ANALİZ HABER
Avrupa'nın Müslüman siyasetçilere tahammülü yok
PARİS
Avrupa'da siyaset yapan Müslümanlar, son dönemde haklarında yürütülen kampanyalar nedeniyle kısa vadede ya siyasi kariyerini sona erdirmek zorunda kalıyor veya istifa baskılarına direnmeye çalışıyor.
Kıta genelinde artan ırkçılık, başta İsveç, Belçika, İngiltere ve Hollanda olmak üzere Avrupa'nın birçok ülkesinde siyasette yer alan az sayıdaki Müslüman politikacıyı hedef haline getirdi.
İsveç ve Almanya'da Müslüman toplum ile iyi ilişkiler kurmak, Hollanda ve Belçika'da Ermeni tezlerinin kabul edilmemesi, Müslüman politikacıların siyasetten silinmesi için gerekçe olarak gösterilirken, karalama kampanyasına artık ana akım ve sol kesimlerden medya kuruluşlarının da katılması, kıtanın geleceği ile ilgili endişelerin artmasına neden oluyor.
Son olarak, İsveç'te Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller Partisi koalisyon hükümetinde Şehircilik ve İskan Bakanlığı görevini yürüten Mehmet Kaplan, hakkında çıkan haberler nedeniyle hafta başında istifa etti.
Kaplan'ın, Tüm Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜMSİAD) tarafından farklı sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin de davet edildiği bir iftardaki fotoğrafları, bazı gazetelerde "Kaplan, yeraltı örgütü üyeleri ile aynı yemekte" başlığı ile yayımlandı. Kaplan'ın, İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) tarafından düzenlenen "Maide-i Kur'an" etkinliğindeki fotoğrafı da "Kaplan radikal İslamcıların programında" başlığıyla okurlara yansıtıldı.
Bakan Kaplan, “karalama kampanyası” hakkında AA muhabirine yaptığı açıklamada, ”Geçmişte de beni DAEŞ’çi diyerek karaladılar. Bakan olduktan sonra hakkımda yapmadıkları iftira kalmadı. Türk kökenli olmamdan dolayı İsveç’teki Türk derneklerinden devamlı davetler geliyor. Bazılarına vaktim olduğu sürece katılıyorum. ‘Davetlere kim gelmiş, kim gelmemiş’ diye sorgulayamam ki, sonuçta davet aldığım dernekler İsveç’te yasal olarak görev yapmakta.” ifadelerini kullanmıştı.
Hafta başı istifasını kamuoyuna duyuran Kaplan, başbakanlık binasında basın mensuplarına yaptığı açıklamada, ''Kökenim ve dini değerlerimden dolayı bana savaş açıldı. Ben ve partim, her zaman ırkçılığa, İslamofobiye, antisemitizme ve aşırılığın her türlüsüne karşı mücadele ettiğimiz halde ben, ırkçı, radikal İslamcı ve başka formlarda gösterilmeye çalışıldım. Hayatım boyunca insan hakları için çalıştım, demokrasiye inandım ve diyalogdan yana tavır aldım." demişti.
Kaplan'dan sonra istifalar devam etti
Kaplan'ın istifasına en sert tepki gösteren Yeşiller Partisinin Müslüman üyesi Yasri Shamsudin Khan, kendisi ile Kaplan hakkında röportaj yapan bir kadın muhabirin dini değerlerinden dolayı elini sıkmadığı için medya tarafından lince maruz kaldığını belirterek istifa etti.
Partisinden istifa ettikten sonra AA muhabirine değerlendirmede bulunan Khan, "Dini inancım gereği kadın muhabirin elini sıkmadım. Kendisini elimi göğsüme götürerek selamladım. Bu hareketimden dolayı, parti içinde ve dışında linç kampanyasına uğradım. Bu yüzden de partimden istifa etme kararı aldım." dedi.
