GÜNCEL
"MİT tırları hadisesi ihanettir"
-
Adalet Bakanı Bozdağ, "MİT tırlarıyla ilgili konu bana göre, hukukun bilerek ve isteyerek çiğnendiği, kötüye kullanıldığı bir hadisedir. Ben ihanet olarak görüyorum" dedi.
NKARA
AA Editör Masası'na konuk olan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, AA Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Kazancı ile editörlerin gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Bakanlık olarak "paralel yapı"nın yargıdaki etkisini kırmak için ne tür çalışmalar yapıldığına dair soru üzerine Bozdağ, paralel yapının iyi tespit edilmesinde fayda bulunduğunu belirterek, ülkelerin anayasa, yasa ve hukuk sistemi içinde yönetildiğini, yöneticilerin de anayasa ve yasalarla bağlı hareket eden, kararlarını ona göre veren ve başka bir yapıdan emir ya da talimat almaması gereken bireyler olması gerektiğini söyledi.
Bozdağ, "Siz düşünün; bakansınız, talimat veriyorsunuz müsteşarınıza. Müsteşarınız 'emredersiniz' diyor, ama daha sonra talimatınızı, mahallede sevdiği saydığı, imam veya başka bir isim diyelim, onunla konuşuyor, 'Bakan böyle bir talimat verdi bunu yapayım mı yapmayayım mı?' Hoşuna giderse 'Hemen yapın', hoşuna gitmezse 'Bunu yapmayın' diyor. O zaman da müsteşar işi zamana yayıyor, unutulup gidiyor. Siz bakan olarak öğrendiniz ki verdiğiniz her talimatı dışarıda bir başkasına onaylatıyor. Onay alırsa yapılıyor, almazsa yapılmıyor. Böyle bir durum hukuk devletiyle, demokrasiyle bağdaşır mı?" diye konuştu.
"Gülen Türkiye'ye Humeyni'nin İran'a dönüşü gibi dönebilirdi"
Bir devletin böyle bir durumda hukuka ve demokrasiye yine hukuk içerisinde sahip çıkması gerektiğini vurgulayan Bakan Bozdağ, şöyle devam etti:
"Türkiye'nin 17 Aralık süreciyle gündemine gelen en önemli konulardan bir tanesi budur. Devletin içinde devletleşmek isteyen, paralel yapılanmadan öte devlet olmak isteyen bir anlayış olduğunun herkes farkına vardı. Öyleyse bu milletin verdiği emanete bizim sahip çıkmamız lazım. Hukuk devletini daha da güçlendirmek, demokrasiye sahip çıkmak, milletin iradesine sahip çıkmak gerekir. Bizim yaptığımız bu anlamda demokrasimize, milletimizin emanetine, hukuk devletine sahip çıkmak ve bu çerçevede adımlar atmak. Maalesef pek çok muhalif basın-yayın, siyasiler, AK Parti'ye karşıtlığı artık bir nefret ideolojisine dönüştürmüş çevreler, bunların çarpıtmak için çok farklı yol ve yöntemler deniyorlar. İşin esası, AK Parti hükümetlerinin bu konuda yaptığı şey; bu milletin her bir ferdinin takdir etmesi gereken bir mücadeleyi biz yapıyoruz, devletimize, milletimize sahip çıkıyoruz.
Eğer 17 Aralık olmasaydı veya geç olsaydı, millet bu yapılanmanın Türkiye içinde eriştiği gücün farkına varmamış olsaydı, Fethullah Gülen, Pensilvanya'dan Türkiye'ye Humeyni'nin İran'a dönüşü gibi dönebilirdi. Bu açıdan baktığımızda 17 Aralık, Türkiye'nin böylesi bir dönüşüme 'dur' dediği gün de olmuştur. Devlet ve bütün kurumlar bu anlamda tehlikenin, tehdidin farkına varmıştır, ona göre vaziyet almıştır."
