TÜRKİYE
İşte karşılaştırmalı darbe ifadeleri!
Birbirleri hakkında neler söylediler, darbeyi ne zaman öğrendiler? Genelkurmay'da, Akıncı Üssü'nde neler yaşandı? İşte karşılaştırmalı olarak darbenin kilit aktörlerinin savcılık ifadeleri.
28 Temmuz 2016, Perşembe
Birbirleri hakkında neler söylediler, darbeyi ne zaman öğrendiler? Genelkurmay'da, Akıncı Üssü'nde neler yaşandı? İşte karşılaştırmalı olarak darbenin kilit aktörlerinin savcılık ifadeleri.
*Darbeyi ne zaman öğrendi?
-Org. Hulûsi Akar
Genelkurmay Başkanı
15 Temmuz'da saat 17.00-18.00 sıralarında makamında çalışırken, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in, yanına geldiğini ve kendisine MİT'ten gelen bilgi ile bu akşam içerisinde Kara Havacılık Okulu'ndan 3 helikopterin görevlendirilmesiyle bir faaliyet icra edileceği yönünde istihbaratı illettiğini kaydetti.
Güler'in, bu bilgiyle ilgili görüşmek üzere MİT'ten bir heyetin yolda olduğunu söylediğini bildiren Akar, şu bilgileri verdi:
"Bilginin geldiği makam itibarıyla ciddiye aldık. Ben, Yaşar Paşa ve Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak ile acilen alınacak tedbirleri tartışmaya başladık."
...
"Değerlendirmelerimizde ve gelen bilginin daha büyük bir planın parçası olabileceğini mütalaa ettik ve aldığımız bu tedbirlerle yetinmeyerek, Ankara Garnizon Komutanı Korgeneral Metin Gürak'ı telefondan arayıp, bizzat Etimesgut Zırhlı Birlikler Tümenine gitmesini, hiçbir tankın ve zırhlı aracın hiçbir sebeple birlik dışına çıkmasına müsaade edilmemesi yönünde tedbirler almasını emrettim. Bu şekilde öncelikle tedbirleri aldıktan sonra toplantımız bitti."
-Org. Akın Öztürk
YAŞ üyesi
"Akıncı Üssü'nde mutat uçak iniş ve kalkışları oluyordu. Devamlı hareketlilik olduğu için önce bir şey fark etmedim, düğün sahibi Mehmet Şanver'i aradım, tebrik ettim. Bir süre sonra o da beni tekrar aradı. Uçakların alçak uçuş yaptığını, ne olduğunu sordu. Televizyonda alt yazı geçtiğini söyledi. Ben de bu sırada televizyonda gelişmeleri izliyordum."
"Hava Kuvvetleri Komutanı da bu düğünde idi. Beni aradı ve uçakların Ankara'da alçak geçiş yaptığını söyledi, 'Bu duruma müdahale et' dedi."
-Tümg. Mehmet Dişli
Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Dairesi Başkanı
"O gün de beni ofisimden ya özel kalem ya emir subayı ya da danışman aradı. Tam hatırlamıyorum kimin aradığını."
"Komutanın odasına girerken o katta özel kuvvet giyimli 2-3, yüzleri açık ancak tanımadığım şahıslar karşıladı. Komutan'ın odasına girmeden 2 ofis vardır. Birine beni çektiler. 'Silahlı Kuvvetler duruma, yönetime el koydu. Yurtta Sulh Cihanda Sulh Operasyonu başladı. Komutan'ın da bizimle olmasını istiyoruz' dediler… Bana, 'Sana güvenir, sen ikna edersin, yoksa ikinizi de paketleyip götüreceğiz' dediler. Bana uçakların havada olduğunu, sıkıyönetim emrinin yayımlandığını söylediler. Bütün komutanların bunun içinde olduğunu söylediler. 'Olmayanları şu anda alıyoruz. Zaten tutuklanıyorlar' dediler. Beni Komutan'ın odasına soktular."
-Tuğg. Mehmet Partigöç
Genelkurmay Başkanlığı Personel Plan Yönetim Daire Başkanı
"Ben mesaiden genelde 8-9 gibi çıkarım. Olay günü de odamda oturuyordum. Bir gürültü duydum ve saat 20.00 sıralarında bahçeye çıktım. Koşuşturma vardı, 'tatbikat' diye sesleniyorlardı. İkaz ettim. Kışlanın emniyetinden sorumlu olan destek kıtaları komutanı Cengiz albayın yanına gidip, 'durumun ne olduğunu' sordum. 'bilmediğini' söyledi. Dost ateşi olmaması için onu uyardım.
Odama geri dönerken, binanın girişinde Cemil Turhan isimli şube müdürünün beni aradığını öğrendim. Resmi hattan yaptığımız görüşmede Cemil Turhan, bana, 'Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler'in emir subayı Binbaşı Mehmet'in birkaç mesaj çekilmesi için emir getirdiğini' söyledi. Ben de teyit etmek için 2. Başkanın makamına çıktım. 2. Başkanımız yerinde yoktu. Özel Kalem Müdürü Bünyamin Tuncer'e, 'nerede olduğunu' sorduğumda, 'şu an bir belirsizlik durumu olduğunu ve kışla dışına çıkarıldığını' söyledi. Ben de Şube Müdürü Cemil Turhan'a, 'Komutanımızın emri ne ise yerine getirin.' dedim."
"Kameradan, Genelkurmay Başkanımızı gördüm. Yanında bir general ve iki koruma ile helikopter pistine doğru gidiyorlardı. Daha sonra önce kendi odama gittim, sonra da aynı katta bulunan Genelkurmay Başkanının makamına geçtim. Komutanın odasına girmedim. Emir subayının koltuğunun kenarındaki sandalyeye oturdum. Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürü Ramazan Göze ve emir subayı Binbaşı Levent ile durumun nasıl olduğunu konuştuk. Oradan, Genelkurmay Harekat Merkezi'ni aradım, onlara sordum. Kendi işlerine devam ettiklerini, durumlarında değişiklik olmadığını söylediler. Daha sonra saat 22.00 gibi Akıncı Üssü'nün Harekat Merkezi'ni aradım. Komutanımızın orada olduğunu söylediler. Daha sonraki gelişmeleri medyadan takip ettim."
