Libya'daki iç savaş ve bölgeye asker gönderilmesine ilişkin tezkerenin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından kabul edilmesiyle gündeme gelen Türkiye- Libya ilişkilerinin tarihi sürecine Devlet Arşivlerinde saklanan belgeler ışık tutuyor.
Belgeler arasında İtalya'nın Osmanlı devletine harp ilanı, Tobruk mevkisinin İtalyanlar tarafından işgali üzerine Bingazi ahalisine silah dağıtılması, sahil şeridinde düşmana karşı yerel güçlerle savunmaya devam edilmesi, Binbaşı Enver Paşa'nın Bingazi'ye gönderilmesi gibi kayıtlar yer alıyor.
Polis Akademisi Uluslararası Güvenlik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Köse, geçmişte Osmanlı topraklarında yer alan ve Trablusgarp olarak adlandırılan Libya'da yaşananlara Türkiye'nin neden kayıtsız kalmaması gerektiğini, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığında muhafaza edilen tarihi kayıtlara dayanarak anlattı.
Bölgenin tarihine ilişkin bilgi veren Köse, Osmanlı devletinin zayıflamaya başlamasını fırsat bilen Batılı büyük güçlerin stratejik öneme sahip bazı toprak parçalarını fırsat buldukça işgale ve paylaşıma başladıklarını aktardı.
Bu kapsamda öne çıkan yerlerden bir kısmının da Doğu Akdeniz havzası kenarında olan Osmanlı toprakları olduğunu belirten Köse, "Fransa 1930'da Tunus ve Cezayir'i, İspanya 1860 yılında Fas'ı ve İngiltere de 1882 yılında Mısır'ı işgal etmişti. 19. Asır sonlarında büyük devletler arasına giren İtalya da stratejik öneme sahip olan Trablusgarp üzerinde faaliyetlere başladı. Trablusgarp ve Bingazi'de bankalar açarak, ticari faaliyetlere ve bu coğrafya üzerinde siyasi ve iktisadi ağırlık için girişimlerine hız verdi." dedi.
Osmanlı devletinde 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanı ve akabinde II. Abdülhamid'in iktidardan uzaklaştırılmasıyla devletin hızla dağılma sürecine girdiğini dile getiren Köse, bu süreci şöyle anlattı:
"1908'de Avusturya Bosna- Hersek'i ilhak etti. Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti ve Yunanistan ilhak için Girit üzerindeki faaliyetlerini yoğunlaştırdı. İtalya ise bu kargaşadan istifade ile Trablusgarp üzerindeki faaliyetlerini ağırlık vererek işgal için fırsat gözetlemeye başladı. Bu gelişmeler üzerine Osmanlı devletine 28 Eylül 1911'de 24 saatlik bir nota vererek, Osmanlı devletinin Trablusgarp ve Bingazi'yi atıl bıraktığı ve buradaki İtalyan memurlarına iyi davranılmadığını öne sürerek, cevap istedi. Fakat notanın cevabını almadan Trablusgarp'ı işgale başladı. Osmanlı devleti işgal karşısında iktisadi, askeri ve uluslararası dengeler itibarıyla çaresiz bir konumdaydı. Fakat Bingazi ve Trablusgarp'daki Osmanlı askeri birimleri halkı teşkilatlandırıp, silah dağıtarak ve yardımlarla işgale karşı halkı moralize etti. Yine arşivlerimizdeki tarihi belgelerde, Tobruk mevkisinin İtalyanlar tarafından işgali üzerine Bingazi ahalisine silah dağıtıldığı, Sunusi şeyhleri tarafından ordugaha sevk edilecek olan Arap gönüllülerin iaşelerinin sağlanması gerektiği, acil para ihtiyacının karşılanması için Mısır Komiserliği ile irtibata geçildiğini görüyoruz."
