TÜRKİYE
Ruslara kan kusturan bir mücahid!..
Rusları dize getiren, onları perişan eden büyük Mücahid Şeyh Şamil’in vefatının 145. yıldönümü… İşte 30 yıl boyunca vatanı, milleti, dini için savaşan, iman nuru hiç sönmeyen, bir mücahitin hayat hikâyesi...
Şeyh Şamil 1797’de Dağistan’ın Buylank kasabasında dünyaya geldi. Küçük yaşından itibaren sıkı bir medrese eğitimi gören Şeyh Şamil dinî ilimlerde büyük ilerleme kaydetti ve zamanın âlimleri arasına girmeyi başardı. Delikanlılık çağına girdiğinde bileği bükülmez bir yiğit olmuştu.
RUSYA’NIN KAFKASYA’YI ELE GEÇİRME GAYESİ
Kalplerindeki iman ateşini küffar hücumlarına kalkan eden yiğit insanlar, tek yürek, tek bilek halinde Moskofa karşı mücadele ediyorlardı. Zengin arazisiyle, mükemmel havası ve manzarasıyla cennet diyar Kafkasya’yı ele geçirmek Rusya’nın en büyük gayesi olmuştu. 1927’den sonra Rusya’nın hücumları sıklaşmıştı. Tüm bu saldırılara rağmen Müslüman Kuzey Kafkasya ahalisi, devrin en modern silahlarıyla ve sürüler halinde saldıran Moskoflara karşı kahramanca karşı koyuyorlardı. 1832 senesine kadar vatanı milleti için mücadelelerine devam eden Kafkaslar bu tarihten itibaren asırlara nam salacak İmam Şamil’in kumandasında istiklal meşalesiyle zaferden zafere koşacaklardır.
’YILDIZIN UZUN SENELER BU DAĞLARDA GÜNEŞ GİBİ PARLAYACAK’
Ruslarla çok çetin bir muharebe yapılmıştı. Gimri Muharebesi... Bu muharebede ordunun başında Gazi Muhammed ve Şeyh Şamil vardı. Silah ve asker sayısı kıyaslanamayacak derecede Ruslar lehineydi. Bu duruma rağmen Gimrililer yılmadan pes etmeden cenk ediyordu. Cenk sırasında Gazi Muhammed yaralandı. Ölmeden önce Şeyh Şamil'e söyledikleri ise ilerde bir bir gerçekleşecekti. 'Ey Şamil, artık bana yolculuk göründü. Benden sonra Hamzat imamlığı eline alacaktır. Fakat o da ancak, pek az muammer olacak, Kafkasya’nın mukadderatına senelerce sen hükmedeceksin, yıldızın uzun seneler bu dağlarda güneş gibi parlayacak, namın dünyaları tutacak, çarlara boyun eğmeyecek, çar ordularına kan kusturacaksın. Gimri’yi bugün bırakıp gitsen bile yine kurtarır, benim mezarımı düşman ayakları altında bırakmazsın inşaallah. ' İşte bu sözlerin ardından Gazi Muhammed şehadet şerbetini içer.
ŞEYH ŞAMİL'İN ÇAR'A VERDİĞİ TOKAT GİBİ CEVAP
Gazi Muhammed'in şehadetinden 3 yıl sonra Şeyh Şamil imam seçilir. İşte bu tarihten itibaren İmam Şamil’in liderliğinde Kuzey Kafkasyalılar Çarın ordularına kan kusturmaya başlarlar. Kafkas Dağları Rus ordulanna mezar olmaktadır. Ahulgol ve Surhay kuşatmasında İmam Şamil’in kumandası altında yapılan mükemmel müdafaa düşmana çok ağır kayıp verdirmiştir. İmam Şamil'i maddi ve manevi kuvvetle yenemeyen Çar I. Nikola, çareyi para ve dünyevi rahatlıkta aramaya başladı. Elçilerle birlikte Şeyh Şamil'e makam, mevki ve rahat yaşam vaat eden bir mektup gönderdi. Çar’ın alçakça teklifine müthiş hiddetlenen Şeyh Şamil Çar’ın elçilerine dönerek gürler: “General, senin yerinde eğer şu anda kendisi karşımda bulunmuş olsa ve bu sefil teklifleri bana bizzat yapmak cesaretinde bulunsaydı, ona ilk ve son cevabımı, şu kırbacım verirdi. Söyle ona! Başında bulunduğum bu kahramanlar topluluğunun kalblerinde kökleşen bu eşsiz zafer imanı kökünden kazınmadıkça ve en genç muhariplerimden en ihtiyar naiplerime kadar tek kurşunları ve tek kollan kalıncaya kadar bu mübarek vatanı son dağına, son köyüne ve en son kaya parçasına kadar karış karış müdafaa etmekten beni hiç bir kuvvet alıkoymayacaktır. Bu uğurda bütün evlât ve ayalimi kılıçtan geçirseniz, son zürriyetimi kurutsanız, en son müridimi yok etseniz tek başıma ve son nefesime kadar yine dövüşeceğim. Son cevabım budur General!.. Ben Nikola’yı tanımıyorum!…” Şeyh Şamil'in bu cevabından sonra müthiş muharebeler başlamıştır. Bu muharebelerde Ruslar sayıca fazla olmasına rağmen her seferinde bozguna uğratılmış, geri püskürtülmüştür. Silahları, askerleri, tüm güçleri fazla olsada Ruslar, Şeyh Şamil ve ordusuna diz çöktüremiyordu. Göğüs göğüse çarpışarak Kafkasları yenemeyeceklerini anlayan Ruslar hain planlarını devreye sokarak Çeçenistan ormanlarını ateşe verdiler.