-Yarbay Levent Türkkan
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın Yaveri
"Ben darbe yapılacağını 14-07-2016 günü saat 10-11 sıralarında öğrendim. Genelkurmay Başkanı Danışmanı Kurmay Albay Orhan Yıkılkan bana darbe planladıklarını, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve Orgenerallerin tek tek alınacağını, sessiz sedasız işin biteceğini, bu işin 15-07-2016'yı 16-07-2016'ya bağlayan gece saat 03:00'te yapılacağını söyledi.”
...
“Bana darbenin yapılacağı gün görevimin Hulusi Akar Paşa'yı etkisiz hale getirip işi kolaylaştırmak olduğunu söyledi. Yine söylediğine göre Hulusi Akar Paşa'yı etkisiz hale getirdikten sonra Özel Kuvvetler gelip alacaktı. Ben Orhan Yıkılkan'ın bana verdiği görevi sorgulamadan kabul ettim.”
-Org. Abidin Ünal
Hava Kuvvetleri Komutanı
"Muharip Hava Komutanı Korgeneral Mehmet Şanver'in kızıyla emekli Hava Tuğgeneral'in oğlu İstanbul Deniz Kulübündeki yapılan düğüne davetli olarak gittim. Saat 19:30 sıralarında düğün salonunda bulunuyordum. Bu saatte kadar da herhangi bir olumsuzluk ya da olağanüstü bir durum hissetmedim."
"Tahminime göre saat:21:30 sıralarında eşim beni telefonla aradı Genelkurmay'da görevli Hava Korgeneral Fikret Erbilgin'in gözaltına alındığını bana söyledi ve durumun ne olduğunu merak ettiğini söyledi."
"Bunun üzerinde ben de Ankara'da vekil olarak bıraktığım Tümgeneral Cevat Yazgılı'yı aradın. Ben Cevat Yazgılı ile telefonla Ankara'da ne olduğunu konuşurken telefondan jet seslerinin geldiğini duydum, ne olduğunu sordum, kendisi "ben de bilmiyorum ancak şu anda Ankara'nın üzerinde jetler geziyor" dedi."
* Genelkurmay Başkanı'nın makamında neler oldu?
-Org. Hulûsi Akar
Genelkurmay Başkanı
"Dişli, oturmakta olduğum masadaki sandalyelerden birine oturup heyecanlı ve geçmişte bildiğim, alışık olduğum ruh halinden farklı bir tarzda 'Komutanım operasyon başlıyor, herkesi alacağız, taburlar, tugaylar yola çıktı. Biraz sonra göreceksiniz' gibi şeyler söyledi. Ben ilk önce anlamlandıramadım. Cümle içinde belki 'uçaklar' demiş olabilir. Ancak bunun bir kalkışma olarak ifade edebileceğim bir operasyon olduğunu anladım ve hiddetle 'Ne diyorsun ulan sen, ne operasyonu, sen manyak mısın, sakın ha' şeklinde bağırdım."
...
"Kendisi, benim böyle hiddetli karşı çıkmama rağmen sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu ve sakin görünerek, 'Komutanım bu iş bitti ve herkes yola çıktı' anlamında şeyler söylüyordu. Bir ara Mehmet Dişli, sanırım dışarıya doğru hareketlendi. Ben de gayriihtiyari yönümü kapıya döndüğümde Serdar Yüzbaşı, Abdullah Astsubay ve Levent Yarbay'ı gördüm."
...
"Bu arada elimi sıkan kelepçeleri açmalarını istedim ve tahminen Mehmet Dişli'nin onayıyla bir komando bıçağı çıkarttılar. Kör bir bıçaktı ve askerlerden biri kelepçeyi kesmeye çalıştı. Fakat bir süre daha açamadılar. Hatta ben yine hiddetlendim, bağırdım. Tekrar ikinci kez uğraşıp, kelepçeyi kestiler. Bu şekilde beni, arkamda biri olacak şekilde oturtarak, etkisiz hale getirdiler."
...
"Epeyce bir zaman geçti. Televizyon açık olmasına rağmen ve dışarıda uçak seslerini, silah seslerini duyduğum halde bu yönde bir haber o ana kadar çıkmadı. Hemen ardından Boğaz Köprüsünde askerin kestiği görüntüler ve buna ilişkin haber, TV'de yayınlanmaya başladı. Hepsi gayet soğukkanlı, hiçbir şekilde konuşmayıp, yorum yapmayacak tarzda beklediler. Ve bir müddet sonra 'Gidiyoruz' deyip, beni aldılar. Montumu, kepimi ve çantamı istedim. Cep telefonum emir subayı odasında kaldı. Montumu ve kepimi sanırım elime verdiler. Çantayı kendileri getireceklerini söylediler."
