysa, başkanlığı döneminde neler olabileceğini siz düşünün.
Bir kere, Müslüman toplumlarda radikalleşme ile mücadele polisliğinin çok daha yaygın ve kapsamlı hale geleceği, genişletilmiş bir gözetleme devleti ile karşı karşıya kalacağız. Bu da Müslümanların inançlarını özgürce yaşamalarını çok daha zor hale getirecek ve Müslüman kimliğinin en ılımlı sembolleri bile şüphe yaratacak.
Müslüman göçmenler "aşırı incelemeye" tabi tutulacak ve çok büyük bir ihtimalle savaş yaşanan ülkelerden gelen mültecilerin ülkeye girişi tamamen yasaklanacak. Dolayısıyla, Müslümanlara yönelik tam kapsamlı bir yasak uygulamaya koyulmasa bile, Müslüman göçmenlerin yasal kabulünü olumsuz etkileyecek geniş kapsamlı ve sert politikalar kural haline gelecek.
Yönetimde Müslüman Amerikalılar ya da en azından Müslüman Amerikalılara samimi bir şekilde ulaşan veya onlardan destek alan bireyler olmayacak. Trump'ın seçim kampanyasına gerçek manada bir Müslüman Amerikalı katılımından bahsetmek mümkün değil. Trump yönetimi de muhtemelen bunu yansıtır nitelikte olacaktır.
''EN KORKUTUCUSI İSE...''
En korkutucusu ise, [Trump'ın başkanlığı] hükümetin en yetkili makamının, Müslüman Amerikalılara yönelik ayrımcılık ve şiddeti onayladığı bir kültür hareketine (ve döngüsüne) öncülük edecek. ABD Başkanının bizzat kendisi İslamofobinin modeli ve planlayıcısı olunca, Müslümanlara dil uzatmak, cami yakmak ve Müslüman gibi görünen herkese saldırmak kolay.
Düne kadar abartılı gibi görünen bir düşünce, bugün artık Amerika'nın hesaba katması gereken bir durum. Saçma denilen, ülkenin gerçeği haline geldi. İslamofobi artık sadece bir kampanya mesajı ya da stratejisi değil; Ocak ayı itibarıyla Beyaz Saray'ın resmi politikası olacak.
Seçim sonuçlarını, Michigan'ın Dearborn kentinde 200 Müslüman Amerikalı ile birlikte izledim. Dearborn, ülkede Müslüman Amerikalıların en yoğun yaşadığı yer.
Ortamda belirgin bir korku hâkimdi. Yetişkinler ağlıyordu. Gençler dua ediyordu. Yarın karşı karşıya kalınacak tablo umutsuzdu. Müslüman ve Amerikalı arasındaki ayrım daha önce hiç bu kadar keskin görünmemişti.
Hazır olun, Müslüman Amerikalılar. ABD Başkanı Donald Trump geliyor.
Detroit Mercy Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve California-Berkeley Üniversitesi öğretim üyesi.