ANALİZ HABER
ABD’nin Asya’daki gözde partneri: Vietnam
ABD Başkanı Barack Obama’nın G-7 Zirvesi öncesinde pazartesi günü başlayan iki günlük Vietnam ziyareti, iki ülke ilişkilerinin 21. yılında yeni bir evreye adım atılması anlamı taşıyor...
ABD Başkanı Barack Obama'nın G-7 Zirvesi öncesinde pazartesi günü başlayan iki günlük Vietnam ziyareti, iki ülke ilişkilerinin 21. yılında yeni bir evreye adım atılması anlamı taşıyor. Obama'nın gündeminde, iki binli yılların başında gelişme gösteren ve 2013'de kapsamlı stratejik ortaklığa evrilen ilişkilere vurgu ve sürecin devamı konusunda irade ortaya koymak olacak. 20. yüzyılda iki ülke ilişkilerine 'Vietnam Savaşı' damgasını vurdu. Son dönemde ise çeşitli alanlarda istikrarlı gelişme gösteren ilişkilerin bir devamı olarak ‘Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması'na (TPPA) taraf olma ve ABD'nin askeri ambargosunun kaldırılması bölgesel ve küresel önemiyle dikkat çekici bir özellik gösteriyor.
SAVAŞIN TETİKLEDİĞİ İLİŞKİ
Vietnam Savaşı'ndan ötürü iki ülke ilişkilerinin geliştirilmediği gibi yaygın bir kanı olabilir. Ancak gerçekte durumun böyle olmadığı ve her iki ülke toplumunda derin izler bırakan bu savaşın ardından iki ülke ilişkilerinin kısa sürede önemli bir ivme kazandığı belirtilmeli. Bu bakımdan savaşı bir engel olarak değerlendirmek yerine, ilişkilerin bugün geldiği noktada bir başlangıç oluşturmasıyla yeni bir fırsata olanak tanıdığı söylenebilir. Öyle ki iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik inisiyatif, söz konusu savaşta hayatını kaybeden, ancak cenazeleri kayıp olan ABD askerlerine ulaşılması konusundaki işbirliği çabasına dayanıyor. ABD yönetimi açısından, kendi ulusuna bir sorumluluk olarak algılanan bu yaklaşım, Vietnam devletinde de işbirliğine el veren bir yaklaşımla karşılık buldu.
GÜNEY ÇİN DENİZİ'NDEKİ GERİLİM VE ÇOĞUL FAKTÖRLER
Bu başlangıç noktasından farklı olarak, iki ülke ilişkilerinin nasıl olup da istikrarlı bir gelişme kaydettiği üzerinde durulmayı hak ediyor. Bu noktada, ideolojik rejim farklılığı gibi önemli bir unsura rağmen "Vietnam-ABD ilişkilerinin istikrarlı bir gelişmeye konu olmasında temel faktör nedir?" sorusu ortaya çıkıyor. Bu noktada, ABD'nin ‘bilinçli politikaları'nın ötesinde, bir başka faktöre dikkat çekilmeli: Çin'in Güney Çin Denizi'ndeki egemenlik iddiasına tarihe referanslarla meşruiyet kazandırması gibi, Vietnam ve Çin'in benzer bir rejimle idare edilmelerine rağmen, iki ülkenin arasının yapılamaması, kökleri bin yıl öncesine dayanan tarihi hafızasının ‘dayattığı' bir durum olarak ortaya çıkıyor.
Vietnam Çin'le yakınlaşmak yerine, kontrollü bir mesafede durmayı tercih ediyor. Ekonomide ise uyguladığı liberal politikalar sayesinde, bölgedeki diğer ülkeler kadar, küresel güç ABD ile de yollarını kolayca buluşturabiliyor. Öte yandan Çin, Güney Çin Denizi'ndeki teritoryal egemenlik sahasını genişletme çabasıyla, Vietnam dahil komşularıyla arasına mesafe koymayı ve bu ülkeleri -en azından bazılarını- şu veya bu şekilde, ‘karşı' blokla işbirliğine itiyor. Bu ise kendi aralarında siyasi ve askeri birlik göstermekte başarılı olamayan bölge ülkelerini ABD ile yakınlaşmaya ve ilişkilerin, bu tehdidin boyutları ölçüsünde yenilenmesine ve geliştirilmesine yol açıyor.
