KANADA
Kanada’da Anti-Terör Kanunu’na tepki yağıyor
-
Kanada’da Harper Hükümeti’nin parlamentoya sunduğu yeni Anti-Terör Kanunu’na sivil toplum kuruluşlarından tepki yağıyor.
-
Kanada Sivil Özgürlükler Derneği, Kanada Müslüman Avukatlar Derneği ve Uluslararası Sivil Özgürlükleri İzleme Grubu, yeni yasanın hak ve özgürlükleri kısıtlayacağı görüşünde birleştiler.
TORONTO
Kanada Hükümeti’nin kamuoyuna ana hatlarını açıkladığı yeni anti-terör kanunu taslağı tartışmalara yolaçtı. İktidardaki Muhafazakar Parti’nin bu yıl yapılacak genel seçimler öncesi giderek yükselttiği terör olgusuna karşı, bir süredir hazırlık aşamasında olan tasarının, yaz aylarında yasalaşması bekleniyor. Kanada Kamu Güvenliği Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Kanada Gizli Servisi CSİS başta olmak üzere tüm güvenlik makamlarına olağanüstü yetkiler veren Bill-C 51 sayılı Anti-Terör Kanunu taslağı, Kanada Sivil Özgürlükler Derneği, Kanada Müslüman Avukatlar Derneği ve Uluslararası Sivil Özgürlükleri İzleme Grubu tarafından tepkiyle karşılandı. AA’ya değerlendirmede bulunan STK temsilcileri ve hukukçular, özgürlüklere sınırlamalar getiren düzenlemeleri, tehlikeli bir gidiş olarak yorumladılar.-“Seçim taktiği”
Kanada Müslüman Avukatlar Derneği Sözcüsü Ziyaad Mia, tasarının insan haklarını kısıtlamak konusunda ciddi bir potansiyele sahip olduğunu söyledi. “Bu düzenlemenin gereksiz olduğuna inanıyoruz” diyen Ziyaad Mia, şunları söyledi: “Bu yeni kanunun hükümetin seçim taktiğinin önemli bir parçası olduğuna inanıyoruz. Bu, terörizme karşı sert tavır alarak, rakip partileri terörizm konusunda zayıf veya yumuşak göstermek için yapılan bir propagandadır. Bir hukuk devleti olan Kanada’da, kanunlar böyle geliştirilmemelidir. Çıkarılacak her kanun bir sorunu ele alırken, rasyonel ölçüleri, hukukun üstünlüğünü ve anayasanın temel değerlerini esas almalıdır. Bill-C 51’de ise tüm bu değerler eksiktir.”-“Hükümet çok ileri gitti”
Tasarı ile ifade özgürlüğüne sınırlamalar getirildiğini ve bazı ifade formlarının suç kapsamına alındığını hatırlatan Ziyaad Mia, “hükümetin ifade özgürlüğünü sınırlamada çok ileri gittiğine inanıyoruz. Tasarı, özel hayata ilişkin bilgilerin çeşitli devlet daireleri arasında paylaşımına ve toplanmasına izin veriyor. Bu son birkaç yılda geliştirilen gizlilik korumasını altüst eden ve masum Kanadalıları risk altına sokacak bir uygulamadır. Ulusal güvenlik gücünün bu kadar gizlilik içinde kullanılmak istenmesini anlamakta zorluk çekiyoruz. Bu denli gizlilik sağlıklı bir demokrasiye aykırı olduğu gibi, Kanada'nın anayasal değerlerini de ihlal eder” dedi. Şüphelilerin tüm sosyal hesaplarının yanısıra, e-posta ve hatta kargolarının bile kontrolüne imkan sağlayan tasarıya tepki gösteren Ziyaad Mia, Kanada Gizli Servisi CSİS’e yeni ve geniş yetkiler vermenin sivil özgürlükler konusunda ciddi risk oluşturduğunu anlattı. Bu denli aşırı yetkiye dayanan gücün, bir istihbarat ajansının rolüne uygun olmadığına dikkati çeken Kanada Müslüman Avukatlar Derneği Sözcüsü Ziyaad Mia, soruşturma teknikleri ile tanıkların ve gizli bilgilerinin korumasında yayın ve bilgiye ulaşma yasağı getiren tasarının, Kanada’nın sosyal dokusuna zarar verdiğni hatırlattı.-“Yeni yasalar güvenliğin garantisi değildir”
