Irak ve Suriye'de operasyonlar devam ederken dün bir dizi sıcak gelişme yaşandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe'deki muhtarlar toplantısında Fırat Kalkanı ve Musul operasyonuyla ilgili önemli mesajlar verdi. Gün bitiminin ilerleyen saatlerinde ise artık sayılı günleri kalan ABD Başkanı Barack Obama ile bir telefon görüşmesi yaptı. Basına yansıyan bir başka haber ise Batı'nın ikircikli tavrını, çifte standardını bir kez daha gözler önüne serdi.
Irak ve Suriye'de DAEŞ eliyle oynanan "köşe kapmaca" oyunu faş oldu; Ankara hamlelerini birbiri ardına yapmaya başladı. Yerleşim birimlerinin demografisinin bozulmasına izin vermeyeceğini, Türkiye ile tarihi ve kültürel bağları olan kentlerde PKK terör örgütünün uzantısı PYD/YPG unsurlarının hedef alınacağını, hem masada hem de sahada gösterdi.
YUMRUĞU MASAYA VURACAĞIZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan Beştepe'deki muhtarlar toplantısında Irak ve Suriye'deki her gelişmede Türkiye'nin mutlaka yer alacağını belirterek "Onlar on binlerce kilometre öteden gelip bölgede söz sahibi olacak, Türkiye ise sınırlarındaki böyle bir mücadelede söz sahibi olmayacak. Yok öyle yağma. Bu tezgah eski Türkiye'de işleyebilirdi ama bugünkü Türkiye'nin böyle bir durumu kabul edebilmesi mümkün değil" dedi.
TIRNAK GÖSTERENİN TIRNAĞINI SÖKERİZ
Bölgedeki gelişmelere dair yol haritasına yönelik olarak da Erdoğan, "Bundan sonra gerekirse sahada göze göz, dişe diş mücadele vererek, gerekirse diplomasi masasına yumruğumuzu indirerek bu milletin hakkını, hukukunu, geleceğini koruyacağız. Şayet bunun bir bedeli varsa onu da ödeyeceğiz. Biliyoruz ki bu bedeli göze almazsak arın çok daha büyüğünü önümüze koyacaklar" açıklamasında bulundu.
ANKARA'NIN TERÖR HASSASİYETİ
Bu açıklamanın ardından gecenin ilerleyen saatlerinde ABD Başkanı Barack Obama, telefonun öbür ucundaydı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Barack Obama, yaklaşık 1 saat 30 dakika süren bir telefon görüşmesi yaptı.
Başta Suriye ve Irak olmak üzere bölgede DAEŞ'e karşı mücadele konusunda kararlılıklar teyit edildi; Kuzey Irak'ta PKK’nın barınmasına müsaade edilmemesi gerektiği hususunda da mutabık kaldı.
Obama, Türkiye-Suriye sınır bölgesini DAEŞ'ten temizleyen Özgür Suriye Ordusuna sağlanan destek başta olmak üzere Türkiye'nin bu mücadeleye yaptığı katkıları takdirle karşıladıklarını ifade etti. Obama, Türkiye'nin DAEŞ karşıtı koalisyona uygun seviyede ve biçimde katılımı konusunda Türkiye ile Irak arasında devam eden diyalog sürecini memnuniyetle karşıladığını belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölgenin DAEŞ ve PKK dahil tüm terör örgütlerinden temizlenmesi gerektiğine işaret ederek, Musul'daki operasyonun hassasiyetle yürütülmesinin önemine dikkati çekti. Başta Suriye ve Irak olmak üzere bölgede DAEŞ'e karşı mücadele konusundaki kararlılığı iletti.
STRATEJİK ORTAK DEDİĞİN BÖYLE OLUR!
Pensilvanya merkezli darbe girişimine sessiz kalan, elebaşı Feto'yu iade etmekte ayak sürüyen Washington, Ankara'nın bütün itirazlarına rağmen terör örgütü DAEŞ'e karşı yine bir terör örgütü olan YPG unsurlarıyla iş tutmaktan geri durmuyor.
ABD'nin Irak ve Suriye'deki uluslararası koalisyon güçleri komutanı Korgeneral Stephen Townsend, PYD'nin askeri kanadı olan Halk Koruma Birlikleri (YPG) güçlerinin de DAEŞ'in Suriye'nin Rakka kentinin kuşatılarak 'izole edilmesi' için mücadele edecek güçlerin bir parçası olacağını söyledi.
Townsend, "Bu konuda Türkiye ile görüşmelerimizi sürdürüyoruz ve gerekli adımları atacağız" diye de ekledi.
