Konuk Yazar
Mezhep temelli fitne ateşi
“İran mezhep temelli fitne ateşini yakıyor”, bu sözler Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el Cubeyr’e ait. Bir Suudi’nin İran’ı, her hangi bir İranlı yetkilinin de Suudi Arabistan’ı suçlaması çok sık görülen bir durum.
Suudi Bakanın bu sözleri söylemesinin büyük nedeni de Suudi Arabistan-İran gerginliği.
Ancak tüm bunlara rağmen işin bir de geniş pencereden bakıldığında ortaya çıkan boyutu var.
İran bugün kendi toprak sınırlarıyla yetinmeyen, daha fazlasını isteyen bir politika izliyor.
1979’daki devrimden bu yana Ortadoğu coğrafyasında yayılma planları vardı, 2011’deki Arap Baharı Tahran’ın yayılma planlarına çanak tuttu, Arap Baharı Araplar için kara kış, İran için ise Pers baharı oldu.
ABD’nin 2001 Afganistan, 2003 Irak işgalini fırsata çevirmesini bildiler. Özellikle yıllardır ayak basamadıkları Irak’ı bir Şii ülkesi haline getirdiler.
2011’de Arap Baharıyla Suriye’deki iç savaş süreci başladığında zaten hep destek verdikleri Esed rejiminin yanında durup, bugün Esed’in Suriye’deki hakimiyetinden çok daha fazlasını elde ettiler.
Sosyal medyada dolaşan bir yazı var.
Tarih boyunca Sünniler ne yapmış, Şiiler ne yapmış? Madde madde sıralanıyor.
Ve ortaya çıkıyor ki Sünniler İslamiyet adına atılmayan adım bırakmamış, oysa Şiiler hep farklı bir ajandayla yürümüş.
Kaynak olarak Şii bir grup olan Ensar el Sadr gösteriliyor, bu grubun üyesi olan Şii bir araştırmacının kaleme aldığı söyleniyor.
Kimin yazdığı çok da önemli değil önemli olan yazıdaki her satırın, her yargının doğru olması.
“Şam, İran ve Irak'ı kim fethetti? Ömer bin Hattap. Sünni.
Kim Kuzey Afrika’yı fethetti? Kutaybe bin Muslim. Sünni.
Endülüs’ü kim fethetti? Tarık bin Ziyad ve Musa bin Nasır. Sünni.
İstanbul'u kim fethetti? Fatih Sultan Mehmet. Sünni.
Kim Fas’ta İspanya’yı bozguna uğrattı? Abdulkerim al Hattabi. Sünni.
Lakin biz Şii olarak çocuklarımıza ne bıraktık?
Kim Hüseyin’e İhanet etti ve Kerbela'da yalnız bıraktı? Al muhtar al Sakafi. Şii.
Irak'ı Moğollara satan kim? İbn al Alkami. Şii.
Kim Moğollara, Şam işgalinde yardım etti? Şiiler.
Kim Müslümanlara karşı Fransızlara yardım etti? Fatimiyun Şiiler.
Selçuklu Sultanına kim ihanet etti? al Basasiri. Şii.
Kudüs'ü işgal için Haçlılara kim yardım etti? Ahmet bin Ata'a. Şii.
Kim Selahaddin Eyyubi’nin ölümünü organize etti? Kenz al Devle o da bir Şii”.
O araştırmada bunlar yazıyor.
Tarihi olayları bir kenara bırakacak olursak bugüne baktığımızda, İran’ın Tahran’dan başka dört ya da beş ayrı başkentinden bahsediliyor.
Yemen 2 senedir iç savaş sürecinde. Yemen’de seçilmiş Cumhurbaşkanına darbe yapanlar Husiler’di ve onlara destek veren de İran yönetimi.
Şu an Yemen’de her gün onlarca kişi can veriyor. İran’ın Yemen’deki darbe girişimine Suudi Arabistan sessiz kalmadı, hava operasyonu başlattı ve ülke kan gölüne döndü.
Lübnan, İran yapılanmasının en hissedilir olduğu ülke. Sünni-Şii sokak çatışmalarının her an çıkabileceği bir yer, ülke yıllardır siyasi krizlerin pençesinde, siyasi krizdeki en büyük etken hep Hizbullah örgütü.
Irak’ta 2003 ABD işgali sonrası Sünni nüfus asgariye indirildi, Sünniler ordudan ve siyasetten dışlandı, Şiiler iktidarda ve askeriyede hakim güç oldu. Öyle ki İran, Haşdi Şabi adını verdiği toplama militanlarını bile Irak ordusuna dahil ettirdi.
Bahreyn’de sünni iktidara karşı sürekli ayaklanma durumu var, Tahran yönetimi buradaki sokak olaylarının da bir numaralı destekçisi.
Suriye’de yaklaşık 6 yıldır yaşananlar ortada, Halep’teki ateşkesi bozup tahliye edilen sivillerin üzerine ateş açıp, katliam yapanlar da İran destekli militanlar çıktı.
Suriye’de, Yemen’de, Lübnan’da, Irak’ta, Bahreyn’de, bu kadar etkinlik yapmak suç mu? Faal olmak suç değil ama kan dökmek hem suç hem de günah.
Tüm dünya biliyor, Musul’a giden Şii militanların hangi mezhepçi duygularla hareket ettiğini, Hazreti Hüseyin’in ismini kullanarak, intikam sloganlarıyla Musul’a girdiklerini.
Durum böyleyken Suudi Arabistan Dışişleri Bakanının “İran mezhep fitne ateşini yakıyor” açıklaması tüm Müslüman dünyayı ilgilendiren bir hadisedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan İran ya da Şii düşmanlığı yapmadan bu duruma sürekli dikkat çekti, “ne olursa olsun, mezhep çatışmalarının, savaşlarının önüne geçilmeli” diye.
Şu bir gerçek ki İran halkında da bu durumdan rahatsızlık duyanlar var.
Öyle olmasaydı geçen hafta bir futbol maçında ondan önceki hafta bir konferansta, tribündeki seyircilerle, salondaki katılımcılar, İran rejimine “yeter artık” diye tepki göstermezdi.