'DÜŞMANLA ANLAŞMANIN CEZASI ÖLÜMDÜR'
Rus ordularının üzerlerine geldiğini gören Çeçen’ler kadın ve çocukları kurtarmak için Ruslarla anlaşma yapmak isterler. Fakat bunun için İmam Şamil’in reyini almaları gerekmektedir. Ne var ki, bu hususta İmam Şamil’in zerre kadar taviz vermediğini ve düşmandan yüz çevirmeyi idamla cezalandırdığını bilmektedirler. Neticede kura ile iki kişi tesbit edip Şamil’e gönderirler. Bu elçiler önce İmam Şamil’in anasını ziyaret ederek, Şamil’in muvafakati için aracı olmasını rica edip yalvarırlar. Şamil’in anası yalvarmalara dayanamayıp oğluna tavassutta bulunur. Bu durumu gören Şamil, derin üzüntü duyar. Çünkü düşmanla anlaşmanın cezası ölüm, anlaşmak için aracı olmanın cezası ise yüz sopadır. Yirmi beş senelik şanlı mücadele esnasında bu hükümlerden zerre kadar taviz vermemiştir. Uzun tefekkürden sonra hükmü verir. Anasına yüz sopa vurulacaktır. Bu hükmü işiten ananın cevabı şudur: “Oğul, Allah’ın adaletini yerine getirmeden bir lahza geri durursan sana verdiğim sütü helâl etmem.” Şamil anasının cezasını çekmeyi üzerine alır ve kendisine yüz sopa vurulmasını ister. Emir kesindir. Müritleri kendisinin yerine cezayı yüklenmek isterlerse de şiddetle reddedilirler. Neticede ceza en ağır şekilde uygulanır ve İmam Şamil’e yüz kamçı vurulur. “Mukaddes dâva uğruna, bin ana ve bin Şamil feda olsun!” diyen İmam Şamil, anasına ait küçük bir vatanî ihmal ve gafletin cezasını bizzat kendisi tekeffül etmiş ve ödemiştir. ŞEYH ŞAMİL'İN ESİR DÜŞMESİ İmam Şamil bir avuç kahramanla, gözü dönmüş Rus sürülerine karşı kahramanca karşı duruyordu. Ne var ki, düşman kırmakla tükenmiyordu. Yüzlerce topu vardı. Büyük cephaneleri vardı ve silahlar devamlı ölüm kusuyordu. Son çarpışmada Şamil’in askerleri eriye eriye yüz kişi kalmıştı. Durumu gören Şamil, kadınlara, çocuklara ve yerli ahaliye dokunulmamak kaydiyle Ruslara teslim oldu. Kafkas Kartalı 6 Eylül 1859’da esir alınır. On sene Rusya’da esir kalan Şamil, Çar’dan İstanbul’a gönderilmesini ister. Bu isteğin kabul edilmesinden sonra İmam Şamil 1870’te İstanbul’a gelir. Büyük bir kalabalık bu şanlı mücahidi büyük bir coşkunlukla karşılar. İstanbul bir bayram günü yaşamaktadır. Aziz misafirleri şehirlerine teşrif etmiştir… Büyük kahramanı bizzat Sultan Abdülaziz karşılamış ve onu büyük bir muhabbetle bağrına basmıştır. Sultan Abdülaziz sevincini şöyle ifade etmektedir: “Babam Sultan Mahmut mezarından çıksa idi ancak bu kadar sevinç ve heyecan duyabilirdim!”
KAFKAS KARTALININ HAYATI GİBİ ŞANLI ŞEHADETİ
İmam Şamil son günlerini mübarek beldelerde, Yüce Nebi’nin (a.s.m.) makberinin bulunduğu Medine’de geçirmek istemektedir. Rusya’dan ayrılırken geri dönmesi şart koşulmuş ve bunun için oğlu Muhammed Şefiî rehin alınmıştır. Sultan Abdülaziz İmam Şamil’in son günlerini mübarek beldelerde geçirmesine müsaade edilmesi için Rus Çarına aracılıkta bulunur ve bu talep kabul edilir. Bundan sonra İmam Şamil mübarek beldelere gider ve haccını ifa eder. Hac esnasında dünyanın dört bir yanından gelen hacılar nâmını işittikleri bu şanlı mücahidi görmek, elini öpüp, duasını almak isterler, lâkin ister istemez izdiham meydana gelir. Bu duruma çare olmak üzere idareciler Şeyh Şamil’i Kabe’nin damına çıkarırlar. Bir müddet orada duran İmam Şamil’i hacılar doyasıya seyrederler. Büyük bir izzet ve ikram’la ağırlanan İmam Şamil 17 Şubat 1871’de Medine-i Münevvere’de ruhunu Rahman’a teslim eder.