DÜNYA
G20’nin kazananları, kaybedenleri..
G20 Zirvesi, ABD’yi ekonominin patron koltuğuna oturtmak istemediğinin açık bir şekilde haykırıldığı bir toplantı olarak tarihe geçti.
G20 Zirvesi, Çin’i 13. yüzyılda ziyaret eden ilk Batılı seyyah Marco Polo’nun “Cennet Şehir” olarak tanıttığı Hangçow’da yapıldı. Küresel ticaretin yüzde 80’ini gerçekleştiren dünyanın en etkin 20 ekonomisi, tarihinde ilk kez 4-5 Eylül’de Çin’de bir araya geldi.
2016 ZİRVESİ TARİHE GEÇTİ
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping açılış konuşmasında altını çizdiği “tek taraflı olmayan ve tüm ekonomilerin katıldığı daha adil bir küreselleşme çağrısı” ile “küresel finansal ve ekonomi yönetişiminde G20’nin daha etkin rol üstlenmesi talebi” zirvenin ana gündemini oluşturdu. İşin aslı, Çin bu çağrısını 2008 mali krizinden bu yana tekrarlıyor. Ancak ev sahibinin bu fikirleri hayli üst perdeden dile getirmesi, 2016 zirvesini birçok bakımdan tarihi bir dönemecin işaret fişeği yapıyor.
BATI DIŞINDAKİ 11 KÜRESEL EKONOMİNİN HAMLESİ
G20’de yer alan Batı ekonomileri dışındaki 11 ekonominin küresel ekonomiden aldıkları payın her yıl artarak büyümesi, Cinping’in bu çağrısını daha anlamı kılıyor. Daha çok üreten ve daha çok çalışan bu 11 ülke artık dünyanın geleceğinde etkinlik kapasitelerinin artırmanın ve küresel ekonomik yönetişimde daha çok söz hakkı elde etmenin peşinde.
DAHA ADİL BİR EKONOMİK SİSTEM
Bu, aynı zamanda, dört yüz yıldır Batılı finans kapital merkezlerin tahakkümü altındaki ve Batı ekonomilerinin tek taraflı çıkarlarının maksimize edildiği tek yönlü küreselleşmeye, Çin’in Ankara Büyükelçisi Hanyong’un da belirttiği gibi “daha adil daha akılcı yeni siyasi ve ekonomik sistem”önermesi ile bir başkaldırı niteliğinde.
BATI DIŞINDA DAHA ÇOK ÜRETEN 11 ÜLKE
G20’de yer alan Batı ekonomileri dışındaki 11 ekonominin küresel ekonomiden aldıkları pay her yıl artarak büyüyor. Daha çok üreten ve çalışan bu 11 ülke artık dünyanın geleceğinde etkinlik kapasitelerinin artırmanın ve küresel ekonomik yönetişimde daha çok söz hakkı elde etmenin peşinde.
‘Tek Kuşak Tek Yol’ ile işbirliği arayışı
Bu başkaldırı, Batı dışı ekonomiler arasında yoğun bir işbirliği zeminini de aralıyor. Bu işbirliği zemini Çin’in 33 ülkeyi içinde alan Tek Kuşak Tek Yol projesi (OBOR) ile iyiden iyiye somutlaşmaya başladı. Çin, dünyaya açılmak için toplam değeri bugün için 21 trilyon doları bulan ve Türkistan coğrafyası ile Türkiye’yi içine alan Avrasya havzasında üçayaklı Tek Kuşak Tek Yol Projesi’ni 2020-2050 yılları arasında tamamlamayı planlanıyor.
8 TRİLYON DOLAR YATIRIM
OBOR Projesi’nin karasal bacağı ise kadim İpek Yolu’ndan geçiyor. Türkiye ve Çin arasındaki İpek Yolu’nu demiryollarından oluşan üç koridor üzerinden canlandırmak isteyen Çin, Türkiye’nin de dâhil olduğu Orta Koridor’a 8 trilyon dolar yatırım yapacak. Çin’in (Doğu Türkistan/Şin Ciang) Uygur Özerk Bölgesi’nin başkenti Urumçi’den Orta Asya’daki Türk devletlerini yani Batı Türkistan’ı da içine alarak, Azerbaycan Türk toplumunun yaşadığı İran’ın kuzeybatısından Türkiye’ye giriş yapıp İstanbul’a bağlanacak bir ticari hat kurma projesi var. Bu hat, yaklaşık 7 bin kilometrelik bir güzergâhta Türkçe konuşan coğrafyayı ticaret, teknolojik üretim ve ulaşım ekseninde yeniden birbirine bağlamayı amaçlıyor.