CARTER 'YEREL GÜÇLER' DEDİ
General Towsend'in bu açıklamalarına karşın ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, DEAŞ karşıtı koalisyonda yer alan 13 ülkenin savunma bakanlarının katıldığı toplantıda Rakka operasyonuna 'yetenekli ve azimli' yerel Suriyeli güçlerin liderlik edeceği ifadesini kullandı.
Akşam PKK, sabah PYD/YPG militanı olduğu defalarca ortaya çıkan terör örgütünün uzantılarını ABD, DAEŞ'e karşı mücadelede önemli bir yerel müttefik olarak nitelendirip işi, kendi askerlerinin omzuna YPG arması takmaya kadar vardırmıştı.
ANKARA SERT BİR DİLLE UYARMIŞTI
ABD'nin de terör örgütü olarak kabul ettiği PKK'nın bir uzantısı olan PYD/YPG ile iş birliği yapılmaması, silah yardımında bulunulmaması yolundaki Ankara'nın itirazlarına rağmen, Washington'un tutumu iki ülke arasındaki ilişkileri gerdi, geriyor. Verilen ol silahların bir kısmı DAEŞ'in eline bir kısmı da PKK'nın eline geçtiği yolundaki haberler basına yansımıştı.
TÜRKİYE'YE ÖRTÜLÜ SİLAH AMBARGOSU
Başkentler arasında bu diyaloglar yaşanırken perde arkasındaki bir başka gelişme Batı'nın çifte standardını bir kez daha gözler önüne serdi. Türkiye son dönemde hız verdiği terörle mücadele konusunda Batılı müttefikleri tarafından nasıl yalnız bırakıldığı bir kez daha anlaşılmış oldu.
Savunma konusunda artan silah, mühimmat ve yedek parça ihtiyacına karşı, başta ABD ve Almanya olmak üzere Batılı ülkelerin çoğu Türkiye’ye ihracat kısıtlaması getirdi. Batı'nın bir nevi ambargo uyguladığı bu durumun Gezi'den sonra başladığı, 15 Temmuz sonrasında arttığı ortaya çıktı.
Yeni Şafak'ta Haluk Karakaya'nın haberine göre Türkiye, son dönemde terör örgütleri PKK ve DAEŞ'le yürüttüğü mücadelede, müttefikleri tarafından bir kez daha yalnız bırakıldı. Devam eden operasyonlar nedeniyle artan silah, mühimmat ve yedek parça ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapılan alım taleplerinde Batılı ülkeler zorluk çıkarmaya başladı.
ABD ve Almanya başta olmak üzere Türkiye'nin müttefiki olan çok sayıda ülke geçmişte yaşandığı gibi Türkiye'ye, en çok ihtiyaç duyduğu bu dönemde, ihracat kısıtlaması getirdi. Ancak bu kez Batılı sözde müttefiklerin oyunu tutmadı. Türkiye, ihtiyaç duyduğu malzemeleri alternatif ülkelerden temin etme yoluna gitti. Ayrıca son yıllarda artan milli savunma yatırımları da ihracata daha az ihtiyaç duyar hale gelmesini sağladı.
HER KAPI GEZİ'YE ÇIKIYOR
Batılı ülkelerin dolaylı olarak koyduğu bu ambargonun Gezi Olayları sürecine dayandığı, 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminden sonra daha da artan bir seyir izlediği öğrenildi. İhracat kısıtlamasına başlanan zamanın Gezi olaylarına dayanması, Türkiye üzerindeki oynanan oyunları bir kez daha gözler önüne serdi.
İHA'LARI VERMEDİN DE NE OLDU
Benzer durumlarla daha önce de karşılaşan Türkiye, savunma sanayiini yerli ve milli imkanlarla güçlendirmek üzere harekete geçmişti. İnsansız Hava Araçları'nın (İHA) temininde yaşanan sıkıntılar nedeniyle ANKA ve Bayraktar projelerini hayata geçirmiş; milli eğitim uçağı Hürkuş'u kanatlandırmıştı..
NATO'nun tüm testlerinden başarıyla geçen tek tüfek olan milli piyade tüfeği MPT-76’yı imal etmişti. Yaklaşık 200 parçadan oluşan MPT-76’nın şu anda tüm parçaları yerli imkanlarla üretilebiliyor. Bu iki kritik üretimden başka KORKUT, Fırtına obüsleri, Kirpi zırhlı araçları, UMTAS, SOM füzeleri yerli üretilen silahlardan sadece bir kaçı.