GÜNCEL
"Paralel yapılanmalara müsamaha göstermeyiz"
-
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Demokrasiye kasteden, milletin iradesine musallat olan yapılara müsamaha göstermeyiz" dedi.
ANKARA
Başbakan Vekili ve Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Demokrasiye kasteden, milletin iradesine musallat olan, siyaset mühendisliğine soyunan yapılara, ne olursa olsun müsamaha göstermeyiz" dedi.
"Bu sadece hükümetin verdiği bir kavga değildir, devletin verdiği bir mücadeledir, hukuk mücadelesidir. Bu mücadele çok boyutlu olarak bütün devlet mekanizması tarafından verilecektir" dedi.
AA Editör Masası'na konuk olan Akdoğan, AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk ile editörler, bölge müdürleri ve dünyanın çeşitli merkezlerindeki muhabirlerin sorularını yanıtladı.
Akdoğan, MGK bildirisine "Paralel yapılanmalar" olarak yansıyan yapılanmalar ve illegal oluşumlar konusunda değerlendirmelerde bulundu.
"Paralel yapılanmalara" karşı alınacak tedbirlere ilişkin son MGK toplantısında bildiriye yansıyan bir eylem planı olduğunun hatırlatılması, bu konuda atılacak adımların sorulması üzerine Akdoğan, "Bu tür illegal yapılanmalar, demokrasiye kasteden, milletin iradesine musallat olan, bir şekilde siyaset mühendisliğine soyunan yapılar, bunun rengi ne olursa olsun ister ideolojik olsun, ister din kisvesi altında olsun, ister etnik bir görünümde olsun, bunların hiçbirine müsamaha göstermeyiz" diye konuştu.
Bunun, geçmişte derin devlet yapılanmaları, birtakım çeteler, "Ergenekonvari" yapılar şeklinde olduğunu vurgulayan Akdoğan, şunları söyledi:
"Bölgede KCK şeklinde alternatif bir otorite tesis etmek şeklinde birtakım gelişmeler olsun veya diğer bahsettiğimiz vesayetçi, paralel, illegal yapılanmalar olsun, bunların hepsi aynı kapıya çıkar. Hepsi demokrasinin düşmanıdır, hepsi milli iradeye tasallut etmek istemektedir. Bunların hiçbirine dediğim gibi müsamaha gösterilmez. Hukuk içerisinde bunların hepsiyle mücadele edilir. Burada önemli olan verilecek mücadele, yöntemler kadar toplumsal bir farkındalık oluşmasıdır. İnsanların sorunu doğru algılamaya başlamasıdır. Çünkü bütün bu mücadeleler toplumsal destekle olur."
Bu yüzden toplumsal farkındalığı toplumsal destek açısından önemli gördüğünü vurgulayan Akdoğan, "Bunların deşifre olmuş olması, bir zihniyetin kendisini açık etmesi, bunlar bence bir kazanımdır. Bu konuda hukuk içerisinde, demokrasi içerisinde devlet elbette bir bütün olarak... Bu sadece hükümetin verdiği bir kavga değildir, devletin verdiği bir mücadeledir, hukuk mücadelesidir. Bu mücadele çok boyutlu olarak bütün devlet mekanizması tarafından verilecektir" değerlendirmesinde bulundu.
Alevilere yönelik çalışmalar
AK Parti hükümetlerince Alevilere yönelik çalışmaların, çalıştayların yapıldığının hatırlatılması, kamuoyunda "Alevi açılımı" olarak adlandırılan paketin ne zaman açıklanacağı ve neleri kapsadığının sorulması üzerine Akdoğan, "Bu tür büyük meseleler, yani onlarca belki yüzlerce yılı aşan kronik meselelerde bunları böyle hapla çözmek doğru bir yöntem, yaklaşım değildir. Hemen akşamdan sabaha, 'Birtakım reçetelerle haplar verelim bu mesele çözülsün', bu doğru bir şey olmaz" değerlendirmesini yaptı.
"Muharrem iftarları, cemler gizli gizli yapılmış"
Konunun arka planının, tarihi gelişiminin ve gelinen noktaların doğru anlaşılması gerektiğini vurgulayan Akdoğan, şunları kaydetti:
"Bu mesele asırlara sari bir mesele. Bu konuda baktığımızda eskiden insanlar rahatça 'Aleviyim' diyebiliyor muydu? Alevilik rahatça konuşulan, konuşulabilen, bırakın birtakım hakları geliştirmeyi, bir şey miydi? Nasıl Kürtlük üzerinden bir inkarcı yaklaşım, yok sayan, dışlayan, baskılayan bir yaklaşım varsa aynı konu Alevilik için de geçerli. Bu bir paradigma, bu bir zihniyet. Bu zihniyet bütün kimlik bileşenlerine, bütün farklı yapılara aynı şeyi uygulamış. Yok saymış, inkar etmiş, görmezden gelmiş, onların kimliksel haklarını geliştirmelerini engellemiş, bastırmış, yer altına itmiş. Bu, bütün bu farklılıklar için geçerli bir durum. Bu konu, konuşulabilir olmaktan uzak kalmış. Muharrem iftarları, cemler gizli gizli yapılmış."
