GÜNCEL
Sahipsiz miras: Malcolm X'in ailesi
ABD’deki siyasi Müslümanların önde gelen liderlerinden Malcolm X, 51 yıl önce 21 Şubat 1965'te şehit edilmişti.
Malcolm X, İslamiyet ile hapishanede tanıştı. Siyah Müslümanlar hareketine katıldı. Hacca gitmesi ve orada İslamiyetin sadece siyahlara değil bütün insanlara hitap eden eşitlikçi anlayışını farketti ve benimsedi. ABD’ye dönüşünde çizgisi değişen Malcolm X mücadelesini eşitlikçi bir anlayışla sürdürmek istedi. Fakat 21 Şubat 1965 tarihinde Harlem’de bir toplantı esnasında suikaste uğradı ve 16 kurşun yarası alarak şehit oldu.
Bu suikast hala karanlık yönünü korumaktadır.
Malcolm X, İslam dünyasında çok iyi bilinmesine rağmen nasıl bir aileden geldiği ve ailesinin kalan üyelerinin bugün ne yaptıkları neredeyse hiç bilinmiyor. Malcolm üzerine çalışmaları ile bilinen Furkan Özdil, Sahbaz ailesini torunu Malcolm Shabazz'ın dilinden Dünya Bülteni okurları için yazdı.
Furkan Özdil'in Dünya Bülteni için kaleme aldığı yazı:
SAHİPSİZ MİRAS; BİR ÖLÜNÜN NOTLARI
Ben bir ölüyüm; yaşarken lanetlenmiş yirmi sekiz yaşında iki garson tarafından ölümüne dövülerek soyulduktan sonra beyin kanaması sonucunda bileti kesilip bavulunu toplayarak aranızdan ayrılalı iki yılı geçmiş olan bir ölü…
Aslına bakarsanız erken sayılabilecek yaşta göçüp gitmem aile geleneğimiz içerisinde olağan kabul edilebilecek bir husus iken, ölümün anlaşılamaz simyası yüzünden olsa gerek; cenazeme katılan yaklaşık iki yüz elli kişi de oldukça üzgün gözüküyor, aralarında haddizatında kulağa hoş gelecek sözler mırıldanıyorlardı ve sanıyorum büyük bir çoğunluğu olmasa da en azından hatırı sayılabilecek bir kısmı bu nezaketi dedemin önemli ‘mirasına’ duydukları saygıdan gösteriyorlardı. Dediğim gibi; erken yaşta maktul sıfatı ile terk-i diyar eylemek bir aile mirasımız son yüzyılda. İnandığımız hakikatler uğruna yaşayıp ölümü de güler yüzle karşılamak gibi bir adetimiz var sanıyorum.
Üzgünüm, sizlere dedemin ismini bahşetmeyeceğim anılarımın sonuna gelene kadar çünkü kısa ömrümde öğrendim ki; dedemin ismini söyledikten sonra beni dinlemeyi bir kenara bırakıp ya bana samimi olmayan bir acıma ile yaklaşacaksınız ya da sahte bir öfke ile üzerimize geleceksiniz ancak ben adımıza yakışır olanı yapmak ve hakikati haykırmak üzere anlatıyorum hikayemi sizlere. Ve umulur ki anlattıklarım kızgın bir lav gibi kulaklarınızdan içeri girerek, şayet halen ulaşmak mümkün ise vicdanlarınıza ulaşır ve yakarak, eriterek sizleri iyileştirmeye, kulaklarınız ile işittiğiniz hakikatin aşkı ile dirilişe meyletmeye teşvik eder.