"Enver Bey ile Mustafa Kemal Paşa halkı teşkilatlandırıp İtalyanlara engel oldu"
Osmanlı hükümetinin Trablusgarp'a doğrudan müdahale edemese de bazı subayların Mısır ve Tunus üzerinden işgal bölgelerine gönderildiğini belirten Köse, "Erkan-ı Harbiye Binbaşısı Enver Bey ile Mustafa Kemal Paşa, halkı teşkilatlandırarak İtalyanların iç bölgelere geçişine engel oldu. Buna ilişkin devlet arşivleri kayıtlarında Erkan-ı Harbiye Binbaşısı Enver Bey'in bütün Bingazi mıntıkası kumandanlığı görevini üzerine alması hakkında Harbiye nazırının yazısı yer alıyor." ifadelerini kullandı.
Sunusi tarikatı şeyhi Ahmet Şerif'in Osmanlı askerleri ile iş birliği yaparak, işgale karşı koymalarının işgalin iç kesimlere doğru ilerlemesini engellediğini anlatan Köse, "Bu sırada Balkanların karışmaya başlaması üzerine Osmanlı devleti İtalya ile barış anlaşması yapmak zorunda kalmıştır. 18 Ekim 1912 yılında imzalanan Uşi Antlaşması ile Osmanlı devleti Trablusgarp'tan çekilmiş, buraya muhtariyet verilerek İtalya'nın kontrolüne girmiştir." hatırlatmasında bulundu.
Köse, 21'inci asra girerken, Amerika ve diğer emperyalist devletlerin modern dönemde var olan ve gelecek zamanlarda da devam edecek zengin enerji havzalarını kontrol için Orta Doğu ve Kuzey Afrika'yı tekrar kendi çıkarlarına göre dizayn etmeye ve kendilerine yakın yönetimler oluşturup, bölgenin geleceğine sahip çıkmaya çalıştığını belirtti.
"ABD ve müttefiklerinin Irak'ı işgal planı ile başlayan süreç bugüne kadar geldi"
Bu kapsamda 11 Eylül 2001'de Dünya Ticaret Merkezi'ne saldıran El-Kaide örgütünü ortadan kaldırma amaçlı olarak Afganistan üzerine harekete geçen dünya devletlerinin ilgisinin birden Irak üzerine yoğunlaştığını anlatan Köse, şöyle devam etti:
"ABD ve müttefiklerinin Irak'ı işgal planı ile başlayan süreç çeşitli gelişmelerle bu güne kadar geldi. Irak işgal edildi ve istikrarsızlaştırıldı. Bu sefer 'Arap Baharı' adı altında Tunus'ta başlayan ayaklanmalar tüm Orta Doğu'ya ve Kuzey Afrika'ya yayıldı. 2011'de başlayan Suriye iç savaşı hala devam etmektedir. Yemen neredeyse tükenmek üzeredir. Mısır ve diğer Arap ükelerinin geçirdiği siyasi ve sosyal bunalımlar tüm Orta Doğu'yu temelinden sarsmıştır. Bu kapsamda yine petrol üreten önemli bir ülke olan ve Amerikan hegemonyasına her fırsatta meydan okuyan Libya'da da karışıklıklar başladı."
Köse, 2013 yılında Muammer Kaddafi'nin feci şekilde Libyalı isyancılar tarafından öldürüldüğünü anımsatarak, şunları kaydetti:
"Kaddafi'nin öldürülmesi ile Libya yakın tarihinde görülmedik derecelerde bir kaos içine sürüklendi. Merkezi Trablus'ta bulunan Ulusal Mutabakat Hükümeti Türkiye, BM ve AB tarafından desteklenirken, merkezi Tobruk'taki Temsilciler Meclisini de Amerika, Rusya, Fransa, Mısır ve bazı Arap ülkeler desteklemektedir.
Son dönemde Tobruk merkezli Hafter güçlerinin Trablus'u ele geçirmek amacıyla ilerleme kaydetmesi üzerine, Türkiye'den askeri destek talebinde bulunuldu. Türkiye ise bu talebe olumlu cevap verdi ve izin için talep yazısı TBMM'ye geldi ve tezkere kabul edildi. Amerika ve Rusya gibi devletler Libya'da yerlerini alırken, bölge ile tarih, kültürel yakın bağlara sahip olan ve Doğu Akdeniz havzasında yer alan Türkiye'nin buna kayıtsız kalması mümkün değildir.
