Erken seçim kararı bazılarını şaşırttı.
Ben açıkçası 17 Nisan 2017’den beri erken seçim bekliyorum.
Çünkü geçen zaman sadece muhalefetin “Acaba eski sistemde kalmayı nasıl sağlayabilirim?” komplolarından başka hiçbir şey üretmiyordu. Bu hayale o kadar sarılmışlardı ki, seçime bile hazırlanmıyorlardı. Seçim normal zamanında yapılsa bile hazırlanmayacaklardı. Bilinmeyen yerden bir “ışık” bekliyorlardı ama o beklentileri her ne ise, akim kaldı.
Şimdi de seçimin erkene alınmasının altında buzağı arıyorlar. Yok.
Önce, İYİ Parti seçime katılamasın diye erken seçim kararı alındığı iddia edildi. Ama daha birinci gün katılabileceği anlaşıldı.
Daha sonra, OHAL koşullarında seçimin adil olmayacağı söylendi, oysa tarihte ilk kez Türk devleti kendi bürokratlarına OHAL uyguluyor, sivil siyasete değil.
Medyanın tamamen iktidarın denetiminde olduğu söylendi.
Ekonominin beklenmedik bir büyüme gösterdiği bir dönemde, çok yakında bir krize gireceği, krize girmeden önce AK Parti'nin iktidarını sağlamlaştırmak istediği söylendi.
İktidarın, Suriye’deki askeri başarıları oya çevirmek istediği söylendi.
Bir dolu saçmalıklar silsilesi..
Sonunda isteksiz de olsa muhalefet seçime hazırlanmak zorunda olduğunu anladı ve harekete geçti.
Son bir haftadır olanlar ortada. Devre mülk gibi vekil vermeler, “İkinci el” AK Partili çatı adayı bulmalar…
Muhalefet kıvranıyor.
Çeyrek asır memleketi tek parti olarak yöneten, cumhurbaşkanından, valiye; belediye başkanından muhtara kadar herkesi bünyesinden çıkaran, çok partili dönemde de perde arkasında iktidarını koruyan, en azından cumhurbaşkanlığı makamına “özde kendinden” olmayan birini çıkartmayan ana muhalefet, şimdi kendisine bir cumhurbaşkanı adayı bulamıyor. Daha doğrusu “seçimle gelebilecek bir cumhurbaşkanı adayı” bulamıyor. Yoksa ana muhalefetin gönlünde emekli paşa sıkıntısı olmaz.
Ana muhalefet, Türkiye’deki tüm “sol” oyları topladığında bile yüzde 30 etmediğini, geri kalan yüzde 20 küsuru teknik olarak “sağdan” alması gerektiğini biliyor.
O yüzde 30’un “kuzu kuzu” kendisine oy vereceğini biliyor, onlar cepte de…
Geri kalan yüzde 20 nasıl bulunacak?
Aslında CHP, bu ülkede AK Parti ve MHP’ye oy vermeyecek yüzde 20’lik bir sağ kitle arıyor. Oysa son birkaç seçimde görüldüğü gibi bu iki parti sağ oyların neredeyse yüzde yüzünü alıyor.
Bunun için tüm ilkelerinden vazgeçti, daha önce “Eşi türbanlı, özde laik değil, cumhurbaşkanı adayı olamaz” diye darbe yaptırmaya kalktığı ancak suyuna tirit bir e-muhtıra verdirebildiği Abdullah Gül’e dünden razı oldu ama Meral Akşener’i ikna edemeyince şimdi artık AK Parti+MHP+İYİ Parti'ye oy vermeyecek sağ oy arıyor. Hem de yüzde 20 oranında!
Oysa böyle bir kitle yok.
Bir de yüzde 6 ila 9 arasında salınan HDP oyları var ama oradan gelecek oyların bir o kadar da sadık kitlesinden oy götürme ihtimali var.
Kısaca CHP olmayan bir seçmen kitlesini arıyor.
Üstelik o kitleye ne vaat ettiği de belli değil.
Tek vaadi, mevcut Cumhurbaşkanını devirecek olması, hatta partinin bir sözcüsü “Onu en çıldırtacak zamanda, en çıldırtacak şekilde, en çıldırtacak adayı açıklayacağız." dedi
“O” dediği, malum, Cumhurbaşkanı.
Yahu, sana o oy vermeyecek ki, ben oy vereceğim, senin onu değil beni “çıldırtacak” bir aday açıklaman gerekiyor, tabi sevinçten çıldırtacak.
Bir muhalefet bütün enerjisini mevcut Cumhurbaşkanını çıldırtacak bir aday bulmaya harcar mı?
Muhalefette her şey var, bir tek şey yok; siyaset.
Muhalefet siyaset üretmiyor, alternatif üretmiyor, çözümün değil sorunun bir parçası olmakta ısrarlı.
Hep diyorum bu ülkenin en büyük sorunu muhalefetsizliktir. İş yapan, doğruya doğru yanlışa da yanlış diyen bir gerçek muhalefetimiz yok maalesef.
Bu arada AB/D’nin seçimler karşısındaki tavrından söz etmemek bir eksiklik olacak. Malum artık onlar da bizim seçimlerde birer taraf durumundalar. Hollanda, Avusturya ve Almanya zaten ülkelerinde seçim propagandası yaptırmayacağını ilan etti, hatta ellerinden gelse ülkelerine AK Partili siyasetçi sokmayacaklar ve bir daha Recep Tayyip Erdoğan’ı seçersek bizi de dövecekler.
Daha önce “solun aydınlık yüzü, karizmatik, genç politikacı” diye Demirtaş’ı epey bir cilalamışlardı. Dün Financial Times “Türkiye'nin Alımlı ‘Dişi Kurdu’ Meral Akşener, Erdoğan’ın Baskısını Sonlandıracağı Sözü Vererek Harekete Geçti” başlığı ile bu kez de Akşener güzellemesine başladı. Akşener, “Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan’ı makamından indirmeyi, Batı ile ilişkileri düzeltmeyi ve Türkiye’yi parlamenter demokrasiye geri döndürmeyi ümit ediyormuş” Hadi Batı’nın gözünde Demirtaş solcu, demokrat falandı da, şimdi yıllarca faşist olmakla suçladıkları bir dişi kurt nasıl gözdeleri olabildi acaba? Batı’nın ilkesizliğini anlamıştım da bu kadar dibe vuracaklarını ben de beklemezdim.
Demek ki seçimi sadece kendi aramızda değil, dışa karşı da kazanmamız gerekiyor artık.