TÜRKİYE
Nilhan Osmanoğlu: Dedemin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın düşmanları aynı
Referandumda "Evet" diyeceğini açıklayan ve parlamenter sistemi eleştiren Sultan 2. Abdülhamid'in torunlarından Nilhan Osmanoğlu, hakkında ortaya atılan iddialar ve eleştirilerle ilgili ilk kez konuştu.
Nilhan Osmanoğlu sürgünden sonra İstanbul'da doğan ilk Osmanlı Hanedan mensubu. 30 yaşında. Hanzade ve Mehmet Vahidettin isminde iki çocuğu var. Halkla ilişkiler ve reklamcılık bölümü mezunu, yüksek lisansını işletme üzerine yapmış. Şimdiye kadar kendi halinde bir yaşamı olan Osmanoğlu, referandumda "Evet" diyeceğini açıklayıp, parlamenter sistem eleştirisi yapınca ortalık karıştı.
Osmanoğlu, ailesinin ve kendisinin bir amacı olduğunu söylüyor. Bunu da şu cümlelerle anlatıyor; "Osmanlı hep Selçukluya sahip çıkarak ilerlemiş. Cumhuriyet de Osmanlı'ya sahip çıkarak ilerlemeliydi. Bizim davamız bu. Konu şahsi değil. Niye bu insanlar dedelerine sövüyor hale gelmişler, konu aslında bu!" Nilhan Osmanoğlu ile Çengelköy'deki Nilhan Sultan Köşkü'nde buluştuk. Tedirgindi... 10 gündür yaşadıkları yüzünden gergindi...
- Hanedan üyesisiniz, nasıl bir hayatınız oldu?
- Fatih'te doğdum, Merter'de büyüdüm. Normal bir yaşamım vardı.Babam tezgahtarlık yapardı o dönemlerde. Dedemler buraya geldiklerinde maddi anlamda iyi durumda olmadıkları için bir ailenin yanında kalmışlar. Bir ekmeği paylaşarak yıllar sonra bir ev sahibi oldular.
- Siz ne zaman Osmanlı Hanedanı üyesi olduğunuzu algıladınız?
- Doğduğumuz andan itibaren kimin torunu olduğumuzu biliyorduk,evlatlarımızı da bu şekilde yetiştiriyoruz. Sonuçta bu bize kalan bir miras. Dedelerimizin hikayelerini bilerek büyüdük. Ama körü körüne bir bağlılık değildi bu. Doğru ve yanlışlarını muhakeme ederek öğrendik. İnsanlar bunu çok yanlış anlıyor. Osmanlı'nın iyisiyle kötüsüyle öğrenilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta benim ecdadım, ailem. Heraile ferdim gibi ben de aileme laf gelmesine izin vermem. Selçuklu'yu, Osmanlı'yı ve Cumhuriyet'i öğrenirken iyileri ve kötüleriyle öğrenmek gerektiğini savunuyorum.
- Siz de bir koruma kalkanıyla mı büyüdünüz tüm aile gibi?
- Babam öyle büyüdüğü için bizi de böyle büyütmek istedi ama ben farklı bir çocuktum. Her zaman doğruyu söylemekten vazgeçmeyen bir yapım var. Lise ve üniversite hayatım boyunca da çalıştım. Kendi paramı kendim kazandım, üniversite paramı kendim ödedim. Üniversitede aktif biriydim. Arkadaşlarım da Sultan AbdülhamidHan'ın torunu olduğumu bilmezlerdi. Kendimi kimseye o şekilde tanıtmıyorum. Bir kez fark edildi, o zaman da hayatımın en üzücü olaylarından birini yaşadım.
TARİHTEN SINIFTA KALDIM
- Neydi o?
- Tarihten kaldım. Çünkü hocamız bir şekilde öğrenmişti benim kim olduğumu. Bana, "Sultan Vahdettin Sevr Antlaşması'nı imzalamıştır ve haindir" cümlesini kabul edeceksin diye diretti. Bunu yazmadım ve beni bıraktı. Dönem birincisi olacakken, dersten iki sene kaldım. O hoca okuldan ayrılınca tarihten geçebildim.
- Okul hayatınız boyunca bu tür şeylerle mücadele ettiniz mi?
