GÜNCEL
Tarih bu kahramanları şerefle yazacak!
Türkiye Demokrasisi tarihinin en çetin sınavını verdi. 15 Temmuz 2016 demokrasimizin en uzun ve karanlık gecesiydi. Tüm küresel kuşatmalara ve yerli taşeronlarına karşı demokrasi kazandı.
Siyasi partiler, medya, sivil toplum kuruluşları, asker ve polis… Ve tabi ki millet… Bu ülkeyi, Kurtuluş Savaşı'ndan yorgun bedenler, nasırlı ellerle çıkıp canını dişine takarak kuran sessiz ve mütevazı kahramanlar… Bir daha doğrulamaz denen, bin bir badireyi atlatarak bu güne gelen millet… 27 Mayıs 1960’ı, 12 Mart 1971’i, 12 Eylül 1980’i, 28 Şubat 1997’yi atlatan milletimiz hain FETÖ’cü cuntanın tanklarının karşısına gövdesini koydu, ülkesine, demokrasisne siper oldu. Şairin, “Bunlar/ Engerekler ve çıyanlardır/ Bunlar/Aşımıza, ekmeğimize/Göz koyanlardır/Tanı bunları/Tanı da büyü...”dediği gibi milletimiz de hain FETÖ’yü 7 Şubat MİT krizinden, 17/25 Aralık darbe girişiminden biliyordu. 15 Temmuz’da olan, Başkomutan Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dediği gibi milletin ekmeğiyle beslenen, milletin olan silahları kuşanan bir grup cuntacını kalkışmasından öteye geçemedi.Ancak Cuntanın hesap etmediği bir şey var: Bu memleketin asıl sahibi, tüm kuşatmaları vakur bir kahramanlıkla bozan halkın göğsündeki imanı. O gece mezhebi farklı, meşrebi farklı yüzbinler, yurdun dört bir yanından meydanlara akın etti. Iraklı, Suriyeli, Pakistanlı… İslam ümmetinin de içinde olduğu kalabalık Türkiye’nin İslam toplumunun alınmaz kalesi olduğunu ispatladı. Polis ve Özel Harekât timleri Cuntayla çatışırken medya sağduyu ve kararlılık mesajlarıyla halkı meydanlara, demokrasiye sahip çıkmaya çağırdı. 15 Temmuz Gecesi bir destan yazıldı. Destanlar Kahramansız olmaz elbet. İşte o karanlık geceyi aydınlık bir sabaha çıkaran demokrasi kahramanları...
TANKLARA KARŞI GÖVDESİNİ KOYANLAR
Cuntacılar, Boğaziçi Köprüsü'ne tankları çekince hemen herkes büyük bir şaşkınlık yaşadı. Kimse bir darbe girişimi olabileceğine ihtimal vermiyordu. Saatler ilerledikçe işin rengi belli oldu: TSK içindeki Pensilvanya odaklı bir grup cuntacı, darbe kalkışmasınada bulunuyordu. Olayın duyulmasının nardından halk yavaş yavaş sokaklara çıkmaya başladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın CNNTürk Televiyonu yayına telefonla bağlanıp halkı meydanlara çıkmaya, darbecilere karşı direnmeye çağırınca işin rengi değişti.
Millet oluk oluk sokaklara, meydanlara akmaya başladı. Darbelerve darbecilerden çok çekmiş olan bu halkın vatansever evlatlari, yollarını kesti, zırhlı araçların önüne gövdesini koydu. İşte verilen bu fotoğraf, cuntacıların hiç beklemediği ve hesap edemediği bir durumdu. Tam bir cinnet hali yaşayan cuntacılar, halkın üzerine ateş açmaktan çekinmedi. İşte o teş sırasında hayatını kaybedenler arasında AK parti'nin reklam kampanyalarını yapan Erol Olçak ve henüz daha 16 yaşındaki oğlu Abdullah da vardı. Darbecilere dur demek için bir an bile tereddüt etmeyen millet, vatanına, demokrasisine sahip çıktı. Ülkeyi uçurumun kenarından alan en önemli undur olarak öne çıktı.