Kanada Sivil Özgürlükler Derneği (CCLA) İcra Direktörü Sukanya Pillay da, yeni düzenlemelerle ilgili endişlerini dile getirdi. Yeni yasalar ve onların getirdiği yeni güçlerin, güvenliğin garantisi olmadığını ifade eden Sukanya Pillay, “yeni kanunlarla hatalarımızı düzeltmenin reçetesi, anayasal haklarımızdır. Burada sorulması gereken soru, mevcut kanunlar ve yetkilerin neden işe yaramadığıdır” dedi. Geçmişte yaşananlardan ders almadan, bilgi paylaşımını artırmanın akılsızlık olacağını anlatan Pillay, daha sonra şöyle konuştu: “Kanadalılar, Memur Vincent ve Onbaşı Cirillo’nun geçtiğimiz yılki trajik ölümlerini önlemede, şu anki kanunlarda ne tür bir eksikliğin ya da hatanın olduğunu bilmek hakkına sahiptir. Yeterli sorumluluk ve gözetim olmadan, geniş ve denetlenmeyen yetkiler, sadece gelecekteki sorunları yaratmaya yarayacaktır. CCLA olarak, CSİS’e Kanada içinde ve dışında genişletilmiş yetkikler verilmesinden ciddi endişe duymaktayız.”-İfade özgürlüğünü tehdit
Terörizmin savunulmasını savunmadıklarını ancak tasarıda bunun suç haline getirilmesinin ifade özgürlüğünü tehdit anlamına geldiğini belirten Sukanya Pillay, “tehlike, ifade özgürlüğü ve meşru konuşmanın açıkça suç kapsamına alınmasındadır. Bunun akademisyenler, gazeteciler veya blog yayıncıları üzerinde potansiyel ürpertici etkisini kolayca hayal edebilirsiniz. Tasarı, şeffaflığı artırmak ve bireylerin gizliliğini korumak yerine, özel bilgilerin paylaşımında hükümet birimlerine açık yetki vermekte ve mahkeme işlemlerine yasal erişimi de imkansız hale getirmektedir. Biz anayasal güvencelere uygun, sivil özgürlüklerin korunduğu net güvenlik kazanımlarını savunuyoruz” dedi.-“Ciddi şekilde kaygılıyız”
Uluslararası Sivil Özgürlükleri İzleme Grubu (İCLMG) Ulusal Koordinatörü Roch Tassé ise, hazırlanan tasarının kendilerini ciddi şekilde kaygılandırdığını söyledi. Tasarı ile daha önce 3 gün olan gözaltı süresinin 7 güne çıkarılmasına değinen Roch Tassé, “terör önleme amaçlı gözaltılardaki delil gerekliliği seviyesinin düşürülmesi, iyi hal nedeniyle şartlı salıverme, kefalet koşulları, uçuş yasaklıları listesine alma gibi hükümler ve bunları gerektiren halleri savunanların suçlu sayılmasını endişe ile karşılıyoruz” diye knuştu. “Güvenlik güçlerine verilecek olan bu olağanüstü yetkiler, zaten yetersiz olan izleme imkanımızı tamamen ortadan kaldıracaktır” diyen Roch Tassé, organizasyonunun görüşlerini şöyle sıraladı: “Mevcut uygulamalar zaten, masum insanların haklarında ciddi ihlallere yolaçmaktadır. Hükümet, yaşanan bu ihlallere bakmadan, Kanada halkını korumak için gerekli gözetim ve izleme mekanizmalarına bağlı kalmaksızın yeni düzenlemeler getirmektedir. Açıklanan tasarı, ulusal güvenlik ihlallerini gelecekte daha da kötüye götürme potansiyeline haizdir. Böylesi köklü değişimlerin, parlamento başta olmak üzere ciddi gözetim ve izleme mekanizmalarına sahip olması gerekir. Terörün teşvikinin suç sayılması gibi subjektif yorumlar, konuşma, düşünce, akademik ve basın özgürlüğü sınırlayacaktır. Örneğin bu yolla, terörün köklerini tartışmak suç sayılacağı için, sorunun kökenini araştırmak da imkazsız hale gelecektir. Bu tehlikeli bir çizgidir.”05 Şubat 2015, Perşembe