"Bir savcının tarafsızlığını nasıl yitirdiğinin itirafnamesi"
Açıklamalarda, "soruşturma" kılıfı altında, hükümete karşı nasıl bir operasyon yürütüldüğünün, nasıl bir stratejiyle hareket edildiğinin ip uçlarının çok net bir şekilde görüleceğini ifade eden Bozdağ, "Yani hakimler, savcılar soruşturma yürütürken, orada delilleri sağlıklı toplamak ve onu yargının önüne getirmekle mükelleftirler. Ama burada baktığımız zaman, delilleri sağlıklı toplamak yerine, bir hedefe sağlıklı ulaşmak gibi bir metodun uygulandığını bizzat, savcıdan öğreniyoruz" diye konuştu.
Bozdağ, şunları kaydetti:
"Oradan, kendi düşüncesine göre Sayın Cumhurbaşkanımızı nasıl bir yerde konumlandırdığını ve onu nasıl mahkum edeceğini söylüyor. Bir yandan bakıyor, 'Elde bir delil yok' diyor. Ama öte yandan da 'Ben analizimle onu bir yere oturtacaktım' diyor. Bu şu demektir; 'Ben bu konuda kararımı zaten verdim, soruşturma süresince bu kararımı teyit edecek deliller arıyorum. O delilleri bulamadığım için de harekete geçemedim. Bu soruşturmanın 17 Aralık'ta neden yapılması gerektiğine baktığımızda da açıkça itiraf ediyor, 'O polislerin görevden alınma ihtimallerine binaen biz bunu yaptık'. O polis görevden alınırsa, başka bir polis gelir, onunla beraber yaparsın. Bu da o polislerle, savcı arasında çok net bir dayanışma olduğunu da gösteriyor. Böyle bir duyumun akabinde, hemen görevden alınmadan harekete geçiliyor. Nasıl bir algıyla hareket ettiğini sayın savcının, hep beraber orada görüyoruz. Ben Türkiye adına bundan çok üzüntü duydum, demokrasimiz, hukuk devletimiz adına çok üzüntü duydum. Bu ifadeler, bir savcının tarafsızlığını nasıl yitirdiğinin bana göre itirafnamesidir."
"Gülen için hem iade hem kırmızı bülten talebi"
"Fethullah Gülen hakkındaki yakalama kararı Adalet Bakanlığı’na ulaştı mı? Gülen’le ilgili kırmızı bülten ve iade işlemleriyle ilgili nasıl bir süreç yürüyecek? Sürece baktığınızda bir gecikme söz konusu mu? Normal şekilde ilerliyor mu bu süreç?" sorusu üzerine, Bozdağ, Gülen hakkında, İstanbul Sulh Ceza Hakimliğinin yakalama kararı verdiğini, bu kararın henüz Adalet Bakanlığı'na ulaşmadığını söyledi.
Karar, Adalet Bakanlığına geldiği zaman, yasal çerçevede ne yapılması gerekiyorsa, onu yapacaklarını belirten Bozdağ, bundan kimsenin tereddüt etmemesini istedi.
Yakalama kararı kendilerine ulaştığında, ön inceleme yaparak, yayımladıkları genelge çerçevesinde kırmızı bültenle ilgili şartların aranacağını anlatan Bozdağ, bunun tespiti yapıldıktan sonra, Adalet Bakanlığının konuyu, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Interpol Daire Başkanlığına göndereceğini belirtti.
Interpol Daire Başkanlığının da kendi formatı çerçevesinde çalışmasını bitirdikten sonra, konuyu, Fransa'nın Lion kentindeki Interpol Merkezine göndereceğini ifade eden Bozdağ, "Onlar da bir inceleme yapıyorlar, o inceleme sonucunda, bunun yayınlama kararını verebiliyorlar veya vermiyor. Eğer yayınlama kararı verilirse, 190'ın üzerinde Interpol'e kayıtlı ülke var. O ülkelerin Interpollerine o bilgiyi geçiyorlar, usul bu" dedi.
Yakalama kararı verilen kişinin, başka bir ülkede bulunduğu belliyse, doğrudan iade talebinde bulunulabileceğini belirten Bozdağ, eş zamanlı olarak Interpol'e bildirilerek, kırmızı bülten yoluyla da bu yakalama kararının gereğinin ifasının talep edilebileceğini kaydetti.
