ANALİZ HABER
Brexit İngiliz Müslümanları nasıl etkileyecek?
Dr. Selman Azami Müslümanların Brexit'ten nasıl etkileneceklerini içeren bir analiz kaleme aldı.
Pew Research Center'ın bir araştırmasına göre, düzenli bir artış kaydedilmesi durumunda dahi, Avrupa'nın Müslüman nüfusu 2030'a kadar, Avrupa nüfusunun sadece yüzde 8'ine tekabül ediyor olacak. Bu nedenle yüzeysel bir açıdan bakıldığında Brexit'in, Müslümanların üstünde pek bir etkisi olmasa gerek.
Brexit tartışmaları boyunca AB'den 'Müslümanların bir meselesi' olarak pek bahsedilmedi ve Brexit savunucuları kampanya süresince 'İslam' ve 'Müslüman' kelimelerini açıktan hiç kullanmadılar.
Ancak meselenin iç yüzüne bakarsak, ortaya çıkmakta olan üç önemli faktörün, Müslümanları problemin ön cephesine taşıdığını görürüz.
BREXİT SONRASI YÜKSELEN IRKÇILIK
İlk bakılması gereken, Müslümanların Brexit'ten sonra maruz kaldığı taciz, hakaret ve saldırıların istatistiği. Referandum sonuçlarından sonra İslamofobik saldırılar keskin bir artış gösterdi. Nitekim Britanya Müslümanları Konseyi'nin raporuna göre, sadece referandumdan sonraki ilk hafta sonunda işlenen Müslüman karşıtı nefret suçları 100'ü buldu.
TACİZLER ARTTI
Önde gelen siyasetçiler ve gazetecilerin dahi muhatap olduğu 'vatanınıza dönün!' çağrıları da dahil olmak üzere, Müslümanların internet üzerinden ve sokakta karşı karşıya kaldığı sözlü ve fiziksel taciz olaylarında keskin bir artış oldu. Tacize uğrayanların büyük bir bölümünü, özellikle başörtülü olanlar olmak üzere, Müslüman kadınlar oluşturuyor. Müslüman karşıtı saldırıların dökümünü tutan Tell MAMA isimli kurumun bir raporuna göre “Toplu taşımayla kasabalara yahut şehir merkezlerine seyahat ederken ya da alışveriş esnasında kadınların saldırıya veya tacize uğraması daha muhtemel.”
DOĞU AVRUPALILARA YÖNELİK DE SALDIRILAR VAR
Polonyalıların buluştuğu merkezlerin tahrip edilmesi gibi olaylara bakılacak olursa, Doğu Avrupalılara yönelik de çeşitli saldırıların yaşanmış olduğu doğrudur; hatta ırkçıların çıkardığı bir olayda bir Polonyalı öldürülmüştür; fakat Müslümanların maruz kaldığı taciz olayları Doğu Avrupalıların maruz kaldıklarına kıyasla çok daha yüksek sayıda.
"MÜSLÜMAN SORUNU"
İkincisi, göç hakkındaki tartışmalar genelde dönüp dolaşıp 'Müslüman sorununu' gündeme getiriyor.
BREXİT GİZLİDEN GİZLİYE MÜSLÜMANLARA SALDIRIYOR
Nigel Farage'ın referandumdan hemen evvel kullandığı "Kırılma Noktası" başlıklı mülteciler posteri, Brexit kampanyasının Müslümanlara nasıl da gizliden gizliye saldırdığının bir örneği. Brexit'in Muhafazakâr liderleri her ne kadar UKIP'in sâbık karizmatik lideriyle aralarına mesafe koymuş olsalar da, UKIP'in Brexit kampanyası, şüphesiz ki çok sayıda kişiyi etki altına alarak Müslümanlara yönelik nefretlerini açığa vurmalarına sebep olmuştur.
"KORKUR TACİRLİĞİ"
Brexit'in zaten halihazırda yabancılaşmış bulunan İngiliz Müslüman topluluğuna karşı yapılan saldırıları daha da alevlendirme ihtimali bulunduğuna inanmak için üçüncü sebep ise, Türkiye'nin AB'ye katılma ihtimali üzerinden Brexit kampanyasına destek veren tüm kesimlerin yaptığı tuhaf korku tacirliği.
TÜRKİYE'NİN AB SÜRECİNE YÖNELİK AÇIKLAMA
Eski adalet bakanı ve Brexit kampanyasının önde gelen liderlerinden Michael Govereferandumdan bir ay önce, Türkiye'nin muhtemelen AB'ye katılacağını ve bunun, Türk vatandaşlarının yüksek suç oranından dolayı İngilizleri tehlikeye atacağını söylemişti.
Bütün bir ulusun bu şekilde bir genellemeye tabi kılınması rezillikten başka bir şey değil; fakat bunun karşısındaki tek argüman eski Başbakan David Cameron'dan geldi. AB'de kalmayı savunan kampanyası başarısız olunca istifa eden Cameron'un argümanı, Türkiye'nin yakın bir gelecekte AB'ye giremeyeceğinden dolayı korkulacak bir şey olmadığı konusunu 'açıklığa kavuşturmaya' dayalıydı. Açıkça dillendirilmemiş olsa da, Türkiye'nin Müslüman bir ülke olması bu şaşırtıcı korku tellallığının temel sebeplerinden biri.