Aynı zamanda İsveç İslam Gençlik Federasyonu Başkanı olan 30 yaşındaki Khan, İsveç medyasının "İslamofobiyi tetikleyen" yayınlar yaptığına dikkati çekerek, "İsveç ana akım medyası genel yayın yönetmenleri, kafalarındaki Müslümanlara karşı ön yargılarını, yaptıkları çirkin yayınlarla toplumun önüne kusuyorlar. Hayatı boyunca demokrasiye ve hukuka saygılı, İsveç'te insan haklarının gelişimi için çalışan Bakan Kaplan'ın suçlamalara maruz kalarak istifa ettirilmesini de doğru bulmuyorum." diye konuştu.
Yasin İpek
Medyada baskıların artmasının ardından Stockholm'e bağlı Sigtuna Belediyesinin Sosyal Demokrat Parti Meclis Üyesi Yasin İpek de istifa etmek zorunda kaldı. Kaplan'la TÜMSİAD iftarına katılan İpek de aynı suçlamalara maruz kalarak istifa ettiğini duyurdu.
Son dönemde İsveç basınının Müslüman genç siyasetçileri adeta bitirmek için düğmeye bastığını söyleyen İpek, "İsveç basınında bir grup PKK yanlısı, Türkiye ve İslam karşıtı gazeteci, genç ve gelecek vadeden Türk ve Müslüman kökenli politikacıları yok etmek için inanılmaz bir yalan kampanyası başlattı" dedi.
Mehmet Çoksürer
Medyanın son olarak hedefinde Stockholm şehrine bağlı Haninge İlçe Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Çoksürer var. Yeşiller Partisinde siyaset yapan Çoksürer'in, Haninge İlçe Belediye Yeşiller Partisi Meclis Üyelerinin geçen sene Kulu Belediyesini ziyaret etmesini sağlaması, suç gibi gösterilerek istifası isteniyor.
Kulu'da doğduğunu belirten Çoksürer, ''İsveç'te yaşayan 40 bine yakın İsveç vatandaşı Kululu olduğu için siyasetçilerin de Kulu'yu ve ilçeyi yöneten siyasetçileri ziyaret etmesinden daha doğal ne olabilir'' dedi.
Eski İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt'in 2009 yılında kalabalık bir heyetle Kulu'yu ziyaret ettiğini hatırlatan Çoksürer, 2014 yılında ise eski İsveç Entegrasyon Bakanı Erik Ullenhag'ın Kulu'yu ve Kulu Belediyesini ziyaret ettiğini belirterek, açık ve medyaya yansıyan bir nezaket ziyaretini İsveç devlet televizyonunun suç gibi göstermesini anlamış değilim'' diye konuştu.
"Khan'ın seçilmesini engellemek için kullandıkları bir yol"
Diğer taraftan İngiltere'nin başkenti Londra'nın, 5 Mayıs'ta yeni belediye başkanını seçecek olması, ülkede Müslümanlarla ilgili başka bir tartışmayı gündeme getirdi.
Seçim için beş farklı partiden adaylar bulunuyor. Bu adaylardan öne çıkan isimler arasında da muhalefetteki İşçi Partisinin adayı Sadık Khan yer alıyor. Khan, seçilmesi halinde Londra'nın ilk Müslüman belediye başkanı olacak.
Ancak seçimlere 2 hafta kala, bazı rakiplerinin Khan hakkında dile getirdiği iddialar, Müslüman adayın önünün kesilmeye çalışıldığı yönünde değerlendirmelere neden oluyor.
İktidardaki Muhafazakar Partinin adayı Zac Goldsmith, Müslüman rakibinin aşırılık sempatizanlarıyla bağlantısı olduğunu öne sürerek, "aşırıların üzerini örterek, suçlara karşı yumuşak bir tavır sergilediği" yorumunda bulundu.
