Serdar Tuncer
Neden olmasın?
Şiir dinletisi, konferans, imza günü gibi muhtelif sebeplerle takribi yirmi beş senedir Anadolu başta olmak üzere dünyanın dört bir yanına gidiyorum. Bazen bir vakfın yahut derneğin, bazen bir Valiliğin yahut belediyenin, bazen de bir Üniversitenin yahut şahsın organize ettiği programlar bunlar. Davet edenler farklı olsa da hepsinde aynı olan ve asla şaşmayan bir şey daima dikkatimi çeker: Organizasyonun başındaki insan nasılsa ekibi de öyledir.
Yıllar içinde basiret ve ferasete denk düşen öylesi gözlemler biriktirdik ki anlatamam. Havaalanında bizi karşılayan kişinin kıyafetinden, üslubundan, karşılama biçiminden; nasıl bir program olacağını, nasıl bir salonda yapılacağını, nasıl bir otelde konaklanacağını, nerede yemek yiyeceğimizi, programdaki seyirci katılımının hangi seviyede olacağını, katılımcı profilini anlayabiliyoruz desem inanır mısınız? Hatta daha ötesini söyleyeyim. O ilk merhaba dediğimiz kişiden hareketle organizasyonun en başındaki kişinin kültürünü, üslubunu, bazen memleketini, sivildeki mesleğini anlıyoruz. Yanıldığımız olmuyor mu? Oluyor elbet, her meselede olduğu gibi burada da canım istisnalar sevgili kaideleri kuvvetlendirmek için varlar!
O ilk kişiden hareketle doğru tespit yapmakta yanılmışsak, program öncesi yenilen yemek, salondaki seyircinin ahvali, organizasyon sahibinin program içinde yaptığı konuşma, salona geliş gidişi gibi hususlar, ev sahiplerimize dair doğru ipuçları vermeye devam ediyor. Üniversitede isek rektöre bakıp eğitimin kalitesini, yerel yönetimlerin misafiri isek Başkana bakıp bir dahaki seçimi görüp göremeyeceğini, Valilik davet etmişse ortama bakıp Vali Beyin bir sonraki durağını, şahıs organizasyonu ise bu kişinin programı hangi niyetle yaptığın anlayacak çapta kanaatlerimiz oluşuyor gayrı ihtiyari. Yanış anlaşılmasın, derdimiz eksik kusur aramak değil; hata ve kusurun yapandan ziyade görene ait olduğunu bilecek kadar diz kırmışlığımız var zira, irfan meclislerinde.
Arkadaşlar da bu tespitlere zamanla alıştılar, hatta kendi içimizde eğlenceli bir oyun bile geliştirdik. Kuliste oturuyoruz bir gün, Kültür Müdürü selam vermek için içeri girdi, merhabalaştık çıktı. O çıkınca yanımdaki arkadaşa dedim ki: Müdür Bey görevde yeni, İmam Hatip Lisesinde meslek dersleri öğretmenliği yapmış, Erzurumlu. Yok artık dedi arkadaşım, sorup gelmesini rica ettim. Gitti geldi, yüzünde şaşkın bir ifade, hacım bu kadar da olmaz, dedi. Nereden anladığımı anlattım sonra. Keramet değil, teknik bir mesele. Tecrübe ve gözlem.
Araba sürerken, yemek yerken, yürürken, otururken, uçakta, parkta, Kafede, aklınıza gelebilecek hemen her yerde sıradışı bir tepki, ilginç bir kahkaha, garip bir ses tonu, absürt bir şoförlük, gereksiz bir şov dikkatimi çekerse hemen o insanı dikkatle süzerim. Boyu posu, yüz hatları, kıyafeti, bakışları gibi bütün ufak detaylara dikkat kesilirim. Bunu böyle yapangiller familyasına kaydederim. Daha sonra benzer bir durumla karşılaşacak olursam o kişiye meslek, memleket, kıyafet, yüz hattı biçer sonra dönüp bakarım yüzüne, yanılmamışsam mutlu olurum kendimce. Anlamsız ve garip bir oyun bu. Yapayım diye yapılmıyor üstelik; yıllar içinde, göre ede, gide gele kendiliğinden oluşan ilginç bir iç mekanizma.
Bu anlamsız gibi gözüken oyun, bu kabiliyetmiş gibi duran tecrübe ne işe yarar peki? Arz edeyim. Hakiki feraset ve basiretin ehlini bir kenara bıraksak bile, pek çok insan bazen farkına bile varmadan bu oyunu oynuyordur, bunun çok da ötesinde kabiliyete sahip pek çok insan vardır. Diyorum ki, bu insanlardan bir tim kurmalı ve salmalı şehirlerin orta yerine.
Belediyelere gitmeli bu insanlar muhtelif sebeplerle, Valiliklerin kapısını çalmalı, Üniversitelerde dolaşmalı. Üçer kişilik ekipler halinde gittikleri yerlerdeki görevliler, ekipleri ve icraatları hakkında notlar tutmalı, puan vermeli. Yanlış anlaşılmasın, gayemiz edepsizce bir ifşa, haddi aşan bir teftiş, sinsi bir istihbarat değil. İşler ehliyet ve liyakat sahibi olmayan insanların elinde heba edilmesin, o işleri deruhte etmesi gerekenlerin kabiliyetsizlik ve çapsızlıkları sebebiyle almaları gereken hizmetten mahrum kalan insanlar mağdur olmasın, ülke daha güzel bir yer olsun diye bir davet bizim ki! Ötesi değil.
Bir teşkilattaki bir adamın değişmesi Partiye orada seçim kazandırır, bir ilçedeki bir adamın değişmesi ilçenin yüzünü güldürür, bir yerdeki bir yöneticinin görevden azad edilmesi bir zulmü ortadan kaldırır, pek çok yerde benzer hamlelerin doğruca yapılması bir ülkenin çehresini değiştirir, makus talihimiz haline geldi diyerek hayıflandığımız muhteşem çapsızlığımızın telafisi için yapılması gerekenlerden birisi de budur!