ANALİZ HABER
Kara paranın merkezinden 'yolsuzlukla mücadele' dersi
LONDRA - GÖKHAN KURTARAN
İngiltere Başbakanı David Cameron, milyarlarca sterlinin Londra’da aklandığı görmezden gelerek, üçüncü dünya ülkelerini işaret edip “cambaza bak” söylemini kullanmayı tercih ediyor. Yaklaşık 70 ülkenin hükümet temsilcisi bugün İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenen “Yolsuzlukla Mücadele Zirvesi”nde buluşuyor. Zirve öncesinde İngiltere Başbakanı David Cameron'ın Kraliçe II. Elizabeth ile sohbeti sırasında açık olduğu unutulan mikrofonlara yansıyan ifadeleri dikkat çekiciydi. Cameron’ın Nijerya’yı ve Afganistan’ı "Dünyanın en yolsuz ülkeleri" olarak tanımlaması akıllara “Peki İngiltere ne durumda?” sorusunu getirdi. Gerçekten İngiltere tüm dünyaya yolsuzlukla mücadele konusunda ders verebilecek konumda mı?
İngiltere’nin başkenti Londra şüphesiz finans sektörünün dünya üzerindeki en büyük küresel merkezi durumunda. Long Finance ve Z/Yen Grubu’nun "Küresel Finans Merkezleri Endeksi" raporuna göre, Londra geçen yıl küresel finans merkezleri arasında New York'un da önüne geçerek ilk sıraya yerleşti. Öte yandan eldeki veriler ve belgeler, yolsuzluk, kara para aklama ve vergi kaçakçılığının İngiltere’de oldukça sofistike metotlarda gerçekleştirildiğini gösteriyor.
İngiliz hükümetinin 2014 yılında yayınladığı Ulusal Suçlarla Mücadele Kurumu (NCA) “Ulusal Risk Değerlendirmesi“ raporundaki bilgilere göre, yerleşik finans kuruluşları aracılığıyla İngiltere’de “her yıl milyarlarca sterlin” aklanıyor. NCA raporunda kara para aklama faaliyetlerinin büyük kısmının “ülkedeki yerleşik bankalar üzerinden” yapıldığı vurgulanıyor.
Otoritelerin denetim zafiyetlerinden faydalanan kara para tüccarları sistemin boşluklarından kolayca faydalanabiliyor. İngiltere merkezli yolsuzlukla mücadele odaklı sivil toplum kuruluşlarının tahminine göre, her yıl “23 ila 57 milyar sterlin” seviyesinde kara para İngiltere üzerinden aklanıyor. Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International) Londra Araştırma Birimi Direktörü Nick Maxwell, mevcut durumu “Uluslararası suçlardan elde edilen kara para, dünyanın dört bir yanından gelerek, önde gelen sektör profesyonelleri aracılığıyla İngiliz ekonomisinden geçiyor” ifadeleri ile özetliyor.
Vergi cennetleri İngiltere’nin hizmetinde
“Finansal Gizlilik Endeksi” (FSI) 2015 verilerine göre ise tüm dünyada yaklaşık 21 ila 32 trilyon dolar arasındaki finansal varlık, “ya oldukça düşük vergi ödenen ya da hiç vergi ödenmeyen” ülkelerde tutuluyor. Diğer bir deyişle, bu finansal varlıklar mevcut vergi sistemlerinin dışına çıkartılarak alternatif vergi cennetlerine yönlendiriliyor. Her yıl 1 ila 1,6 trilyon doların ise yine bu “vergi cennetleri” üzerinden aklandığı tahmin ediliyor. Alternatif vergi cennetleri içerisinde Büyük Britanya’ya bağlı Cayman Adaları, Britanya Virgin Adaları, Jersey ve Bermuda gibi adalar ise öne çıkıyor. Örneğin Cayman Adaları yaklaşık 1,4 trilyon dolar varlıkla dünyanın altıncı büyük bankacılık merkezi durumunda. Adalardaki toplam 11 bin fon şirketinin, toplamda 2,1 trilyon dolar hacminde net varlığa sahip olduğu tahmin ediliyor.
İngiltere Parlamentosu’nda vergi cennetleri ile mücadele konusu, özellikle geçen ay, muhalefetteki İşçi Partisi Lideri Jeremy Corbyn tarafından da sıklıkla dile getirildi. Hükümetin bu vergi cenneti adaların yönetimlerine İngiliz vergi kanunlarına uymaları ve vergi kaçakçılarına “sığınak olmamaları” uyarısında bulunması gerektiğini söyleyen Corbyn, gerekirse bu adalarda "doğrudan yönetime" geçilmesinin de gündeme gelebileceğini söylemişti. Corbyn, "Bu adalar bağımsız değil. Öz yönetimleri var; doğru. Ancak bunlar İngiliz Kraliyet şemsiyesi altında. Dolayısıyla buralarda İngiliz vergi kanunlarına uyulması gerekli" şeklinde konuşmuştu.
