DÜNYA
Kara Kıta'nın Türk gelini...
*Fotoğraf sanatçısı ve gezgin Sevde Sevan Usak, üç yıldır Afrika’daki bir köyde yaşıyor.
*Evlenip Kara Kıta’ya yerleşen Türk gelini Usak, elektrik ve suyu olmayan köye su kuyusu açtırdı, İstanbul’dan getirdiği tohumları ekip tarımcılığa başladı.
*Bölge halkının gelişimi için çalışan Usak, Rafiki Organisation adlı dernek sayesinde bölgenin daha rahat bir hayata kavuşmasını sağlamaya çalışıyor.
Henüz üniversite öğrencisiyken elinde fotoğraf makinesiyle dünyayı gezmeye başlayan Sevde Sevan Usak aynı zamanda 20 yıldır çocuk yayıncılığı alanında çalışmalarını sürdürüyor. Bugüne kadar 70 ülkeyi gezen Usak, vakit buldukça pek çok sivil toplum kuruluşun da yurt dışında gönüllü fotoğrafçılığını yapıyor.
2012 yılında gezmek için gittiği Zenzibar’da tanıştığı Masaili bir adama aşık olup evlenen Usak üç yıldır eşinin köyünde yaşıyor. Açlık ve yoksulluğun ne olduğunu burada gördüğünü söyleyen Usak, Afrika halkının hayatını değiştirecek bir projeyi hayata geçirdi. Hayvancılıkla uğraşan ve iki yıl önce büyük kuraklıkta neredeyse hayvanlarının hepsini kaybeden köylülerin hayatta kalması için bu bölgede yardım kuruluşlarından da destek alarak dört su kuyusu açtırdı. Şimdi ise ilk kez köyde tarımcılık yapıyor. İlk ürünlerini geçtiğimiz aylarda alan Masailere şimdi de bu ürünlerden nasıl yemekler yapılacağını öğretiyor. Sevde Sevan Usak ile İstanbul’dan Afrika’nın bir köyüne uzanan hikayesini konuştuk.
BEŞ YILDIR AFRİKA’DAYIM
Beş yıl önce gezmek için Afrika'ya giden Sevde Sevan Usak'ın hayat hikayesi üç yıl önce Tanzanya’da yaptığı evlilikle değişmiş. Üç yıldır İstanbul ve Afrika’nın henüz teknoloji ile tanışmamış bir köyü arasında mekik dokuyan Usak hayatını şu cümlelerle anlatıyor: “Eşim Tanzanyalı bir Maasai, evlendiğimden beri Masai Mara bölgesinin (Maasaliland) içerisinde yer alan bir Maasai köyünde kalıyorum. Köyün adı Elerai. Daha doğrusu birkaç ay köyde kalıyorum, sonra birkaç ay İstanbul'da kalıyorum sürekli olarak gidip geliyorum. Arada fotoğraf çekmek için de başka ülkelere gidiyorum. Bu süreçte eşim de zaman zaman Türkiye’ye gelip kalıyor, iş durumumuza ve iklimsel koşullara göre planlar yapıyoruz.”