İNGİLTERE İKİYE BÖLÜNDÜ
Brexit ülkeyi ikiye böldü, fakat Brexit'in hemen sonrası, daha şimdiden etnik azınlıklar açısından endişe verici bir geleceğin işaretlerini taşıyor. Nüfusun AB'den çıkma yönünde oy kullanan yüzde 52'sinin 'ırkçı' olduğunu söylemek nasıl büyük bir haksızlıksa, Brexit sonrası İngiltere'nin tuttuğu siyasi istikametle ilgili olarak, endişeye mahal verecek gerçek bir sebebin bulunduğu söylemek de bir o kadar hakkımız.
SAĞ YÜKSELİYOR
İngiltere'nin siyasi manzarası, sağcı partilerin yükselişiyle birlikte hızla değişiyor. Geleneksel olarak göç yanlısı ve etnik azınlıklara yönelik liberal siyasetiyle bilinen İşçi Partisi kendi içinde, kendisini neredeyse seçilemeyecek bir duruma sokan acı bir savaş yaşıyor. Diğer yandan Liberal Demokratlar'ın da son genel seçimlerde yaşanan felaket niteliğindeki tablodan sonra çabuk toparlanma ihtimali pek yok. Öte yandan iktidardaki Muhafazakâr parti, Brexit'in ardından ve Theresa May'in başbakan olarak tayin edilmesiyle sağa doğru kayıyor. En düşündürücü nokta ise UKIP'in ana akım bir siyasi parti olarak ortaya konulmasıdır. Yıllardır uçlarda seyrettikten sonra UKIP, en sonunda, ülke çapında haklarından mahrum edilmiş beyaz işçi sınıfının büyük bir kısmının desteğini arkasına aldı ve şimdilerde geleneksel olarak İşçi Partisinin Kuzey'deki kaleleri olarak bilinen yerlerden oy çıkartıyor. Yeni lideri Diane James'in, Nigel Farage'ın kocaman koltuğunu nasıl dolduracağı ve partinin kendi içindeki zorlukları nasıl aşacağı henüz netlik kazanmış olmasa da, kamuoyunda bulduğu destek şüphesiz ki endişe verici bir hızla artıyor. UKIP'in mecliste, bölünmüş bir İşçi Partisi'nden sandalye kazanma ihtimali, önümüzdeki senelerin genel olarak etnik azınlıklar, özelde ise Müslümanlar için büyük zorluklar getireceğini gösteriyor.
AHİM ARTIK İNGİLTERE'Yİ BAĞLAMIYOR
Brexit'in çok sayıdaki potansiyel yıkıcı sonuçlarından biri de, bölgede insan haklarının bekçiliğini yapmakta olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) artık İngiltere'yi bağlamayacak olması. Mevcut Başbakan Theresa May, Brexit'ten iki ay önce, henüz İçişleri Bakanı iken, İngiliz mahkemelerinin Strazburg mahkemelerinin kararlarını bozmasına müsaade edilmemesi durumunda, İngiltere'yi AİHM'e tabi olmaktan çıkartacağı tehdidinde bulunmuştu. Bayan May'in artık bunu bizzat yapma yetkisi bulunuyor. Bu da hükumetin uyguladığı bazı kanunlar yüzünden, İngiliz adalet sisteminin etnik azınlıkların insan haklarını korumada başarısız düştüğü durumlarla ilgili olarak, çok sayıda insanın en son adalet umudunun da suya düşmüş olacağı anlamına geliyor.
BİR ÇOK ÜLKEYE NAZARAN İNGİLTERE MÜSLÜMANLAR İÇİN RAHAT BİR ÜLKE
Batı'daki birçok ülkeye kıyasla, evet, İngiltere hâlâ Müslümanların dinlerini yaşayabilme ve hangi dine tabi olduklarını toplum içinde aşikar edebilme konularında en rahat olduğu ülkelerden biri.
NE KADAR DAHA BÖYLE GİDER?
Fakat Brexit oylamasından sonra ülkenin keşfedilmemiş sulara yelken açmasıyla birlikte, bu özgürlüklerini daha ne kadar aynı şekilde yaşayabilecekleri konusu ise bilinmezliğini koruyor. Erken belirtiler pek iç açıcı değil, siyasi vaziyet ise neler yaşanabileceğine dair bize kasvetli bir tablo sunuyor. Bu noktaya kadar elimizde bulunan tek teşvik edici belirti, UKIP dahil her cihetten siyasetçinin referandum sonrasında gerçekleşen etnik azınlıklara yönelik ırkçı saldırıları şiddetle kınamış olması.
Başörtüsü takmak gibi İslami uygulamaların yasaklanmasını şu safhada hemen bir endişe kaynağı olarak görmesem de, toplumun bazı kesimlerinin, bazen İslam ve Müslümanların medyada olumsuz bir şekilde sunulmalarının körüklemesiyle, Müslümanlara karşı uyguladığı yıldırma politikalarının önümüzdeki günlerde artacak olduğuna dair korkuların bulunduğu da bir gerçek. İngiltere AB'den resmen ayrıldıktan sonra ülke nasıl bir yol tutacak olursa olsun, siyasi partiler vatandaşlık haklarının korunmasıyla ilgili faaliyet gösteren örgütler ve medya gözlerini bu tehditten asla ayırmamalı.