7 Alevi çalıştayı, 4 buluşma
AK Parti döneminde ise bu konuda aynı Kürt meselesinde olduğu gibi ciddi bir paradigma değişikliğinin meydana geldiğine işaret eden Akdoğan, "Bir farkındalık oluştu, devlet nezdinde bir muhataplık oluştu. Yok sayan, bunu problem olarak gören anlayış değişti. Bu önemli bir kazanımdır bence" diye konuştu.
Konuyla ilgili 7 Alevi çalıştayı, 4 buluşmanın yapıldığını hatırlatan Akdoğan, şöyle devam etti:
"Burada insanların gelip kendilerini özgürce dile getirmeleri, tartışılması, müzakere edilmesi, devlet nezdinde bu meselenin görünürlük kazanması ve toplumsal bir farkındalık oluşması, bunlar önemli şeyler. Muharrem iftarlarını artık devlet yapıyor. Bunlar bizim ortak değerlerimiz. Ama bir şekilde bunlar kötü gösterilmiş, bastırılmış. Bu noktada, bu zihniyet değişimi, bence en önemli kazanım budur. Onun ötesinde yapılan şeyler; Alevi klasikleri dediğimiz kitapları biz yayımladık. Din kültürü derslerine Alevilikle ilgili 100 küsur sayfa eklemeyi biz yaptık. AİHM kararlarına da dikkat ederek Alevi toplum önderlerinin de bir şekilde katkılarıyla yaptık. Hacı Bektaş ismini biz verdik üniversiteye, enstitü kurulması, burada dedelerin eğitimi belki ileride yapılacak. Madımak'ı biz kamulaştırdık. Bu sorunları üreten zihniyet bizim zihniyetimiz değil. Dersim'i yapan, Madımak'ı yapan, Aleviliği inkar eden, yok sayan, bastıran zihniyet bizim zihniyetimiz mi? Değil. Ama burada özür dileyen biz olduk. Bununla yüzleşen biz olduk. Bunu sorgulayan biz olduk. Bunların ötesinde 'İleriye dönük adımlar atalım' diyen biz olduk. Bunlar bence önemli kazanımlar."
"Celladına aşık olma durumu"
Akdoğan, Alevilerin taleplerine yönelik CHP'nin hazırladığı "Herkes İçin İnanç Özgürlüğü Raporu"na ilişkin değerlendirmeler de yaptı.
CHP tarafından "Alevi açılımı" yayımlandığını belirten Akdoğan, "Bakın oraya neler var? 'Din hanesini kaldıralım, ibadet yeri ifadesini kaldıralım, dinle ilgili ne varsa kaldıralım' üzerine bir paket. 'İbadet yeri demeyelim, şunu diyelim, din hanesini kaldıralım, din dersini kaldıralım'. Yani 'Dinle ilgili ne varsa kaldırırsak Alevi açılımı yapmış oluruz'. Bu sağlıklı bir şey değil" ifadelerini kullandı.
"Bir CHP'li özür diledi, bir katranlı tüye bulamadıkları kaldı adamı" ifadelerini kullanan Akdoğan, şöyle devam etti:
"Niye peki tahammül etmiyorsunuz? Elbette biz tarihimizle barışık olmalıyız, Osmanlı ile de barışık olmalıyız, Cumhuriyet dönemiyle de barışık olmalıyız. Ama bu barışık olmak, tarih içinde birileri, birtakım hükümetler, yönetimler yanlış yaptıysa bunları sineye çekmek anlamına gelmiyor. Tarihi lekeleyenler onlar. Bu lekeyi temizlemek gerekir. Birileri bir yanlış yaptıysa niye bizim ecdadımız, tarihimiz veya Türk milleti bundan sorumlu olsun? Birileri yanlış yapmıştır. Bir isyan varsa hukuk içinde siz bunu bastırırsınız, mücadele edersiniz ama çoluk çocuk insanları öldüremezsiniz. Burada bir zulüm yaşanmıştır. Bunun adını doğru koymak gerekir. Bu noktada Sayın Erdoğan özür dilemiştir, bu önemli bir şeydir. Diğerlerinde ise aman bu konuyu karıştırmayalım. Niye karıştırmayalım? Çünkü sizin kuyruğuna takıldığınız zihniyet yaptı bu işi. Onun için karıştırmayalım diyorsunuz. Bu celladına aşık olma durumu. Böyle bir kandırmacayla gidilirse, bu sorunla yüzleşilmezse bu noktada ileri adımlar zor atılır."
