Taha Kılınç
15 Temmuz..
14 Temmuz 2017, Cuma
VATANIMIZI BASKIN ŞEKLİNDE İSTİLA VE MİLLETİMİZİ ESİR ETMEK; DEMOKRASİMİZİ, HÜRRİYETİMİZİ, İSTİKLALİMİZİ VE İSTİKBALİMİZİ YOK ETMEK, EZANLARIMIZI SUSTURMAK, BAYRAĞIMIZI İNDİRMEK, MECLİSİMİZİ İMHA ETMEK İÇİN HAREKETE GEÇEN KÜRESEL SÖMÜRGECİ GÜÇLERE VE ONLARIN UŞAKLARI TERÖRİSTLERE KARŞI; TOPYEKÜN AZİZ MİLLETİMİZİN; ŞEHİTLER VE GAZİLER VEREREK, GECE YARISI KAZANDIĞI EŞSİZ; DEMOKRASİ VE İSTİKLAL MEYDAN MUHAREBESİNİN YIL DÖNÜMÜ MÜNASEBETİYLE TÜM FERTLER, AİLELER VE MÜESSESELERİMİZ
1 – 15 Temmuz'u, derin manası ve tüm canlılığı ile yaşamak, yaşatmak ve ilan etmek için; evlerimizin, balkonlarımızın, pencerelerimizin, sokaklarımızın, caddelerimizin, binalarımızın; hem kendi imkanlarımızla hem de çeşitli kuruluşlarımızdan temin edeceğimiz Türk bayrakları ile donatması gerekir.2 – Bireysel ve kurumsal sosyal medya hesapları ve internet sitelerinden, hayat-memat, esaret veya istiklal mücadelesi olan 15 Temmuz'u anlatan, yazılar, resimler, bültenler ve hatıraların yayınlanması gerekir.
3 – Münferiden veya umumi olarak şehit kabirlerine ziyaretler yapmak, Kur'an-ı kerim okumak, ruhlarına hatimler okunması ve dualarla bağışlanması gereklidir.
4 – Mümkünse; bütün fertlerin, ailelerin, kuruluşların; Milli Birlik Yürüyüşleri'ne ve Demokrasi Nöbetlerine, arabaları ile Allah rızası için katılması. Böylece milletimize karşı gece yarısı baskın şeklinde işlenen eşsiz hıyanet ve cinayet taarruzunun ve milletimizin kazandığı büyük zaferin tüm insanlığa teşhir ve ilan edip, duyuralım.
Ahlakımızı bozmak için dinimizce güzel olan şeyleri çirkin, çirkin olan şeyleri de hoş gösterme gayretlerinin yanı sıra, bazı kelimeleri de, kimi bilerek kasten, kimi de bilmeden yanlış kullanıyorlar. Mesela, Mucize, yaratmak, kader, şehit, oruç gibi kelimeler, dinimizin bildirdiği manadan da başka türlü kullanılıyor. Allahü teâlânın yarattığı işlere, mesela gözün, kulağın yapısına mucize diyorlar. "Allahın kudreti"denir. Başka türlü söylemek mucizenin manasını bozmak olur.
Peygamberlerden ilahi âdet dışında ve ilahi kudret içinde meydana gelen olaylara Mucize denir. Mucize, bir peygamber tarafından, tabiat kanunlarına, âdete muhalif olarak yapılan harika bir iştir. Kendisinde harika bir şey zuhur eden, mesela denizde, suyun üzerinde yürüyen zat, peygamberse, bu işe mucize denir. Evliya ise keramet, salih ise firaset, fâsık ise istidrac, kâfir ise, sihir denir. Sihir, cisimlerin fizik özelliklerini, şekillerini değiştirir. Maddenin yapısını değiştiremez. Mucize ve keramet, ikisini de değiştirebilir. Mucizeyi yapan yalnız Allahtır. Peygamberlerine verdiği mucizeleri için (Bunları yapan biziz) buyuruyor. (Enbiya 79)
Bunun için (Mucize indirim), (Mucize yarattı), (Yedinci kattan düştü, mucize olarak kurtuldu) demek, onun Peygamber olduğunu söylemek olur ki bu ise küfürdür. Yaratmak da sadece Allah'a mahsustur. Yapmak anlamında da olsa, yaratma kelimesi insanlar için kullanılamaz.
Peygamberlerden ilahi âdet dışında ve ilahi kudret içinde meydana gelen olaylara Mucize denir. Mucize, bir peygamber tarafından, tabiat kanunlarına, âdete muhalif olarak yapılan harika bir iştir. Kendisinde harika bir şey zuhur eden, mesela denizde, suyun üzerinde yürüyen zat, peygamberse, bu işe mucize denir. Evliya ise keramet, salih ise firaset, fâsık ise istidrac, kâfir ise, sihir denir. Sihir, cisimlerin fizik özelliklerini, şekillerini değiştirir. Maddenin yapısını değiştiremez. Mucize ve keramet, ikisini de değiştirebilir. Mucizeyi yapan yalnız Allahtır. Peygamberlerine verdiği mucizeleri için (Bunları yapan biziz) buyuruyor. (Enbiya 79)
Bunun için (Mucize indirim), (Mucize yarattı), (Yedinci kattan düştü, mucize olarak kurtuldu) demek, onun Peygamber olduğunu söylemek olur ki bu ise küfürdür. Yaratmak da sadece Allah'a mahsustur. Yapmak anlamında da olsa, yaratma kelimesi insanlar için kullanılamaz.