-Tümg. Mehmet Dişli
Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Dairesi Başkanı
Genelkurmay Başkanı'nın kendisine "Hayrola, ne yaptın?" dediğini aktardı. Durumu Orgeneral Akar'a arz ettiğini bildiren Dişli, şunları söyledi:
"Bana 'Dalga geçecek zaman mı?' dedi. Kendisi ile samimi olduğumuz için bu şekilde söyledi. Kendisine 'Birazdan canlı yayın olacağını, orada bildiri yayımlanacağını' söyledim. Yüz ifadesi değişti. Bir süre sonra dışarıdan silah sesleri duyuldu. Bana 'Bak' dedi. Ben dışarı çıktım. O sırada 2. Başkan Yaşar Paşa'ya girerken ya da onu götürürken biri vuruldu. Ben içeri tekrar döndüğümde işin ciddi olduğunu söyledim. Tekrar yoğun silah sesleri duydum. Sonra alçaktan uçak geçti. Bana dışarıdan Yaşar Paşa'yı çağırmamı söyledi. Özel kuvvetçiler beni Yaşar Paşa'ya göndermedi. Sürekli benim üzerimden 'Komutan kabul etti etti, yoksa ikisini de götüreceğiz' dediler. Kendilerinin neden Komutan'ın yanına, odasına girmediklerini bilemeyeceğim. Benim kendisini ikna edebileceğimi düşünmüş olabilirler. Genelkurmay Başkanı Akar çok ağır sözler söyledi. 'Kim bunlar, hangi devirde yaşıyoruz?' diye tepki gösterdi. Ben Hulusi Paşa'nın tepkisini söylediğimde bir süre sonra onlar içeri girdiler. Komutan'a kelepçe takmak için zorladılar. Ben müdahale ettim, 'Burada konuşuyoruz, Komutan'a eziyet etmeyin, zarar vermeyin' dedim. Komutan'ın apoletleri düşmüştü, onu alıp tekrardan omuzuna takıp 'Genelkurmay Başkanımızdır' dedim."
-Yarbay Levent Türkkan
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın Yaveri
"Olaylar çok hızlı gelişti. Genelkurmay Başkanı Akar, en son MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile 1 saatten fazla görüştü. Hakan bey zaten sürekli bize gelirdi, biz ona giderdik. Komutanla ikisi birbirlerini severlerdi. Bu görüşmede olağanüstü bir buluşma hissetmedim. Hakan Fidan makamdan ayrıldıktan çok kısa süre sonra özel kuvvetlerden 20 civarında tam teçhizatlı asker karargaha girdi. Orhan Yıkılkan da Mehmet Dişli de oradaydı. Mehmet Dişli Komutanın kapısını çalıp içeri girdi. Dişli Paşa içeride 5 dakika civarında kaldı. Aralarında ne konuştuklarını duymadık. Dışarı çıktığında 'ortada, girin' dedi. İçeriye ben, Yüzbaşı Serdar Tekin, Başçavuş Abdullah, Özel Kalem Müdürü Albay Ramazan, Orhan Yıkılkan ile girdik. Dişli Paşa da oradaydı. Hulusi Akar Paşa, Dişli Paşa ve bizlere hitaben 'Yanlış yapıyorsunuz, bu böyle olmaz' dedi. Benim elimde tabanca vardı. Hulusi Paşa makamının yanındaki masada sandalyede oturuyordu. Tabanca elimdeyken Hulusi Paşa'ya 'Komutanım sizi koltuklara alalım' dedim. O da herkes içeri girince panik yaptı ve 'Bana su getirin' dedi. Serdar Yüzbaşı su getirdi. Alıp içti. Ben 'Abdest alıp namaz kılacağım, üzerimi değiştireceğim' dedi. Arka taraftaki dinlenme odasına Serdar Yüzbaşı ve Abdullah Başçavuşla birlikte girdiler. Orada üzerini değiştirdi, namazını kıldı. Kıldığı namaz, vakit namazı mıydı, ne namazıydı açıkcası bilemiyorum. Arada kendisi bizlere hitaben, 'Yanlış yapıyorsunuz' diyordu. Ben Hulusi Paşa'ya 'Komutanım, yıllardır yanınızdayım. Hiç sizi üzdüm mü, size hainlik yaptım mı? Lütfen dediklerimizi yapın. Hiçbir sorun çıkmayacak' dediğimi hatırlıyorum. Karşılığında ne cevap verdiğini hatırlamıyorum. Namazı bittikten sonra montunu giydi. Özel Kuvvetlerden gelen görevliler koluna girip alıp götürdüler."
* Akıncı Üssü'ne nasıl gitti/götürüldü?
-Org. Hulûsi Akar
Genelkurmay Başkanı
Kapıdan çıktığında tam teçhizatlı, kafasında çelik miğfer ve silahlı bir şekilde ürkütücü bir yüz ifadesiyle karşısına çıkan askerin dikkatini çektiğini, sonradan bu kişinin Kurmay Albay Fırat Alakuş olduğunu öğrendiğini belirten Akar, fuaye alanında ve katta tam teçhizatlı askerlerin tertibat aldıklarını ifade etti.
Kendisini merdivenlerden indirdiklerini söyleyen Akar, "Bir askerin önümde, namlusu bana doğrultulmuş tam otomatik silah ile geri geri gitmesi dikkat çekiciydi. Yine bağırdım, 'Ne yapıyorsun lan' diye sinirlendim." dedi.
Dışarıya çıkardıklarında, Atatürk heykelinin olduğu yerde bir helikopterin beklediğini anlatan Akar, kendisini helikoptere bindirdiklerini aktardı.
"Ben, çantada gözlüğüm olduğunu söyleyerek birkaç kez tekrarladım. Fakat getirmediler. Helikopter havalandı. Nereye gittiğimizi söylemediler. Ben de sormadım. Helikopterdeki silahlı askerlerin namlusu üzerime dönüktü. Mehmet Dişli de helikopterdeydi. Bir süre uçuştan sonra iniş yaptık. Nereye getirdiklerini sordum, Akıncı Üssü olduğunu söylediler ve beni orada bir minibüse bindirerek, bir binaya götürdüler."