4. SANAYİ DEVRİMİNE GİDEN YOL
OBOR Projesi’nin planlanan trilyonlarca dolarlık projeleri önceliği, inovasyona ve 4. Sanayi devrimine giden yolda insan kaynağını geliştiren ve ticareti canlandıracak olan ulaşım ve temel altyapı yatırımlarına veriyor. OBOR’un hayat vereceği bu geniş topraklar aynı zamanda ileri teknoloji üretiminde kullanılan lityum gibi ender madenlere de ev sahipliği yapıyor.
ABD PEK KAZANÇLI ÇIKMAYACAK
Çin’in tüm ekonomilerin yüksek katılımının sağlandığı ve inovasyonu önceleyen adil bir ekonomik sistemde büyüme önceliği, Washington’un Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) ve Transpasifik Anlaşması (TPA) gibi piyasa oyuncularının çıkarlarını maksimize eden ve ABD dolarının hegemonyal gücünün sürdürülmesine odaklanmış ticaret anlaşmaları ile çelişiyor. G20 Zirvesi öncesinde ve zirve sırasında yaşanan kimi gelişmeler, bu çelişkilerin Avrupa ekonomileri arasında da karşılık bulduğunu ve bu rekabetten ABD’nin pek de kazançlı çıkmayabileceğini anlatır nitelikte.
ABD’nin en zor mücadelesi
2016’ın başlarında ABD’nin Dünya Ticaret Anlaşması’nı ikame etmeyi planladığı TTIP’ye Fransa’nın sosyalist Cumhurbaşkanı Hollande’ın yönelttiği eleştiriler zamanla Avrupa’nın diğer başkentlerine de ulaşarak geniş bir TTIP karşıtlığı oluşturmaya başlamıştı.
İNGİLTERE ABD'NİN YANINDA YER ALMAYACAK
G20 Zirvesi’nden sadece bir hafta önce, TTIP görüşmelerinin kadük olduğunu düşündüğünü açıklayan, Almanya’nın Merkel’den sonraki ikinci adamı Ekonomi Bakanı Sigmar Gabriel, ABD’nin henüz yaşlı kıta Avrupa’yı dahi geleceğin dünyasında ABD’nin rolü konusunda ikna edemediğini ortaya koymuş oldu.
Washington zaten Brexit kararı ile birlikte ABD’nin hegemonyal gücünü yeniden tesis etme projesinde İngiltere’nin yanında olmayabileceği gerçeği ile yüzleşmişti. Şimdi ise, Avrupa’yı NATO şemsiyesinin sağladığı güvenlikçi önceliklerle dahi etkileyemeyeceğinin farkına varıyor.
BAĞIMSIZ YENİ BİR DÜNYA DÜZENİ
ABD’nin hayal kırıklığı konvoyuna son anda eklenen ülke ise, komşusu Kanada oldu. G20 Zirvesi’nden sadece günler önce, Kanada, OBOR Projesi’nin yüksek fon ihtiyacını karşılamak üzere kurulan ve geçtiğimiz mayıs ayında ilk guvernör toplantısını gerçekleştiren Asya Altyapı Yatırım Bankası’na guvernör ülke olarak katılmak için başvuru yaptığını açıkladı. Kanada’nın genç ve aykırı Başbakanı Justin Trudeau zirve boyunca yapmış olduğu görüşmeler ile adeta Doğu ile Batı arasında ittifak eksenlerinden bağımsız yeni bir dünyanın oluşabileceğini anlatmaya çalıştı.
Çok kutuplu dünyadan kutupsuz bir dünyaya doğru ilerlerken, geçmişin güvenlik ve siyasi ittifak zeminlerinin hayli kayganlaştığı, hatta büyük ölçüde anlamsızlaşmaya başladığı yeniçağ düzenine doğru büyük bir hızla koşuyoruz.
TERMİNAL DÖNEME GİRİLDİ
Güvenlik yapılarının II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan keskin ittifak kuralları, ulusal çıkarların ortak paydasında yaşam alanı bulmuştu. Ancak dönüşen küresel ekonomik sistem, Batı dışı dünyanın ekonomide üstlendiği sorumluluğu artırdıkça, bu ekonomileri meydana getiren dinamik ve hayli genç nüfusta yeni bir dünya algısı oluşturuyor. Ve bu yeni dünya algısı, konvansiyonel ittifak kavramlarının da artık terminal döneme girdiğininhaberini veriyor.
'NATO üyesi olmanın ABD çıkarlarının hilafına politika üretmemek' olduğu eski algıyı 15 Temmuz’da geri dönmemek üzere terk eden Türkiye, son dönemde yaşadığı tecrübeler karşısında gösterdiği öncü tavrı ile G20 Zirvesi’nde çok daha bağımsız ve itibarlı bir konuma yerleşti.
