Konuk Yazar
Ezan yasağının ardındaki plan
İsrail Filistin’de minarelerden ezanı yasaklıyor. Bu karar bir ezan sesi tahammülsüzlüğünün ötesinde karanlık işgal planının bir parçası.
Şubat ayında iki kritik karar alındı. Önce Batı Şeria’daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin yasal hale getirilmesini öngören tasarı parlamentoda yapılan üç ayrı oylamayla kabul edilip, onaylandı.
Yani BM tarafından Filistin toprakları olduğu teyit edilen Batı Şeria’daki işgal tek taraflı resmi statü kazanmış oldu.
İkinci adım ezan yasağıyla ilgiliydi. 2016’nın son aylarında gündeme gelmişti. Bakanlar kurulu, komisyon derken o da parlamentoya sevk edildi. Gerekçe gürültü kirliliğiydi. Yahudilerin boynuz çalmalarında bir engel yokken ezan sesi susturulmaya çalışıldı.
Kamuoyunda “müezzin yasası” olarak bilinen tasarı İsrail Parlamentosunda 3 kez oylanacak. Kabul edilirse Filistin camilerinde sabah ezanı okunmayacak.
Gelelim ezan yasağının görünmeyen yüzüne.
Yasak Kudüs’te de geçerli olacak yani Mescid-i Aksa’da sabah ezanı okutulmayacak.
Filistinliler işgal altındaki birbirinden bölünmüş durumda olan 4 ayrı toprak parçasında yaşam mücadelesi veriyor. İsrail’in ilhak edip kendi haritasına kattığı 48 şehirleri olarak bilinen Arap kentleri, Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi.
Buralarda yüzlerce cami var. Yasak Gazze’yi kapsamıyor. Ancak Yafa, Berşeba, Umm Fahm, Hayfa gibi 2 milyona yakın Filistinlinin yaşadığı 48 şehirleri, Kudüs ve İsrail askerinin işgalindeki, Yahudi yerleşimcilerinin barındırıldığı Batı Şeria topraklarının yüzde 60’ını içine alan C bölgesinde geçerli olacak. Çünkü üçe ayrılan Batı Şeria’nın C Bölgesi tamamen İsrail’in denetiminde tutuluyor.
KUDÜS PROJESİNDE SONA DOĞRU YAKLAŞIYORLAR
Burada en dikkat çekici ayrıntı Kudüs.
İsrail’in nihai amacı Mescid-i Aksa’yı yıkıp Yahudi mabedini inşa etmek.
Şu an bu planın ikinci aşamasına geçildi.
İlk aşama Mescid-i Aksa’ya yönelik Yahudi baskınlarının normalleştirilmesiydi.
Artık Yahudiler içeri rahatlıkla girebiliyor, Müslümanlar ise özgür şekilde giremiyor, sık sık haremüşerifin kapılarına kilit vurulabiliyor.
İşgalin dünden bugüne nasıl bir boyut kazandığını şöyle izah edelim.
2000 yılının Eylül ayında dönemin muhalefet lideri Ariel Şaron, Mescid-i Aksa’ya provokatif bir ziyaret yapmış ve ikinci intifada başlamıştı. O yıllarda bir Yahudi’nin Mescid-i Aksa’ya girmesi intifada sebebiydi.
Bugün ise Yahudiler her gün gruplar halinde Mescid-i Aksa’ya giriyor, Müslümanların ilk kıblesinde kendi inançlarına göre ibadet ediyor. Mescid-i Aksa’nın altında Yahudi tapınağı olduğu iddiasıyla miraç mucizesinin yaşandığı Mescid-i Aksa, Yahudi baskınları sırasında Müslümanlara kapatılıyor.
EL HALİL KATLİAMININ YILDÖNÜMÜNDE HZ. İBRAHİM ÖRNEĞİ
İkinci aşama Mescid-i Aksa’nın yarısının Sinagog olarak kullanılması. Bunun bir örneği Hz. İbrahim Caminde yapıldı.
25 Şubat, Hz. İbrahim Camindeki katliamın yıldönümü.
Bundan tam 23 yıl önce bir Ramazan günü sabah namazı sırasında El Halil kentindeki Hz. İbrahim camine kanlı bir baskın yapıldı, namaz kılan 29 Filistinli katledildi.
Katliam gerekçe gösterilip, Hz. İbrahim, eşi ve oğullarının mezarlarının bulunduğu bu kutsal mekan ikiye bölündü, 1994’ten beri yarısı sinagoga çevrildi.
İsrail, El Halil’deki Hz. İbrahim Camine yönelik işgal modelini Kudüs’te Mescid-i Aksa’da uyguluyor.
Bu kapsamda Kudüs’te ezan sesinin yok edilmesi işgal planının sadece bir parçası.
Mescid-i Aksa’da sabah ezanını kesip, camiyi öğle saatlerine kadar tamamen Yahudilere sinagog olarak kullandırmayı amaçlıyorlar.
Üçüncü aşama ise bu yarı yarıya işgali yüzde yüze çevirip, Mescid-i Aksa’yı tamamen ortadan kaldırıp, yerine Yahudi mabedini inşa etmek.
Tüm bu hesapların ardındaki asıl plana gelecek olursak.
