Konuk Yazar
Fehmi Çalmuk: Kudüs’ü korumak, Ayasofya’yı ibadete açmaktır
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yunanistan gezisinde Lozan anlaşmasının güncellenebileceğini belirtince içime bir serinlik çöktü. Anayasaların bile değiştiği noktada uluslararası anlaşmalar da değişebilirdi. Cumhuriyetçi yöneten keskin elitin laiklik gibi Lozan konusunda bir kelime bile söyletmemesinin nedenini çözercesine “güncelleme” uyarısında bulunan Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan başkası değildi.
Bu kesimin gerektiğinde Can Dündar’ın Mustafa filminde olduğu Mustafa Kemal’i harcaması kolaydı ancak söz konusu İsmet İnönü olunca iğne ucu kadar esneme göstermemelerinin nedenini eski-yeni solcular bile izah edemez. İsmet İnönü ve Lozan deyince bir isme değinmeden geçemeyiz. Hahambaşı Haim Nahum…1900 ile 1904 yılları arasında Yüksek İstihkâm ve Topçu Okulu’nda Fransızca öğretmenliği yapmıştır. Talebeleri arasında İsmet İnönü de vardı. İsmet Paşa, 14 Şubat 1901’de girdiği topçu okulunu 1 Eylül 1903’te bitirmiştir… Haim Nahum (1873-1960) ise Lozan’daki Türk heyetinde yer almıştır: İsmet İnönü’nün başdanışmanıydı... Lozan Konferansı’nda görüşmelerin sürdüğü dönemde, bir Paris gazetesinde çıkan haberde; Nahum’un “Endişe edilmesin. İsmet, benim ahbabımdır. Sözümden çıkmaz. Lozan’da işleri düzeltirim” dediği yazılmıştır.
Bediuzzaman Said Nursi, Hahambaşı hakkında şunları söyler:
“Gizli anlaşmanın entrikası Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile, Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum’dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani, masonluk hasebiyle Kur’ân’ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş plânının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltere’ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:
“Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum.” Aynı Hayim Naum Türk murahhaslar heyetine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş (Emirdağ Lahikası, s. 278)”
Tarihçi Murat Bardakçı 25.01.2016 tarihli Haber Türk Gazetesi’nde “Mustafa Koç’un 20. göbekten ceddi kimdir bilir misiniz?” başlıklı yazısında “Antisiyonizmin önde gelen isimlerinden olan Nahum Efendi’nin Lozan’da “gayrıresmî” danışman olarak bulunmasının sebebi de iddia edilen ama vârolmayan siyonistliği falan değil Millî Mücadele’ye verdiği destek, Avrupa’daki geniş çevresi ve engin Fransızcasıdır.” Diyerek İslami kesimin saldırdığı Nahum ile ilgili ilginç bir parantez açar.
Ancak bir gerçek vardır. Nahum Mısır Hahambaşısı olmuştur. Abdurrahman Dilipak onun için “Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”in sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğinin liderliğini üslendi..!” demektedir.
Haim Nahum İstanbul'dan sonra yerleştiği Mısır ve Devlet Başkanı Muhammed Necip. |
Hayim Nahum uzun yıllar İnönü’ye danışmanlık yaptı. İsmet İnönü Cumhurbaşkanıdır. İktidarda CHP vardır. Başbakan Şemsettin Günaltay vardır. 26 Ocak 1949'da İstanbul'a yeni gelen Rum Ortodoks Patriği Athenagoras, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye ABD Başkanı Harry Truman'dan bir mesaj getirmişti...