Bu bağlamda söz konusu ilişkinin, Çin gibi bölgesel ve küresel bir dış faktörün etkisiyle anlam ve hız kazandığı görülüyor. Çin'in Güney Çin Denizi'ndeki agresif yaklaşımının belki de ‘niyetlenilmemiş sonucu', diğer bölge ülkeleri kadar, komünist ideolojiyle yönetilen Vietnam'ın ABD ile yakınlaşması oldu. Bununla birlikte, Vietnam-ABD yakınlaşmasını son dönemde Güney Çin Denizi'ndeki gelişmelerle sınırlandırmak mümkün değil. Vietnam'ın Çin'le son bin yıldır şu veya bu şekilde hasım olması da yeni dönemde Çin'in yükselişine karşı Vietnam'ı, uluslararası ilişkilerini ‘çeşitlendirme' sürecine zorluyor. İşin içine tarihi bağlam oturtulduğunda, Çin yönetiminin bir süredir tarihi referanslarla Güney Çin Denizi'ndeki egemenlik haklarını meşrulaştırma girişimine karşılık, Vietnam'ın, Çin'le olan tarihi husumeti de bu ülkeyi Çin'e karşı bir başka güçle dengelemeye sevk ediyor.
ABD: İDEOLOJİK ÖNYARGISIZLIK VEYA "HOŞ GELDİN LİBERAL EKONOMİ"
İki ülke ilişkilerine ABD veçhesinden bakıldığında, temel ideolojik ayrışmaya rağmen, başat bir ekonomi işbirliği ile tedrici bir siyasi gelişmeye konu olan bir modelle karşı karşıyayız. Bu anlamda Vietnam komünist ideolojinin hakimiyetindeki bir ülke olmakla birlikte, ABD'nin bölgede pek çok alanda istikrarlı bir süreçte işbirliği gerçekleştirebildiği bir ülke hüviyetinde. ABD'nin 1994 yılında Vietnam'a uyguladığı ekonomi ambargosunu kaldırmasının ardından, 1995 yılı, iki ülke ilişkilerinde ‘Normalleştirme' denilen açılımla bir dönüm noktası oldu.
Bu süreç çoğul faktörlerin birleşmesinin bir ürünüydü. Bu bağlamda Soğuk Savaş'ın sona ermesi gibi tarihi bir dönüm noktasını; ABD'nin küresel ilişkiler ağında daha da kapsayıcı bir rol oynamak istemesini ve Vietnam'ın kalkınmacı ekonomi anlayışında sergilediği istikrarlı yapılaşması gibi hususları hesaba katmak gerekir. Bu faktörlerin birleşimi, ABD'nin giderek önem kazanan Güneydoğu Asya bölgesinde yeni bir ülkeyle ittifak ilişkilerine yol açtı. Bu anlamda, Çin'le tarihsel husumeti bulunan Vietnam'la, 1970'lerde yaşanan savaşın acılarını ve kayıplarını bir kenara bırakıp masaya oturulmasının, temelde ABD'nin ‘Asya Yüzyılı' perspektifinde de önemli bir yeri var. ABD dışişleri bürokrasisi, Vietnam'ın ideolojik yapılaşmasını bir engel olarak görmüyor. Ve özellikle ekonomi ve deniz güvenliği alanları başta olmak üzere, diğer alanlardaki gelişmeleri ilişkilerde öncelikli yere oturtuyor. Vietnam yönetiminin ideolojik yapılaşmasında bir değişiklik olacaksa da bunu zamana yaymayı tercih ediyor.
KOMÜNİST REJİM İLİŞKİLERİN GELİŞTİRİLMESİNE ENGEL DEĞİL
Vietnam, 1980'li yıllarda kapılarını yabancı yatırımcılara açmasıyla birlikte, ucuz iş gücü ve hammadde kaynakları nedeniyle kısa sürede imalât sanayiindeki gelişmelerle, Asya Kaplanları'nın izinden giden bir ülke oldu. 2000 yılında, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton'ın tarihi ziyaretinin ardından 2001 yılında ABD ile imzaladığı ikili ticaret anlaşması Vietnam'ın küresel ekonomi sistemine entegrasyonunda önemli bir aşamaydı. 2011 yılında ‘Savunma İşbirliği'nin Geliştirilmesi Anlaşması', kuşku yok ki ABD yönetiminin komünist bir rejimle işbirliğinin farklı boyutlarını göstermesiyle dikkat çekiyor.
Bu sürecin ‘Kapsamlı İşbirliği'ne dönüşmesi ise Obama döneminde gerçekleşti. 2013 yılında yapılan görüşmelerde her iki ülke önemli bir dönemin başlangıcına imza atarken, anlaşmanın belki de bildik unsurlarının dışında en dikkat çekici yönü, her iki ülkenin bir diğerinin siyasi yönetim yapısına saygı göstermesiydi. Bu durum açıkçası, ABD'nin Vietnam'daki komünist rejimin varlığının çeşitli bağlamlarda ilişkilerin geliştirilmesinin önünde engel olmadığı anlamı taşıyor. Bununla birlikte, ABD'nin, Vietnam benzeri ülkelerle ilişkilerindeki şartlardan biri olan insan hakları konusu, Vietnam yönetiminin bu şartları dikkate aldığını gösterme eğilimi sergilemesiyle bir tür ortak anlayış geliştirildiğine işaret ediyor.