Kader kelimesi de yanlış kullanılıyor. (İşçi kaderine terk edilemez, işi kadere, şansa bırakmamalı) diyorlar. Kader, insanların elinde değildir. Kader, şans gibi kelimeleri yanlış olarak tesadüf yerine kullanılıyor. (İşi tesadüfe bırakmamalı) denir. Fakat (İşi kadere bırakmamalı) denmez. Kader, Allahü teâlânın ezelî ilmi ile, kulların yapacakları şeyleri bilmesidir. Allahü teâlânın ilmine kimse müdahale edemez. İntihar eden de Allah'ın kaderini değiştiremez.
İmanlı olmayana, nerede nasıl ölürse ölsün şehit denmez. Dinimizin bildirdiği yollardan başka yolda ölene şehit denmez.
Açlık grevi için, ölüm orucu da diyenler çıkıyor. Oruç, sadece aç durmak değildir. İmsak ile akşam arasında orucu bozan şeylerden uzak durmak demektir.
Müsteşrikler, İslâm dini yerine, İslâm Nazariyesi, İslâm Düşüncesi, Allah düşüncesi diyorlar. İslâmiyet, ilahi bir din olup bir düşünce sistemi olmadığına göre, bu tabirleri kullanmak asla caiz değildir. Düşünce, bir iş için düşünülen çare veya kıyaslanan neticedir.
Nazariye de, akli, zihni esaslara dayanan görüş, teori demektir. Akıl, zihin mahluktur. Allahü teâlânın bildirdiği şeylere düşünce, görüş denmez. Kur'an-ı kerimdeki hükümlere bile Kur'anî görüş diyorlar. Bu tabirleri kullanmak insanı küfre sürükler...
Müsteşrikler, İslâm dini yerine, İslâm Nazariyesi, İslâm Düşüncesi, Allah düşüncesi diyorlar. İslâmiyet, ilahi bir din olup bir düşünce sistemi olmadığına göre, bu tabirleri kullanmak asla caiz değildir. Düşünce, bir iş için düşünülen çare veya kıyaslanan neticedir.
Nazariye de, akli, zihni esaslara dayanan görüş, teori demektir. Akıl, zihin mahluktur. Allahü teâlânın bildirdiği şeylere düşünce, görüş denmez. Kur'an-ı kerimdeki hükümlere bile Kur'anî görüş diyorlar. Bu tabirleri kullanmak insanı küfre sürükler...
İbrahim Bin Edhem "kuddise sirruh" hazretleri buyurdular ki;
Bir defa Halife Mu'tasım, O'na "Mesleğin nedir?" diye sordu. Cevâbında; "Bu dünyâyı, dünyâya tâlib olanlara bıraktım. Bu dünyâda Allahü teâlânın zikrini, âhırette de didârını (cemâli ile müşerref olmayı) tercih edip, bunlar için çalışmayı kendime meslek edindim" buyurdu.
Kendisinin edebe uygun olmayan şekilde oturduğunu gören olmamıştı. Buyurdu ki, "Bir gün farkında olmadan uygunsuz oturmuşum. Hemen bir ses işittim ki; (Ey İbrâhîm (radıyallahü anh), kullar, efendilerinin huzûrunda böyle mi otururlar?) diyordu. Hemen toparlandım, iki diz üzerine oturdum ve uygunsuz olan oturmaya da tövbe ettim."
Buyurdu ki, "Bir gece rü'yâmda, elinde bir defter olduğu halde "Cebrâil'in (aleyhisselâm) yeryüzüne inmekte olduğunu gördüm. (Burada ne yapacaksın?) diye sordum. (Bu deftere Allahü teâlânın dostları kim ise onların isimlerini yazacağım.) buyurdu. (Peki beni de yazacak mısınız?) diye sordum. (Sen, o dostlardan birisi değilsin ki) buyurdu. (İyi ama ben o dostların dostuyum) dedim. Bundan sonra Cebrâil (aleyhisselâm) biraz düşündü ve (Şimdi "İlk önce İbrâhim'in ismini kaydet" diye bir ferman geldi) buyurdu.
Kendisinin edebe uygun olmayan şekilde oturduğunu gören olmamıştı. Buyurdu ki, "Bir gün farkında olmadan uygunsuz oturmuşum. Hemen bir ses işittim ki; (Ey İbrâhîm (radıyallahü anh), kullar, efendilerinin huzûrunda böyle mi otururlar?) diyordu. Hemen toparlandım, iki diz üzerine oturdum ve uygunsuz olan oturmaya da tövbe ettim."