Türkiye, 28 Mart 1949'da “İsrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke” oldu.. Resmi Gazete 1 Nisan 1949 tarihinde 8942 sayılı Bakanlar kurulu kararları yayınlandı. “İsrail Devletinin derhal tanınması; Dışişleri Bakanlığının 24/3/1949 tarihli ve 35970/115 sayılı yazısı üzerine, Bakanlar Kurulunun 24/8/1949 tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır. Kararların tamamında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün imzası bulunuyor. Diğer imza sahiplerinin isimleri ve görevleri şu şekilde:
“Başbakan Şemsettin Günaltay, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nihat Erim, Devlet Bakanı Nurullah Esat Sümer, Devlet Bakanı Cemil Sait Barlas, Dışişleri Bakanı Necmettin Sadık Sadak, Milli Savunma Bakanı Hüseyin Hüsnü Çakır, İçişleri Bakanı Mehmet Emin Erişgil, Maliye Bakanı İsmail Rüştü Aksal, Milli Eğitim Bakanı Hasan Tahsin Banguoğlu, Bayındırlık Bakanı Hasan Şevket Adalan, Ekonomi ve Ticaret Bakanı Vedat Dicleli, Sağlık Sosyal Yardım Bakanı Kemali Bayazıt, Gümrük ve Tekel Bakanı Fazıl Şerafettin Bürge, Tarım Bakanı Ali Cavit Oral, Ulaştırma Bakanı Kemal Satır, Çalışma Bakanı Reşat Şemsettin Sirer, Ticaret Bakanı Mustafa Münir Birsel.”
Devlet Bakanı Cemil Sait Barlas'ın 1960 darbesine ilişkin açıklaması. |
Bu isimlerin içinde Adnan Menderes ile iki bakanını idam sürecine neden olan 1960 darbesi için “Mukaddes ihtilal” diyen Devlet Bakanı Cemil Sait Barlas… Mehmet Barlas’ın babası, Cemil Barlas’ın dedesi, Canan Barlas’ın kayınpederi. “Bu hareket önünde saygıyla eğilmek lazım” diyen Cemil Sait Barlas’ın oğlu Mehmet Barlas’ın Kudüs olayıyla ilgili olarak yazdıklarına bakınca değişen bir şeyin olmadığı anlaşılıyor. Mehmet Barlas'ın 6 Aralık 2017 tarihli Sabah Gazetesi’ndeki köşe yazısının son pragrafı şöyle bitiyor:
"Bu coğrafyada ne kutsal kitapların söylemlerinin ne de sona ermiş imparatorlukların öykülerinin rehberliğinde bir yere varılabilir."
Yönetenlere akıl hocalığı yapan Mehmet Barlas’ın anlamadığı, belki de anlamada zorlandığı gerçek ki Kudüs’ü kutsal bir şehir yapan Kutsal kitap değil midir? Kudüs’e kol kanat geren sona ermiş imparatorlukların öykülerinin rehberliğinde yetişen milyonlarca Müslüman değil midir ?
Kudüs’e karşı Ayasofya !
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve arkadaşlarının yetiştiği siyasi ve kültürel iklimin iki önemli sembolü vardır. İki sembol de işgal altındadır. Biri Siyonizme karşı direnişi anlatan ve Kudüs’ü özetleyen Mescidi Aksa… Diğeri ise Batının kültürel işgali altında bulunan Ayasofya…Bir türlü ibadete açılmaz. Erdoğan Mescid-i Aksa için yakın arkadaşı Mustafa Bilgi’yi şehit vermiştir.
Ayasofya ise Mescid-i Aksa gibi içlerinde bir yaradır. İstanbul’un fethinin simgesi Ayasofya Camii’nin ibadete açılması için İlk olarak Fatih Sultan Mehmet Han’ın 486. ölüm yıl dönümde, fethin 514.yıl dönümü anma günü 3 Mayıs 1967 günü eylem düzenlenir. Piyasaya yeni çıkacak olan MTTB’nin Yüz yılı anlattığı Büyük Doğu’nun Atlıları kitabımızda olaylar şöyle anlatılır:
“MTTB Başkanı İsmail Kahraman’ın Sultanahmet meydanında kalabalığa şöyle hitap edecektir:
“Feth’in sembolü Ayasofya öksüz, Ulu Atamız Fatih’in ilk Cuma’yı kıldığı ve cami olarak vakfettiği Ayasofya’nın ayyuka set çeken minareleri ezansız iken, bu büyük fethi kutlayamayız. MTTB ve mitingde konuşacak solan hatipler olarak bu muhteşem topluluğunuz önünde bu durumu protesto etmek için konuşmamaya karar verdik. Hepinizi Ayasofya önünde bir saatlik protesto oturuşuna davet ediyoruz.”