- Org. Yaşar Güler
Genelkurmay 2. Başkanı
"Araç hızla hareket etti. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı istikametindeki kapıya doğru götürdüler. Nizamiyeye gelince 'Kapıları aç' diye bağırıyorlardı. Bağıran kişinin sesinden tanıdığım kadarıyla emir subayım Mehmet Akkurt idi. Kapıyı oradaki mantar bariyerlerin indirilmemesi nedeniyle açtıramayınca önde oturan Mehmet Akkurt araçtan indi. Oradaki birilerine 'Kapıyı aç yoksa ateş edeceğim' diye bağırdı. Ardından ateş ettiğini ve karşı taraftan da mukabil ateşle karşılık verildiğini anladım. Benim de içerisinde bulunduğum araca mermiler isabet ediyordu. Araçta benim yanımda oturan biri araçtan indi 'bir şehit' diye bağırdı. O anda araçta solumda bulunan şahsa omuzum ile şiddetli şekilde vurdum. Bunun üzerine açık olan arka kapının muhtemelen dışında sol tarafta bulunan diğerleriyle beni araçtan çıkardılar ve dizlerimin üzerinde asfalt üzerinde sürterek başka bir araca götürdüler. Yanımda kimse yokken arka koltukta 2-3 dakika beklemenin ardından beni indirdiler. Berenin aralıklarından gördüğüm kadarıyla bir ambulansa bindirdiler. Genelkurmay kışlası içerisinde hareket ettikten bir süre sonra dolaştırarak bir binanın önünde durdurlar. Beni yaka paça araçtan çıkararak çok dar bir merdivenden muhtemelen 1 kat aşağı indirdiler. Beni orada bir odanın içine soktular. Odama ilk baskın yapıldığında 'Yere yat' şeklinde bağıran şahsın dışında konuşan yoktu. Orada bir müddet bekledik. Daha sonra beni yukarı doğru çıkardılar. Tam binadan dışarı çıkarken biri 'Hayır, olmadı' dedi ve tekrar aynı merdivenlerden inerek aynı odaya girdik. Orada uzunca bir süre bekledik. Daha sonra benim kaldığım yere birkaç şahıs daha getirildiğini, 'Konuşma, kafanı kaldırma' şeklinde başkalarına hitap etmelerinden anladım."
...
Güler, 2 kişinin kendisini helikoptere bindirdiğini ifade ederek, "Sağıma ve soluma oturdular. Helikopter havalandı. Bir müddet gittikten sonra helikopter indi. Beni bir araca bindirdiler. Araç hareket halindeyken dışarıda jet sesleri duyuyordum. Geçen süreyi de göz önüne alarak Akıncı Üssü'ne getirildiğimi anladım."
-Org. Akın Öztürk
YAŞ üyesi
Hava Kuvvetleri Komutanı da bu düğünde idi. Beni aradı ve uçakların Ankara'da alçak geçiş yaptığını söyledi, 'Bu duruma müdahale et' dedi. Bunun üzerine üs komutanlığına telefon ettim. Görüştüğüm kişi üs komutanı ve misafir olarak orada bulunan Kubilay Selçuk idi. Genelkurmay Başkanı'nın da üste olduğunu söyledi. Ben de hemen yanına gittim. Yaklaşık 5 dakika içerisinde Genelkurmay Başkanı'nın yanına gittim. Gittiğimde hava kararmıştı ancak saatin kaç olduğunu bilemiyorum. Bir oda içerisinde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Tümgeneral Kubilay Selçuk ve Tuğgeneral Mehmet Dişli ile çay içiyordu. Bana, 'Bunlar bu işi yaptılar, bunlarla konuş ikna et' dedi. Ben onlarla konuşmaya başladım. Bu sırada İstanbul'da tankların üzerine insanlar çıkmıştı. Üste oda içerisinde televizyon açıktı, bunları görebiliyordum."
-Tümg. Mehmet Dişli
Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Dairesi Başkanı
Hareketliliğin artmasının ardından Akar'ın götürülmesi gerektiğini söylediğini anlatan Dişli, bir helikopterin çağrıldığını bildirdi. Akar ile kendisinin ve Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli 2-3 kişinin gelen helikoptere bindiğini ifade eden Dişli, 20 dakikalık uçuşun ardından Akıncı'daki 4. Ana Jet Üs Komutanlığına indiklerini söyledi.
"Ne komutan ne ben bağlanmadık" diyen Tümgeneral Dişli, şöyle devam etti:
"Özel kuvvet görevlilerinde silah vardı. Komutan'ı ikna etmek için, 'Kan dökülmesin, bu işin içinde siz de olun. Rüştü Paşa'nın (Erdelhun) başına gelenler sizin başınıza gelmesin' dediler. Ben Komutan'a, 'Bunlar dışarıda birini vurdular. Bunların gözü dönmüş' dedim. Dışarıda kanlar da vardı."
-Org. Abidin Ünal
Hava Kuvvetleri Komutanı
"Yaklaşık 23:30 sıralarında toplantı odasının kapısına eli silahlı ve tam kamuflajlı Ankara'da bıraktığım korumalarımın kapıda belirdiğini gördüm, bana "sizi güvenliğinizi sağlamaya geldik komutanım" dediler, ben bunun ne anlama geldiğini anlamış olmakla beraber kendilerine "size böyle bir emir vermedim, kimden emir alıyorsunuz” sorusunu sordum, "bilmiyoruz komutanım" dediler, ben de kendilerine "bizi rahat bırakın, uzak durun" dedim."
...
"Saat: 24.00'e yaklaşırken yaklaşık 10 kişi civarında tam teçhizatlı bir grup bağırarak ve tavana ateş ederek antreye geldiler, hepsinin ellerinde plastik kelepçeler vardı. Ben herkese sakin olmalarını tembihledim, beni ilk gelen gruba teslim ettiler ve helikoptere gitmemizi istediler, dönüp baktığımda diğer arkadaşlarımın kelepçelenmekte olduğunu ve hatta iki tümgeneralin yere yatılarak kelepçelendiğini gördüm."
"Bana kelepçe takmadılar, helikoptere gittik, helikopter Sabiha Gökçen Havaalanına indi, bu helikoptere sadece beni bindirdiler ve orada hazır bir CN235 CASA uçağının beklediğini gördüm ve uçağa beni darbeciler bindirdiler ve bundan direk Ankara Akıncı Üssüne saat 02:00 sıralarında indik."