Bu hakikat dinletisini izah etmek için makarayı biraz geçmişe sararak birkaç on yıl evveline gidip büyük dedem Earl’in hikayesini anlatmayı zaruri görüyorum: Georgia doğumlu büyük dedemin aktivist bir papaz olarak kavgasını yürüttüğü Michigan sokaklarında 1931 yılının Eylül ayının son günlerinde yol kenarında cesedi bulunduğu vahim vaka tarihi vesikalara bir ‘trafik kazası’ olarak kaydedildi ve bu ne gençliğinde dedemi ne de bugün beni şaşırtan bir yalan artık. Dedem de ben de bunun bir cinayet olduğunu biliyoruz. Büyük dedemin varını yoğunu ortaya koyarak inşa ettiği evinin, bir gece vakti karısı Louise ve çocukları odalarında uyurken azgın Ku Klux Klan üyeleri tarafından kundaklanarak ateşe verilmesinin üzerinden çok geçmeden ‘trafik kazası’ sonucunda hayatını kaybettiği haberi büyük anneme iletildi ki; bu aşağılık kundaklama vakası da güçlülerin yazdıkları tarih defterlerine ‘kaypak’, ‘açgözlü’, ‘güvenilmez’ ve ‘menfaatperest’ büyük dedemin ‘sigorta şirketinden para tırtıklamak için düzenlediği bir tezgah’ olarak kaydedildi. Egemen kodamanların sadece yaşarken değil tarih yazarken de yalancı ve küstah olabildikleri ben daha doğmadan kulaklarıma fısıldanmıştı. Büyük dedemin mirasını otuz dört sene sonra tebessümle dedem karşılayacaktı ama onun sündürerek semeresini çıkarttığınız hikayesini anlatmanın öncesinde ben kendi hikayemi, nasıl lanetlendiğimi anlatacağım.
Dedem hepinizin tanıdığı, ‘rol modeli’, ‘kahramanı’ olarak gördüğü, birçoğunuzun da çeşitli sosyal platformlarda avatarlarını fotoğraflarıyla süslediği bir ‘efsane’ iken ben ise onun ismini taşıyan ilk ve tek varisiyim ve şüphem yok ki hiçbirinizin varlığımdan bile haberi olmadı ben yüzünüze hakikati, onun sahipsiz mirasını haykırana dek. Annem Qubilah, ablası Attallah ve kız kardeşleri Ilyasah ve Gamilah ile babalarının ölümüne şahit olduklarında beş yaşında imiş. Sonrasında babasının suikastinden sorumlu olduğuna inandığı Louis’e suikast planlamaktan yargılanıp ceza aldığında ise otuz beş, biricik annesi Betty benim başlattığım bir yangın sonucunda ağır yaralanarak hastanede hayatını kaybettiğinde ise canım annem Qubilah otuz sekiz yaşında bir yetimdi. Evet, o yangın benim damarlarıma laneti zerk eden ve bir ömür kurtulamayacağım gün vuku buldu: Annem cezaevinde olduğu için anneannem Betty (çok fazla isim verdiğimi ve hikayeyi bilenlerin beni çoktan teşhis ettiğini biliyorum ancak hakikati anlatmak için buna mecburum ve her ne pahasına olursa olsun yine de devam edeceğim) ile beraber yaşıyorduk ve evimizin koridorunda ateş ile oynarken yangın çıkmasına sebebiyet verdim. Ateşin o denli güçlü bir varlık olduğunu ve öylesine kontrolsüzce yayılabileceğini en acı şekilde tecrübe edecektim. Saniyeler içinde tüm koridoru kaplayan alevler anneannem Betty’nin odasına doğru ilerlemeye başladı. Odasında başka bir çıkış olmasına rağmen o ateşin içine doğru yürümeye başladı, büyük bir ihtimalle benim sıkıştığımı düşündüğünden beni kurtarmaya geliyordu çünkü yangın odalarımızın ortasında cereyan ediyordu. Sizin başlattığınız bir felaketten sizi kurtarmak için canını yok sayarak sizi kurtarmaya gelen bir sevdiğinizi kaybettiğinizi yalnızca bir an olsun tahayyül etmeye çalışın, evet bunun ciğerlerinizi dağladığını biliyorum ancak ben tam on altı yıl bu ateşi yüreğimde hissederek yaşamak zorunda kaldım. Şu kısacık ömrümde anneanneme çok üzgün olduğumu, isteyerek yapmadığımı söyleyebilmek ve onun da ‘Kaza olduğunu biliyorum yavrum ve seni affediyorum’ dediğini duyabilmek bana bu dünyada cenneti yaşatabilirdi ancak bu diyaloğu yapmak, umuyorum ki biz ölülerin diyarında gerçekleşecek. anneannem Betty, biricik sevdiceği, altı çocuğunun babası dedemin New York’ta bir camide konuşma yaptığı sırada pompalı tüfekler ile ‘kardeşleri’ tarafından katledilişine gözleriyle şahitlik ettiğinde en ufak teyzeme hamile imiş ve onu bu acı bile yıkamazken, ölümü; en kıymetlisi, kocasının ismini taşıyan torununun ellerinden, benim ellerimden olacakmış.
