TÜRKİYE
Erdoğan: “Avrupa’da misafir değil, ev sahibiyiz”
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen 30. Muhtarlar Toplantısı'nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan ''Türkiye bir Avrupa ülkesidir. 650 yılı aşkın süredir kesintisiz bir şekilde Avrupa’da devletimizle, kültürümüzle, medeniyetimizle varız, var olmaya devam edeceğiz'' dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30. Muhtarlar Toplantısı’nda, Türkiye’nin 14 ilinden mahalle ve köy muhtarı ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bir araya geldi.
Amasya, Ankara, Antalya, Bitlis, Denizli, Edirne, Eskişehir, Gümüşhane, Kocaeli, Kütahya, Malatya, Muğla, Muş ve Nevşehir’den gelen 400’ü aşkın köy ve mahalle muhtarı, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde verilen öğle yemeğinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın misafiri olarak ağırlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, öğle yemeği öncesinde muhtarlara hitaben bir konuşma yaptı.
Devletin en tabanındaki temsilcileri olan muhtarlar ile en üst temsilcisi olan Cumhurbaşkanını bir araya getiren muhtarlar toplantılarının, hayırlı neticelere vesile olduğuna inandığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtarlara hitaben, “Sizlerin coşkusu, sevgisi, samimiyeti bize daha çok çalışma, ülkemize ve milletimize daha çok hizmet etme konusunda moral veriyor, güç veriyor. 30 toplantıdır hiç eksilmeyen bu muhabbeti, bu istişareyi, inşallah muhtarlarımızın tamamıyla bir araya gelene kadar sürdüreceğiz” dedi.
“HEM MİLLETE HAKARET EDECEKSİN HEM DESTEK BEKLEYECEKSİN”
Türkiye’nin, tarihinin en kritik dönemlerinden birinden geçtiği son yıllarda, pusulalarının yine millet olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eğer milletimiz herhangi bir hususta ısrarla bize bir istikamet gösteriyorsa, bize düşen o yolda yürümek ve yapabileceğimizin en iyisini ortaya koymaktır” dedi ve şunları ekledi: “Biliyorsunuz, ülkemiz siyasetinde, maalesef millete hakaret etmeyi maharet sanan bir anlayış da var. Geçtiğimiz günlerde bir parti lideri çıkmış, gazilere, şehit yakınlarına, esnafa, velhasıl millete verip veriştiriyor. Neymiş, millet kendilerine destek vermiyormuş. Bugüne kadar milletin hayrına tek bir icraatı olmayanlara, hadi ondan vazgeçtim, tek bir hayır söz ağızlarından çıkmayanlara milletimiz niye destek versin? Hem millete hakaret edeceksin hem de destek bekleyeceksin, pek de sağlıklı bir ruh hâli değildir. Geçmişte, Cumhuriyet adına cumhuru Ankara caddelerine sokmayanlar, şimdi de seçime girmeden iktidara gelmenin yollarını arayacak noktaya gelmiş durumdalar.”
Seçimin millete gitmek demek olduğunu, seçimde sonuç almak için de milletin değerleriyle, tarihiyle, kültürüyle hemhâl olunması gerektiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunların böyle bir derdi yok. Her zaman ifade ettiğim gibi, artık bunlar bizim muhatabımız değildir. Bizim muhatabımız, milletimizin bizatihi kendisidir. Onun mahallelerdeki, köylerdeki temsilcisi de siz muhtarlarsınız” sözlerine yer verdi.
Türkiye için yapılacak ‘Batılı bir ülke’ ya da ‘Doğulu bir ülke’ tanımının doğru ancak eksik bir ifade; aynı şekilde bir Karadeniz ya da Akdeniz ülkesi olarak tanımlandığında da benzer bir durumun söz konusu olacağını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gerçekten de, tüm tanımların doğru ama eksik olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz” diye konuştu.
“TÜRKİYE BİR AVRUPA ÜLKESİDİR”
“Avrupa Birliği, kendi değerleriyle çelişme, kendini var eden kriterleri inkâr etme pahasına ülkemizi istediği kadar dışlamaya çalışsın; Türkiye bir Avrupa ülkesidir” görüşüne yer veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, devamında şunları söyledi: “650 yılı aşkın süredir kesintisiz bir şekilde Avrupa’da devletimizle, kültürümüzle, medeniyetimizle varız, var olmaya devam edeceğiz. Bugün de, Trakya’daki şehirlerimizi, Balkanlar’daki Evlad-ı Fatihan soydaşlarımızı, dindaşlarımızı bir kenara bırakıyorum, Avrupa genelinde 5 milyon vatandaşımız yaşıyor. Almanya’da milyonlarca, Fransa’da, Belçika’da, Hollanda’da, Kuzey Avrupa ülkelerinde yüz binlerce vatandaşımız, geleceklerini orada kurmuş durumdalar. Dolayısıyla, bizi Avrupa’dan dışlamaya, ne Avrupa Birliği kurumlarının, ne de ırkçılık hastalığının pençesine düşme tehlikesiyle karşı karşıya olan Avrupa devletlerinin gücü yetmez. Biz Avrupa’da misafir değil, ev sahibiyiz. Avrupa Birliği ve bazı Avrupa ülkeleri ile son dönemde yaşadığımız sıkıntılar, güncel siyasi çatışmalarıdır.”