"İninceye kadar helikopterden Eskişehir'deki arkadaşlarla temasa devam ettim, Eskişehir'den bana uçuşların halen devam etmekte olduğunu ve Ankara'ya hakiki mühimmat atıldığını ifade ettiler."
"Uçaktan inince beni bir minibüse bindirdiler, minibüsü kullanan genç bir üsteğmendi, beni özellikle uçuş hattını dolaştırarak buradaki faaliyetleri görmemi sağladılar, bütün uçaklar yaklaşık 16 uçak uçuşa hazırlanmış yandan fazlası mühimmat yüklü, bomba yüklü yani ve personel orada sürekli bir faaliyet halinde gördüm."
* Akıncı Üssü'nde neler oldu?
- Org. Hulûsi Akar
Genelkurmay Başkanı
Üs komutanının odasına götürüldüğünü, burada Tümgeneral Kubilay Selçuk'un ayakta beklediğini anlatan Akar, burada bir kanepeye oturtulduğunu, bir ara üzerinde tişört ve pantolon bulunan Orgeneral Akın Öztürk'ün, tek başına yanına geldiğini kaydetti.
"Hem bu durum nedeniyle hem de onu gördüğüm için çok şaşırdım ve burada ne yaptığını sordum. Yanında eşi ve Kara Kuvvetleri Komutanı ile birlikte İzmir'den komutanlığa ait bir uçakla geldiğini, üsteki lojmanda oturan kızının evinde iken Abidin Ünal'ın telefonla araması üzerine, üsten birilerinin uçaklar kaldırdığını ve bu hususa göz kulak olması gerektiğini belirttiği için buraya geldiğini anlattı. Hatta 'bu hususu söylediğini anlatmaya çalıştığını ancak dinlemediklerini' söyledi."
...
"Onlara 'Kendinizi ne zannediyorsunuz? Siz kimsiniz? Topladığınızı söylediğiniz 2. Başkan, kuvvet komutanları nerede? Bakanlar nerede? Elinizde kim varsa getirin. Sizin başınız, kıçınız kim?' diye bağırdım. Bunun üzerine Hakan Evrim, 'Dilerseniz sizi kanaat önderimiz Fetullah Gülen ile görüştürürüz.' gibi bir şey söyledi. 'Ben kimseyle görüşmem' diyerek tersledim. Ardından Akın Öztürk dışındakiler odayı terk etti. Üs komutanının odasına takriben saat 00.00'a doğru girdiğimizi düşünüyorum. Akın Öztürk paşaya da aynı şeyleri söylüyordum. Bana kendisini dinlemedikleri gibi şeyler söylüyordu. "
...
"Sözde bildiri metnini imzalamamı ve okumamı istediklerinde elimi bile sürmedim, okumadım, hatta bana okuduklarında önemsiz ve alaycı bir şekilde dinledim."
...
"Telefonla görüşüp eşime askeri hattan Akıncı Üssü'nde olduğumu ve kendilerine iyi bakmalarını söyledim. Olayların sonunda anladım ki eşim bu bilgiyi ilgililerle paylaşmış. Televizyon 2-3 saat sonra açıldığında ekranda TBMM'nin, emniyet binalarının bombalandığı yazıyordu. Zaten sürekli uçak sesleri de devam ediyordu. Sinirlendim, bağırıp çağırmaya başladım. Bunun üzerine geldiklerinde Ömer, ölümü göze aldıklarını söyledi. Hepsi robot gibiydi adeta. Bir zaman sonra Mehmet Dişli tek başına yanıma uğradığında aynı şeyleri söyledim. Ancak kendisini dinlemediklerini belirtti. Çoğunlukla amiral Ömer Harmancık konuşuyordu. Televizyon görüntülerinde Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Başbakanımız ile bazı bakanların beyanları, olaylardaki gelişmelerde halkın darbe teşebbüsüne canları pahasına direnişi, ilerleyen saatlerde bazı askerlerin teslim olmaları ya da vatandaş yahut polislerce kontrol altına alınmaları gibi gelişmeleri takip edince yanımda bulunan bu 4 kişinin genel görünüşleri, tavırları değişmeye başladı. Gözlerinde umutsuzluğu fark ettim, moralleri iyice bozulmaya başlamıştı."
- Org. Yaşar Güler
Genelkurmay 2. Başkanı
Akıncı Üssü'nde tutulduğu odada bir müddet sonra ortama sessizliğin hakim olduğunu, sonra birden kapının açıldığını duyduğunu ve Akın Öztürk'ün, "Yav Yaşar, sen burada ne geziyorsun, senin burada olduğundan hiç haberim yok." dediğini anlattı:
"Dolayısıyla şu anki değerlendirmeme göre, benim yakalanıp getirilmemden bu saate kadar haberinin olmamasının mümkün olmadığını söylemeliyim. İçeri girerek bizzat gözlerimi bağlayan bezi kendisi açtı. O esnada odada ikimizden başka kimse olmadığını gördüm. Akın Öztürk kapıyı açıp dışarıda bekleyen şahsa 'Komutanın neden ellerini, ayaklarını bağladınız, çabuk oradan bir şey getir ve bunları aç' dedi. Dışarıdan bir maket bıçağı getirdi ancak bıçağı getiren şahsı görmedim. Akın Öztürk, yine bizzat kendisi ellerimdeki ve bacaklarımdaki kelepçeleri kesti."
"Karşıma bir koltuk çekerek oturdu ve kendi astsubayı olduğunu söylediği bir astsubaya çay, su ve bir tabak çerez getirtti. Ayrıca o şahsa, 'Yaşar Paşa'nın evini ara ve kendisinin sağ olduğunu ailesine haber ver' deyince odada bulunan makam telefonuyla ailemi arayarak, 'Yaşar Paşa'nın yanındayım, kendisi sağ salimdir' dedi. "
...
