Konuk Yazar
Fikirci Bey: KİM DEMİŞ KUTUPLAŞMIŞIZ DİYE?
Evet, amaçları gerçekten de kutuplara ayrılmamız. Birbirimizi sevmememiz, bizden olamamamız ve sen ben diye ayrışarak yaşamamız. Ama biz hep haykıracağız; SENDEN BENDEN YOK, BİZDEN VAR!
ŞİZOFRENLEŞTİREMEDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ?
Bundan 10 yıl kadar önce Batı'nın, o zamanki başbakanımıza istediklerini yaptıramayacağını net bir şekilde anlayıp ufak ufak “otokrat”, “diktatör”, “sultan” diye “el ense” çekmeye başladığından beri sık kullandığı argümanlardan birisi de “Türkiye’yi aşırı şekilde kutuplaştıran Erdoğan…” şeklindeydi.
Başlarda “giderek otoriterleşen/artan bir şekilde otoriterleşen…” diye başladılar, çünkü sonuçta iktidara darbe ile gelmiş bir diktatör yoktu (Gerçi öyle olsa hiç sorun yapmazlardı da), öyleyse zamanla otoriterleşmiş sonra diktatörleşmiş, sonra da sultan olmuştu.
Fazla başımıza gelmediği için bilmiyorduk ama zamanla öğrendik ki, Batı, bir ülkenin liderini değiştirmek istediğinde işe böyle karakter suikastıyla başlıyor, diktatör, katil diye devam ediyor sonra iş o ülkeye doğrudan müdahale edip bombalamaya kadar varıyormuş.
Bölgemizde bu oyunu tutturamadıkları tek lider Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan oldu. Darbe senaryosu altında doğrudan müdahale umutları da suya düşünce epey bir bocalama yaşadılar ama o kadar ileri gitmişlerdi ki, geri adım atıp normalleşemiyorlardı da, çünkü onlara göre Başkanımızın çoktan indirilmiş olması gerekiyordu. Böyle bir örnek yoktu.
Karakter suikastı sona ermedi, hiçbir şeyden vazgeçmiş de değiller, çeşitli ülkelerdeki uyuyan hücrelerin canlı tutmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bütün bu karakter suikastı söyleminden geriye kalan en etkili iftira “Türkiye’yi kutuplaştıran lider…” oldu. Sanki 80 yıldır inananları kamusal alana sokmayan, eğitim hakkını bile vermeyen, her on yılda bir istemediği iktidarı deviren askeri-bürokratik vesayet Türkiye’yi kutuplaştırmıyor, ayrıştırmıyor ama herkese eşit mesafede duran, inananların kamusal alanda görünürlüğünü sağlayan, azınlıkların binlerce gayrimenkulünü iade eden, toplumsal barış için çeşitli açılım süreçleri yürüten, terörü bitirmek için çözüm süreci başlatan Başkanımız insanları kutuplaştırıyordu. Bu karalamayı o derece ileri götürdüler ki, Türkiye artık onulmaz şekilde kutuplaşmış, karpuz gibi ikiye ayrılmıştı ve Başkanımız iktidarda olduğu sürece bir daha da bir araya gelemezdi.
Tabii ki bu karalama, 80 yıl mevcut kutuplaşmanın nimetlerinden yararlanan ve AK Partiiktidarı ile bu konumlarını sonsuza dek kaybeden laik faşist seçkincilerde büyük karşılık buldu. Başkalarını aşağılama haklarının ellerinden alınmasını bir aşağılama olarak gördüler. Ayrıştırma, ötekileştirme, dışlama haklarını kaybetmeyi bir dışlama olarak gördüler.
Daha seçildiği gün “sen bizim başbakanımız değilsin”, daha sonra da “sen bizim cumhurbaşkanımız değilsin” diye ötekileştirmeye çalıştıkları kişinin, bu ülkenin en çok oy alan lideri olduğunu unuttular, sonuçta Erbakan, Özal dönemlerinde vesayet sayesinde işe yarayan bu geçimsizlik, AK Parti döneminde işe yaramadı, sadece kendi kendilerini ötekileştirip izole etmiş oldular.
Oysa birkaç fanatik kullanışlı ebleh dışında Türk halkı genel olarak kutuplaşmaz. 40 yıllık kanlı PKK terörü bile ülkede bir iç savaşa neden olmamış, geçmişte Çorum, Maraş olayları gibi yaraları bile süratle sarmıştır bu halk.
Şimdi aramıza salınan bu ötekileştirilme korkusu nedeni ile ötekileştirme ihtimali olanları ötekileştirmeye başladık.
Seçimden hemen sonra söylemiştim, bu ülkede “İnce’nin alıkonulduğu, karısının kaçırıldığı” gibi şizofrenik iddialara inanan CHP’li sayısı devede kulak bile değildir, olağan “manyak” kontenjanı ile sınırlıdır.
Şimdi herhangi bir ülkede olabilecek “vaka-i adiler” üzerinden bile kutuplaştığımızı sanıyoruz. Yine söylemiştim bu ülkede kadın cinayetleri, tecavüz, çocuk kaçırma olaylarında istatistikî olarak manidar bir artış görülmemektedir. Ama Türkiye’yi kutuplaştırmaya çalışanlar 80 yıl besledikleri İslamofobiye yaslanarak bu tür olayları hep mütedeyyin insanların yaptığına inandırmaya çalışmaktadırlar. Oysa ne böyle bir dalgalanma vardır, ne de mütedeyyin insanların böyle bir eğilimi.
Anlatmak istediğim şu ki, bir an önce “Hah, şimdi onlar bizi bu konuda karalamışlardır” korkusunu bırakıp gerçekten böyle bir şey olmadığı durumlarda paranoya yaratmaktan vazgeçmek gerektiğidir. İşte Anıtkabir’de Türkiye’nin kurucusu hakkında abuk sabuk konuşan kadın olayı, işte Mazhar Alanson olayı buna birer örnektir.
Kimsenin takmadığı konuları “takar bunlar” diye kafamıza takmayalım diyorum.
Çünkü bizden istedikleri tam da bu; umarsız bir şekilde kutuplaştığımız ve bir daha hiçbir şekilde bir bütün olamayacağımız.
Türkiye böyle manyakların ülkesi değil, hiçbir zaman da olmadı.
Hamdolsun…