Goldsmith'in bu açıklamasını takiben, Muhafazakar Partinin Lideri ve İngiltere Başbakanı David Cameron da Sadık'ın DAEŞ destekçileriyle birçok kez aynı ortamda bulunduğunu öne sürdü. İngiliz lider, "Bunu söylemek zorundayım, (aşırı bir kişiyle) sürekli ama sürekli aynı yerde bulunan İşçi Partisi'nin Londra Belediye Başkanı adayıyla ilgili endişelerim var" ifadesini kullandı.
Pakistanlı bir ailenin Londra'da doğan çocuğu olan 45 yaşındaki Khan ise hakkındaki iddalara ilişkin, "Başbakan'ın, Zac Goldsmith'in yürüttüğü bölücü kampanyaya katılmasından dolayı hayal kırıklığına uğradım. Ben hayatım boyunca aşırılıkla mücadele ettim" diyerek tepkisini dile getirdi.
Khan, Muhafazakar Partinin kendisine yönelik yürüttüğü ötekileştirme taktiklerinin İngiliz Müslümanlar üzerinde olumsuz etki yarattığını belirterek, "Bazı aileler bana, siyaset dünyasındaki İslamofobik saldırılardan ötürü, çocuklarının siyaset alanındaki kariyerden soğuduğunu söyledi." dedi.
Khan'ın başkanlık koltuğu için yürüttüğü kampanya çerçevesinde çalışmalarda bulunan, Türkçe konuşan toplumun yoğun olarak yaşadığı Haringey bölgesinin İşçi Partili Belediye Meclis Üyesi Peray Ahmet, Muhafazakarların yaklaşımını, "nefret uyandırıcı ve hayal kırıklığının ötesinde bulduğunu" kaydetti.
Londra Belediye Başkanlığı için yarışacak adaylarla ilgili yapılan son kamuoyu yoklamaları, karalama kampanyalarına rağmen, başkanlık görevi için İşçi Partisinin Müslüman adayı Khan'ın şansının yüksek olduğuna işaret ediyor.
Başkent Londra'nın 8,6 milyonluk nüfusunun yüzde 12'sini Müslüman toplum oluşturuyor. Birleşik Krallık'ta yaklaşık 3 milyon Müslüman yaşıyor.
Belçika’da da Türk kökenli milletvekilleri ayrımcılık ile karşı karşıya
Belçika ve Avrupa'nın ilk başörtülü milletvekili olan Mahinur Özdemir, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarını tanımadığı için partisinden geçen sene ihraç edildi.
Demokratik Hümanist Merkez (CDH) partisinden Brüksel Milletvekili Mahinur Özdemir, parti yönetiminden gelen 1915 olayları ile ilgili Ermeni iddialarını "soykırım" olarak tanıması baskısını reddetti. Bunun üzerine toplanan CDH "etik" komitesi Özdemir'i partiden ihraç etti. O dönem Özdemir hakkında Belçika basınında çok sayıda olumsuz haber yer aldı.
Belçika’da hedefteki diğer bir isim de Brüksel Saint-Josse Belediye Başkanı ve Federal Milletvekili Emir Kıroldu. Kır hakkında, geçen sene 12 Mayıs’ta sınır dışı edilmek üzere uçağa bindirilen Nijeryalı bir kadına güvenlik görevlilerinin yaptığı muameleye tepki gösterdiği için suç duyurusunda bulunuldu.
Belçika İçişleri Bakanı Jan Jambon ve Göçten Sorumlu Devlet Bakanı Theo Francken’in suç duyurusunda Kır, "uçakta güvenlik güçlerine karşı isyanı tetiklemekle” itham edildi. Eylül ayında ifade veren Kır, sürecin halen devam ettiğini söyledi.
Kır, aynı bakanların Belçika’da aşırı sağa yakın bir çizgi izlediğini belirterek, son olarak Jambon’un “Brüksel saldırıları sonrası Belçika’daki Müslümanların büyük bir bölümünün dans ettiğini” söylediğini hatırlattı. Jambon’un bu sözlerini savunduğu Federal Parlamento’daki oturuma kendisinin de katıldığını ve bakandan bu iddiasını ispatlamasını istediğini kaydeden Kır, “Ne ispat geldi ne de özür. Böyle bir İçişleri Bakanı, Müslümanlarla ilgili son iki ay içinde çok ağır ithamlarda bulunduysa, kışkırtma yaptıysa gerisini siz düşünün” diye konuştu.