"Akın Öztürk konuşmaya başladı ve bana hitaben, 'Bu herifler manyak. Sen devlete karşı nasıl böyle bir şey yapabilirsin' dedi. Dün gece 23.00'ten beri burada olduğunu ve herifleri bu hareketi bırakmak için ikna etmeye çalıştığını, bir kısmını ikna ettiğini söyledi. Sonra kapıda silahlı nöbetçi olduğunu söyleyerek çıkıp gitti."
...
"Sonra tekrar odaya Akın Öztürk geldi ve 'Televizyonda benim arandığımı yazıyor. Haberin var mı?' diye sordu. Ben de televizyonu açmadığımı söyledim. Bana hitaben, 'Bu vaziyette nasıl gideceğiz?' dedi."
"Bir süre sonra yanıma yeniden geldi. Buradaki adamların teslim olmaya karar verdiklerini söyledi. Saat 18.30 sıralarında Korgeneral Yıldırım Güvenç ile Özel Kuvvetlerden ekip yanıma geldiler. Bana, 'Komutanım seni götürmeye hazırız' dediler. Akın Öztürk o esnada geldi, 'Siz giderken sizinle Ankara'ya geleyim' dedi. Yıldırım Paşa ile Akın Öztürk, burada başka rehinelerin de olduğunu ancak nerede olduğunu bilmediğini söyledi. Daha sonra araçla 141. filo yazan binaya gittik. Yine rehin tuttuklarını anladığım Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ile iki havacı generali aldık. İsmini bilmediğim bir başka yerdeki 5-6 rehineyi de almaya gittik. Oraya gittiğimizde 7-8 kişinin yataklarda gözleri, elleri ve ayakları bağlı sırt üstü yatar şekilde olduklarını gördük. Bunlar sivil kıyafetli ancak tanıdığım havacı ve karacı generallerdi. Hepsini kurtarıp araçlara bindik. 4 araçla Akıncı üssünden çıktık. Hava Kuvvetleri Komutanlığına gelerek Akın Öztürk ve diğerlerini bıraktım ve araçla evime gittim. Saat 19.15 idi."
- Org. Akın Öztürk
YAŞ üyesi
"Gittiğimde hava kararmıştı ancak saatin kaç olduğunu bilemiyorum. Bir oda içerisinde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Tümgeneral Kubilay Selçuk ve Tuğgeneral Mehmet Dişli ile çay içiyordu. Bana, 'Bunlar bu işi yaptılar, bunlarla konuş ikna et' dedi. Ben onlarla konuşmaya başladım. Bu sırada İstanbul'da tankların üzerine insanlar çıkmıştı. Üste oda içerisinde televizyon açıktı, bunları görebiliyordum."
"Kubilay Selçuk ve Mehmet Dişli'ye darbenin olamayacağını, demokratik kurumların işlediğini, halkın bu işe tepki gösterdiğini anlatıp, ikna etmeye çalıştım. Kendilerine, itiraz ettikçe bağırıp, çağırdım. Aynı şekilde Genelkurmay Başkanı da onları ikna etmeye çalıştı. 3-4 kez bunları tekrarladım. Benim onlara emir verme yetkim yok ama bir büyük olarak, Hava Kuvvet Komutanı Abidin Ünal'ın isteği üzerine onlara telkinde bulunup, ikna etmeye çalıştım. O sırada, soyadını bilmediğim Ömer isimli bir amiral de oraya geldi. Benim telkinlerim sonuç verdi. İkna oldular. Yeni uçak üsten havalanmadı. Havadakilerin görevleri devam etti. Üsse dönen uçaklar bir daha gönderilmedi. İkna sürecinin ne kadar sürdüğünü bilmiyorum. Sonunda onlar ikna olunca Genelkurmay Başkanı, Başbakan ile görüştü. Bana 'sen burada kal, bunları iyice ikna et' dedi. Daha sonra helikoptere binip, Başbakanlığa gitti. Sabah erken saatlerdi fakat saatin kaç olduğunu bilmiyorum."
"Bir süre sonra üsten helikopterle ayrılmak için teşebbüste bulundum. Bacağımdan yaralandım. Beni yaralayan mermilerin uçaklardan açılan ateş sonucu mu yoksa yerdeki birliklerden mi açıldığını bilmiyorum. Üsse geri döndüm. Bu sırada Mehmet Dişli ile irtibat halindeydim. O Genelkurmay Başkanı'yla helikoptere binip, Başbakanlığa gitmişti. Kendisiyle cep telefonu üzerinden irtibat halindeydim. Daha sonra Genelkurmay İkinci Başkanı'nın üste olduğunu öğrendim. Onun bulunduğu odaya gittim. Gözleri bağlıydı, gözlerini açtım. El ve ayakları bağlıydı, çözdüm. Onunla helikoptere binip üsten uzaklaşamadık, çünkü havada uçaklar dolaşıyordu. Uzun süre üste kaldık. Üste başka bir yerde Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ve diğer generallerin bulunduğunu bu sırada öğrendim. Önce Abidin Ünal'ı ziyaret ettim."
