Konuk Yazar
AB'nin gizli ajandası belli oldu
14 Mart’ta AB’nin başkentinde, Brüksel’de PKK çadırı kuruldu.
27 Mart’ta Almanya’nın başkenti Berlin’de, PKK’lılar Türk vatandaşlarına saldırdı.
14 Nisan’da AB ilerleme raporunu açıkladı, Türkiye’den PYD ve PKK’ya yönelik operasyonları durdurması istendi.
18 Nisan’da PYD terör örgütü, İsveç’te temsilcilik açtı.
7 Mayıs’ta bir büro da Almanya’nın başkenti Berlin’de açıldı.
Ve tam vize muafiyeti anlaşması sona gelmişken, Türkiye’den istenen kriterlere bir de PKK-PYD eklemesi yapıldı.
AB’nin Türkiye’ye dayattığı terörle mücadele tanımının değiştirilmesi yönündeki madde, direk PKK ve PYD terör örgütlerinin koruma altına alınması anlamına geliyor.
AB standardı, AB ile uyum dedikleri şey, “PYD bize göre terör örgütü değil, size göre de olmasın”, “PKK terör örgütü ama onlar bizim ülkelerimizde rahat rahat takılabiliyor, sizin ülkesinde de ellerini kollarını sallasın” anlamındadır.
Yani Türkiye’nin aylardır ve ısrarla yürüttüğü PKK mücadelesi tam bir kıvama gelmişken, devreye AB girmiştir. Vize muafiyeti vaadiyle PKK’ya yönelik operasyonların durdurulmasını şart koşmuştur.
Gereken cevap verildi, “siz yolunuza biz yolumuza” denildi.
İlk tepkileri “vize anlaşması bozulur” oldu ama hemen ardından geri vites yapıldı, “bozulmaz” açıklaması geldi.
Aslında bugün konuştuğumuz vize anlaşması, mülteci anlaşmasıdır. Hani şu Almanya Başbakanı Merkel’in, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin, AB Komisyonu Başkanı Juncker’in, “aman ne yapıp edelim, Türkiye’yi ikna edelim de mülteci krizine çözüm bulalım” dedikleri anlaşmadır.
Süreç geçen Kasım ayında başlamış, Mart’da sonlamıştır.
Mülteci anlaşmasının içinde 3 madde vardır.
Biri yardım paketi, diğeri Türkiye’nin üyelik sürecinde yeni fasılların açılması, sonuncusu ise geri kabul ve buna karşılık vize muafiyeti.
Geri kabul ve vize muafiyeti içerikli madde, 2013’te varılan bir uzlaşmadır.
Geçtiğimiz Mart ayında Brüksel’deki zirvede mülteci anlaşmasına son şekil verilirken, geri kabulün içerisine Suriyeli mülteciler de dahil edilmiştir.
Böylelikle AB ile Türkiye, Avrupa’ya yasa dışı göçün önüne geçmeyi amaçlamıştır. Türkiye, geri kabulü yerine getirirken karşılığında da vize muafiyetine kavuşacaktı.
Ancak AB, Türkiye’nin kapısını aşındırırken bir anda algı operasyonuyla mülteci anlaşmasını, vize anlaşmasına çevirip, sanki Türkiye vizeler kaldırılsın diye Avrupa’nın her dediğin yapmak zorundaymış gibi bir fotoğraf ortaya koymuştur.
Oysa daha düne kadar mülteci anlaşmasına imza atan Avrupalı liderler, kendi ülkelerinde muhalefetleri tarafından linç ediliyordu, “Türkiye’nin her dediğini niye yapıyorsunuz” diye.
Yani onlar bizim kapımızda kıvranıp, bizim şartlarımızı yerine getirmeye çalışırken, manzarayı bir anda değiştirip, meseleyi “Türkler, vize istiyorsa, bu şartları yapmalı” noktasına çektiler.
Bu sanal bir durumdur. Türkiye gereken tepkiyi tam zamanında vermiştir. Vize muafiyeti olmazsa olmayabilir ama terörle mücadele olmazsa olmazdır.
Üstelik bu anlaşmanın devamlılığı, istikrarı, bizden çok AB’nin vazgeçemeyeceği büyüklüktedir.
Tabi bu süreçte şu gerçek bir kez daha ortaya çıktı ki, AB de Amerika gibi PKK ve PYD terör örgütlerini koruyup, kollama amacındadır.
İlk fırsatta Türkiye’yi PKK konusunda geri adıma zorlamaya çalışmalarının başka hiçbir izahı yoktur.
Peki şimdi ne olacak?
Son derece bir yüzsüzlükle, pişkinlikle Türkiye’ye hadleri olmadan PKK dayatması yaptılar ve gereken cevabı aldılar.
Bundan sonra da pişkinliğe devam edip, hiçbir şey olmamış gibi PKK hayallerini ceplerine koyup, mülteci anlaşmasına kaldıkları yerden devam edeceklerdir.
Taha Dağlı - Haber7.com