"Bunların Alevilik diye bir derdi de yok"
İyi niyetli olarak Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Hacıbektaş'a gittiklerini, Davutoğlu'nun orada çok güzel bir konuşma yaptığını kaydeden Yalçın Akdoğan, şunları söyledi:
"Burada ileri hangi adımlar atılabilir, ne yapılabilir? Yani insanlar birbirini bilmediği zaman, tanımadığı zaman önyargılar daha da derinleşiyor. Oturup konuşmak lazım. Bu çalıştaylar bunun için önemliydi veya Hacıbektaş ziyaretleri, farklı kesimlerin bir araya gelmesi, bu noktalarda bunlar önemli adımlardır. Birbirimizi daha fazla anlamalıyız, empati yapmalıyız ve yine bu demokratik yapı içerisinde bu yöntemlerle bu meselede yol yürümek durumundayız. Çok kolay olmadığını da biliyoruz. Alevi kesimi, özellikle örgütlü yapılar... Burada birçok şeye karşı koyan, direnen, kabul etmeyen, kendi aralarında uzlaşamayan bir tablo var. Bu yüzden bunun çok kolay olmadığını da gördük. Siz ne yaparsanız yapın karşı çıkan, hükümeti yerden yere vuran, bunu ideolojik bir mücadele olarak algılayan kesimler var. Normal Alevi vatandaşlarımızın, diğer geliştirilmesi gereken haklarına aslında bunlar set çekiyorlar. Bunların Alevilik diye bir derdi de yok. Bunlar ne Aleviliğin temel eserlerini bilirler, ne Hazreti Ali'nin yaşantısını bilirler, ne Hacı Bektaş'ın temel öğretilerinden haberi vardır. Hadi gelin geliştirelim, Aleviliğin temel öğretilerini geliştirelim, kitaplarını yayınlayalım. Sizin yaşantınızla o kültür arasında bir uyum var mı diye bakın, hiç alakası yok. Bu yüzden normal Alevi vatandaşlarımızla bu tür ideolojik örgütlü yapıların ortaya koydukları şeyi de birbirinden ayırmak gerekir."
"Çok sert tedbirler uygulanmış"
CHP'nin 1996'da hazırladığı Tunceli Raporu olduğunu hatırlatan Akdoğan, şöyle devam etti:
"O raporu açın bakın, 1994'te bir genelge çıkarılmış DYP-SHP döneminde. Bu gıdaların sevkiyatıyla ilgili, çünkü belli kilonun üzerinde unun bile nakledilmesi yasaklanmış, örgüte gider diye. Çok sert tedbirler uygulanmış. Bunun sonucunda Tunceli'de her şey geriye gitmiş, kötüleşmiş ve 1996'da CHP'li bir milletvekili heyeti rapor hazırlamış. Orada çok hazin bir tablo çiziyorlar. Bölgede okulların neredeyse yüzde 80'i - 90'ı kapalı, en temel ihtiyaçlar giderilemiyor, hükümet tamamen meseleye duyarsız. 2 yıldır her türlü başvuru reddedilmiş, cevap alınamamış. Yani 1938'de Dersim'de yaşananlardan daha vahim bir tabloya doğru bir gidişat var. Olumsuz bir tablo çiziyor. O çizilen tabloya bakalım ve bugünkü Tunceli'ye bakalım. O gün onların önerdikleri maddelere açın bakın. Diyelim ki Kürtçe yayın konusunu gündeme getiriyor, 'Kürtçe televizyon kurulmalı'. Kim kurdu? Biz kurduk. 'Özel okullarda eğitimin önü açılmalı'. Kim açtı? Biz açtık. 'Olağanüstü hal (OHAL) kaldırılmalı'. Kim kaldırdı? Biz kaldırdık. 'Yaylalara gidiş serbest olmalı, terörden zarar görenlere tazminat verilmeli' gibi bir sürü madde var. Bunların hepsini biz yaptık. CHP Tunceli raporunda önerilen konuların hepsini biz yaptık. Ve müthiş bir, o günkü şartlara göre, gelişme var bölgede. Ama bugün bakın siz Dersim konusunda hangi noktadasınız? Sen geçmişini sorgulayamıyorsun. Geçmişiyle yüzleşmeyen, sorgulamayan bir yapı gerçekçi bir dönüşüm yapamaz. Değişebilmenin ön şartı, senin kendinle yüzleşebilmen, muhasebe yapabilmen, geçmişini sorgulayabilmendir. 'Hiçbir şey sorgulamayalım, hiçbir şeyi değiştirmeyelim, popülist birtakım şeylerle değişmiş gibi görünelim'. CHP bu yüzden değişemiyor. Öncelikle bu yüzleşmeden geçmesi gerekir."
