GÜNCEL
Tahşiyeciler'i Gülen hedef gösterdi
-
Başsavcılık, bazı gazeteciler ve emniyet mensuplarının gözaltına alınmasının nedeni olarak 2009'da "Taşhiyecilere" yönelik soruşturmadaki usulsüzlükleri gösterdi. Fethullah Gülen'in bir sohbetinde hedef gösterdiği Taşhiyeciler ardından medya destekli polis operasyonuyla terör örgütü ilan edilip El Kaide'ye bağlı gösterilmişti.
Fethullah Gülen’in sohbetinde hedef gösterdiği Tahşiyeciler, 8 Nisan 2009'da "Terör örgütü üretenler yeni tezgah peşinde" başlığı Zaman gazetesine haber oldu. Taşhiyeciler, Bugün Gazetesi Yazarı Nuh Gönültaş, 26 Nisan 2009 tarihli yazısına da konu oldu. Gönültaş yazısında, Tahşiyecileri "terör örgütüyle" eşdeğer gösterdi. Yazının hemen ardından STV’de yayınlanan Tek Türkiye adlı dizideki ‘Karanlık Kurul’a da konu oldu. STV, dizi aracılığıyla Tahşiye Yayınevi’ne yönelik karalama kampanyası yürüttü. Medya üzerinden yürütülen kara propagandanın ardından İstanbul Emniyeti operasyonun düğmesine bastı. Yasa dışı El Kaide örgüt mensuplarının deşifresine yönelik 22.01.2010 tarihinde Türkiye genelinde eş zamanlı olarak başlatılan operasyonda, 122 kişi gözaltına alındı. İstanbul, Ankara ve Bursa başta olmak üzere Kırıkkale, Samsun, Diyarbakır, Şanlıurfa, Elazığ, Malatya ve Adana illerinde yürütülen operasyonun Adana, Mersin, Diyarbakır ve Elazığ illerinde görülen davaların ilk duruşmalarında tutuklu bulunan tüm sanıklar tahliye edildi. Operasyonda adı geçen kişilerin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü 04 Mayıs 2009, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü ise 24 Nisan 2009 tarihinde teknik takibe alındığı öğrenildi.
"Telefon konuşmalarım cımbızlandı" İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin CMK 250 ile yetkili mahkemesinde görülen davada savunma yapan Mehmet Doğan, “66 yaşındayım ve gözümde rahatsızlık var. Ayrıca MS hastasıyım başkasının yardımı olmadan hareket dahi edemem. Şimdiye kadar örgüt kurmadım da 66 yaşından sonra mı örgüt kuracağım” diye konuştu. 15 yaşından bu yana Risale-i Nur okuduğunu anlatan Doğan 25 yıl boyunca Muş ilinde imamlık yaptığına dikkat çekti. Bölge halkının hizmetlerinden dolayı kendisini sevdiğini belirten Doğan ifadesinde, “Tahşiye Yayınevi’nde kitap yayınlayan bazı yazarlar Risale-i Nur’la ilgili sorular sorar ben de cevaplarım. Bunlar dini sorulardır. Hiçbir zaman cihat çağrısı yapmadım. Sadece dini konularda açıklamada bulundum. Telefon konuşmalarım cımbızla alınmış şekilde dosyada yer almışsa bu beni bağlamaz. Ben örgüt kurmadım, örgüt üyesi değilim” şeklinde konuştu.
"Cihat çarğısı" suçlaması Tahşiyecilere yönelik operasyonun iddianamesinde, Muş merkezli faaliyet gösteren Muhameddiciler olarak bilinen Mehmet Doğan grubunun dini istismar ettiği iddia edilirken, geleneksel İslam anlayışını benimsemediği ve radikal anlayışları referans aldığına dikkat çekildi. Operasyon kapsamında Turgut Yıldırım ve Muhammet Emin Karakaya’nın evlerinde aramalar yapıldı. Güngören’de ev sohbetleri düzenlediği belirtilen Mehmet Doğan’ın, radikal fikirleri savunan bir grup oluşturduğunun yer aldığı 2010/323sayılı iddianamede, El Kaide, İBDA-C ve Hizbullah gibi terör örgütlerini desteklediği iddia edilirken, bu örgütleri düşünce olarak desteklediği ve bu örgütlerin yaptığı silahlı cihadın ilim kanadını oluşturdukları bilgisine yer verildi. Doğan'a "Mehdi" suçlaması Mehmet Doğan ve beraberindeki 37 kişinin örgüt olarak nitelendirildiği iddianamede, Doğan’ın Mehdi olarak görüldüğü ve El Kaide terör örgütünün de Mehdi'nin emrine girecek İslam ordusu olduğu ileri sürüldü. Ayrıca yine Doğan tarafından örgüt mensuplarına yazdırıldığı iddia edilen "Esrarname" isimli yayınlanmamış kitapta El Kaide'nin ABD tarafından öldürülen lideri Usame Bin Laden’e atıfa bulunulduğu ve üstü kapalı şekilde örgüt mensuplarına övgü dolu şekilde anlatıldığı, ders kitabı olarak okutulan bu kitapta Duhan ve Tevbe Sureleri yorumlanarak Amerika’ya yapılan 11 Eylül saldırısının meşrulaştırılmaya çalışıldığı yer verildi. Örgüt yöneticisi sıfatıyla Mustafa Kaplan tarafından yazılan İ’caz’ül Kuran isimli kitapta, anayasal düzeni yıkarak şeri esaslara dayalı bir devlet kurma amacının ifade edildiği belirtilirken, hilafet devleti tarzında bir yapılanmayı savunduğu da yine iddianamede yer aldı. İddianamede ayrıca Mehmet Doğan ve operasyon kapsamında gözaltına alınan 37 kişiyi Batı Çalışma Grubu gibi fişlemesi de dikkatlerden kaçmadı.