İade talebinin, doğrudan Adalet Bakanlığı ile ABD Adalet Bakanlığı arasındaki yazışmayla yapıldığını dile getiren Bozdağ, iade ile kırmızı bülten talebinin eş zamanlı yapılmasının daha faydalı olacağını değerlendirdiklerini söyledi.
"Ankara'dan oraya gitmesine neden izin verildi?"
Bakan Bozdağ, MİT tırlarının aranması konusunda da açıklamalarda bulundu.
"MİT tırlarıyla ne hedefleniyordu? Elinizdeki bulgular neler? Dava hangi aşamada?" sorusu üzerine, Bozdağ, "MİT tırlarıyla ilgili konu, bana göre, hukukun bilerek ve isteyerek çiğnendiği, kötüye kullanıldığı bir hadisedir. Ben ihanet olarak görüyorum MİT tırları olayını, Türkiye'ye ve Türkiye'nin hukukuna. Son derece ciddi bir olay, ancak Türkiye'nin bu gündemi arasında bu konu yeteri kadar hem tartışılmadı, hem de çarpıtıldı" dedi.
Kanuna göre, MİT'le ilgili soruşturmanın, ancak Başbakanın izniyle yapılabileceğini hatırlatan Bozdağ, tırlarla ilgili ihbarın, Ankara'dan, Adana Cumhuriyet Başsavcılığına yapıldığına, tırların güzergahındaki Ankara, Konya, Karaman, Niğde ve Osmaniye savcılıklarına ihbar gelmediğine dikkat çekti.
Herkesten, "Madem bu tırlar Ankara'dan yüklendi, neden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına bununla ilgili ihbar yapılmıyor da Adana Cumhuriyet Başsavcılığına yapılıyor? Adana Cumhuriyet Başsavcısının veya orada görev yapan savcıların, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve burada görev yapan savcılardan farkı nedir? Onlar daha mı iyi hukuku biliyor? Bu araçlarda, eğer tehlikeli maddeler varsa, Ankara'dan oraya gitmesine neden izin verildi, neden burada yapılmadı?" sorularını yöneltmesini isteyen Bozdağ, tırlara operasyonun da jandarma bölgesinde yapıldığını, bütün bunların bir anlamının olduğunu söyledi.
Valinin, Emniyet Müdürünün, MİT Bölge Başkanlığının, "tırdakilerin MİT mensubu, tırın ise MİT'e ait olduğunu" belirtmesine rağmen, soruşturmayı yürüten kişilerin, bunu dikkate almayarak, "devletin valisini, emniyet müdürünü, MİT bölge başkanını" yalancı saydığını kaydetti. Bekir Bozdağ, "Herkesi yalancı sayıyorlar, ama birilerine itaat edip, onu doğrucu Davut kabul ediyorlar. Herkes yalancı da burada doğru kim" diye konuştu.
"Savcı bey cep telefonuyla görüntü çekiyor"
Herkesin, MİT tırlarının durdurulduğu andaki görüntüleri izlemesini isteyen Bozdağ, şunları kaydetti:
"Bir Türk istihbarat elemanına muamele midir, yoksa düşman bir ülkenin istihbarat elemanına muamele midir? Orada eğer siz, rahatsız olmuyorsanız, bir vatandaş olarak ben hiçbirşey demiyorum. Benim kanım dondu o manzarayı seyrederken. İşin daha ilginci, durdurulup, indirilince 'Ben MİT mensubuyum, cebimde kimliğim var, alın, bakın' diyor. Yatırıyorlar, sonra kimliklerine bakıyorlar, kimliklerinde de MİT yazıyor. Valiyi yalancı saydınız, size yazılan resmi yazıların hepsini yalan kabul ettiniz, onlara inanmadınız, ama yakaladığınız kişilerin üzerinde MİT'e ait kimlikler çıkınca, kanun gereği orada soruşturmayı durdurup, izin için Başbakana müracaatları lazım. Orada soruşturmayı durdurmuyorlar, devam ediyorlar. Hatta savcı, şeyin üzerine çıkıyor, orada bir yandan kameralar var çekiyor. Savcı bey de eline cep telefonu kamerasını almış o da ayrıca çekiyor. Bakın buradan çok net söylüyorum. Reyhanlı'da bir terör saldırısında onlarca vatandaşımız şehit oldu ve onlarcası da yaralandı. Hatay, Reyhanlı, özel yetkili savcılık bakımından Adana'ya bağlı. Bu soruşturmayı yapanlar tıra gittiler, Kırıkhan'da gittiler, başka yerde tırın üzerine çıktılar, ellerindeki kameralarla görüntüler çektiler ama Hatay Reyhanlı'da bu kadar insanımız hayatını kaybetti, bunlardan hiçbirisi Adana'dan kalkıp olay yerinde bir inceleme yapmadı. Çok ilginç."