- Zaman zaman... İlkokulun ilk günü İstiklal Marşı'nı bilmediğim için bir öğretmenim sarstı beni, "Bilerek mi okumuyorsun?" diye... Halbuki bilmiyordum. Okulda öğrenir çocuklar bunu... Sağ cenahtan okullarda okumak durumunda kaldım. Akademik ve din eğitimini aynı zamanda aldım. Ama bu okullarda da bana yanlış gelen şeyleri söylemekten çekinmedim. Baskıcı, dikte edici şeyler beni hayatım boyunca rahatsız etti. Okuduğum okullarda, hocalarım bana arkadaşlarımın iki katı ceza verirdi, "Sen ecdad torunusun bunu hiç yapmamalısın" diye...
- Evde babanız bir eğitim veriyor muydu size?
- Tabii. Sekiz-dokuz yaşlarında her hafta kardeşimle birlikte bir padişahın zafer hikayesini babama anlatırdık. Karşılığında ödül alırdık. Bir gün bir televizyon kanalının önünde, Sultan Abdülhamid Han'ın tablosuna yumurta atıldığını gördüm. Çok şaşırmıştım, ağladım, çok üzüdüm. Evde biz farklı şeyler öğreniyorduk neden benim dedeme bunu yapıyorlar diye çok merak ettim. Bunu şu zamanda daha iyi anlıyorum.
- Sultan sıfatını neden kullanıyorsunuz?
- Bunu kullanmıyorum. Markamın ismi. Bu aileye saygı gösterenlerin hitap şekli. Osmanlı devam etseydi, sultan olarak anılacaktım. Etrafımda birçok insan var, kimi Nilhan Hanım der, kimi Nilhan Sultan. Kimseye "Bana niye sultan demiyorsunuz?" demiyorum. Çok komik bunlar. Böyle söyleyene de, "Niye söylüyorsun?" demiyorum. Buradan da vurmaya çalışmasınlar! Bu markamın ismi. Kardeşlerimin içinde isminde sultan olan var. Nüfus kâğıdında böyle. Kullanmayacak mı?
"KAOSTAN BESLENENLERİN EKMEĞİNE YAĞ SÜRMEYECEĞİM"
- Bu kadar gündeme oturacağınızı tahmin etmiş miydiniz?
- Bakın şu an iktidarı vurdukları tek silah bu. Beni kullanıyorlar. Saltanat geri gelecek. Bunu da bizi silah olarak kullanarak yapıyorlar. İnsanları bir kaosa sürüklemek istiyorlar. Küfürler ediyorlar, bana ait olmayan resimler ortaya çıkarıyorlar. Ölüm tehditleri alıyorum. Yaşamadığım şey kalmadı 10 günde. Bu kadarını tahmin edemezdim. Üç buçuk sene önceki bir videoyu bugün konuşmuşum gibi yayınlayacaklarını tahmin edemezdim. Bana ait olmayan bir kadının fotoğrafının altına benim olduğumu yazacaklarını tahmin edemezdim.
- Üç buçuk yıl önceki açıklama dediğiniz Galatasaray Adası'yla ilgili olan açıklamanız sanırım...
- Üç buçuk yıl önce yapılan bir programda sözü geçmişti. Çünkü ortada bir dava var... Onun gibi 40 yer, 10 bin taşınmaz gibi bir mülk aslında söz konusu olan. 10 senedir hukuk sürecinde olan bir durum. Kimseyi ilgilendirmez, adaletin kararı olacak. Şahsi davam değil bu benim. En az 150 kişinin davası. Zaten bir basın açıklaması yaptım geçen gün, ben hiçbir mal mülk istemiyorum, böyle bir talebim yok.
- 10 gündür epey üstünüze gelindi... En çok ne kırdı sizi?
- Söylenenleri, yazılanları umursamıyorum. Çok hassas noktalarla oynanıyor.. Evet ya da hayır diyeceksen hür iradenle, anayasayı açıp okuyarak, anlayarak kararını vermelisin. Hayır diyene de saygılıyım. Duruşumdan asla taviz vermeyeceğim, Boşuna yorulmamasınlar. Kaostan beslenenlerin ekmeğine yağ sürmeyeceğim.
"BİZE SAHİP ÇIKILMALIYDI"
- Sizin savaştığınız şey, davanız ne?
- Biz hiçbir zaman Selçuklu'yu Osmanlı'dan, Osmanlı'yı Cumhuriyet'ten ayırmadık. Osmanlı Selçuklu'ya sahip çıkarak ilerlemiş, Cumhuriyet de Osmanlı'ya sahip çıkarak ilerlemeliydi. Bizim davamız bu. Bize sahip çıkılmalıydı. Ama yanlış anlaşılmasın konu şahsi değil.