Attallah
Betty, kocasının suikastinin ardından onun mirası olarak gördüğü çocuklarına dört elle sarılarak, bu iki yüzlü ve adaletsiz dünyayı iyileştirmeye olan inancını kaybettiğini ilan edip köşesine çekilmeye çalıştı önceleri. Nation of Islam’dan ayrıldığı için dedemi hain kabul eden Louis, hiçbir zaman suikastın azmettiricisi olmayı kabul etmemekle beraber dedemin vefatından yirmi sekiz sene sonra itiraf niteliğinde olan sözleri sarf etmekten de geri duramadı: ‘Hain olan o muydu bizler mi? Eğer bizler onunla bir ulusun hainlerle nasıl baş etmesi gerekiyorsa o şekilde ilgilendiysek sizlerin şimdi derdi nedir? Bir ulus hainlerle, canilerle ve döneklerle baş edebilecek güçte olmalıdır!’ Boyu devrilesi Louis, boyu devrilesi!
Dedemin gözleri önünde öldürülmesine şahit olduktan sonra toparlanmak için arayışa giren büyükannem Betty çareyi, dedemin de kurtuluşuna vesile olan hac ziyaretini yerine getirmek için Mekke’ye gitmeye karar verdi ve suikasttan tam bir yıl sonra hacca gidip yeni bir isimle -aynı dedem gibi o da ikinci ve son kez ismini hacdan sonra değiştirmişti- Bahiyah olarak geri döndü. Yıllar sonra hac anılarını anlattığında; “O’nun ölümünden sonra hacca gitmeseydim şuan nerede olurdum gerçekten kestiremiyorum. Hac tekrar hayata tutunmama vesile oldu; Mekke’ye gitmek, hacı olmak bana çok iyi geldi çünkü beni; benim için dua edenleri, benim ve kızlarım için gözyaşı döküp iyi olmamızı isteyen hayata yeniden tutunup onu geri kazanmamızı dileyen o güzel insanları düşünmeye teşvik etti ve artık bizi bölüp parçalamak için didinip duranları, kocamı bizden koparanları düşünmek yerine onları düşünerek hayata tutunmayı başardım” diyordu.
Büyükannem Betty altı kızını yetiştirmek için adeta canını dişine takarak mücadele etti ve bu sırada ne yazık ki dedemin eski dostlarından beklediği ilgi alakayı göremedi ama sayıları az olsa da başını aktris Ruby Dee’nin çektiği bir grup fon oluşturarak evini almasına ve çocuklarının eğitim masraflarını karşılamasına destek olacak miktarı bir araya getirmeyi başardı. Alex Haley’in yayınladığı dedemin otobiyografisi en çok satanlar listesindeki yerini uzun süre muhafaza edince; kitabın haklarının yarısının Betty’nin yarısının da yazarın olması hasebiyle bir nebze olsun rahatladılar.
Betty, Malcolm'un cenazesinde
anneannem Betty, uzun süre okullarda, üniversitelerde konuşmayı reddetti ancak daha sonra dedemin, karalama kampanyaları ile gitgide zedelenen itibarını korumak için konferanslar vermeyi kabul etti. Daha çok dedemin felsefesini insanlara izah etmeye çalışırken, bir yandan da hayatını kavgalar içerisinde geçiren, inandığı değerler uğruna hiçbir kavgadan çekinmeyen cesur bir aktivistin karısı, çocuklarının annesi olmanın ne manaya geldiğini, kavgasını kocasının yanında nasıl sürdürdüğünü anlatıyordu.