"Kimden bu talimatı aldılar?"
Reyhanlı'da bu kadar insan hayatını kaybederken, birçok insan yaralanırken savcıların olay yeri incelemesine katılmadığı, olup biteni gözlemediğine dikkat çeken Bozdağ, şöyle devam etti:
"Ama MİT tırları olduğu zaman, bir de kendi özel arabasıyla, resmi arabayla da değil, biniyor, oraya gidiyor ve orada çok net bir şekilde, birtakım işler yapıyor. Bütün bunların sebebini ben vatandaş, Adalet Bakanıolarak soruyorum: Herkesi yalancı yerine koyup, sadece muhbiri doğru yerine koyup, böyle hareket eden ve sonra da bütün verilere, doğru bilgilere göre hareket etmeyip, kanunu bir tarafa atıp, kendi keyfine göre hareket etmesini sağlayan güç nedir? Kimden bu talimatı aldılar? Anayasa, yasa bu yetkiyi vermiyor. Neden yapıldı bu kanun çiğnemeleri, hukuk tanımazlıklar? Türkiye'yi teröre yardım eden bir ülke olarak göstermek için yapılmıştır, birinci nedeni budur."
"Birdenbire silah taşıyan araçlara dönüşmesi ilginç"
MİT tırlarının durdurulduğu dönemde, IŞİD'in bu kadar eyleminin olmadığını ve duyulmadığını belirten Bozdağ, şunları ifade etti:
"Düşünün, 'Türkiye'den tırlar gidiyor ve o tırlarda silahlar gidiyor, terör örgütlerine yardım ediliyor. Bunu da Türkiye'nin mahkemeleri tespit ediyor'. Türkiye, 'Böyle bir şeyi siz yanlış yapıyorsunuz' dediğinde, adam ne diyecek? 'Bak kardeşim, bunu ben söylemiyorum, senin mahkemen söylüyor. Senin mahkemen, bunu böyle tespit ediyor'. Türkiye'yi teröre silah yardımı yapan bir ülke pozisyonunda göstermek, birinci nedeni bu. İkinci nedeni Türkiye'nin Başbakanını, hükümetini uluslararası mahkemelerde yargılatacak bir süreci başlatmak, orada yargılanmasını sağlamak. Üçüncü bir nedeni de MİT uluslararası bir boyut kazandı. Türkiye'nin istihbarat teşkilatına güvenenlere bir mesaj verilmek istendi. 'Siz Türklere güvenmeyin, onlar kendi ülkelerinde bir yerden bir yere tır dahi sevk edemiyorlar' dedirtmek gibi birtakım hedefleri var. Bunların her biri bu ülkeye ihanettir. Bu kabul edilemez bir durumdur. Bununla ilgili tabi soruşturmalar devam ediyor."
Türkiye'nin, 2011'den bu yana, Suriye'de zorda ve darda kalan insanlara yardım yaptığını hatırlatan Bozdağ, insani yardım yapan araçların, birdenbire silah taşıyan araçlara dönüşmesinin ilginç olduğunu söyledi.
"Neden 2012'de, 2013'ün içinde bunu yapmadınız? Neden 2013'ün 17 Aralığından sonra, o sürecin devamı olarak bunu yaptınız?" diye soran Bozdağ, İstanbul'daki operasyonla, MİT tırlarının durdurulmasının birbirinden bağımsız olmadığını kaydetti.