"Abidin Ünal'ı koruması için başına iki nöbetçi koydum. Daha sonra Yaşar Güler'e gidip, bunları anlattım. Yaşar Güler, Özel Kuvvetler Komutanı'yla görüştü. Onun üsse geldiğini söyledi. Yaklaşık 2-3 saat kadar bekledik. Özel Kuvvetler Komutanı'nın gelmesi gecikti. Çevrede birçok yere bakıp döndüğü için geç kaldı. Ayrıca olay yerine Yaşar Güler, askeri savcıları çağırdı. Askeri savcılar olay yeri tespitine başladı. Ben üste Fahri Kasırga, Kara Kuvvet Komutanı, Kurmay Başkanı, Emir Subayı ve Özel Kalem Müdürünün de orada olduğunu öğrendim. Bu sırada Özel Kuvvetler Komutanı Albay Murat üsse girip, Fahri Kasırga ve Kara Kuvvetleri Komutanı'nı kurtardı. Kara Kuvvetleri Komutanı'nı, onun çıkarıp çıkarmadığını tam olarak bilemiyorum. Yaşar Güler'i yanıma alıp, önce Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal'ın yanına gittik. Daha sonra misafirhanede tutulan hava generallerini kurtardık. Daha sonra Yaşar Güler ile arkamızda başka bir araçta Abidin Ünal olduğu halde, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na geldik. "
- Tümg. Mehmet Dişli
Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Dairesi Başkanı
"Akıncılar Hava Üssü'nde ikimizi bir arabayla bir odaya götürdüler. Oturduk, çay ve kahve içtik. Odada televizyon vardı, gelişmeleri takip edebiliyorduk. Daha sonra odaya havacı komutan Kubilay Selçuk geldi. Komutan'a 'Silahlı kuvvetler bu işe el koydu. Tüm kuvvetlerin dahil olduğu bir şey olduğunu' söyledi. Komutan, hava kuvvetlerinde durumun ne olduğunu söyledi. O da 'Akın Paşa sizin ağzınıza bakıyor. Siz 'Evet' derseniz o da bu işe dâhil olacak. Akın Paşa bu işte yok' dedi. 'Ama isterseniz çağırabilirim' dedi."
Telefonla üsse çağrılan YAŞ üyesi eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk'ün sivil kıyafetle geldiğini dile getiren Tümgeneral Dişli, "Üçümüz birlikte televizyonlara baktık. Komutan sürekli tepki gösterdi, 'Böyle bir şey olur mu?' dedi. Akın Paşa da aynı tepkiyi verdi. Komutan, Akın Paşa ile buraya getiriliş sürecimizi konuştuk. Sonra 'Dışarı çık ne istiyorlar, gelsinler konuşalım' diye beni gönderdiler" dedi.
...
"Ben sürekli durumu takip edip Komutan'a bilgi verdim. Komutan, Akıncı Üssü'nden giderken Akın Paşa'ya 'Sen burada kal, bunlara mukayyet ol. Ben seni buradan aldıracağım' dedi. FETÖ ile benim herhangi bir bağlantım yoktur. Ben 5 dönem AKP milletvekili olan ve AKP'nin kurucu üyesi olan, şu anda da Genel Başkan Yardımcısı olan Şaban Dişli'nin kardeşiyim. FETÖ ile ilgili sorulan soruyu bir hakaret kabul ederim. Bu olayda ben mağdurum. Ben devletin tarafıyım. Aynı şekilde ölümle tehdit edildim, alıkonuldum, bu nedenle de mağdurum. Bu olayın hiçbir yerinde yokum. Yaptığım bütün görüşmeleri Komutan'ın emriyle, onun bilgisi dahilinde can güvenliği için yaptım. "
- Org. Abidin Ünal
Hava Kuvvetleri Komutanı
Uçaktan inince beni bir minibüse bindirdiler, minibüsü kullanan genç bir üsteğmendi, beni özellikle uçuş hattını dolaştırarak buradaki faaliyetleri görmemi sağladılar, bütün uçaklar yaklaşık 16 uçak uçuşa hazırlanmış yandan fazlası mühimmat yüklü, bomba yüklü yani ve personel orada sürekli bir faaliyet halinde gördüm.
Beni bu uçuşların yapıldığı filo komutanlığının önüne getirdiler, bu filo 141. Filo olarak bilinir. Minibüsten indiğimde ortalıkta 30'a yakın pilot gördüm, çoğunluğu teğnen, üsteğmen rütbesindeydiler, ancak binbaşı ve üstsubay rütbesinde olanlar da vardı.
hepsinin göğsünün üzerinde bulunan isimlikleri sökülmüştü, beni. Akıncı 4. ana Jet Üssü Harekat Komutanı Kurmay Albay Ahmet Özçetin karşıladı. Bana hoşgeldiniz komutanım dedi, ben kendisine hoşbulmadık dedim. Bana "bozulmuş ayarları düzeltmeye çalışıyoruz" dedi. Ben de "senin ayarın bozulmuş" dedim.
Tüm konuşma bundan ibaret oldu, beni önceden hazırlanmış olan içinde sadece bir tane sandalye bulunan odaya aldılar, cep telefonlarımı istediler, iki silahlı şahsı da kapıya diktiler.
Kendisi çıkarken "size Allah akıl fikir versin, Allah sizi ıslah etsin, başka da bir şey demiyorum, seni de bir daha görmek istemiyorum" dedim ve ayrıldım, kapıyı üzerime kilitlediler ve ertesi gün saat 15:30'a kadar bu odada kaldım. Yanıma sadece sabahleyin bir kahvaltı getirdiler, bu esnada ellerimi ve ayaklarımı kelepçelemediler, gözlerimi de kapatmadılar.
* Darbeciler nasıl vazgeçti?
- Org. Hulûsi Akar
Genelkurmay Başkanı
"Darbeci hainlerin morallerinin zaman ilerledikçe çöktüğünü gözlemliyordum. Önce Boğaz Köprüsü'nden teslim olan tankçılara ilişkin görüntüler, ancak çok daha önemlisi Sayın Cumhurbaşkanımızın Atatürk Havalimanı'nda canlı yayında toplanan kalabalığa hitabı, darbeci hainlerin bütün ümitlerini sanırım yok etti."
...
"Bu noktada artık yapacakları bir şey de kalmadığını, yine hem silahlı kuvvetlere hem Türk tarihine bundan büyük kötülük yapılamayacağını, battıklarını, hiç olmazsa gençleri, masum insanları düşünmelerini, hava bombardımanını bitirmelerini, kara birliklerini kışlalarına döndürmelerini, artık sesimin çıkabildiği en şiddetli tonda ve hiddetlice suratlarına haykırıyordum. Karşımda Kubilay ve Mehmet'i hatırlıyorum. Sinmiş vaziyetteydiler. Hala hiçbir yorum yapmıyorlardı. Ama gözlerinde korku ve endişe görülüyordu. Saat sanırım 08.30-09.00 sıraları olmuştu. Beni Başbakanımız yahut Cumhurbaşkanımız ile görüştürmelerini söyleyerek teşebbüsü sona erdireceklerini, adalete teslim olacaklarını ve dışarıdaki tüm askeri unsurları kışlalarına çekeceklerini belirtsem daha fazla zaiyata meydan vermeden bu işi bitirmenin mümkün olacağını anlattım. Zira artık üs dışarıdan bombalanıyordu. Giderek işin içinden çıkılmaz hale gelebilirdi."