En büyük teyzem Attallah için ‘ailemizin en yetenekli ve sanatkar ismi’ desem abartmış olmam sanıyorum: Sanatkar, tiyatrocu, prodüktör, edebiyatçı… Dedem vefat ettiğinde henüz altı yaşında imiş, onu bir siyasi kahramandan çok oyun arkadaşı, sevgi dolu biri olarak hatırladığını söylemesine rağmen o yaştayken de babasının ona ‘eşsiz aile mirası’mızı devretmek için eğitime başladığını söylerdi hatırladığı en eski anekdotu anlatırken: ‘‘İlk boyama kitabımım ismi ‘Beni siyaha boya’ idi. İçinde yirmi beş tane etnik Afrikalı figür vardı boyamamı bekleyen! Okula başladığımda evde öğrendiğim mühim Afro-amerikalıların bazılarını duymadığımda, eksikliğin bende ve tarihimde değil kitaplarda olduğunu fark edecek kadar donanımlıydım.’’ Teyzem Attallah, hayatı boyunca hepimizin maruz kaldığı muameleye en uzun süre tahammül etmek zorunda kalanımız. Dedemin kızı/torunu olduğumuzu söyledikten sonra kimse bizi dinlemiyor; ya dedeme duyduklarını temelsiz sevgileri ile bizi sarıp sarmalamaya kalkıyor ya da ona duydukları öfkenin yeni muhatabının biz olduğumuza iman ederek öfkelerini kusmaya başlıyorlar. Annem Qubilah iki numaralı kızı Betty’nin… Onun hikayesinden yukarıda bahsetmiştim fazla da uzatmak istemiyorum açıkçası; bunları anlatmanın bana ne kadar zor geldiğini hesap edeceksinizdir. Qubilah evlerinin kundaklanıp hemen akabinde babasının gözleri önünde öldürülmesine şahit olduktan sonra bu ateşi her gün yüreğinde hissetti ve sürekli inişleri çıkışları olan bir hayatı, hayatımız oldu.
Annem Qubilah on bir yaşında katıldığı bir yaz kampı sonrasında Protestan olmaya karar verdi ve din değiştirdi. Başarılı bir öğrenci olarak liseden mezun olduktan sonra Princeton Üniversitesi’nden kabul aldı ancak öğrencilerin baskısı yüzünden iki sömestr sonra okulu bırakmak zorunda kaldı. Dediğim gibi; beyazlar onlar nefret ederken siyahlar da liderleri olmasını istiyordu, çünkü annem ‘o’nun kızıydı. Princeton’dan sonra Paris’e giderek Sorbonne Üniversitesi’nde bir yandan okuyup bir yandan da çevirmen olarak çalıştığı sırada Cezayir kökenli olan babam ile tanışıp çok geçmeden ayrıldılar. Birleşik Devletler’e geri döndükten sonra annem sürekli işlere girip çıktı ve bir türlü dikiş tutturamadı aklının bir köşesinde sürekli babasının intikamı, Louis’i öldürmek vardı. Aynı lisede okudukları bir arkadaşı ile Louis’in suikastini planlarken FBI dinlemesine takılıp yakayı ele verdiler ve annem Qubilah suçunu itiraf ederek ceza indiriminden yararlandı. Bu sırada Louis herkesi şaşırtan bir hareketle annemin suçlu olmadığını düşündüğünü, serbest kalması için elinden geleni yapacağını açıkladı. anneannem Betty’nin bu açıklamaları izlerken nasıl şaşırdığını dün gibi hatırlıyorum. Sonrasında Louis, elde edilen geliri annemin savunmasında kullanılacak bir yardım gecesi tertip etti ve anneannem Betty ile sahnede tokalaşarak barıştıklarını, aralarında bir sorun olmadığını deklare etti. Tabii hemen akabinde dedemin mirasına yüz çevirdiği gibi suçlamalarla Betty’i suçlayanlar oldu ama o kocasının katili ile el sıkışmak zorunda kaldı, sırf kızını mahkemenin elinden kurtarmak için!