"Türkiye'de adalet bakanları, savcıları her zaman aramıştır"
17 Aralık'ın ve MİT tırlarının durdurulmasının, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na ve hukuka bağlı vicdanla hareket eden bir yargının yapacağı bir işlem olmadığını vurgulayan Bozdağ, "MİT tırları hadisesini, ülkeye dönük bir ihanet olarak gördüğümü her zaman ifade etmek isterim. Milletimiz de bunu görmüştür. Hukuku bir kılıca çevrilmesine yargı görevi yapan da olsa bu, buna asla biz müsaade etmeyiz. Demokrasimiz de hukuk devleti anlayışımız da buna müsaade etmez, etmesi de mümkün değildir" dedi.
MİT tırları durdurulduğunda başsavcıyı aradığını belirten Bozdağ, söylediklerinin kamuoyu tarafından duyulması durumunda, herkesin hukuka nasıl sahip çıktığını göreceğini söyledi.
Terörle yetkili savcılığın, kendisiyle ilgili dosya açtığını ve soruşturma başlattığını hatırlatan Bozdağ, "Düşünebiliyor musunuz, Adalet Bakanı arıyor, Adalet Bakanı'na terörist muamelesi yapan veya terörle ilgili soruşturma açan bir anlayış. Bakana terörist muamelesi yapmaktır bu. Böyle birşey olabilir mi? Türkiye'de adalet bakanları, savcıları her zaman aramıştır. İdari yönden savcılar, Adalet Bakanlığına bağlı, bu Anayasa'nın amir bir hükmüdür. 'Hiçbir adalet bakanı savcıyı aramaz, aramamıştır' kimse diyebilir mi? Diyemez" diye konuştu.
Bunların, "algı operasyonu" çerçevesinde yapıldığını dile getiren Bozdağ, İzmir'de de 30'u aşkın dosyanın, fezlekeye konulup Bakanlığa gönderildiğini anımsattı. Bu dosyaların, Adalet Bakanı'nın dosyaları gibi gösterilmeye çalışıldığını belirten Bozdağ, bunların planlı, programlı işler olduğu, İzmir savcısıyla, Adana savcısının tutanak tutmasının, birbirinden bağımsız olamayacağını kaydetti.
Bozdağ, Adana'daki, İzmir'deki, İstanbul'daki olayların, süreçlerini başlatma düğmesine basan elin, "aynı, hain el" olduğunu ifade etti.
"MİT tırları konusu büyük bir komplo"
MİT tırlarındaki aramalara ilişkin soru üzerine Bakan Bozdağ, "Bu olay sadece bir soruşturma hadisesi değil, dış arka planı da olan çok büyük Türkiye'ye dönük kurulmuş büyük bir tuzaktır, büyük bir komplodur. Allah'ın izniyle bu tuzak da komplo da boşa çıkmıştır" yanıtını verdi.
İhbarı yapanların belli olup olmadığının sorulması üzerine Bozdağ, soruşturmanın yürüdüğünü, söz konusu kişilerin belli olduğunu söyledi. Bozdağ, "Aracın MİT tırları olduğunu soruşturmayı yürütenler tıra gitmeden biliyorlar. Her şeyi biliyorlar. Kimsenin 'Ben bilmiyorum' demesi mümkün değil, yargılama süreci içinde bunların hepsi zaten ortaya çıkacak ve hukuk bunun gereği neyse onu yapacaktır. Bunların hepsinin ayan beyan hukuk tarafından ortaya çıkarılacağına inanıyorum" diye konuştu.