Kudüs’te ezanı susturup, Mescid-i Aksa’yı sinagoga çevirmek, İsrail için Kudüs’ün bölünemez olduğunun göstergesi.
FİLİSTİN’E DEVLET İÇİN NERELER ÖNERİLDİ?
Trump’la birlikte Filistin-İsrail meselesinin çözümü adına yıllardır konuşulan iki devletli çözüm adlı bir plan yeniden gündeme geldi.
Peki nedir bu planın ayrıntıları?
Öyle fifty-fifty anlayışıyla iki ayrı devlet falan olmayacak.
İsrail’in hedefine göre Kudüs’ten Filistin’e zırnık koklatılmayacak. Kudüs’ü bırakın Batı Şeria da İsrail’in haritasına katılacak.
Zaten Kudüs’te ezan yasağı, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerin resmileştirilmesi bunların bir ipucu. İsrail yarın söyleyeceği mutlak kararı bugünden kelime kelime anlatıyor.
Çünkü onların tek derdi Kudüs değil Kudüs’le birlikte Batı Şeria’ya da sahipleniyorlar.
Siyonistler Kudüs’e Kudüs demez, dedirtmez. Onlar için oranın adı Yeruşalayim’dir.
Tahrip ettikleri Tevrat’ta Batı Şeria’dan da Yahuda Şomron diye bahsederler. Yani Batı Şeria demezler, Yahuda Şomron veya Juda Samara derler. Çünkü dini inanç bahanesi Kudüs’le birlikte Batı Şeria için özellikle de El Halil ve Nablus kentleri için de geçerlidir.
Kısacası İsrail, nihai işgal planında Kudüs’le birlikte Batı Şeria’ya da mutlak şekilde sahipleniyor.
Peki o zaman çözüm planındaki Filistin devleti nerede kurulacak?
Gazze Şeridi, Batı Şeria’nın kuzeyi veya güneyden Eriha Çölü bununla birlikte Sina’ya uzanan kurak araziler. Buralardan toprak verilebileceği söyleniyor.
Yani ABD-İsrail çözüm planında Bush döneminden beri dayatılan iki devletli çözüm planı bunu içeriyor. Kudüs’ün hatta Batı Şeria’nın olmadığı topraklardaki bir Filistin devleti.
İsrail’in yapmak istediği bu, 1982 yılında Kudüs’ü tek taraflı başkent ilan ettiler, bir karşılığı yok gibiydi ama şimdi Trump’la birlikte bunun resmi adını koymaya çalışıyorlar.
Filistinliler tüm bu karanlık planın farkında. Kudüs’ten Batı Şeria’dan vazgeçmeyi akıllarından bile geçirmiyorlar, haritanın tamamı aslında Filistinlilerin toprakları, İsrail şehirleri denilen yerlerin de tamamı işgal bölgesi.
Her Filistinli için durumun özeti budur. Ancak gelinen nokta sıkıntılı çünkü İsrail, işgal planından taviz vermiyor.
PEKİ İSRAİL’İN BU KARANLIK PLANINI DURDURABİLMEK İÇİN NELER YAPILMALI?
Bunun için iki faktör var.
Mesela 1 Ekim 2015’te başlatılan bir intifada süreci başladı.
İntifada Filistin’e ne kadar da can kaybı verdirse de İsrail işgalinin önünde duran bir frendir.
Filistinlilerin can kayıpları şehittir, dünyanın başka hiçbir yerinde bir taziye evinde, oğlu şehit oldu diye kutlama yapan, şeker dağıtan, zılgıt çeken anne göremezsiniz, Filistin’de ise her taziye evinde bu manzara vardır.
Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın onay vermediği 2015 intifadası bireysel eylemlere mahkum bırakıldı, direniş gruplarının intifadaya direk katılımı engellendi.
Oysa intifada Filistinliler için İsrail’e geri adım attırabilecek en azından durdurabilecek tek silahtı.
TÜRKİYE FAKTÖRÜ
İsrail’e “dur” diyecek ikinci faktöre gelince.
Mescid-i Aksa’nın bir Filistin camisinden ibaret olmadığını bilen, Mescid-i Aksa’nın öneminin Kuranı Kerim’de ayetle sabit olduğu gerçeğinin farkında olan ve bu doğrultuda politika güden tek Müslüman ülke var o da Türkiye.
İsrail’le politik hesabını Filistin üzerinden görmek için parlamentolarında Filistin devletini tanırmış gibi yapan yani Filistin’i tamamen malzeme olarak kullananlar ya da Ortadoğu’da Arap dünyasında popüler imaj için İsrail’e sert sözler söyleyen İran gibilerini kast etmiyorum.
İsrail ile normalleşirken Gazze ablukasını kırdıran ve Filistinlilere somut kazanımlar sağlayan Türkiye’den bahsediyorum.
Çünkü Türkiye bir başka ülkeyle olan husumetini giderirken üçüncü bir ülke adına da talepler de bulunan ve bu şartlarını kabul ettiren bir güç özelliği taşıyor.
İşte bu nedenle Türkiye’nin Filistin için tek başına yaptıklarını birkaç güçlü Müslüman ülke daha yapmaya teşebbüs etse, yani birileri daha çıkıp İsrail’e gerçek anlamda “one minute” dese, bu da İsrail’in koşar adım giden işgalini yavaşlatmaya yetecektir.