ERDOĞAN ÖLÜMDEN KURTULDU, DİK DURDU
Devletin kritik kurumlarını ele geçirmek üzere ince bir plan yapan Cuntacıların hesabını bir dizi olay bozdu. Bunların arasında da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın darbeyi haber almasının ardından kaldığı otelden hemen ayrılarak başka bir otele geçmesi gecenin kırılma anlarından biriydi. Cuntacıların suikastinden kılpayı kurtulan Erdoğan, cep telefonuyla bağlandığı televizyon programında halkı meydanlara çıkmaya çağırınca işin rengi değişti. Millet sokağa çıktı, meydanları doldurdu. Tankların karşısına geçti, cuntacılara canı pahasına geçit vermedi. İşte bu hiç hesapta yok. Cuntacıların hesabında halkın böyle bir direniş gösterebileceği hiç yoktu. Kışladaki hesap meydanda tutmamıştı.
Bir diğefr önemli nokta ise o anda Erdoğan'ın İstanbul'a hareket etmesi oldu. Bütün risklerini bilmesine rağmen uçağa bindi, Şstanbul'a indi. Atatürk Havalimanı'nın çevreleyen tanklar henüz tam anlamıyla enterne edilmemişti. Buna rağmen ayağını tozula kameralar karşısına geçti ve sabaha karşı ikinci açıklamasını yaptı: "Bugünkü gelişme silahlı kuvvetlerimizin içindeki bir azınlığın kalkınma hareketidir. Bu malum paralel yapının teşvik ettiği bir harekettir.Ülkemizin birliği beraberliği bütünlüğüne karşı bu harekete milletçe güzel bir cevap vereceğiz. Milletin tankını, tüfeğini kullanarak milletin üzerine gelmenin bedelini bunlar çok ağır ödeyeceklerdir. Bizler atılması gereken adımlar neyse dik durmak suretiyle yapacağız. Milletime çağrı yapıyorum, meydanlara gelin ve meydanlardan bunlara gereken cevabı hep beraber verelim. Ben de Başkomutan olarak meydana geliyorum. Dimdik duracağız. Milletimizin de bizim için dimdik durması gerekiyor. Sabırlı olalım."
Bu çağrı, gerek Genelkurmay'daki gerekse sokaktaki rütbeli cuntacıların suratını da gardını da düşürdü.
BU KAHRAMAN SUBAYI UNUTMAYIN!
FETÖ/PDY’ci askerler 15 Temmuz’da TSK’nın en seçkin birliklerini barındıran Gölbaşı’ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı(ÖKK) ele geçirmeyi hedefliyordu. FETÖ’cü, cuntacı, darbeci teröristler, karargaha girdi. Başlarında 1. Özel Kuvvetler Tugay Komutanı Tuğgenaral Semih Terzi vardı. Cuntacı Terzi, Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halisdemir'e "Bundan sonra buranın komutanı benim, komuta bende" dedi. Ömer Halisdemir, o sırada Gazi Orduevi'nde bulunan Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Zekai Aksallı paşayı aradı. Halisdemir, “Komutanım başlarında Terzi Paşa olan bir grup makamınızı teslim almaya geldi” dedi. Aksakallı, “Evladım oranın namusu sensin, makamı teslim etme, geliyorum” talimatı verdi. Halisdemir, “Komutanımın emri, sizi içeri alamam” dedi. Darbeci general Terzi ise Halisdemir’e “Yönetime el koyduk, yeni komutanın benim, yukarı çıkacağız” cevabını verdi. Halisdemir o anda hiç terddüt etmeden, silahını çekip Semih Terzi'yi alnının ortasından vurdu. Çıkan çatışmada iki cuntacı daha öldürüldü. ÖKK'daki bu olay, darbe planını bozdu, başarı şansını büyük sekteye uğrattı.
AKSAKALLI KOMUTANDAN DESTANSI DİRENİŞ
Cuntacılar darbe terörünün başarıya ulaşmaları için planlamalarında en öne aldıkları birimlerden birisi Ankara Gölbaşı'ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığıydı(ÖKK). O gece Özel Kuvvetler Komutanı bordo bereli Zekai Aksakallı, bir düğündeydi. Darbe girişimini ve cuntacıların karargahı ele geçirdiğini öğrenen Aksakallı, hemen özel aracıyla düğünden ayrıldı. İki araç kendisini sıkıştırdı. Yaşanan çatışmada eşi yaralandı. Bu saldırıdan kurtulan Aksakallı, telefonla korumalarını çağırdı. Bu konuşmayı dinleyen ve koruma araçlarını tespit eden cuntacılar, havadan koruma araçlarını ateş altına aldı.
