Konuk Yazar
Selçuk Türkyılmaz: Sevakin adası neden önemli?
Kızıldeniz’in, Sudan’ın, Somali’nin önemi her zaman biliniyordu. Yemen’in önemi de biliniyordu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan hâkimiyet sisteminde İslam coğrafyası bağlamında Suudî Arabistan’ın önemli bir konumdaydı. Bu ülkenin petrol zenginliğine sahip olmak Batı için hayatî idi fakat en az bunun kadar önemli diğer bir husus ise aynı ülke özdeşleşen düşünme biçimiydi. Düşünme biçiminin önemini Irak’ın işgalinde ve 15 Temmuz darbe girişiminde gördük. Bu iki olayda din bir araca dönüştürülmüştü.
Suudî Arabistan’ın temsil ettiği düşünme biçimi, bütün bir İslam coğrafyası açısından daha büyük bir rol oynadı. En son örneği Mısır’da yaşadık. Suudîlerin güdümündeki dinî gruplar Sisi’ye destek verdi. FETÖ okullarının da Sisi darbesine destek verdiği biliniyordu. Suudîlerle örtüşen dinî düşünme biçimi coğrafyanın çözülmesinde ve sömürgeye hazır hâle getirilmesinde önemli bir rol oynadı ve bu devam eden bir süreçtir. Bu durum FETÖ için de geçerlidir. Coğrafyanın direnç adaları bu türden gruplar eliyle çözüldü ve her türlü müdahaleye açık hâle getirildi.
Türkiye’nin temsil ettiği düşünme biçimi ise tam aksi yönde bir inşa faaliyeti anlamına gelmektedir. Sudan’da bir adanın yeniden inşası aynı zamanda sembolik bir anlam da taşıyor. Sevakin adası örneğinde Türkiye’nin temsil ettiği bağımsızlıkçı düşünme biçimi ile Suudî Arabistan, BAE ve FETÖ gibi bağımlı unsurların temsil ettiği köleci düşünme biçimi arasındaki fark ortaya çıktı. Doğu Afrika örneğinde olduğu gibi belirli bir temel üzerinde oluşan istikrar nispî bir zenginlik üretiyor. Bunun son derece küçük ama önemli bir zenginlik olduğu konusunda şüphe yok. Gelecek açısından taşıdığı anlam büyüktür.
Yüz yıl önce Osmanlı emperyalizme karşı bütün coğrafyanın mücadelesini vermişti. Şerif Hüseyin ve benzerleri Osmanlı’nın bu amansız mücadelesine omuz vermesi gerekirken İngilizlerin yanında yer aldı. Onlar bir düzen kurdu ve biz yüz yıldır Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan bu düzeni yaşıyoruz. Amerika, bu sistemin çözülmesini istemiyor. Batı’nın coğrafyamızda ve bütün dünyada oluşturduğu sömürü sistemine karşı çok daha karmaşık bir dinamizmin oluşması gerekiyor. Somali, Sudan, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve diğer ülkelerin bölgesel güç merkezleri olarak ayakta kalmaları çok önemlidir. Bu ülkelerin her biri kendine yeter ülkeler olabilirler. Onların Amerika, İsrail, İngiltere ve Fransa’ya boğun eğmeleri zorunlu değil. Şu an için Sudan’ın ve Somali’nin büyük zenginlik ürettiğini söyleyemeyiz ama üretebileceğine dair çok güçlü emarelerin belirmediğini de söyleyemeyiz.
Türkiye’de gündem üzerinde yoğun bir baskı uygulandığı açıktır. “İslamîlik Endeksi” gibi sömürge zihniyetinin vahşî niteliklerine dönüş anlamını taşıyan bir metin bile günlerce baskı unsuru olarak kullanılabiliyor. Amerika, İngiltere, İsrail’in Suriye ve Irak’ın kuzeyinde oluşturmaya çalıştığı koridor Körfez, Doğu Akdeniz, Suveyş ve Kızıldeniz üzerindeki kontrol ile doğrudan alakalıdır. Yer altı ve yer üstü zenginliklerin paylaşımı uğruna verilen mücadele bölgesel devletler, örgütler, dinî gruplar ve diğer sosyal yapılar üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. Bu baskı, bütün coğrafya üzerinde dönüştürücü bir etkiye sahiptir. Türkiye, coğrafya üzerinde oluşan baskıyı kırabilmek için Sevakin adası ile temsil olunan bölgelerde yeni bir düşünceyi inşa etmeye çalışıyor. Fakat ilginçtir, en sert tepkiler içeriden geliyor.