GÜNCEL
Mısır'da sinir sistemi çökertildi sırada Türkiye vardı..
Çözüm süreci Türkiye'nin AK Parti hükümetiyle başlayan demokratikleşmenin bir parçası olarak "Türkiye Baharı"ydı. Ancak Tıpkı Ortadoğu’daki ‘Arap Baharı’ gibi kesintiye uğradı.
Türkiye, önce Gezi provakasyonuyla sonrasındaysa PKK/HDP 'nin vahşetiyle sarsılırken Ortadoğu, DAEŞ'in yakıp yıktığı bir harabeye dönüştü. Oysaki Ortadoğu ve Türkiye farklı nedenlerle ama aynı yönde ilerleyen siyasi bir trend yakalamıştı. Türkiye vesayetçi sistemi ortadan kaldırırken Ortadoğu dikdatörlüklerden kurtuluyordu. Peki ne oldu?
Star gazetesinden İlhami Işık"Çatışma ve Çözüm (3): DAEŞ" başlıklı yazısında " Arap Baharı'nın iki sinir ucu olan sistemine DAEŞ 'ın (İŞİD'in) kurulmasıyla beraber eş zamanlı saldırılar başladı. Bu iki sinir ucu sistem Türkiye ve Mısır'dır. Mısır'da farklı bileşenlerle ve Batı’nın kendi değerlerini ayaklar altına alma pahasına askeri bir darbeyle bu sinir sistemi çökertildi. Sırada Türkiye vardı." ifadelerini kullandı.
İşte İlhami Işık'ın yazısı:
Küresel liberal sermaye ve siyasetinin Arap Baharı biçiminde ifade ettiği Ortadoğu ve Kuzey Afrika reformu, statünün eski sahipleri olan petrol ve silah sermayesini ciddi şekilde rahatsız etti. Küresel düzeyde dizayn edilen bu çatışma Libya’da çok ciddi bir fay kırığı yaşadı. Amerikan büyükelçisinin öldürülmesi aslında ABD için tartışmasız bir savaş nedeniydi. Ama Obama yönetimi bunu göze almadı ve sahne Neocon'cu inisiyatif aldığı bir çatışma alanına dönüştü.
Neocon'cu saldırganlığın açık meydan okuyuşu, liberalleri adeta derin bir suskunluğa itti. Resmi düzeyde Amerikan yönetimi frene basıp “bekle gör” politikasına yatırım yaparken, Neoconcular, özellikle cihatçı gurupların en radikallerini örgütlemeye hız verdiler.
Büyükelçinin öldürülmesiyle beraber Başkan Obama ve Biden dışında, başta Clinton olmak üzere CIA ve Savunma Bakanı ile tüm güvenlik ve strateji uzmanları tasfiye edildi. Ortadoğu ve Kuzey Afrika politikasının iplerini ele geçiren silah ve petrol sermayesi, kısa sürede Arap Baharı’ndaki ilk kırılmanın geri dönüşü zor ve büyük maliyetlere sebep olan, yeni konjoktürünü cihatçı radikallerin elleriyle inşa etmeyi başardılar.
Bu tasfiyeden sonra başta ABD olmak üzere batının nerdeyse tümünün Arap baharı, Ortadoğu ve Müslüman dünyasına bakışı ve hareket tarzı 180 derece değişime uğradı.
Aranan kan bulunmuştur.
Daha evvel, yani 2006'dan beri Irak’ta faaliyette bulunan El-Kaide'ye bağlı “Irak Şam İslam Devleti” adlı örgüt bunun için bulunmaz bir hazinedir. Irak’ta Şii Maliki zulmü bir sünni katliamına dönüşmüştü, aynı şekilde Suriye'de Esad zulmü de bir sünni kıyımıyla kendisini var etmeye çalışmaktaydı. İki kanlı diktatörlüğün sınır tanımayan vahşeti adeta cihatçı örgütler için bulunmaz nimetti. Tüm bu zulümler devam ederken, ABD ve müttefikleri Irak'ta Maliki’yi desteklemeye devam ediyor ve Suriye'de ise muhaliflere sözler dışında herhangi başka bir somut destek sunmuyorlardı.
İşte böyle bir zamanda DAEŞ (İŞİD) denilen zebani örgüt 2013 Nisan’ında Suriye'de kuruldu. Ana hedefi İslamı düşmanlaştırmak olan bu örgütlenmenin stratejik hedefi ise Arap Baharı’nı tümüyle boğmaktı.
Mısır'da farklı bileşenlerle ve batının kendi değerlerini ayaklar altına alma pahasına askeri bir darbeyle bu sinir sistemi çökertildi.
Sırada Türkiye vardı.
Dışarıda DAEŞ (İŞİD) Türkiye’nin tüm politikalarını çökertecek ölümcül hamleler yapıyordu.
1. Türkiye muhalifleri destekliyordu. DAEŞ tüm muhalif grupları neredeyse tasfiye ediyordu.
2. Türkiye Esad zulmünü dünyaya anlatıyordu. DAEŞ, Esad zulmünden kat kat vahşi eylemleri hem de büyük bir iştahla dünyaya yayıyordu.
3. Türkiye Irak Kürdistanı’yla tarihi ittifak yapıyordu. DAEŞ Bağdat yerine Kürtlere saldırıyordu.
4. Türkiye yüzyıllık projesi olan çözüm sürecini yürütüyordu. DAEŞ Mahmur ve Kobani’ye saldırıyordu.