Cemil Meriç’in, “Türkiye’nin kendi kalması; insanlığın bütün keşiflerinden, bütün fetihlerinden faydalanarak ihtişamlı mazisine layık bir istikbal inşa etmesi başlıca muradım…” şeklindeki sözlerini aktararak, onun muradını paylaştıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hedefimiz, kökü mazide olan atiyi kurmaktır, mesele budur. Bunun için, diğer tüm müktesebatımızla birlikte, Avrupa’dan, Batı’dan da mümkün olan en üst düzeyde istifade etmenin yollarını tabii ki arayacağız” diye ekledi.
“AVRUPA’NIN PEŞİNDEN KOŞACAK SABRIMIZ KALMADI”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konu ilgili şu aklamalara yer verdi: “Bu çerçevede, şayet ülkemize karşı olan anlamsız husumetini, çifte standardını bir kenara bırakırsa, hemen yarın Avrupa Birliğine tam üye olmaya hazırız. Avrupa Birliği ülkemize söz verdiği ama kasıtlı olarak tutmadığı vize serbestisi, mülteciler için toplamda 6 milyar avro yardım, fasılların açılması gibi adımları attığında, biz de elbette iyi niyetimizi göstereceğiz. Ama artık tek taraflı adım atma dönemi bitti. Hani bizde bir söz var ya, ‘ne kadar ekmek, o kadar köfte.’ Şimdi biz de Avrupa’ya onu söylüyoruz. Bize ne verirseniz, bizden o kadarını alırsınız. Çünkü bizim Avrupa’nın peşinden koşacak sabrımız ve takatimiz kalmadı. Üzerimizde yarım asırdır süren oyalamacanın yorgunluğu var. Çok oyalandık, 53 yıl… Kendi değerleriyle, kendi ilkeleriyle çelişme pahasına Türkiye’ye tavır alan bir kurumun, kimseye güven vermesi mümkün değildir. Bugün Türkiye’ye uygulanan çifte standarda, yarın üye devletlerden herhangi birinin de maruz kalmayacağını kim garanti edebilir? Onun için, Avrupa Birliği meselesinde kararı üye ülkelere ve birlik kurumlarına bırakıyoruz. Şayet Avrupa kendi üzerine düşenleri yaparsa, biz bugüne kadar verdiğimiz her sözün arkasında dururuz. Aksi takdirde, kendileri bilirler.”
Türkiye’nin Doğu ile olan bağının, tıpkı Batı ile olan bağı gibi güçlü olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya, İran, tüm Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Güney Asya ülkeleri, Çin ve Japonya’yla siyasi ve ekonomik ilişkileri en ileri seviyede tutmak istediklerini kaydetti ve “Batıyla olan ilişkilerimizi Doğu’ya, Doğu’yla olan ilişkilerimizi Batı’ya alternatif görmüyoruz. Tam tersine, bu konumumuzu, kendimiz ve dostlarımız açısından, birbirini tamamlayan, birbirini bütünleyen ilişkilerin teminatı olarak kabul ediyoruz. Aynı durum Karadeniz ve Akdeniz bölgeleri için de geçerlidir. Her iki denizin de dört bir tarafındaki ülkeler, ‘kapı bir’ değilse de ‘denizi bir’ komşumuzdur. Biz öyle addediyoruz, öyle biliyoruz. Orta Doğu, Kuzey Afrika derseniz, zaten her şeyiyle bizim bir parçamızdır” şeklinde konuştu.
“IRAK VE SURİYE’DEKİ BASKILARA RIZA GÖSTERMEYECEĞİZ”
Bölgede yaşanan çatışmaların, savaşların ve zulümlerin, halkların tercihi olmadığını dile getiren ve “Maalesef, basiretsiz yöneticiler ve dış güçlerin çıkar hesapları, bir asrı aşkın süredir bölgeden kanı ve gözyaşını eksik etmemiştir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şu değerlendirmelere yer verdi: “Suriye’de, Irak’ta, Libya’da ve diğer ülkelerde kanı dökülen, mağduriyete uğrayan her kardeşimizin acısını kendi yüreğimizde hissediyoruz. Halep’e düşen bombalar sebebiyle gözyaşı döken her çocuk, evladına sarılan her anne-baba bizim kardeşimizdir. Musul’da, Telafer’de ve diğer şehirlerde bir yandan DEAŞ’ın, diğer yandan zalimlikte onları aratmayan mezhepçi milislerin zulmü altında inleyen her insan bizim kardeşimizdir. Her kim ki bize ‘buralara karışma’ derse, bilsin ki aslında, ‘kalbinizden bir parçayı söküp atın’ diyordur. Biz bunu yapamayız. Geçmişte, Afganistan’daki, Balkanlardaki, Karabağ’daki, Kırım’daki, Kıbrıs’taki zulümlere nasıl karşı çıktıysak, şimdi de Irak’taki, Suriye’deki, diğer bölge ülkelerindeki baskılara aynı şekilde rıza göstermeyeceğiz. Bu duruş, bize tarihin mirasıdır. Şayet bugün yanı başımızda kardeşimiz ağlarken biz başımızı çevirirsek, yarın ecdadımıza mahcup olur, torunlarımızın yüzüne bakamayız. Onun için, tüm gücümüzle, tüm imkânlarımızla mağdurların, mazlumların yanında olmayı sürdüreceğiz.”