TÜRKİYE
Ayasofya'da ezanlar, işgal yıllarında bile susmamıştı..
Tarihçi Dursun Gürlek, Ayasofya'nın işgal yıllarında bile İslami kimliğini muhafaza ettiğini, minarelerinden beş vakit ezan-ı Muhammedi okunduğunu ancak daha sonra yerli idareciler tarafından camilikten çıkarılıp Bizans kilisesi haline getirilmek istendiğini söyledi. Gürlek, 'Önce ezanlar susturuldu, sonra o güzelim minareleri yıkmak için teşebbüse geçildi' dedi.
Gürlek'in Vahdet'teki yazısı şöyle:
Ayasofya, İstanbul'un işgal edildiği o netameli yıllarda, o kara günlerde bile İslami kimliğini korudu. Gerçi, o zamanlarda bu İslam mabedini camilikten çıkarıp Bizans kilisesi haline getirmek isteyenler vardı. Ama bunlar Türk ve İslam düşmanı bir takım yabancı yazarlardı. Mesela ünlü şarkiyatçı G. Sehlumberger, İstanbul'a Rusların gelmesini, Ayasofya'nın minarelerinin yıktırılmasını kubbesine haç yerleştirilmesini çok arzu ediyordu.Ayasofya'nın minareleri, bizim yerli Bizansperestler gibi, bu garazkar doğu bilimciyi de fena halde rahatsız ediyordu. Allah'a şükürler olsun ki bu menhus planların hiç biri gerçekleşmedi. Ve her biri ayrı bir Osmanlı padişahının eseri olan bu zarif minareler yıkılmaktan kurtuldular.
Başta da belirttiğim gibi İstanbul işgal altındaydı. İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi, Osmanlı'nın başkenti olan bu tarihi şehirdeki bir takım gayr-i müslimleri de fena halde şımartmıştı. Müslüman halkın morali son derece bozuk olup başlar öne eğilmişti. Azınlıklar gittikçe azgınlaşıyorlardı. Askeri kışlalar da işgal edildiği için Mehmetçikler açıkta kaldı. Bunlardan İstanbul II. Muhafız alayından bir taburun Ayasofya Camii'ne yerleşmesi bir zaruret olarak ortaya çıktı. Binbaşı Tevfik Bey komutasındaki bir tabur böylece Ayasofya'ya yerleşmiş oldu.
İşgal kuvvetlerinin aldığı karara göre Binbaşı Tevfik Bey ve taburu derhal bu tarihi mabedden çıkarılacak, camiye bir Fransız birliği yerleştirilecekti. İstanbul'un yağmurlu günlerinden biriydi. Her tarafa kasvetli bir hava hakimdi. İşte böyle bir ortamda Fransız taburu, Ayasofya'nın kapısına dayandı. Ancak, Mehmetçiklerimiz, Fransız askerlerini içeri sokmadı. Süngülerle taburun yolunu kesti. Caminin büyük geniş kapısına iki ağır makineli, çapraz makas ateşi yapabilecek bir şekilde yerleştirilmişti.
Tevfik Bey, son derece ağır başlı hareket ederek ve duyduğu büyük heyecanı saklayarak harekete geçti. Sert bir dille, Fransız komutanına ne yapmak istediğini sordu. Onların camiye girip yerleşmek istediklerini öğrenince, “Burası benim mabedimdir, asla içeri giremeyeceksiniz!” cevabını verdi. Fransız komutan tekrar sordu: Siz asker değil misiniz? Tahliye emri almadınız mı? Tevfik Bey olanca cesaretiyle şöyle cevap verdi: Evet, ben bir askerim. Dolayısıyla sağ olduğum sürece sizi bu kapıdan içeri geçirmeyeceğim! Ben bir Müslüman Türk'üm. Burası da benim mabedimdir. Asıl amirim olan vicdanımdan aldığım emirle sizi buraya sokmayacağım. Eğer zorla girmeye çalışırsanız, işte size ilk cevabı verecek olan ağır makinalılar burada bekliyor. Bunlar da yeterli olmazsa caminin dört köşesine yeteri kadar tahrip kalıbı yerleştirdim. İçeri girmek için ısrar ederseniz, bilmiş olun ki bu mabed üzerinize çökecektir.Ve siz bu mabede asla giremeyeceksiniz. İsterseniz deneyin!
Binbaşı Tevfik Bey, bu sert karşılıktan sonra hiç beklemeden ve Fransız askerlerinin önünden geçerek camiye girdi. Aralıksız yağan yağmurun altında, moralleri fena halde bozulan Fransız askerleri böylece bozguna uğramış oldular. O zamanlar Ayasofya'nın yanında bulunan ve sonradan yanan Adliye binasına kendilerini zor attılar. Günlerce orada kaldılar. Sonunda Tevfik Bey'in kararlı olduğuna, ısrar edildiği takdirde Ayasofya'yı yerle bir edeceğine kanaat getiren Harbiye Nezareti (Milli Savunma Bakanlığı)“Biz gereken emri verdik, fakat tabur komutanı dinlemedi. Israr edildiği takdirde camiyi havaya uçuracağını, bunun için gerekli bütün tedbirleri aldığını söyledi. Büyük bir facia ile sonlanacak böyle bir emrivaki karşısında yapılacak başka bir şey yoktur!” diyerek Fransız makamlarına durumu bildirdi. Bunun üzerine Fransız taburu çekilip gitti.
Bu vesileyle bir kere daha belirteyim ki, Ayasofya o netameli işgal yıllarında bile İslami kimliğini muhafaza ettiği, minarelerinden beş vakitte ezan-ı Muhammedi okunduğu halde daha sonraki yıllarda, hem de yerli idareciler tarafından camilikten çıkarılıp Bizans kilisesi haline getirilmek istendi. Önce ezanlar susturuldu, sonra o güzelim minareleri yıkmak için teşebbüse geçildi. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Menhus planlar gerçekleşmedi. Bugün orada namaz kılınmasa bile, minareler bu tarihi mabedin cami olduğunu kör gözlere bile gösteriyor.