Almanya
Almanya’da 2015 yılının şubat ayında yapılan eyalet seçimleri öncesinde Türk Federasyonu’nun Kültür Şöleni’ne katılarak, eğitim ve uyum konulu kısa bir konuşma yapan ve bu nedenle partisi Yeşiller'den dışlananNebahat Güçlü, doğrularından taviz vermediği için siyasette başladığı yere döndüğünü söyledi.
Seçim öncesi partisi tarafından ihraç edilmek istenen Güçlü, partisine karşı davayı kazanmasının ardından seçimde aldığı yüksek oy oranıyla meclise girmeyi başardı ama Yeşiller'in duruşunu eleştirdiği için partiden ayrıldı. Bu durumun kendisini üzmenin aksine kendisine güven ve özgürlük duygusu yarattığını söyleyen Hamburg Eyalet Parlamentosunda bağımsız milletvekili Güçlü, aynı zamanda Aile, Çocuk ve Gençlik Komisyonu ile Sosyal Komisyon’da aktif çalışmalarına da devam ediyor.
Partiler içinde göçmen kökenli siyasetçilerden sadece oy getirmelerinin istendiğini söyleyen Güçlü, “Oy getirsinler ama karar mekanizmalarında yer almasınlar, güçlü olmasınlar, söz hakları olmasın, her dediğimizi onaylasınlar yaklaşımlarını doğru bulmuyorum ama bu maalesef genelde böyle. Rekabet istemiyor, koltuklarından korkuyorlar. Bunun için de rekabet tehlikesi görmedikleri insanları kucaklamayı tercih ediyorlar. Maalesef Almanya’da kariyer yapmak isteyen bazı siyasetçiler de duruşlarından taviz vermeyi tercih ediyor” dedi.
Hollanda'da Öztürk ve Kuzu kendi partilerini kurdu
Hollanda’da 2006 yılında yapılan genel seçimlerden önce iki merkez partinin seçilebilecek sıradan aday gösterdiği üç Türk kökenli isim, Ermeni iddiaları konusunda farklı düşündükleri için liste lerden atıldı.
Ülkenin köklü partilerinden Sosyal Demokrat İşçi Partisi (PvdA) Erdinç Saçan’ı, Hristiyan Demokratlar Birliği (CDA) ise Ayhan Tonca ve Osman Elmacı’yı 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını kabul etmedikleri gerekçesiyle aday listeleri belirlenmesine rağmen listeden çıkardı.
Uzun süre ülke gündemini meşgul eden olay, Ermeni kuruluşlarının seçime az bir zaman kala iki siyasi partiye gönderdiği mektuplardan sonra yaşanmıştı.
Mektuplarda Saçan, Tonca ve Elmacı’nın 1915 olaylarına ilişkin Türkiye’nin tezlerini savundukları iddiası dile getirilmiş, bunun ardından başlatılan kampanyada üç isim listeden atılmıştı.
Kuzu ve Öztürk yeni parti kurdu
Hollanda’da 1,5 sene önce iktidar ortağı PvdA milletvekillerinden Selçuk Öztürk ve Tunahan Kuzu da benzer akıbeti yaşadı.
Aynı partiden başbakan yardımcılığı yapan Lodewijk Asscher’in, şeffaf olmadıklarını ileri sürdüğü Türklere ait bazı kuruluşları mercek altına alma isteğine karşı çıkan Kuzu ve Öztürk’e parti yönetimi tavır aldı.
Tartışmaya konu edinen Türk kuruluşlarının kanunlar çerçevesinde faaliyet gösterdiğini belirten iki milletvekili, mercek altına alma durumunun toplumda güvensizliğe yol açacağını dile getirmelerine rağmen üst yönetime seslerini duyuramadılar.
