EĞİTİM - KÜLTÜR - SANAT
Paralel yüzsüzlük!
-
Yeni Akit köşe yazarlarından Hasan Karakaya "Zindanla tanıştıklarında, Yakup ve Neslihan da çocuktu!" başlığıyla kaleme aldığı köşe yazısında çocuk yaşta ellerine kelepçe vurularak cezaevine gönderilen iki ismin hikayesini anlattı.
-
Çocuk yaştaki Neslihan'ın hapishane hikayesini okudukça, Konya'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ağır hakaretler yağdıran 16 yaşındaki öğrenciyle ilgili kopartılan kıyametin neden 1995 yılında kopartılmadığı daha net anlaşılıyor.
Zindanla tanıştıklarında, Yakup ve Neslihan da çocuktu!
Dünkü gazeteleri görmüş olmalısınız... Kâh “manşet”lerinde, kâh“sürmanşet”lerinde şu başlıklar vardı:
[caption id="attachment_3453" align="alignright" width="259"] Hasan Karakaya[/caption]“Tutuklanan 16 yaşındaki liselinin annesi: Bizim için şok oldu.”
“Oğlum katil mi?”
“Oğlum, daha çocuk.”
“16 yaşındaki liselinin okuldan alınıp tutuklanmasına tepkiler çığ gibi: Bunun hukukta örneği yok.”
“Düpedüz faşizm.”
“PKK’lı olsaydı hapse atılmazdı.”
“Zulüm çocuklara indi.”
Gördüğünüz gibi, haber “7-8 gazete”de manşetten veya sürmanşetten verilmiş!..
İşin ilginç tarafı;
“Olaya en çok yer veren” gazeteler, “paralel medya” organları oldu... Bu olay için “Hukukta yeri yok” ya da “Zulüm çocuklara indi” başlıklarını kullandılar!..
Bu başlıklara bakarken, Yakup Köse ve Neslihan Dönmez geldi gözlerimin önüne...
Sahi;
Onlar “çocuk” değil miydi?..
O SERBEST, YAKUP HAPİSTE!
Evet, “adı bile deşifre edilmeyen 16 yaşındaki liseli genç” bir çocuktu ve“Kubilay’ı anma” töreninde “bildiri” okurken, hiç de konu ile ilgisi olmadığı halde; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yönelik;
“Cumhurbaşkanı, bu ülkenin Cumhurbaşkanı değil, Kaçak Saray’ın hırsızıdır”sözleriyle “hakaret” ettiği için tutuklanmıştı!..
Ama, aradan “48 saat bile geçmeden” tahliye edildi... Bu tahliyede, elbette “medya baskısı”nın büyük rolü vardır... Tabiî, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da, bu gence “anlayış göstermesi” büyük rol oynamıştır!..
Ne var ki;
2014 yılında, liseli gencin “çocuk” olduğunu hatırlayanlar, “karanlık 28 Şubat süreci”nin başladığı ve bütün dehşetiyle devam ettiği günlerde,“çocuk”ları hiç görmediler, onları hiç haber yapmadılar!.. Mehmet Emin adlı genç, dün serbest bırakıldı... Ama “Yakup Köse’nin hâlâ hapiste”olduğunu, haber bile yapmadılar.
“Çifte standart”larından mı, “ikiyüzlülük”lerinden mi, “yüzsüzlük”lerinden, ya da “embedded” olduklarından mı?..
14 YAŞINDA ZİNDANDA!
Önce, Yakup Köse’den başlayalım:
Yakup Köse, 1995 yılında 14 yaşındaydı... İmam Hatip lisesi 7. sınıftaokuyordu.
Refah Partisi’nin Antalya’da düzenlediği Çeçenlere Destek Mitingi’ne katıldığı için gözaltına alındı.
Antalya Terörle Mücadele Şubesi’nde yedi gün boyunca işkence altında sorgulandı. İşkence altında, kendisiyle hiçbir ilgisi olmayan birçok bombalı eylemi üstlenmek zorunda kaldı.
Zorla imzalatılan ifadesi mahkemede tutuklanması için yeterli sayıldı.Antalya Cezaevi’ne konan ve 10 yılı dört duvar arasında paramparça edilenYakup Köse, o süreçte yaşadıklarını şöyle anlatıyordu:
“Antalya’da yedi gün boyunca gözlerim bağlı bir şekilde sorguladılar. ‘Sana bazı şeyler anlatacağız, bunları kabul edeceksin’ dediler. ‘İBDA-C üyesiyim diyeceksin’ dediler. Kabul etmeyince dövdüler, suyla ıslattılar, bayan bir polisin karşısında çırıl çıplak soydular. Kendi yazdıkları ifadeyi zorla imzalattılar. ‘İfadeni savcının önünde kabul etmezsen seni tekrar emniyete getirip sorgularız, aileni de cezaevine koyarız’ dediler... Beni Antalya’da gerçekleşen birkaç bombalı eylemden sorumlu tutuyorlardı.”