KÖYDE ELEKTİRİK VE SU YOK
Köye ilk gittiğinde köyde elektirik ve suyun olmadığını söyleyen Usak içme suyu için yağmurdan kalan çamurlu suyun kullanıldığı söylüyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:
“Bölgede su kuyusu bulunmuyordu. Benim kaldığım dönemde de yemek ve içmek için gereken suyu, yağan yağmuru biriktirerek kullanıyorduk. Bölge halkı da çukurlarda biriken çamurlu suyu birçok şey için kullanıyordu. Zaman zaman da buna içmek de dahil. 2 yıl önce bölgede çok ciddi bir kuraklık oldu, tüm büyükbaş hayvanlar susuzluk ve yiyecek bulamadıkları için ölmeye başladılar. Bölgede göç etmeye başlayan aileler de oldu. Yağmurlu sezonda yağmur da yağmadı. Neredeyse iki yıl boyunca bölgeye bir damla yağmur düşmedi. Maasailer hayvancılık yaptıkları için bundan çok etkilindiler, zaten hayvanlarının neredeyse tamamını bu kuraklıkta kaybettiler. Ben de bu dönemde Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarıyla görüşüp, bölgeye su kuyuları yapılabilmesi için ön ayak oldum. Bölge şehirlere uzak ve kırsalda kaldığı için kuyu açmak çok zor oldu. Ancak uzun uğraş ve gayretler sonucu 4 derin su kuyusu açılmasına yardımcı oldum. Su kuyuları 100 metre derinlikten suyu çeken büyük kuyular oldu. Üçünü İHH, 1’ini Rehema Vakfı fonladı. Yapım sırasındaki 3-4 aylık süreçte eşim ve ben ilgilendik. Bu kuyuların önemi, çok uzak bir bölgeye yapılması ve sürecin sürekli takip edilmesinden kaynaklanıyor. Türkiye birçok Afrika ülkesinde su kuyusu açıyor ancak şehir merkezleri civarında oluyor bunlar, merkeze bu kadar uzak bir bölgede ilk kez kuyu açılıyor.”
Suyla birlikte hayvan ölümlerini azaltmaya yönelik hayvan tarımcılığı yapmaya karar veren Usak’ın en büyük yardımcısı eşi oluyor ve birlikte tarıma başlıyorlar. Tarıma ilk önce İstanbul’dan getirdiği tohumları su kuyularına yakın boş arazilere ekerek başlayan Usak’ı bu gayretlerine çevresinden de büyük destek gelmiş.
Arkadaşları ‘bizim köyden’ diyerek, dometesten, kabağa her türlü tohumu Türkiye'nin dört bir yanından kendisine ulaştırmaya başlamışlar. O da bu tohumları bavuluna attığı gibi soluğu Afrika’daki köyünde almış.
“Önce fiğ ve arpa tohumları getirdim. Tohumların bölgeye uyumlu olup olmadığını anlamak ve yoğun üretime geçip, hayvancılığa katkı sağlamak istiyordum. Özellikle arpa ve sorgumdan ciddi verim aldık, bölgeyle gayet uyumlu oldu tohumlar. Yanımda getirdiğim tohumları eşimle beraber ekip denedik. Bunlarla birlikte bölgedeki açlığa bir çözüm olması açısından yine sebze tohumları getirdim. Ve bunları da eşimle birlikte kuyulardan birinin yakın olduğu araziye ektik. Bunlardan da çok verimli sonuçlar aldık” diye ilk ürünlerini alma hikayelerini anlatıyor yüzü gülerekten.
İlk ürünleri iftarlık dağıttık
“Tarım faliyeti aslında sadece benim ve eşimin bireysel çabalarından oluşan bir faliyetti” diyerek anlatmaya devam ediyor: “Ben onun üzerinde sebze tohumunu Türkiye’den getirdim eşim de oradaki 3_4 dönümlük araziyi temizledi. Birlikte ektik ve baktık. Domates, biber, salatalık, acur, ayşekadın fasulyle, bezelye, patlıcan, kabak, balkabağı, patates, kavun ve karpuz tohumları ektik. Kimilerini fideleyip, kimilerini direk tohumdan tarlaya… Toprak çok bereketli olduğu için Afrika’da, sulanıp, bakılınca hepsi verdi, hepsinden ürün aldık. Ramazan ayı boyunca tüm bölge halkına iftarlık olarak dağıttık mahsulleri… Kimi sebzeleri ilk kez gördüler, kimi tadıkları sebzelerdi."