Bilirkişi suç unsuru bulmadı İsnat edilen suçlarla ilgili İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığına başvuran Mehmet Doğan’ın avukatı Mustafa Doğan İnal davayla ilgili bilimsel mütalaa istedi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Adem Sözüer ve Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mahmut Koca tarafından yapılan incelemede, “İddianamede varlığı iddia edilen terör örgütünün faaliyetleri kapsamında işlenmiş olan bir suçtan söz edilmemektedir. Bu durumda sanıkların bir silahlı terör örgütü kurmaya yönelik bilerek ve isteyerek davrandıklarını ve bunu suç işlemek amacıyla gerçekleştirdiklerini ortaya koymak gerekirdi. İddianame ve tarafımıza sunulan eklerinde ise suçun manevi dair delillerle irtibatlandırılmış bir değerlendirme ve tespit yapılmamıştır. Sanıkların dini ve siyasi söylemlerinin tehlikeli olduğu ve gelecekte bir terör örgütü olabilecekleri tahminine dayalı olarak kişilerin yargılanması ise ifade ve örgütlenme özgürlüğünün ihlali anlamına gelir” ifadelerine yer verildi. Bilirkişi raporunda Turgut Yıldırım ve Muhammet Emin Karakaya’nın evlerinde gerçekleştirilen arama işlemlerinin hukuksuz olduğu belirtilirken, aramalardan elde edilen delillerin ceza muhakemesinde kullanılamayacağı sonuçlarına ulaşıldı. Terör örgütü yapısı yok Bilirkişi raporunda dikkat çeken bir başka ayrıntı ise, örgüt suçlamasının yapılış biçimi. Fonksiyonel işbölümüne dayanan hiyerarşik bir yapı olarak nitelendirilen Mehmet Doğan ve beraberindekilerle ilgili somut vakalara dayalı bir tespit bulunmazken, örgüt lideri olarak gösterilen kişinin emekli imam olduğuna dikkat çekildi. 25 yıllık emekli imam olan Mehmet Doğanla ilgili bilirkişi raporunda, “Emeli bir din görevlisi ve esnaf oldukları anlaşılan kişiler arasında bir araya geliş bulunmaktadır. Ancak bu durum hiyerarşik yapılanmadan ziyade, dinin belirli bir yorumunun sohbetler yoluyla paylaşılması ve yayılmasına ilişkin bir gruplaşma niteliğini göstermektedir. Bu tür dini grup ve cemaatlerin, yapısal özellikleri terör örgütlerinin bilinen yapısal niteliğiyle örtüşmemektedir” denildi. Bulunan bombalarda parmak izi bulunmadı Örgüt faaliyetinde kullanıldığı iddia edilen İstanbul’daki adreslerde yapılan aramalar ise birbiri ardına yaşanan hukuk garabetlerini de gözler önüne serdi. İstanbul Bahçelievler’de bulunan bir evde yapılan aramada, 2 adet el bombası, 1 adet el bombası gövdesi, 1 adet sis kutusu, çok sayıda fişek, kitaplar ve krokilerin bulunduğu belirtildi. Silah ve diğer mühimmatların üzerinde yapılan parmak izi incelemesinde sanıkların parmak izine rastlanamadı. Sanıklardan Mehmet Nuri Turan’ın Florya’daki evinde iki adet tabanca ve mermi bulunduğu rapor edilirken, tabancaların adı geçen kişinin üzerine ruhsatlı olduğu ve hiçbir olaya karışmadığı ortaya çıktı. Operasyon kapsamında İstanbul’daki pek çok evde yapılan aramaların da yer aldığı bilirkişi raporunda, evlerde yasadışı hiçbir belgenin bulunmadığı belirtildi. Aynı bomba Zir Vadisi'nde de bulundu Öte yandan 2010 yılında gruba yapılan baskınlarda ele geçirilen sis bombasıyla "Zir Vadisi"nde yapılan kazılarda bulunan sis bombasının seri numaralarının aynı olduğu belirtiliyor. Biri "Ergenekon" diğeri "El-kaide", birbirinden çok farklı operasyonlarda tek bir bombanın 2 kez bulunmasının bugünkü soruşturmanın dikkat çekici delilleri arasında olduğu belirtiliyor. Zir Vadisi'nde bulunan sis bombasının gruba yönelik Bahçelievler'de bir evde yapılan aramada yine bulunduğu ifade ediliyor.