Evet, Yakup Köse, “zindan”la tanıştığında, henüz “14 yaşında”ydı!..
Tek suçu;
“Mitinge katılmak”tı!..
O günlerde, hiç kimse sormadı;
“Bu çocuk adam mı öldürdü?.. Bu çocuk birini mi bıçakladı?.. Birine tecavüz mü etti?.. Uyuşturucu mu sattı?.. Merkez Bankası’nı veya bir başka bankayı mı soydu?..”
Evet, bu soruları; bugün “16 yaşındaki Mehmet Emin adlı genç” için soran“Paralel Medya” ve onların “sözcü”sü gibi hareket eden İdris Naim Şahingibi siyasiler, 1995’te tutuklanıp, “10 yılı çalınan” Yakup Köse için sormadılar!..
İşin tuhaf tarafı;
Geçtiğimiz günlerde “tekrar tutuklanan” ve yine “zindan”a atılan Yakup Köse için; ne haber yaptılar, ne demeç verdiler, ne de “gık”larını çıkardılar!..
Çocukluğu ve gençliği cezaevinde çürüyen Yakup Köse, bugün 33yaşında!.. Ama, yine cezaevinde!..
Onun, 1995’te; “çocukluğunu ve gençliğini çalmışlardı!”
Bugün ise;
“Çocuklarından babasını çaldılar” ama, hiç kimsede “tık” yok!..
MAKSAT BAĞCIYI DÖVMEK!
16 yaşındaki genç için; “Oğlum katil mi?” diye başlıklar atan, “Bu, düpedüz faşizmdir” diye kükreyen, “Zulüm çocuklara indi” diyerek “algı operasyonları” yürüten, “Bunun hukukta örneği yok” diyerek “bilgiçlik”taslayan “Paralel Medya”ya ve onların “Taraf”ında saf tutup, onlara“Sözcü”lük yapan “ikiyüzlü” medya organlarına sormak istiyorum:
“Yakup Köse katil miydi?. Yakup Köse çocuk değil miydi?.. Yakup Köse’nin 14 yaşında tutuklanmış olmasının hukukta yeri var mıydı?”
Ama, maksatları, kesinlikle “liseli gence sahip çıkmak” değil, maksatları“üzüm yemek” değil!.. Maksatları “Bağcıyı dövmek!”
Maksatları, “16 yaşındaki çocuğa sahip çıkmak” olsaydı, “14 yaşında tutuklanan Yakup Köse”ye de sahip çıkarlar, bugün attıkları o başlıkları,1995’te de atarlardı!..
Ama bunlar “samimi” değil!..
Bunlar “dürüst” değil!..
Bunlar “ikiyüzlü”, bunlar yüzsüz!..
Bu ifadeleri rahatlıkla kullanıyorum.... Çünkü Yakup Köse’ye de, 2000yılında tutuklanıp “40 gün hapiste” tutulan Neslihan Dönmez’e de en çok sahip çıkan, Akit olmuştu!..
“Paralel medya” ise; o olaylarda “dut yemiş bülbül”e dönmüş, “gık”larını çıkarmamışlardı!.
NESLİHAN’I NİYE TUTUKLADILAR?
1995’te, “henüz 14 yaşında” iken tutuklanıp “zindan”a atılan tek “çocuk”Yakup Köse değildi!.
Bir de, Neslihan Dönmez adlı bir “çocuk” vardı...
O da, “henüz 14 yaşında” idi...
Tutuklandı ve “40 gün hapis” yattı!..
Daha çocuk yaşta “zindan”la tanıştı!..
Peki, niye tutuklandı?..
“Cinayet” mi işlemişti?..
Birine “bıçak” mı saplamıştı?..
“Uyuşturucu” mu satmıştı?..
“Banka soygunu”na mı karışmıştı?..
Topladığı “himmet” paralarını “zimmet”ine mi geçirmişti?..
İşadamlarına “şantaj” için çektiği yasadışı görüntülere “montaj” ve“dublaj” mı yapmıştı?..
Ne yapmıştı Neslihan Dönmez?..
Olay şuydu:
Tarih 2 Ağustos 2000...
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, o gün, Karabük’ünEskipazar ilçesinde, 60. Yıl İlköğretim Okulu’nun temel atma töreninde konuşuyordu!..