CHP'nin 1996'daki Tunceli Raporu
Yalçın Akdoğan'ın sözünü ettiği, CHP'nin 1996'da yayımlanan "Tunceli Raporu"nda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun 20'ye yakın ilini kapsayan geniş bir coğrafyada 12 yıldır terör, şiddet ve baskının yaşandığı belirtiliyor.
Akan kanın kardeş kanı olduğu vurgulanan raporda, "İç barışta kanamanın, toplumda ayrışmanın ve yabancılaşmanın, siyasal, ekonomik ve sosyal dengelerde istikrarsızlığın temel nedenini oluşturulan terör ve Kürt sorunlarının varlığı, Türkiye'de son on yıldır Cumhuriyet tarihinin en önemli krizini yaşatmakta, bu sorunların bugüne değin aşılamamış olması ülkemizin geleceği ile yurttaşlarımızın gönenç ve esenliğini çok ciddi tehdit etmektedir" ifadelerine yer veriliyor.
Eşitsizlik, işsizlik, hukuksuzluk ve kuralsızlığın terörü yeşerttiği belirtilen raporda, zorunlu köy boşaltmaları en yaygın insan hakları ihlaline dönüştüğü kaydediliyor.
Tunceli'ye ve Tuncelilere büyük haksızlık yapıldığı bildirilen raporda, devletin mağduriyetleri gidermeye yönelik faaliyetlerinin göstermelik düzeyde kaldığı belirtiliyor.
Raporda konuyla ilgili şu çözüm önerilerine de yer veriliyor:
"Devlet veya terör örgütü tarafından köylerini boşaltmak zorunda bırakılan, evleri yıkılan yurttaşlarımızın her türlü maddi ve manevi mağduriyetleri giderilmeli. Geri dönülen köylerde sağlık evleri ve temel eğitim okullarının gerekli altyapı, sağlık personeli ve öğretmen ihtiyaçları eksiksiz karşılanarak derhal hizmete geçmesi sağlanmalı. Yayla ve meralar açılmalı buralara serbest gidiş geliş ile güvenli kullanım olanakları yaratılmalı. Hayvanların kaba yem ihtiyacını karşılamak için devlet gerekli desteği bedelsiz sağlamalı. Gıda ambargosu uygulaması durdurulmalı. Kışla olarak kullanılan okullar boşaltılmalı, öğretime açılmalı. 8 yıllık temel eğitim okulları yaygınlaştırılmalı."
"OHAL uygulaması kalkmalı"
Tunceli'de doktor ve sağlık personeli açısından da olumsuz tablo yaşandığına işaret edilen raporda, şehirde sadece bir uzman doktor bulunduğu kaydediliyor.
Raporda, şu çözüm önerileri de yer alıyor:
"Devlet ve SSK hastanelerinde en kısa sürede gerekli kadrolu uzman hekimler görevlendirilmeli, teknik donanım sağlanmalı, köylerdeki kapalı sağlık evleri süratle hizmete açılmalı, tam teşekküllü bir SSK hastanesi yapılmalı. İlçe merkezlerinde ve nahiyelerdeki sağlık ocaklarına gerekli doktor ve sağlık personeli sağlanmalı. Kamu kurum ve kuruluşlarının kadro açıkları kapatılmalı. Tunceli'ye bağlı yollar 24 saat açık tutulmalı. 1972'de milli park ilan edilen Munzur Vadisi turizm, avcılık ve kayak sporu için değerlendirilmelidir. Kürt sorunu Türkiye'nin bir iç sorunudur. Bugüne değin çözüm adeta taşeron kullanırcasına güvenlik güçlerine havale edilmiştir, çözümün sorumlusu güvenlik güçleri değil siyasetçilerdir. Terör sorununa karşı yeni güvenlik politikaları, Kürt sorununa yönelik olarak da demokratikleşme ve bölgesel gelişme politikalarının kararlılıkla uygulamaya konulması ülkede sorunların kalıcı olarak aşılmasını ve iç barışın kökleşmesinin tek çıkış yoludur. Demokratikleşme adımları atılmadan teröre karşı mücadelede başarı şansı yok gibidir. Hukuk devleti kurallarına işlerlik kazandırılmalı. Olağanüstü hal uygulaması kalkmalı. Kendi anadillerinde yazılı basın, radyo ve televizyon dahil her türlü medya aracılığıyla yayın yapılabilmeli. Özel okullarda kendi anadilleriyle eğitim yapılabilmeli. Kürt dil ve kültürü üzerinde araştırma yapacak enstitüler ve benzeri kurumlar kurulmalı."