Cameron’ın aşil topuğu: Vergide adalet meselesi
Geçen ay Panama belgelerinde İngiltere Başbakanı Cameron'ın 2010 yılında vefat eden babası Ian Cameron'ın Mossack Fonseca'yı yatırımlarını İngiliz vergi sisteminden muaf tutmak için kullandığı ve off-shore fonu işlettiği ortaya çıkmıştı. Başlangıçta bu konunun “özel” bir konu olduğunu söyleyerek meseleyi geçiştirmek isteyen Cameron, binlerce kişinin katıldığı protestoların resmi konutunun önüne kadar ulaşmasıyla vergi bildirimlerini açıklamak zorunda kalmıştı.
Cameron'ın babasının off-shore fonu işlettiğine dair haberler 2012'de de duyulmuştu. 77 yaşında hayatını kaybeden Ian Cameron, Bahamalar'da yatırım fonları işleten "Blairmore Holdings" isimli bir şirketin yöneticisiydi. Panama belgelerinde Cameron'ın babasının yanı sıra, altı Lord ile Muhafazakar Parti'nin üç eski milletvekilinin ismi de geçiyor.
Rus zenginlerin “kara parası” da Londra’ya akıyor
“Net hata noksan kalemi” (NEO) hesaplamalarına göre, 1970'lerin ortasından bu yana, yaklaşık 133 milyar sterlin kaynağı belirsiz sermaye, farklı yollardan İngiltere'ye ulaştı. Örneğin sadece 1993-2005 yılları arasında İngiltere'ye giren kayıt dışı sermaye 43 milyar sterlini buldu. 2006 yılından 2015 yılına kadar ise yaklaşık 93 milyar sterlin kayıt dışı sermaye girişi yaşandı. Uzmanlar kayıt dışı sermaye akışında Rusya'nın payının yaklaşık yüzde 40 olduğunu tahmin ediyor.
Deutsche Bank'ın "G-10 kur oranını yükselten kur sermaye akışları" başlıklı raporda ise, “İngiltere, varlıklarını yerel otoritelerden saklamaya çalışan, istikrarsız yatırım ortamından servetlerini transfer etmek isteyen yabancı yatırımcılar için güvenli liman olarak algılanıyor. Bu akışın kaynağı Rusya gibi ülkeler" ifadelerine yer veriliyor. Deutsche Bank'ın Londra'daki merkezinden piyasa araştırmaları stratejisti Robin Winkler de geçen yıl her ay İngiltere'ye yaklaşık 1 milyar sterlin (yaklaşık 3.8 milyar TL) kayıt dışı sermayenin giriş yaptığını belirterek, "Bunun büyük kısmı Rusya'dan. Rus sermayesinin büyük kısmı, özellikle Londra'daki emlak pazarına akıyor. Bu sermaye hareketleri istatistik kurumları tarafından kayıt altına alınmıyor.” ifadelerini kullanmıştı.
Swissleaks ve Panama belgelerinde HSBC
Geçen yıl, Washington merkezli Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) tarafından sızdırılan belgelere (Swissleaks) göre, İngiltere’nin en büyük bankası HSBC’nin, 10 ülkeden 30 binden fazla hesap aracılığıyla, “zengin müşterilerin vergiden kaçmasına yardım ettiği” öne sürülmüştü. Geçen ay açıklanan Panama belgelerinde ise HSBC’nin uluslararası yaptırımlara rağmen, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in kuzeni Rami Mahluf için uzun süre finansal hizmet vermeye devam ettiği belirtilmişti. Fransız gazetesi Le Monde ise "Panama belgeleri"ne göre, HSBC’nin Mossack Forseca üzerinden 2 bin 300 adet off-shore şirket kurduğunu öne sürmüştü.
İngiliz bankalarının 2012 yılındaki LİBOR (Londra bankalar arası faiz oranı) skandalındaki rolü ise hala hafızalardaki yerini koruyor. İngiltere’nin Bankacılık Denetleme Kurulu, önde gelen bankalarından Barclays’e “Borçlanma maliyetini olduğundan düşük göstererek LİBOR'u manipüle ettiği gerekçesiyle” 290 milyon sterlin ceza vermiş, bankanın yöneticisi Bob Diamond, skandalın ardından istifa etmek zorunda kalmıştı. İlerleyen dönemde LİBOR skandalına adı karışan bankalar Barclays, Citigroup, HCBS, JPMorgan Chase, Royal Bank of Scotland (RBS) ve UBS, döviz piyasasında manipülasyon yaptıkları iddialarından kaynaklanabilecek para cezaları konusunda, İngiltere Finansal Denetim Otoritesi (FCA) ile görüşmelere başlamıştı.
AA