Libya'nın tamamen emperyalist devletlerin isteklerine terk edilmesi, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de, Kıbrıs'ta ve Anadolu kıyılarında güvenliğini tehlikeye sokacaktır. Emperyalist güçler Libya'da elini kolunu sallayarak dolaşırken, Libya halkını onların kaderine terk etmek, Türkiye için ileride telafisi imkanız sıkıntıların ve ithamların başlamasına sebep olacaktır."
Emekli Tümgeneral: Libya'ya gitmezsek kuşatılırız
Ağustos 2016- Eylül 2019 tarihleri arasında Erzurum Jandarma Bölge Komutanlığı yapan emekli Tümgeneral Güray Okyar, Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği 'Erzurum ve Bütün Yönleriyle Sarıkamış' konferansında konuştu. Necip Fazıl Kültür Merkezi'ndeki konferansında son günlerin tartışılan konusu Libya tezkeresini değerlendiren Okyar, Libya'ya gitmeye mecbur olunduğunu belirterek, şunları söyledi:
"ETRAFIMIZDA GÜVENLİK ÇEMBERLERİ OLUŞTURMALIYIZ"
"Libya'ya gitmeye mecburuz. Niye gitmiyoruz Libya'ya? Eğer oraya gitmezsek, bize verdikleri 40 bin kilometrekarelik alanla denize giremez hale geliriz. Gitmeyelim dışarı, oturalım evimizde, rahat uyuyalım, donmayalım. Üşüyeceğiz, donacağız. Bu vatanı korumak için bizden öncekiler nasıl mücadele ettiyse, biz de mücadele edeceğiz. Bu coğrafyada yaşıyorsak, biz de öyle yapmalıyız. Dimdik, uyanık olacağız, güçleri yetiyorsa gelsinler. Biz Anadolu'da yaşayabilmek için sadece Anadolu'yu düşünemeyiz. Etrafımızda güvenlik çemberleri oluşturmalıyız. Oraları ele geçirelim manasında değiliz. Libya'da huzur yoksa, Kızıldeniz'i Basra Körfezi'ni, Kafkasları kontrol edemiyorsanız buralar dış çemberdir. İç çember Balkanlar, Suriye, Irak'ı kontrol edemiyorsanız, buralarda huzursuzluk var ise buradaki insanlar rahat, huzur içinde değilse biz Anadolu'da rahatsız oluruz."
"BİZ LİBYA'YA GİDİNCE YUNANİSTAN'IN RUM KESİMİ VE MISIR'LA İRTİBATINI KESİYORUZ"
Libya'ya gitmenin kuşatmayı önlemek olduğunu söyleyen Okyar, "Cumhuriyet'in kuruluşundan beri bizi rahat bırakmıyorlar. Biz tehlikeleri ülkemizin dışında karşılamak durumundayız. Buralar bizim dış kalemizdir. Onun için dışa açılmamız gerekir. Yoksa bizi Anadolu'da rahat bırakmazlar. Siz Libya'yı tutuyorsanız, buralar sizin, yok bırakırsanız kayıp verirsiniz. Biz niye çocuklarımızın, torunlarımızın hakkını başkasına verelim. Bizim Akdeniz'de kıyımız vardır. Biz oraya gidince Yunanistan'ın Rum kesimi ve Mısır'la irtibatını kestik. Libya'ya gitmek ne demek? Libya'ya gitmek, kuşatılmayı önlemek demektir, yoksa kuşatılırız" diye konuştu.
"ŞİMDİ NİYE GÖRÜYORUZ?"
Tarihte Türk halkının birikimiyle İngiltere'den savaş gemisi alındığını, ancak İngilizlerin silah sistemlerini bozuk yaptığı gemileri teslim etmediğini hatırlatan Okyar, "Silah sistemleri çalışmasın diye bozuk yapmışlar. Savaş başlayınca bize vermediler, 5 sene sonra hepsi hurdaya çıktı, jilet yaptılar. Bunda bizim alacağımız dersler vardır. Bizim silahımızı kendimiz üretmemiz lazım. Geçmişte İsrail'in İHA'ları gelirdi, tam teröristi göreceğimiz vakit çekip götürürlerdi, göremezdik bile. Şimdi niye görüyoruz? Kendimiz yaptık, televizyonda izler gibi renkli izliyoruz" dedi.