TÜRKİYE
Dünyanın kulağını çınlatan ezan..
Türkiye, bölgesine ve dünyaya mesajını Kadir gecesi Ayasofya Camii’nin minaresinden yankılanan ezanla verdi. Köklü alışkanlıkların ve derin hafızanın anımsanması için bazen bir ses yeterlidir.
Avrupa'nın nükseden ırkçılık hastalığına, Rusya'nın yayılmacı refleksine dönüşüne tanıklık ediyoruz. Ortadoğu da küresel güçlerin vesayet yarışına sahne oluyor. Küresel vesayetin laboratuvarına dönüşmüş durumda. Dengeler tekrar kurulmaya, sınırlar yeniden çizilmeye çalışılırken, bu deneyden Türkiye de nasibini aldı alıyor. İki Temmuz günü idrak ettiğimiz Kadir Gecesi Ayasofya minaresinden okunan ezan bu küresel kuşatmaya verilmiş bir cevaptır.
Yeni Şafak yazarı Nedret Ersanel, "Kadir gecesi dünyaya verilen Ayasofya mesajı..." başlıklı yazısında, "Bakalım Ayasofya ezanı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da katıldığı Varşova'daki NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nden duyulacak mı? Namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olduğuna ilk kez şahit olabiliriz..." dedi.
İşte Ersanel'in yazısı:
Ayasofya'daki sabah ezanı Ankara'nın onayı/talimatı ile okundu.
En kısa nasıl ifade edebiliriz; Cumhurbaşkanı'nın gönderdiği bu mesajın arka planı, Bizans'ın Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmesinden bu tarafa en yakıcı göndermelerden biriydi. Ankara'nın “statükoyu restore eden” hamlesinin çapı hiç fark edilmedi...
Hoş, Avrupa ülkeleri veya basın organları içinde Ankara'nın bu adımını 'provokasyon' olarak değerlendiren akıllar da kuruldu. Fakat teslim etmek gerekir ki, Ayasofya'dan duyulan ezanın taşıdığı mesaj Avrupa'nın kimi merkezlerinden eksiksiz kavrandı!
Çünkü Ankara, bu konuda Batı'nın hangi damarına basılması gerektiği konusundaki bilgiye önceden sahipti. O analiz, “Sofya Bilgeliği'nin tüm bölgeyi kapsadığı, hatta Güneydoğu ve Gezi gibi netameli konularla bağlantılı olduğuydu.
Ama iç-dış siyaseti ince görmeyi sevenlerdenseniz, “silsileyi” ta-kip edeceksiniz... Erdoğan'ın yaklaşık 3 milyon Suriyeli mülteciye vatandaşlık hakkı vereceğini söylemesi, eş zamanlı, eş anlamlı açıklamalardan bir diğeridir.
Yine aynı hafta içinde hem bizim hem de dünyanın merakla izleyip, tartıştığı Mısır'la ilişkiler konusu.. Kahire-Ankara ilişkilerinin normalleşmesi üzerine bundan sonrasına ait beklentilerin de itirazların da yükselmesi zincirin bir başka halkasıdır. Şu dahil; Rusya ve İsrail'de kullanılan uzlaşı yollarından “başkası” inşa edilecek Mısır için. Bu “bölünmüş bir yol” olabilir. Malum, bölünmüş yollar daha güvenli!
Suudi Arabistan'ın bölgedeki İran yükselişiyle birlikte, Türkiye-Mısır ilişkilerinin olası zemini tahkim etmeye çalıştığı zaten sır değil. Kuşkusuz, son gelişmeler ışığında Ayasofya'daki sabah ezanının, Türkiye imajının coğrafyaya anımsatılması, bir tür “marka pekiştirmesi” gibi alt/tali hedefleri vardır. Hatta kim bilir, bazı dış politika adımlarına bağlı iç tartışmalara da ikaz işareti sayılabilir.
Geçtiğimiz pazartesi günü Ankara'dan Moskova'ya yapılan teklif de bu listeye üst sıralardan eklenebilir; Türkiye'nin Suriye'de DAEŞ'e karşı Rusya ile birlikte mücadele etme önerisi elbette anlamlıdır... DAEŞ'le mücadelede Rusya ile işbirliği hem elle tutulur sonuçlar üretebilir hem bölgede Türkiye'yi rahatsız eden diğer potansiyelleri düşürebilir.
Eh, şu soruyu da akıllara getirecektir; “DAEŞ'e karşı beraber mücadele ettiğiniz diğer ortağınızın” suyu mu çıktı? Şükür cevabımız var; zaten cıvıktı.