"Adli yardımlaşma konusunda iyi bir işbirliğimiz var"
Fethullah Gülen ile ilgili süreçlerin tamamlanmasının ardından ABD'nin bu konudaki tavrına ilişkin beklentisi sorulan Bakan Bozdağ, şunları söyledi:
"ABD ile Türkiye iki müttefik ülke. Bugüne kadar pek çok alanda ciddi işbirliklerimiz var. Adli yardımlaşma konusunda da iyi bir işbirliğimiz var. Şimdiye kadar ABD'nin bizden istediği iadeler ve adli yardım talepleri konusunda Türkiye olumlu yaklaşmıştır. Türkiye'nin ABD'den talepleri konusunda da ABD'nin de bugüne kadar, genel itibarıyla, olumlu yaklaşımlarının olduğunu görüyoruz, biliyoruz. Şu anda olumlu bir seyir içerisinde adli yardımlaşmamız. Fethullah Gülen ile ilgili iade talebi ve kırmızı bülten çıkarılması üzerine ABD'nin Türkiye ile ilgili bu olumlu ilişkilerini sürdürebileceğine, sürdürmesi gerektiğine ben inanıyorum. Tabii bu ABD'nin kendi bir iç değerlendirmesi. Biz ABD yerine geçerek, 'Şöyle, böyle yapmalılar' diye bir değerlendirme yapmamız yanlış olur. Bu ABD yönetiminin bir değerlendirmesi olacaktır. Ancak bizi bağlayan hukuk, ikili anlaşmalar var. Bu hukuka ve ikili anlaşmalara Türkiye nasıl uyuyor, uygun davranıyorsa ABD'nin de uymasını, uygun davranmasını beklemek hakkına sahibiz. Biz bu beklentimizi ilgililere ileteceğiz, iletmeye de devam edeceğiz. Ben ABD'nin Türkiye ile olan ilişkilerini ve bu ilişkilerinin düzeyinin bu konudaki kararında da çok etkili olacağına inanıyorum."
"Sadece paralel yapıyla ilgili bir adım değil"
Ülkenin güvenliğinden, birliğinden, dirliğinden, çalışmalarından sorumlu bir hükümet olarak bu tür kişilerin çıkması durumunda "Durun bakalım" deme hakkına sahip olduklarını vurgulayan Bozdağ, şöyle devam etti:
"Bu bilgileri birileri başkalarına aktarıyorsa, bu bilgilerden Türkiye'nin aleyhine sonuçlar çıkarılmasına katkı veriyorsa siz bunu duyduğunuzda bununla ilgili tedbir almayacak mısınız? Türkiye'nin Suriye, Irak politikası, Kürt sorunu çözüm iradesi ne zamandan beri işi gücü eğitim olan, din işiyle uğraştığını söyleyenlerin ana iştigal alanı oldu. Bakıyorsunuz bütün bunlarla ilgili var. Yurt dışına baktığınızda da bu kurumların Türkiye aleyhine adeta çalışmaların yürütüldüğü üslere dönüştüğünü de görüyorsun. İşi gücü eğitim olan bir kurumun yöneticileri, orada çalışanlar, onlarla işbirliği yapanlar Türkiye aleyhine ilgili ülkeler karar alsınlar, sonuçlar çıkarsınlar, Türkiye'yi orada kötü bir noktaya taşısınlar diye bir gayretin, çabanın içinde olduğunu ülke olarak görseniz, buna dair bir tedbir alma gerekliliği duymaz mısınız? Her ülke menfaatini, ülkesinin içindeki çalışmalarıyla koruduğu gibi, dışarıdaki menfaatlerini de koruması lazımdır. Bizim burada yaptığımız Türkiye'nin çıkarlarını korumaktır. Eğitim veren kurumların, Türkiye'yi karalama, aleyhine faaliyetlerin üssü haline dönüşmesine biz rıza gösteremeyiz."
Bu konuda dost olan ülkelerin de Türkiye ile hareket edeceğine yönelik inancını ifade eden Bozdağ, "Bu konuda bir sıkıntı olduğunda, birtakım şeyler olduğunda Türkiye'nin yurt dışı eğitimine ilişkin bir çalışma yapması da normaldir. Bu esasında sadece paralel yapıyla ilgili bir adım da değil" dedi.
