EĞİTİM - KÜLTÜR - SANAT
Önce insan başları sonra mezar taşları..
İstanbul Eyüp Sultan’daki Mihrişah Sultan Külliyesi, CHP’nin tek parti diktası ile Türkiye’yi yönettiği dönemde çıkarılan Şapka Kanunu’nun yol açtığı tarih katliamına tanıklık yapıyor. 1925’te CHP tarafından çıkarılan Şapka Kanunu sonrası tarihî mezar taşlarının baş kısmında bulunan sarık, kavuk ve fes gibi başlık motiflerini de kanuna aykırı bulan aklıevvellerin kestiği taşlar, Eyüp’te bulunan Mihrişah Sultan Sıbyan Mektebi’nin girişinde, o zulüm günlerinin sessiz tanığı olarak yer alıyor.
Müslümanlar için zulüm yılları olan, Şapka Kanunu gerekçesiyle namaz ibadeti esnasında takılan takkeyi cami çıkışında başında unutanlar hakkında dahi idari işlem başlatılan tek parti döneminin bir garabetine de Eyüp Sultan’daki Mihrişah Sultan Külliyesi tanıklık ediyor. Külliyenin Sıbyan Mektebi kısmının girişinde sıra sıra dizilmiş olarak yer alan sarık, fes ve kavuk şeklindeki kesilmiş mezar taşları, adeta CHP’nin Şapka İnkilabı’yla gerçekleştirdiği ‘kansız katliam’ı dünyaya şikayet ediyor.
ŞAPKA KANUNU İLE GELEN GARABET
25 Kasım 1925’teki Şapka İnkilabı ile sadece dirileri değil ölüleri de dizayn etmeye kalkan CHP, çıkarılan kanun çerçevesine sadece yaşayanlar için değil ebediyete intikal etmişler için de bir yaptırımı gündemine almıştı. Osmanlı döneminden kalma mezarlıklardaki meftaların statü ve ünvanlarına işaret eden kavuk ve fes çeşitlerinin yer aldığı mezar taşlarının, Şapka Kanunu gereğince yerlerinden koparılması tartışılmıştı. Bu teklife karşı oluşan muhalefet sebebiyle CHP kurmayları resmi olarak mezar taşlarına savaş açamamıştı.
Şapka Kanunu kapsamına alamadığı mezar taşlarının yıkımı konusunu gayri resmi olarak sürdüren tek parti diktasının ‘dalkavuk’ları, özellikle İstanbul’daki açık hava müzesi mahiyetindeki başlı başına sanat eseri olan mezar taşların yıkımına başlamıştı. Her yeri heykel adlı putlarla donatan zihniyetin gerçekleştirdiği tarih katliamı neticesinde birçok mezar taşı tahrip edildi.
KARANLIK GÜNLERİN HATIRALARI EYÜP’TEKİ SIBYAN MEKTEBİ’NİN AVLUSUNDA
Kansız katliamın tanığı olan bu taşların birçoğu, İstanbul’da Mihrişah Sultan Sıbyan Mektebi’nin avlususunda adeta utanç vesikası olarak yer alıyor. Mezar taşlarından koparılan ve Sıbyan Mektebi’nin avlusundaki 3 duvarın üstüne sıra sıra dizili şekilde bulunan çeşitli kavuk ve fes şeklindeki başlıklar, bir dönemin acı hatıralarını yansıtıyor.
Kesik kavukların yanı sıra, üzerinde Hadis-i Şerif yazılı bir koparılmış mezar taşı da CHP’nin ‘kansız katliamı’ndan nasibini almış vaziyette mektebin avlusunda bulunuyor. Hazımsız İslam karşıtlarının söktüğü mezar taşında Peygamber Efendimiz’in şu Hadis-i Şerif’i yer alıyor: “Cennet anaların ayakları altındadır.”
Baş kısmında sarık şekli bulunduğu için kesilen başka bir mezar taşında ise evladını genç yaşta kaybettiği anlaşılan kederli annenin şu hüzünlü sözleri yazılı: “Vecdi bağı cennete nevcivanım. Validesini hasret koydu gül fidanım. Hüseyin Efendinin ruhuna el Fatiha.”
BAŞKA ÜLKEDE OLSA KANUNLA KORUNURDU BİZDE TAM TERSİ
Bir dönemin karanlık günlerini yansıtan kesik eserleri Akit’e yorumlayan Hattat Mücahit Kılınçer, “Burada taşlarını gördüğümüz mezarların sahipleri buraları bize mesken ve vatan yapmış insanlardır. Hayran olmaktan başka bir şey diyemeyeceğimiz eserleri bu hale getirenlerin ahirette yakalarına yapışacağız” diye konuştu. “Bu harika yapıtlar başka ülkelerde olsa yasalarla, kanunlarla korunurdu ama bizde tam tersi oldu” diyen Mücahit Kılınçer,
“Onlar vazifelerini yıkarak yapmışlar. Şimdi bizlerin de üzerimize düşen görev bu eserleri sahiplenerek, gerekirse yeniden inşa ederek tarihi vazifemizi ifa etmektir. Devlet yetkililerimiz, her biri başlı başına bir tarihi eser olan mezar taşlarını onararak kültür sanat faaliyetleri çerçevesinde turizme de kazandırabilir” ifadelerini kullandı.
Kefenini başında taşıyan Osmanlılar'ın geleneği
Osmanlı Cihan Devleti döneminde bir nevi ‘zamanın modası’nı teşkil eden başlıklar arasında yer alan kavuk, adeta kimlik vazifesi görüyordu. 1842’de fes giyimine başlanılmasına kadar etkisini sürdüren kavuk geleneği Fatih Sultan Mehmet ile birlikte başlamıştı. Genellikle kişinin kefeni olan uzun bir kumaşın çevrilerek üst üste toplanmış olmasıyla oluşan kavuk, ölümü hatırlatması için başta taşınıyordu. Kavuğun şekli, rengi ve ismine göre sahibinin Osmanlı’nın hangi döneminde, nerede yaşadığı ve hangi görevi yaptığına dair bilgi sahibi olmak mümkün olabiliyor.
Bilinen onlarca kavuk türünden bazıları şunlar: Anadolu halk kavuğu, şehzade kavuğu, çarşı kâhyâsı kavuğu, falakacı ağa kavuğu, belediye zâbıtası kavuğu, molla kavuğu, tepeli kavuk, telli kavuk, kallavi kavuk, saray külahlısı kavuğu, ahi kavuğu, Rumi İsmailiyye kavuğu, gümrükçü kavuğu, çorbacı kavuğu, kâtibî kavuğu...