Herkes destek veriyor
Köyde ilerde bir kooperatif de kurmak istediklerini anlatan Usak, “Bunun için tohum desteği ve kuyu ve sulama desteği gerekiyor tabii. Ayrıca bölgenin tamamını meyve ağacı ile ağaçlandırmayı planlıyorum bunun için de fidan desteği gerekiyor. Uzun vadede okul kütüphanesi, gençlere yönelik atölyeler, sağlık ocağı projelerim de var ama adım adım gitmek gerekiyor, önce bölge halkı tarımla bir tanışıp, kaynaşsın “diyor. Bu projeleri hayata geçirirken Türkiye’deki yardım kuruluşlarından büyük destek aldığını anlatan Usak sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kurumsal olarak destekleyenler, destekleyecek olanlar olduğu gibi, bireysel olarak da biz ne yapabiliriz diyenler çok oldu. Su kuyularını İHH ve REHEMA vakıfları fonladı, fidan projesini İBS Vakfı fonladı. İHH gelip bölgeyi ve bahçeyi gezdi gördü, TİKA’da bölge halkına yönelik bir tarım projesine destek olabileceğini söyledi. Ayrıca bireysel olarak bağış gönderenler de oldu, onları da köye ulaştırdık. Bundan sonrası için de bağış ve desteklerin artacağı yönünde bir öngörüm var, yaptığım tüm görüşmeler beni bu sonuca götürüyor.”
Öğrencilerle okul bahçesine meyve fidesi
Birkaç ay önce Elerai Köy Okulu bahçesine öğrencilerle birlikte 160 meyve fidanı diktiktiklerini heyecanla anlatan Usak, okulun bahçesine neden meyve fidesi diktiklerinin sebebini de şöyle anlatıyor : “Bu projede hedefim okula gelen çocukların meyve ağaçlarının meyvelerinden faydalanmaları. Süreçte bölgedeki tüm okulları ağaçlandırmayı planlıyorum. Ayrıca köyde de evlerin etrafını ağaçlandırdık ilk kez. Geçtiğimiz ay gelen bağışlardan 286 meyve fidanını da ailelere dağıttık, birlikte diktik. Yarısı muz, yarısı mango fidanıydı. Ailelerin (geniş aile genelde 5,6 kardeş ve onların eş ve çocukları) fert sayısını ve bakabilme kapasitelerini dikkate alarak dağıttık. Kimine 10 kimine 50 fide bağışlayıp, birlikte diktik. Bu fidan projesinde hedefimiz bölgeyi 1 milyon meyve ağacı dikmek.”
Eşiyle dernek kurdu
Bölgedeki su sıkıntısı su kuyuları açıldıktan sonra çözülmüş. Geçtiğimiz hafta ise Sevde Sevan Usak eşiyle ve bölgeden bir arkadaşlarıyla birlikte Rafiki Organisation adlı bir dernek kurdu. Böylece Türkiye’deki yardım kuruluşlarıyla birlikte buradaki halka daha fazla yardım götüreceklerini dile getiriyor ve ekliyor: “Daha geniş arazilerde tarım yapmayı planlıyoruz. Köy halkı rahatlıkla temiz içme suyu temin edebiliyor artık. Çamurlu su kullanmaları gerekmiyor hiçbir şey için. Ayrıca birkaç santimlik tohumların hayatlarını değiştirebileceğini gördüler, açlığa çözüm üretebileceklerini fark ettiler. Yeni sebzelerle tanıştılar."
- Bakkala motosikletle yarım saate gidiyoruz
- Sevde Sevan Usak yaşadığı köyü anlatırken "ticari başkent sayılan Darüsselam'a uzaklığımız 9 saat. Yolun büyük bir kısmı toprak. Ekmek v.s almak için en yakın bakkal ise motosikletle tam yarım saat uzakta” diyor ve şu ayrıntıları veriyor: “ Vahşi hayvanların yaşadığı, henüz Afrika kıtasının dünyayla tanışmadığı bir bölge. İnsanların üçte biri Müslüman üçte biri Hıristiyan diğerleri ise kendi dinlerine inanıyor. Yerel inanışta da ‘tek tanrı’ inanışı var. Benim yaşadığım köye yıllar önce bir kilise yapılmış ve burada insanlar Hıristiyan. Ama hemen yan köydekiler Müslüman. Farklı inanışlardaki insanlar yan yana yaşıyor. Ramazan aynıda bizim yetiştiğimiz ürünlerle Müslüman aileler köylerde iftar ve sahur sofralarını kurdular. "
Yeni Şafak