Almanya'nın, Fransa'nın, İngiltere'nin, İtalya'nın ABD'nin yurt dışında eğitim kurumlarıyla ilgili ajansları, dernekleri ya da vakıflarının bulunduğunu, bunlarla bu alanda faaliyet gösterildiğine dikkati çeken Bozdağ, şunları kaydetti:
"Bu çalışma neticesinde kurulacak kurum, esasında Türkiye'nin yurt dışında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarının yönetimiyle ilgileneceği gibi başka ülkelerdeki eğitim faaliyetleriyle de ilgilenecek. Kendisi yeni okullar, üniversiteler kurabilecek, pek çok çalışmayı yapabilecektir. O ülkelerde devredilecek okullar olursa o ülkelerle ilgili hukuk çerçevesinde onlarla ilgili de elbette çalışmalar yapacaktır. Bu konu sadece paralel yapının okullarıyla ilişkilendirilecek bir konu değil, Türkiye 17 Aralık olmasaydı da zaten böylesi bir tarihi adımı atacaktı. Bu adım bu açıdan ülkemizin yararına, hayrına olan bir adımdır."
"Gelsinler, baksınlar"
Tutuklu gazetecilerle ilgili soru üzerine Bozdağ, konunun uzun zamandır gündemlerinde olduğunu söyledi.
Türkiye'ye dönük ön yargılı hareket edenlerin en büyük malzemesinin tutuklu gazeteciler konusu olduğunu belirten Bozdağ, raporların ne kadar gerçeği yansıttığına bakılması gerektiğini ifade etti.
CPJ (Gazetcileri Koruma Komitesi) 2014 raporuna değinen Bozdağ, komitenin ellerinde bir dosyayla kendisini ziyaret ettiğini anlattı.
Komite yetkililerinin, Türkiye'deki tutuklu gazetecilerle ilgili kendilerine isim verdiklerini ve görüşlerini sorduklarını aktaran Bozdağ, sorulan isimleri tek tek ele aldıklarını, bu kişilerle ilgili isnat edilen suçları anlattığını söyledi.
Bozdağ, isnat edilen suçların tamamının, AK Parti kurulmadan önceki dönemlerle alakalı olduğunu belirterek, bu kişilerin cezalarının kesinleştiğinin altını çizdi.
Bu kişilerin karakol bombalamak, asker, polis şehit etmek, uyuşturucu, silahla yakalanmak, silah kaçakçılığı, evrakta sahtecilik, banka soygunu gibi suçlarla yargılanıp mahkum olduklarını anlattığını ifade eden Bozdağ, "Ben anlattım, gösterdim. Yanındakilere baktı gelen. Yani 'sizin anlattığınızla bunların anlattığı şey birbirinden farklı' diye. 'Efendim, bizdeki bilgiler öyle değil' dedi. Onun üzerine dedik ki, dosyalar burada. Siz hukukçulardan kime güveniyorsanız, bu arkadaşlara da vekalet versinler, zaten vekalet olunca dosyalara rahatlıkla bakıyor, gelsinler mahkemedeki dosyayı açıp baksınlar, açık açık incelesinler. Eğer derlerse ki 'Türkiye burada haksızdır'. Biz o zaman gereğini yapmaya hemen hazırız" değerlendirmesinde bulundu.
Uluslararası örgütlere çağrıda bulunan Bozdağ, "Çok netiz biz. Gelsinler, baksınlar. Ama adam öldürmüş, karakol bombalamış, asker, polis şehit etmiş, ömründe bir gün gazetecilik yapmamış kişileri, 'Sadece gazetecilik yaptı diye Türkiye cezaevlerinde tutuklu bulunuyor' diyenler iftira yapıyorlar. Türkiye cezaevlerinde gazetecilik faaliyeti nedeniyle tutuklu hiç kimse yok. Sadece gazetecilik yaptı diye. İsnat edilen eylemlere bakması lazım. Almanya'da bir gazeteci bir tane Alman polisini, karakolu bombalayarak şehit ettiği zaman, gazetecidir diye bununla ilgili adli soruşturma başlatılmıyor mu? Tutuklama kararı çıkmıyor mu? Örneğin Amerika'da bir gazeteci kalktı uyuşturucuyla yakalandı veya bir gazeteci banka soyarken yakalandı ve suçüstü. Bu gazeteci diye tutuklanmayacak mı, yargılanmayacak mı, ceza almayacak mı? Bir kişi askerle çatışırken orada yaralandı, yakalandı, bir terör eyleminde. Bir terör örgütünün üyesi olabilir. Sonuçta o suç, ayrıca da çatışmaya girmiş, suçüstü de yakalanmış. Gazeteci diye bu tutuklanmayacak mı, yargılanmayacak mı, ceza tayin edilmeyecek mi? Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir örnek vardır?"