O günler;
“İmam Hatip liselerinin orta kısımlarının kapatıldığı!.. İHL mezunlarına katsayı zulmünün uygulandığı!.. 8 yıl kesintisiz eğitim zulmünün zirveye ulaştığı!.. Başörtüsü yasağının zulme dönüştüğü!.. Başörtülü öğrencilerin okullardan atıldığı, demokratik gösteri haklarının bile engellendiği, başörtülülerin bileklerine kelepçeler geçirilip, yerlerde sürüklendiği!”yıllardır!..
Evet; “Ecevit’li yıllar!”
İnsanlar, canlarından bezmişlerdi!..
Neslihan Dönmez de, işte bu “ruh hali”yle, “Ecevit ve Bostancıoğlu despotizmini protesto” için, “12 yaşındaki bir kız arkadaşı” ile, Bostancıoğlu’nun konuştuğu okulun penceresinde, “pankart” açmıştı.
Pankartta şunlar yazılıydı:
“Dinsiz bakan istemiyoruz”
“Dinsiz bakan, başörtüsünden elini çek!”
İşte bu pankartı açtıkları için, o gün “henüz 14 yaşında” olan Neslihan Dönmez ile, “henüz 12 yaşında” olan kız arkadaşı R.D.’yi apar-topar gözaltına almışlar, “incecik bileğine kelepçe” takmışlar, “ağızlarını kapatmışlar” ve mahkemeye çıkarıp, tutuklamışlardı!..
“40 gün hapis” yattı Neslihan...
Evet, açtığı pankart yüzünden!..
BU MU MEDYA ÖZGÜRLÜĞÜ?
Sorarım size;
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’na, “Kaçak Saray’ın hırsızı” demek mi daha ağır bir suçtur, yoksa Bakan Bostancıoğlu’na “Dinsiz Bakan başörtüsünden elini çek” demek mi?..
Ama, tablo ortada:
Cumhurbaşkanı’na “Hırsız” diyen Mehmet Emin adlı liseli genç için kıyameti koparıp, “mahalle baskısı” uygulayan medya, Neslihan Dönmez’in“haklı tepki”si dolayısıyla tutuklanıp, “40 gün hapis” yatmasına gıkını bile çıkarmamıştı!..
Tıpkı, daha önce de Yakup Köse’ye gıklarını çıkarmadıkları gibi!..
Bir de kalkmışlar;
“Özgür medyaya darbe” tantanası yapıyorlar!..
Ulan, “medya”yı bırakın da, “insanların çocukluk ve özgürlüklerine darbe”vurulduğu günlerde nerelerdeydiniz?..
Bugün neredesiniz?
Gıkınız çıkmadı, çünkü;
Onlar “Müslüman”dı...
Onlar “başörtülü”ydü!..
Sizi gidi “ikiyüzlü”ler sizi!..
Sizi gidi “yüzsüz”ler sizi!..
Sizi gidi “ahlâksız”lar sizi!.. Ervahınıza “yuh” olsun!. Ne zulmü, ne hicreti?..
********************************************************* Gülen’i ABD’ye gönderen Ecevit’ti!Dün; Fetullah Gülen’in “Onursal Başkan” olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın yayınladığı “bildiri”den söz etmiş ve “yalan”larına cevap vermiştim... Ama, bir “yalan”larını atlamışım... Bugün de, o “yalan”larına cevap vereyim...
Fetullah Gülen’i kastederek, “kendi vatandaşını, zulmü ile hicret etmek zorunda bırakmak” ifadesini kullanmışlar... Yani Fetullah Gülen; Türkiye’de“zulüm” gördüğü için, Amerika’ya “hicret” etmek zorunda kalmış!..
Yalan!.. Kuyruklu yalan!..
Fetullah Gülen, “28 Şubat Süreci”nde hiç “zulüm” görmedi... Tam aksine,“el üstünde” tutuldu... Hatta, bu “ilgi” dolayısıyla, o günlerde Başbakanolan Bülent Ecevit için; “Eğer ahirette şefaat etme imkânım olursa, bunu ilk önce Ecevit için kullanırım” bile demişti!..
Ne zulmü, ne hicreti?!?.. O günlerde; Ecevit, kendisine, “Sağlığınız için, bir an önce by-pass ameliyatı olmanız için, gecikmeden Amerika’ya gidin”demedi mi?.. Fetullah Gülen de, Ecevit’in bu “uyarı” veya “öneri”si üzerine,22 Mart 1999 tarihinde, THY uçağı ile Amerika’nın Chicago şehrine gitmedi mi?..
Siz; hangi “zulüm”den, hangi “hicret”ten söz ediyorsunuz?.. Kaldı ki; “by-pass ameliyatı” da olmadı, o da ayrı mesele!.. Bunun “zulüm” neresinde,“hicret” neresinde?.. Bunları “Cemaat tabanı”na yutturabilirsiniz ama, bize bari “lo lo” yapmayın!..
Çünkü biz, niye gittiğini biliyoruz!..