Betty 1965
Dedemin mirası ile en içli dışlı yaşayan ve ona en çok benzeyen kızı da diyebilirim herhalde onun için; Ilyasah teyzem… Yazar, aktivist, vaiz... Ufakken oyuncu olmak istermiş ancak annesinin bu fikrini desteklememesi üzerine eğitime ağırlık veren teyzem, ablasının aksine oldukça apolitik bir ortamda yetiştirildiğini söylerdi hep. Herhalde Betty onu siyasi gerginlikten bu şekilde muhafaza etmeye çalışıyordu ancak yine de üniversiteye başladığında Afro-Amerikalı öğrencilerin onu daha okula başlamadan Black Student Union’a üye seçtiklerini öğrendiğinde aile mirasından uzak durmanın mümkün olmadığını fark eder. Ilyasah teyzemin dedeme benzeyen bir başka özelliği ise annesi ve babasından sonra ailemizde hacı olan üçüncü kişi olması. 1964’de dedem, 1965’de anneannem hacı olduktan sonra 2006’da teyzem de hacı oldu. Allah kabul etsin.
‘Growing up X’, ‘Malcolm Little’, ‘The Diary of Malcolm X’ ve ‘X: a Novel’ isimli dört farklı kitabı ile babasını ve kendi çocukluk hatıralarını anlatıyor ve aynı zamanda dedem ve anneannem adına açılmış olan eğitim merkezinin de kurucu başkanlığını üstleniyor.
Gamilah teyzem, henüz bir yaşını tamamlamıştı babası suikaste kurban gittiğinde; o yüzden o da bizler gibi babasına dair her şeyi annesinden ve çevresinden duyarak öğrenmiş. Gamilah babasının sokak kültürü mirasını devralan kızı aslında; eylemlerin ve gösterilerin bilinen siması. Aktivist, babasının kızı olmanın hakkını verecek kadar sert ve cesur… Tüm bunların yanında kavgasını rap yaparak da dile getiriyor, Afro-Amerikan rapçilerle beraber kayıtlar yapıyor.
Ve ikizler; Malikah teyzem ve Malaak teyzem. Dedem ile aynı anda yerküre üzerinde bulunamamış şansız kızları, babaları öldüğünde Betty onlara hamile imiş. İkiz olduklarına kanmamak lazım, birbirinden oldukça farklı iki karakterler aslında. Teyzem Malaak insan hakları aktivisti, Birleşmiş Milletler ırkçılık ve ayrımcılık alt grubu üyesi, panelist ve vaktinin tamamına yakınını benzer faaliyetlere ayırıyor. Dedemi tanımadan onun mirasını nasıl öğrendiğini soranlara hep çok şaşırıp, kızdığını hatırlıyorum: ‘Annem Betty’i ne sanıyor bunlar? Babam hakkındaki her şeyi gayet iyi biliyorum, annem bize tek tek her zerresine kadar öğretti!’ derdi.