Bu olay büyük bir uhde olan Ayasofya’nın ibadete açılmasına yönelik ilk eylemdi. Vakit geçmeden Katolik Kilisesi dini lideri Papa VI. Paul’un 26 Temmuz 1967 günü İstanbul ziyareti sırasında gittiği Ayasofya Camii içerisinde diz çökerek dua etmesi ve ona turistlerin de katılmasıyla topluca yapılan Katolik ayini yurt çapında bomba etkisi yaptı. Talebe Birliği’ne göre topluca dua edilebiliyorsa, topluca namaz da kılınabilirdi. Genel İdare Kurulu’nda karar alındı ve Ayasofya’ya namaz kılınmaya gidilecekti. Ayasofya’nın önünde polisin önlem almasına karşın öğrenciler 27 Temmuz 1967 günü aldıkları biletlerle camiye girerek topluca namaz kıldılar. 1943 yılında ibadete kapatılan Ayasofya Camii’nde öğrencilerin topluca namaz kılması bir anlamda camiyi müzeye dönüştüren resmi ideolojiye bir
başkaldırıydı. İsmail Kahraman anlatmaya devam ediyor:
“Bizim de genel idare kurulu toplantımız var. Pazartesi günkü gazetelerde bu çıktı. Salı günü bizim toplantımız var, biz dedik ki ‘Ayasofya’ya gideceğiz, biz namaz kılacağız. Burası bizim Fatih’in emanetidir.’ Ve Ayasofya’ya gittik. Buraya basın geldi, toplantıyı Sultanahmet’te yapacağız dedim ben. Buradan oraya gidene kadar kimseye söylememiştik namaz kılacağız diye; nasıl tertip alınmışsa baktık hemen Emniyet tertibat almış, arabalarla kesmişler yolu. Bizim Osman Yumak genel sekreterimize, ‘Git, müzeye 20 tane giriş bileti al.’ dedim. Faruk Sükan vardı içişleri bakanı rahmetli, o da değerli bir insandı Allah için. Faruk Sükan telsizle talimat veriyor Emniyet Müdür Yardımcısı Münir Daldal’a ‘Sokmayın içeriye!’ diyor. Münir Bey cevap veriyor: ‘Efendim biletle giriyorlar.’ İçeri girdik, bizim Hüseyin Coşkun Bey’in imametinde iki rekât bir namaz kıldık. Bütün gazeteler sürmanşetten ertesi gün verdi.”
İçişleri Bakanı Faruk Sükan, acilen eylemin bitirilmesini emretti. Çaresiz kalan polis ise eylemi bitirmek için çözümü öğrenci başkanı ile bakanı telsiz aracılığıyla görüştürmekte buldu. İsmail Kahraman anlatmaya devam ediyor:
“Faruk Sükan Bey, Münir Bey beni telsizle çağırdı. Faruk Bey, Allah rahmet eylesin, ‘İsmailciğim aziz kardeşim bir dahaki sene beraber kılacağız,” dedi. Hala kılacağız 1967…2015… Rahmetli oldu gitti. Bir garip davadır bizim için Ayasofya…”
Şimdi emperyalizmin İslam Dünyasına karşı çöreklenmesine karşı yapılacak en önemli kontr-atak Ayasofya’nın ibadete açılmasıdır. Lozan anlaşmasının güncellenmesinin ilk şartı Ayasofya’nın ibadete açılmasıdır. Kur’an-ı Kerim okumak inşallah Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a nasip olur.