EKONOMİ
Washington itirafnamesi..
Washington’da gerçekleştirilen IMF toplantısında çıkan sonuç adeta bir itirafname...
Türkiye’de Dünya Enerji Kongresi’nin yapıldığı tarihten iki gün önce ABD’nin başkenti Washington’da Uluslararası Para Fonu, (IMF) Dünya Bankası ve Uluslararası Finans Enstitüsü yıllık toplantıları yapıldı.
ARTIK BİR BORÇ KRİZİ DEĞİL
2008’de ABD’de başlayan krizin artık yalnız finansal, ekonomik bir kriz olmadığını, bu krizin gelişmiş ülkeler için, aynı zamanda, bir hegemonya krizi olduğunu şimdi yaşayarak görüyoruz. AB, artık bu haliyle bitti, Euro Bölgesi, yeni bir para sistemi ve buna uyum sağlayacak yeni maliye politikalarını ortaya çıkarmadan bu kriz AB için bitmeyecek ama AB’nin krizi artık bir borç krizi de değil, AB’nin krizi artık siyasi bir yönetememe krizi ve bu, çok açık olarak, sistemik bir krize tekabül ediyor.
Ancak hem İngiltere hem de ABD’deki durum bundan çok farklı değil. İngiltere, hem kendisi hem de AB ve dünya ekonomisi için Brexit’in sonuçlarını kestiremiyor ama gemisini denizin ortasına bıraktığını da itiraf etmiyor.
TÜRKİYE NE YAPACAĞINI BİLİYOR
Ancak Türkiye ve bir çok gelişmekte olan ülke bu küresel kriz karşısında artık ne yapacağını biliyor. Krize yal açan ekonomi-politikalarını sorguluyor, halklarının çıkarlarını esas alan, Batı’nın dayatmasından uzak yeni bir dış politikayı öne çıkartıyor. Bugün gelişmiş ülkelerdeki krizin gelişmekte olan ülkelere ithalinin yalnız küresel ekonomik kriz kavramıyla sınırlı olmayacağını, bunun topyekûn bir küresel savaş olacağını artık biliyoruz. Bunun için, Batı’nın “eski” dayatmalarına ve oldubittilerine bundan böyle herkesin karnı tok.
İTİRAFNAME...
Şimdi gelelim 8-9 Ekim’de Washington’da yapılan IMF ve Dünya Bankası toplantılarına, bu toplantılarda İstanbul’daki farkındalık, kararlılık ve buna bağlı olarak ne yapacağını bilme hali yoktu. Şimdi bu toplantılardan çıkan şu sonuçlara bakalım:
1 Krizin dokuzuncu yılında, dünya ekonomisinde toparlanma istenen düzeyin gerisindedir; büyüme hâlâ yavaş seyretmektedir.
2 Dünyada milli gelirin ve ticaret hacminin büyüme hızı kriz öncesi döneme göre daha düşüktür. Dünyanın üretim potansiyeli ile toplam global üretim çıktısı arasındaki fark (çıktı açığı) giderek büyüdüğü gibi, buradan kaynaklı gelir ve servet dağılımı bozukluğu, bunun sonucu olarak işsizlik, genç işsizlik sürdürülemez boyutlarda artmaktadır.
3 Büyüme performansı ülkeler arasında çok ciddi farklılıklar göstermektedir. ABD’nin toparlanması tatmin edici değil, AB’de ve Japonya’da ise durgunluk yaşanıyor, gelişmekte olan ülkelerin büyümesi de yavaşlıyor.
4 Gelişmiş ülkelerdeki çıktı açığı sorunu giderek Çin gibi dünya büyümesini sırtlayan ve başta ABD olmak üzere, gelişmiş dünyayı finanse eden ülkelere sıçramıştır. Buralardaki büyüme hızları endişe verici şekilde düşmektedir.
5 Böyle olunca mevcut para ve maliye politikalarıyla var olan krizi aşmanın zorluğu ortadadır. Eksi faiz politikası, gelişmiş ülkelerde umut edilen canlılığı sağlamamıştır.
Yeni genişlemeci politikalara ihtiyaç vardır.
Özellikle AB’de riskler hâlâ çok yüksek ve bankacılık sektörü ağır yaralıdır.
6 Hem dünya arzı çok sorunludur hem de talep yetersizdir. Mevcut para politikaları bu kapsamlı soruna cevap vermekten uzaktır. Bu durumda orta ve uzun dönemde yeni finansal riskler ve bu risklere bağlı krizler kaçınılmazdır.
7 Uluslararası para ve sermaye piyasalarında vade kısalmakta, sermaye akımlarında sert dalgalanmalar yaşanmaktadır. Düşük büyüme, düşük ticaret hacmi ve düşük emtia fiyatları krizi derinleştirmektedir.
Peki, bütün bu yapısal, temel sistemik sorunlar karşısında gelişmiş ülkeler ne öneriyor; utangaç da olsa şunu:
“İktisat politikalarında politika bileşenlerinin çeşitlendirilmesi gereklidir. Bu bağlamda, hem tüketimi hem de yatırımı destekleyecek genişleyici finansal politikalar ile bu politikaların etkinliğini artıracak, özel tasarlanmış yapısal politikaların da devreye bir an önce sokulması gereklidir.”
Ancak, IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantılarında bile artık “Genişleyici finansal politikalar gerekli, özel tasarlanmış yapısal politikalar, her ülke için ayrı olarak, devreye girmelidir” görüşü hakim oluyorsa, bunun anlamı,neoliberalizmin mezarını onu şimdiye kadar ayakta tutanların kazmaya başladığıdır.
Bilgileri Milliyet yazarı Cemil Ertem köşesinden paylaştı...