ABD yönetimi bir blok olarak düşünülmekle birlikte, insan hakları konusunda Senato ile Obama yönetimi arasında temel bir ayrım dikkat çekiyor. Vietnam gibi hem kalkınma hedeflerinde başarılı, hem dinamik ve yoğun nüfusa sahip bir ülkeyle ilişkilerin ekonomik boyutu kadar, Çin faktöründen neşet eden bir zorunlulukla Vietnam'ın bu insanlık ‘kusurunu' görmezden gelme eğilimi sergileyebilir.
İnsan hakları denilince akla gelen basın ve siyasi muhalefete yönelik baskılar gelse de, sivil toplum, akademik özgürlükler, kadın hakları, çalışanların hakları gibi alanları da unutmamak gerekiyor. Bu anlamda ABD'nin TPPA görüşmeleri çerçevesinde işçi hakları üzerinden diğer üye ülkeler gibi Vietnam'la da görüşmelerin gerçekleştirildiği dikkate alındığında, Vietnam yönetiminin ‘haklar' konusunda işbirliğine açık bir politika takip ettiği söylenebilir. Tam da bu noktada, Vietnam'ın izinden gittiği siyasi ideolojinin temelini oluşturan ‘işçi' ve bu kitlenin hakları meselesinde verdiği ‘açıklar' ise önemli bir tartışma alanını oluşturuyor.
OBAMA YÖNETİMİ VE AMERİKA'NIN ASYA YÜZYILI
Vietnam'la 'Kapsamlı İşbirliği Anlaşması (KİA)' imzalanması, Obama yönetiminin ‘başarı' hanesine yazılmayı hak edecek bir gelişmeydi. Vietnam gibi Güney Çin Denizi'ne 2000 mil sahili olan ve neredeyse yüz milyona varan nüfusa sahip stratejik bir ülkeyle askeri ve teknolojik işbirliği, ‘çevresel faktörler' dikkate alındığında hiç de azımsanacak bir gelişme değil. Dünya deniz ticaretinde önemli bir yeri olan Güney Çin Denizi, Tayvan veASEAN'a üye diğer ülkeler gibi Vietnam için de hayati öneme sahip. Bu noktada, Çin'in sadece hak iddiasıyla kalmayan, giderek somut ve kalıcı alt yapı girişimleriyle giderek bölgede endişeleri artırması Vietnam'ı sadece bölgesel değil, diğer bazı küresel endişelere de sahip ABD'yle ortak hareket etmeye sevk ediyor.
KİA'nın ekonomi ve ticari ilişkiler dışında en dikkat çekici yanı, bölge deniz trafiğinde nükleer donanıma sahip gemileri kontrol kapasitesine sahip teknolojinin Vietnam'a aktarılması kadar, bu ülkenin sahil güvenlik alt yapısının geliştirilmesine yönelik yardımı öne çıkarmasıydı. Bu noktada, ‘deniz polisi' yapısının ‘sahil güvenlik'e dönüştürülmesi, Vietnam'ın Güney Çin Denizi'ndeki etkinliği kadar iki ülke askeri ilişkilerinde de temel bir adım olduğu düşünülebilir. Hiç kuşku yok ki askeri işbirliğinde küçük adımlar olarak adlandırılabilecek bu gelişmenin, uzun yıllardır Vietnam'a uygulanan silah satışı ambargosunun kaldırılmasına matuf bir yönü de var. Güney Çin Denizi'nde son birkaç yıldır giderek ivme kazanan çatışmacı yaklaşımlar dikkate alındığında ABD'nin deniz güvenliği bağlamındaki bu ‘yatırımının' ne denli rasyonel bir öngörüye ve zamanlamaya dayandığı anlaşılır.
ABD'nin Asya Yüzyılı projesi çerçevesinde ASEAN ülkeleri arasında Filipinler'den sonra Çin'e karşı denizlerdeki seyir güvenliği bağlamında işbirliğine bu denli yakın bir ülke bulması güçtü. Bunun pratikteki karşılığını ise Güney Çin Denizi'nin doğu yakasındaki sahillerin Filipinler, batı yakasındaki sahillerin genişçe bir bölümünün de Vietnam'a ait olmasında aramak gerekir. ABD bu yakınlaşmayla, bölgede kurulmakta olan ittifak gücüne Vietnam'ın da katılımını sağlarken, Vietnam da kadim rakibi Çin'e karşı ABD'ye bir denge unsuru olarak ona bölge siyasetinde yer veriyor.
Obama'nın ziyaretinin gündemini sadece ekonomi alanıyla da sınırlı kalmayacağı anlaşılan TPPA oluşturuyor. Bu bağlamda, Endonezya gibi ASEAN'in sözde de olsa lideri ve bir numaralı ekonomisi konumunda veya Tayland gibi daha köklü bir geçmişe sahip müttefikini ve de iki numaralı ekonomisi yerine, ekonomik gelişmişliğindeki istikrar, üretken ve dinamik toplum yapısıyla Vietnam'ı dahil etmesi oldukça anlamlı.