Parti yönetiminin ısrarlı tutumlarını değiştirerek bir deklarasyona imza atmalarını istediği Kuzu ve Öztürk geri adım atmayınca ihraç edildiler. Her iki isim ihraçtan hemen sonra kurdukları Denk Partisiyle yollarına devam ediyor.
Litvanya
Geçen yıl Litvanya hükümetinde "Azınlık Hakları Bölümü Başkanlığı"na aday gösterilen Tatarlar Derneği Başkanı Doç. Dr. Adas Jakubauskas, Tatar olduğu gerekçesi ile göreve getirilmemişti.
Sosyal Demokratlar Partisi'nin (LSD) düzenlediği toplantıda konuşan Litvanya Savunma Bakanı Juozas Olekas, Jakubauskas'ın Tatar kökenli olduğu için başkanlığa tayin edilmesinin mümkün olmadığını belirtmesinin ardından, göreve Polonya'nın Sejmi kentindeki Litvanya Konsolosu Vita Montvidaite getirilmişti.
Avusturya’da “oy toplasın” diye aday gösteriliyorlar
Avusturya’da ise Türk ve Müslümanların haklarını savunacak isimler, partiler tarafından ya hiç aday gösterilmiyor ya da seçilemeyecek sıralardan “partiye oy toplasın” diye aday gösteriliyor.
Avusturya seçim sistemi, Müslümanlar üzerinden “oy avcılığı” yapmak isteyen partilere fırsat tanıyor. Müslüman siyasetçileri “tercihli oy” sistemine göre aday gösteren partiler, göçmen ve Müslüman kökenli adayları seçim listesinin en arka sıralarına koyuyor. Seçilmek için yüksek oy alması gereken adaylar, daha fazla çalışarak sadece partiye oy kazandırıyor.
Seçimlerde, aday gösterilen başörtülü Gülsüm Namaldı ve Milli Görüş’ün adayı Resul Ekrem Gönültaş, yüksek oranda tercihli oy almalarına rağmen Meclis’e giremedi. Gönültaş, 38. sıradan aday gösterildiği Ekim 2013 seçimlerinde 12 binin üzerinde, Namaldı ise 166. sıradan aday gösterildiği Ekim 2010’da gerçekleştirilen Viyana eyalet seçimlerinde 5 binin üzerinde oy almasına rağmen seçilememişti.
İslam’ı ilk tanıyan Avrupa ülkesi olmakla övünen Avusturya’da bugüne kadar başörtülü bir milletvekili bulunmuyor.
Namaldı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Avusturya’da Müslümanların sayıca çok olduklarını ancak siyaseten temsil edilmediklerini ifade etti.
Güçlü siyasi partilerin Müslümanların siyasi temsiline izin vermediklerini belirten Namaldı, “Zannımca oy kaybetmekten korkuyorlar. Maalesef sağ kesim veya ırkçı düşünceler sadece bir partide değil, neredeyse her partide var. Bu da Müslüman veya yabancı kökenli bir aday gösterildiğinde parti içi sorunlara yol açıyor” dedi.
Gönültaş ise 12 bin 725 tercihli oy aldığını ancak seçilemediğini belirterek, Avusturya seçim tarihinde en fazla oy alan yabancı olduğunu ifade etti.
Bazı parti başkanlarından bile fazla oy aldığını aktaran Gönültaş, “Şahsımdan ziyade bana oy veren ve gönül veren insanlara haksızlık yapıldığını düşünüyorum” diye konuştu.
Öte yandan Avusturya’daki Türkiye ve Müslüman karşıtları, terör örgütü PKK ve Ermeni iddiaları yanlısı isimler, özellikle Yeşiller Partisi tarafından ön sıralarda aday gösteriliyor. Bu çerçevede Avusturya Meclisinde 3 Türk kökenli milletvekili bulunuyor.