Destansı bir mücadele veren Aksakallı, güvendiği silah arkadaşlarıyla sağdon soldan bulduğu silahlarla, ellerinde ağır silahlar bulunan darbecilerden karargahını geri alıyor. Genelkurmay Başkanı'nın özel kuvvetler korur. Paşa'nın rehin alınıp kaçırılmasını onur meselesi yapan komutan, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ı kurtarıyor.Aksakallı komutanın bu yaşananlardan sonra televizyonların canlı yayınına bağlanıp bu durumun emir komuta zinciriyle yapılmadığını, bir cunta kalkışması olduğunu gayet soğukkanlı bir şekilde söylemesi hem yüreklere su serpti, hem de halkın üzerindeki korku bulutlarını dağıttı. Bu hamle aynı zamanda Cuntacıların bütün hesaplarını alt üst etti.
HAİNLER, KALLEŞÇE VURDU!
Gölbaşı Özel Harekat Dairesinde Şehit Düşen Polislerimiz: 16 Temmuz sabah 03:00'te planlanan hain girişimin Özel Kuvvetler Komutanlığı'nca deşifre edilmesinin ardından kalkışmanın önemli hedeflerinden biri de Gölbaşı Özel Harekat Daire Başkanlığı ve Polis Havacılık Daire Başkanlığıydı. FETÖ’cü hainler, kendilerine karşı müdahaleye hazırlanan polislere havadan açtığı ateş sonucu 47 kahraman polisimiz şehit düştü.
MEDYADAN CUNTAYA GEÇİT YOK
Kendisine “Yurtta Sulh Konseyi” adını takan cuntacı teröristler, TRT yayınını durdurarak sözde darbe bildirisi yayınladı. TRT spikeri Tijen Karaç’ın korku dolu gözler ve boğuk bişr sesle okuduğu metinde devletin yönetimine Yurtta Sulh Konseyi tarafından el konulduğu ve devlet yönetiminin konsey tarafından deruhte edileceği ifade edildi. Medya bu sahte bildiriye direnerek yayın yapmaya ve halkı bilgilendirmeye devam etti. CNNTürk'ten Hande Fırat, facetime ile Marmaris'te bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a facetime ile telefon bağlantısı gerçekleştirdi. Erdoğan'ın "Milletimi meydanlara, havalimanlarına davet ediyorum.” mesajını halka ulaştırdı. Teröristlerin yaptığı baskına rağmen CNNTürk Televizyonu, sivil siyasetin mesajını halka ulaştırmaya devam etti. Cuntacılar, CNNTürk'le aynı binada bulunan Hürriyet Gazetesi'nin de basılmasını engelledi. Yeni Şafak gazetesinden Mustafa Cambaz Çengelköy'de cuntacıların ateşiyle başından vurularak hayatını kaybetti. Bütün haber kanalları, darbeye karşı dik durdu taviz vermedi. Bu tavrıyla medya, cuntanın darbe yapmasını engelleyen kahramanlardan biri oldu.
CUNTACILAR, O İMZAYI ATTIRAMADI
Cuntacılar en ince ayrıntısına kadar darbeyi planlamışlardı. 15 Temmuz günü izinli oldukları halde pek çok cuntacı, çeşitli bahanelerle Akıncılar Üssü'ne ve Genelkurmay Başkanlığı binasına geldi. Bütün personel normal mesaisini bitirip evlerine gittiğinde onlar yine sudan sebeplerle binada kaldı. Cuntacılar, düğmeye bastıklarında ilk yaptıkları iş Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar Paşa'yı enterne etmek oldu. Akar Paşa'nın en yakınındaki isim de hainlerin safında yer alıyordu. Tek istedikleri darbe bildirisini imzalamasıydı. Org. Akar, ısrarla o belgeye imzayı atmadı. Kendisine zor kullanmalarına, başına silah dayamalarına rağmen, canı pahasına o imzayı atmadı. Cuntacılar bir süre sonra Akar Paşa'yı Genelkurmay binasından helikopterle, cunta merkezine dönüştürülen eski adı Mürted olan Akıncılar Üssü'ne götürdüler. Darbe ateşinin daha da yayılmasını engelleyen en önemli isimlerden birisiydi Genelkurmay Başkanı Akar Paşa.
MİT DARBEYİ FARK ETTİ AMA...