Malikah teyzem ise 1999 yılında New York’tan ayrıldıktan sonra aileden kendini izole ederek bir hayat sürdü ve çok fazla gündeme gelmedi ta ki 2011 yılında gözaltına alınana dek. Aile dostumuz, dedemin eski korumalarından birinin eşi olan Khaula Bakr’ın kimliğini çalıp, hesabından 55,000 $ çaldığı iddiasıyla gözaltına alınan teyzem Malikah, beş yıllık denetimli serbestlik ile serbest bırakıldı. İlk duruşmaya masum olduğuna inandığımız için tüm aile bireyleri beraber gitmemize rağmen aile dostumuza böyle bir yanlışta bulunduğu için ikinci duruşmaya hiçbirimiz katılmadık. Denetimli serbestlik de çok uzun sürmedi, şartları ihlal ettiği gerekçesiyle 2014 Temmuz’da tekrar tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Evet, hepinizin sırıtarak bana baktığınızı hissediyorum, evet evet çok zekisiniz ve kim olduğumu herkes biliyor. Benim adım Malcolm Shabazz, El hajj Malik el Shabazz’ın ilk ve onun ismini taşıyan tek erkek torunuyum. Daha çok bilinen adıyla Malcolm X’in gerçek varisiyim. Ateş ve ölüm. En kadim aile mirası öğelerimiz olarak tarih defterinde kayıt altına alındılar. Büyük dedem Earl Little’ın önce evi kundaklandı çok geçmeden kaldırım kenarında cesedi bulundu. Dedem Malcolm X’in de önce evi kundaklandı bir hafta geçmeden tüm ailesinin gözü önünde şehit edildi bundan tam elli bir yıl önce. Hristiyan dedem Earl’i siyah düşmanı, ırkçı Hristiyan beyazlar yakmaya çalışıp sonrasında canına kıydılar, Müslüman Malcolm dedemi ‘kardeşim’ dediği ‘müslüman’ ırkçı siyahlar önce yakmaya çalışıp sonra canına kıydılar. 21 Şubat 1965 günü, New York’ta konuşma yaptığı salona girenlerin aranması teklif edildiğinde hayır ben kardeşlerine güvenmiyor dedirtmem, onlara güvenmek zorundayız diyerek reddeden Malcolm’un konuşmasının daha hemen başında dinleyiciler arasından ‘elini cebimden çek seni kahrolası zenci’ diye bir ses yükselir. Malcolm ve korumaları izleyenlere sakin olmalarını teskin ettikleri sırada üç hain sahnenin önüne kadar gelir ve pompalı tüfekler ile yakın mesafeden onları gülümseyerek izleyen dedeme, Malcolm X’e, El Hajj Malik Shabazz’a ateş edip hastaneye varamadan orada şehit ederler.
Betty ve kızları
Ve benim ateş ile olan payımı anlattım sizlere, anneannemi yakarak nasıl öldürdüğümü… Yangından sonra girdiğim ıslahevinden çıktıktan sonra tam manası ile dikiş tutturamadım, ıslahevindeki doktorlar paranoid şizofreni olduğumu ve çocukluğumda dikkat çekmek için hikayeler uydurduğumu rapor ettiler. Tahliye olduktan sonra teyzem Ilyasah ile yaşamaya başladım ve ilk önce 2002’de 100$ çaldığım için tutuklandım ve üç buçuk yıl ceza aldım. 2006 yılında ise bir mağazanın camına zarar verdiğim gerekçesi ile tekrar tutuklandım. 2010 yılında ailemizdeki dördüncü hacı olmak için teyzemin desteği ile Mekke’ye hacı olmaya gittim. Döndüğümde dedemin mirasını artık gerçek manada omuzlarımda hissediyordum ve gençlere destek programlarında, fakir mahallelerdeki projelerde vaiz olarak boy gösteriyor, Malcolm X’in mirasını anlatıyordum ta ki Mexico City’de 2013 yılında ödemeyi kabul etmediğim hesap yüzünden tartıştığım garsonlar tarafından ölümüne dövülüp soyulana kadar… Dedemin mirasını nedir artık çok iyi belledim, uzun uzun çene çalmıyorum onu anlatmak için: Ateş ve ölüm. Belki de bu yüzden Malcolm’un mirası bu denli sahipsiz, sizler sadece onun bile olmayan sözlerin üzerine onun fotoğrafını koyarak söylemek istediklerinizi ona söyletmek için saklıyorsunuz onun ‘miras’ını, hakikat ile ilgili bir kaygınız yok.
İlyasa, Attallah ve Gamila Betty'nin cenazesinde
Malcolm ve İlyasa
Malek
Betty'nin cenazesi
Betty ve Malcolm evleniyor
Malcolm ve kızı
Betty ve Qubila
Malcolm ve ailesi
Dünya Bülteni