Hiçbir ülkede taşıdığı sıfat nedeniyle suç bağışıklığı bulunan kimse olmadığını dile getiren Bozdağ, herkesin ilgili hukuk neyi gerektiriyorsa onunla mutlaka karşılaşacağını söyledi.
"Bu bir gazetecinin yapacağı iş mi"
Sadece gazetecilik faaliyeti nedeniyle tutuklu bulunan kimse olmadığını yineleyen Bozdağ, Dünya Gazetecileri Koruma Örgütünün verdiği listeden sadece bir kişinin içeride, diğerlerinin dışarda olduğunu aktardı.
Ulusal yayın yapan gazetelerde gazetecilik yaptığı için tutuklanan kimse olup olmadığına bakılmasını isteyen Bozdağ, "Bunu niçin soruyorum? Öyle bir hava veriliyor ki sanki bu gazetede yazanlar, gazetede yazdı, hemen ertesi gün tutuklanıyor diye bir şey var. Türkiye'de 14 bin küsür sarı basın kartı sahibi gazeteci var. Şu anda içeride olduğu iddia edilenlerle ilgili 6 kişinin hiçbirinin sarı basın kartı yok. Başka suç nedeniyle tutuklanmış ama basın kartı bulunan kişiler de bu örgütlerin listesinde yok. Yani başka bir suç isnat edilmiş, yargılanıyor, sarı basın kartı da var, listede yok" diye konuştu.
Bakan Bozdağ, işlenen suçlara bakılması gerektiğini ifade ederek, "Bir tanesi 2 Nisan 1992'de Eyüp Cami şubesini soymak, 18 Şubat 1992'de polis memuru Bülent Üstün'ü ve bir bekçiyi şehit etmek, 18 Haziran 1992'de Kartal satış deposunu bombalamak, 16 Ekim 1991 tarihinde Anavatan Partisi ilçe binasını bombalamak ve yine 1992'de Öner Akbulut, Cevat Yılmaz, Tevfik Ciğerci'yi yaralamak, bunların bir kısmı daha sonra şehit oluyor. Bunlara baktığınız zaman bu bir gazetecinin yapacağı iş mi" değerlendirmesinde bulundu.
Bu kişinin tutuklu değil hükümlü olduğunu vurgulayan Bozdağ, "Bir tanesini daha söyleyeyim, 31 Temmuz 2001 günü Kadıköy ilçesi Kalamış Marina'ya patlayıcı madde koymuş. 24 Ocak 2003, Eyüp ilçesi Rami Toptancılar Sitesi'nde Akbank Şubesini silahla soymak, 17 Mart 2003 Maltepe ilçesi Cevizli Mahallesi'nde özel şahıslara ait iş yerlerindeki silahları yağmalamak. Bunların gazetecilikle faaliyeti varsa siz o zaman nesiniz diye ben size sormak isterim. Yani sizin elinizde bombalar, silahlar yok" ifadelerini kullandı.
Bozdağ'a çocukluk fotoğrafı hediye edildi
AA Genel Müdürü Şenol Kazancı, Editör Masası'nın sonunda, Bakan Bozdağ'a ilkokulda çekilmiş fotoğrafını hediye etti.
Bakan Bozdağ, fotoğrafı ilk kez AA yayımladığında gördüğünü belirterek, "Hiç haberim yoktu bundan siz ortaya çıkarıncaya kadar. Çektirdiğim günü hatırladım. İlkokul 5. sınıfı bitirdiğimde çekilen fotoğraf. Benim hiç haberim yoktu bu fotoğraftan. Rahmetli dedem, ilkokula kayıt yaptırırken çektirtmişti. Sonra dedem aldı ve okula verdi. O yüzden ben hiç bilmiyordum" dedi.
28 Ocak 2015, Çarşamba