Cuntacıların bir başka kritik hedefi de MİT Müsteşarı Hakan Fidan'dı. Plana göre Hakan Fidan da mümkünse enterne edilecek değilse öldürülecekti. O akşam helikopterlerle MİT binasına saldırıldı. Bir yandan binanın girişi ateş altına alınırken, bir başka ekip doğu bloklarındaki helikopter sahasına cuntacıları indirmeye çalıştı. Ancak duruma hazırlıklı olan MİT mensupları, cuntacılara ağır silahlarla karşılık verdi. Fidan'ı alamayacaklarını anlayan cuntacılar hemen oradan uzaklaştı.
Burada kritik olan bir başka nokta ise MİT'in askeriyedeki sıradışı hareketliliği fark edip bunu Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'a iletmiş olmasıydı. Bir diğer iddia ise İzmir-Çiğli'den kalkarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı öldürmeye giden helekopterler arasındaki "İnlerimize girecektiler, inlerine girmeye gidiyoruz" şeklindeki konuşmanın dinlemeye takılması ve bunu hemen Cumhurbaşkanı Erdoğan'a iletmiş olunduğu yönünde. Her iki halde de MİT, cuntacılarının planını bozan, 15 Temmuz'u 16 Temmuz'a bağlayan gece sabaha karşı 03:00'da yapılması planlanan darbe girişimini sekteye uğratan, başarıya ulaşmasını engelleyen bir rol oynadı.
'KOMUTANIM İSTANBUL'A GELİN BEN SİZİ KORURUM'
15 Temmuz darbe girişimi sırasında en kritik hamlelerden birisini 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar'dan geldi. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları rehin alınmışken, darbenin başarıya ulaşmasını önleyen kritik hamlelerden birisi, Orgeneral Ümit Dündar’ın Genelkurmay Başkanlığı’na atanması oldu. Dündar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Marmaris’ten ayrılarak İstanbul'a gelmesi, güvenliğinin sağlanması ve sonraki askeri komuta sürecinde çok önemli rol oynadı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın tatilini geçirdiği Marmaris'teki oteline doğru İzmir'den dört helikopter havalandığı bilgisi alınmış ve bu durum, Cumhurbaşkanı Koruma Müdürü'ne haber verilmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, otelden ayrıldı ama Ankara'ya mı İstanbul'a mı gidecekti. Tam bu sırada İstanbul'da da hareketli dakikalar yaşanıyordu. Darbeciler, 1. Ordu Komutanını Ümit Dündar'ı arayarak "Bize katıl" dedi. Dündar buna karşılık 'Bir düşüneyim' diyerek telefonu kapattı ve Cumhurbaşkanı'nı arayarak durumu bildirdi ve ekledi: "Başkomutanım Ankara'ya gitmeyin İstanbul'a gelin. ben sizi korurum."
Erdoğan hemen otelden ayrıldı ve ATA uçağına binerek İstanbul'a doğru yola çıktı. Böyle bir ortamda bu büyük bir riskti. Balıkesir semalarındayken peşlerine iki F-16 düştü. Ancak bu uçaklar, Akıncılardaki personelin direnmesiyle havadan havaya mühimmat yükleyememişti. Bu sırada Eskişehir'den havalanan F-4'ler bu cuntacıların kullandığı uçakların peşine düştü. Bir iddaya göre bu uçaklar havada vuruldu.
POLİSİN ÇABASI TAKDİRE ŞAYAN
Kamu güvenliği ve asayişi sağlamakla görevli Emniyet güçleri 15 Temmuz gecesi ve sonrasında insan üstü bir çaba ortaya koydu. O gece ülkenin ve demokrasinin kaderi bir anlamda onların ellerindeydi. Bir yandan FETÖ’cü teröristlerle mücadele ederken diğer yandan da tutuklanan askerleri öfkeli kalabalıklardan korumaya çalıştı; linç edilmekten kurtardı. Cuntacı askerlerin kelepçelenerek etkisiz hale getirildiği bir anda “ Ne olur eziyet etmeyin, onlar da ana kuzusu” diyen vatandaşa polisin “Merak etmeyin onlar bizim kardeşlerimiz.” dedikten sonra askere “değer miydi be kardeşim!” dediği kareler yansımıştı ekranlara. Can pazarının yaşandığı anda yıllarca güvenliğini sağladığı halkla omuz omuza demokrasiyi koruyan polislerimizdi…