Niye bu insanlar dedelerine sövüyor hale gelmişler, konu aslında bu! Yoksa biz Alparslan'ın, Melikşah'ın, Kanuni'nin, Çanakkale'de savaşan anaların torunlarıyız.
Bu kadar köklü bir geçmişimiz varken, niye sadece Cumhuriyet'le sınırlandırıyoruz kendimizi. Sevmemek karara kalmış ama saygı göstermek zorundayız.
Kanuni dizisi çekiliyor. Şehzade Mustafa katlediliyor, o gece bizi uyutmadılar; "Siz işte böyle bir ailenin torunlarısınız" diye... Mesajlar susmadı. İnanamadım! 1987 öncesi tarih kitapları geçiyor elime, öğretilenlere bakıyorum ve anlıyorum insanların bu kadar kinlenmesini...
Sevr Simsarı Vahdettin, Kızıl Sultan Abdülhamid Han diye öğretildi insanlara... Süleyman Demirel bile, "Yeni bir devlet kurmak için tarihi kötülemek zorundaydık" demiş.
"BAŞKANLIK SİSTEMİNİ SAVUNUYORUM"
- Katıldığınız bir konferansta "Yetti bu parlamenter sistem?" diyerek ne demek istediniz...
- Parlamenter sistem zamanında yaşadıklarımızı anlattım; Adnan Menderes, Turgut Özal, Kenan Evren zamanında yaşananlardan söz ettim. Bunların hesabını sorabileceğimiz biri bile yoktu başımızda. Hep boşuna uğraştık, Kemalist misin, Atatürkçü müsün, sağcı mısın, solcu musun diye... Yukardan bakan kişi hep bu halimize güldü. Kurulan oyun nedeniyle boşuna uğraştık. Birliğimizi beraberliğimizi bozmak için kullandıkları silahlardı bunlar. Yazık değil mi bu insanlara? Başkanlık sistemini savunuyorum çünkü hesap sorabileceğim biri olacak orada. Konferansta anlatmaya çalıştığım buydu. Rejim değişikliğiyle ilgili bir ima yok, Cumhuriyet'e karşı gelen yok, zaten şu andaki sistemden farklı bir şey olmayacak başkanlık.
- Siz neden evet diyorsunuz?
- 15 Temmuz'da gençler çok önemli bir sınav verdiler. Niye seçilmesinler? Genç bir nüfusumuz var. Cumhurbaşkanımızın ve Sultan Abdülhamid Han'ın düşmanlarını birbirine çok benzetiyorum. O dönemde atılan başlıklarla, şimdi atılanlar bile aynı. Bu nasıl bir akıldır ki, hiç yaşlanmıyor. Belli ki içerden değil. Bu oyunların analizini iyi yapmak lazım.
Cumhurbaşkanı'nı bu yalnızlığa bırakmamak için evet diyorum.
Aslında devletimin bekası için ve devlet ebed müdded için evet diyorum.
NİLHAN OSMANOĞLU KİMDİR?
Osmanlı Hanedanı’nın hayattaki 15 kadın üyesinden (sultan) biri olan Nilhan Osmanoğlu Sultan, 1987 İstanbul doğumlu.
Babası Orhan Osmanoğlu Şam, dedesi Harun Osmanoğlu Cünye-Lübnan’da doğdu.
Harun Efendi’nin babası Şehzade Mehmed Abdülkerim Efendi ile Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın en büyük oğlu olan dedesi Mehmed Selim Efendi, hanedan üyelerinin 1924’de yurt dışına çıkarılması sırasında Beyrut’a gittiler.
Mehmed Abdülkerim Efendi, Şam’da evlendikten sonra 1930 ve 1932 doğumlu iki çocuğunu küçük yaşta yetim bırakarak 1935’te hayatını kaybetti.
Mehmed Selim Efendi’nin de 1937’de vefatından sonra, Harun Osmanoğlu’nun annesinden başka kimsesi kalmadı. Uzun sürgün yılları süresince yad ellerde hayat mücadelesi veren aile, 1974’de hanedan üyelerinin vatana dönmelerine izin verilmesinden hemen sonra Şam’dan İstanbul’a geldi.
Lefke Avrupa Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü mezunu olan Nilhan Osmanoğlu, Orhan Osmanoğlu’nun en büyük çocuğu.
Şehzade kızı olması sebebiyle Osmanlı Hanedanı’nın “sultan” unvanını taşıyan hayattaki 15 kadın üyesinden biri olan Nilhan Osmanoğlu, MOS Tekstil’in sahibi Mehmet Behlül Vatansever ile evli.
Sabah