KİLİT TAŞI TÜRKİYE
Bu gelişmeler yeni dünyanın en önemli kilit taşı ülkelerinden biri olan Türkiye’nin, Batı ittifakı ile 1947’den itibaren kurduğu 70 yıllık ilişkinin de artık yeniden biçimlendirilmesi gerektiği bir kez daha ortaya koymuş oldu.
“NATO üyesi olmanın ABD çıkarlarının hilafına politika üretmemek” olduğu eski algıyı 15 Temmuz’da geri dönmemek üzere terk eden Türkiye, son dönemde yaşadığı tecrübeler karşısında gösterdiği öncü tavrı ile G20 Zirvesi’nde çok daha bağımsız ve itibarlı bir konuma yerleşti.
Türkiye bir yandan Çin ve Rusya gibi Batı dışı ekonomilerin en başat iki ülkesi ile enerji ve güvenlik alanlarında çok kritik anlaşmalara ve ortaklıklara imza atarken, diğer yandan Batı ile olan ilişkilerini ABD üzerinden yeniden tanımlama ve işbirliği zeminini bu yeni algı perspektifinden yeniden konumlandırmak istiyor.
G20 Zirvesi aynı zamanda, NATO müttefiki Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saldırıda bulunan PYD/PKK terör örgütüyle kurduğu askeri işbirliğini meşrulaştırmaya çalışan ABD’ye, Türkiye’den köhneleşmiş ittifak ilişkilerine bağlı kalmasını beklemenin gerçekçi olmadığını da göstermiş oldu.
Türkiye gibi “kilit taşı” bir ülkenin ulusal güvenliğine ve devletinin bekasına yapılan aleni saldırıların ana nedeni olan küresel paradigmal dönüşümün meydana getirdiği düşük yoğunluklu çatışmalar, zaman zaman G20 Zirvesi’nden dışarıya yansıyan haberlere de damgasını vurdu.
AMERİKA'NIN İZİNİ SİLMEK
Bunlardan en önemlisi ve dikkat çekici olanı, ABD Başkanı Barack Obama’nın uçağı Hangçow Havalimanı’na inmeden dakikalar önce apronda yaşandı. Çinli ve Amerikalı yetkililer arasında bir nedenden dolayı çıkan sözlü atışmanın en sıcak anında Çinli yetkilinin Amerikalı Beyaz Saray çalışanına “Burası benim ülkem” hatırlatması, bu çatışmaların zihni arka planında Amerikan hegemonyal gücünün artık sona erdiği algısıdır. Tepede oluşan diplomatik gerginliklerin bu türden toplantılarda daha alt düzey bürokratlar arasında açığa çıkması adettendir. Ancak sıradan olmayan, bu çatışmaların Obama’nın deyimiyle Amerikan’ın hayli büyük ayak izinin dünya üzerinden silinmek istenmesi gerçeğinin artık yüksek sesle dillendirilmesidir.
Açığa çıkan bu seslerin önemi bir nedeni de yaklaşık 140 gün sonra görevi yeni ABD Başkanı’na devredecek olan Obama’nın Amerikan piyasa devletini Batı dışı ekonomiler karşısında güçlendirmek için giriştiği son hamlelerinin de sonuçsuz kalmış olması. Trans Atlantik Anlaşması’nı yaşlı Avrupa kıtasına bir türlü kabul ettiremeyen Obama’nın, Pasifik’teki 12 ülke ile yapmış olduğu Trans Pasifik Anlaşması’nı kendi Kongresi’nde dahi savunamamış olması, Asyalı müttefikleri arasında da bir güven krizine kapı aralamak üzere.
DUVARLAR YIKILIYOR
Hâsılı G20 Zirvesi, Batı dışı ekonomilerin yükselen yeni dünyanın patronluk koltuğuna ABD’yi oturtmak istemediğinin açık bir şekilde haykırıldığı bir toplantı olarak şimdiden tarihe geçti.
Marco Polo’nun “Cennet Şehri” ABD için bir ıstırap, Çin ve yükselen ekonomiler için ise yeni dünyanın kapısının aralandığı “Fırsatlar Diyarı” olarak anılacak.
Hangçow, Batı ekonomilerinin dört yüzyıldır yaşadıkları sırça fanusun 2008’de çatırdayan duvarlarının sekiz sene sonra artık geri dönülemez biçimde yıkıldığına tanıklık ediyor.
G20’nin kazananı Çin ve yeni dünya oluyor.