...
"(Sizi görüştüreceğiz) dediler. Bir cep telefonu getirip Sayın Başbakan ile görüştürdüler. Durumu anlattım. Telefonla konuşurken orada bulunan tüm bu hainlerin gözlerinin içine baka baka Sayın Başbakanımıza 'Hiçbir pazarlık söz konusu olmayacak, askeri savcı, cumhuriyet savcısı, polis ve inzibata teslim olacaklar' dedim. Benzeri şekilde MİT Müsteşarını aradım ve bilgi verdim."
-Org. Yaşar Güler
Genelkurmay 2. Başkanı
"( Akın Öztürk) Bir süre sonra yanıma yeniden geldi. Buradaki adamların teslim olmaya karar verdiklerini söyledi. Saat 18.30 sıralarında Korgeneral Yıldırım Güvenç ile Özel Kuvvetlerden ekip yanıma geldiler. Bana, 'Komutanım seni götürmeye hazırız' dediler. Akın Öztürk o esnada geldi, 'Siz giderken sizinle Ankara'ya geleyim' dedi. Yıldırım Paşa ile Akın Öztürk, burada başka rehinelerin de olduğunu ancak nerede olduğunu bilmediğini söyledi. Daha sonra araçla 141. filo yazan binaya gittik. Yine rehin tuttuklarını anladığım Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ile iki havacı generali aldık. İsmini bilmediğim bir başka yerdeki 5-6 rehineyi de almaya gittik. Oraya gittiğimizde 7-8 kişinin yataklarda gözleri, elleri ve ayakları bağlı sırt üstü yatar şekilde olduklarını gördük. Bunlar sivil kıyafetli ancak tanıdığım havacı ve karacı generallerdi. Hepsini kurtarıp araçlara bindik. 4 araçla Akıncı üssünden çıktık. Hava Kuvvetleri Komutanlığına gelerek Akın Öztürk ve diğerlerini bıraktım ve araçla evime gittim. Saat 19.15 idi."
-Org. Akın Öztürk
YAŞ üyesi
"Abidin Ünal'ı koruması için başına iki nöbetçi koydum. Daha sonra Yaşar Güler'e gidip, bunları anlattım. Yaşar Güler, Özel Kuvvetler Komutanı'yla görüştü. Onun üsse geldiğini söyledi. Yaklaşık 2-3 saat kadar bekledik. Özel Kuvvetler Komutanı'nın gelmesi gecikti. Çevrede birçok yere bakıp döndüğü için geç kaldı. Ayrıca olay yerine Yaşar Güler, askeri savcıları çağırdı. Askeri savcılar olay yeri tespitine başladı. Ben üste Fahri Kasırga, Kara Kuvvet Komutanı, Kurmay Başkanı, Emir Subayı ve Özel Kalem Müdürünün de orada olduğunu öğrendim. Bu sırada Özel Kuvvetler Komutanı Albay Murat üsse girip, Fahri Kasırga ve Kara Kuvvetleri Komutanı'nı kurtardı. Kara Kuvvetleri Komutanı'nı, onun çıkarıp çıkarmadığını tam olarak bilemiyorum. Yaşar Güler'i yanıma alıp, önce Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal'ın yanına gittik. Daha sonra misafirhanede tutulan hava generallerini kurtardık. Daha sonra Yaşar Güler ile arkamızda başka bir araçta Abidin Ünal olduğu halde, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na geldik. Biz, Abidin Ünal ile karargahta kaldık. Yaşar Güler evine gitti. Benim hakkımda çeşitli iddialar çıktığı için bu iddiaları yalanlamak için basın bildirisi hazırladım ve bunu yayınladım. Daha sonra ben de evime gittim ve beklemeye başladım. Beni gelip alacaklarını düşünüyordum. Gece saat 01.30 sıralarında Merkez Komutanı beni gözaltına aldı. Daha sonra emniyet ekiplerine teslim edildim. Benim, bu darbeye iştirak etmediğime, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Hava Kuvvet Komutanı Abidin Ünal, Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler ve orada bulunan diğer havacı generaller tanıktır. Dinlenmelerini isterim."
-Tümg. Mehmet Dişli
Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Dairesi Başkanı
"Bütün her şeyi Komutan talimat vererek benim cep telefonum vasıtasıyla, benim üzerimden yapıyordu. Hatta Başbakan ve MİT Müsteşarı'nı benim cep telefonumdan aradı. Cumhurbaşkanı'nı da aradı ama ulaşamadım. Başbakan ve MİT Müsteşarı ile tüm Silahlı Kuvvetlerin kışlalarına dönmesi için talimat vereceğini, 'Bu adamlar hakkında ne gerekiyorsa yapacağız, insanlarımız ölmesin, siz polisi geri çekin, ben de Silahlı Kuvvetleri geri çekeyim. Genelkurmay'a gideyim, oradan emir-komutayı devralayım ve durumu tüm Silahlı Kuvvetlere bildireyim' dedi. Ancak Başbakan Çankaya'ya gelmesini istedi."
-Org. Abidin Ünal
Hava Kuvvetleri Komutanı
"Akın Öztürk bana ayrıca sayın Genelkurmay Başkanım, Genelkurmay 2. Başkanının da Akıncı da bulunduğunu ve kendileriyle görüştüğünü ifade etti. Artık olayın sonuçlanmak üzere olduğunu, darbecilerin teslim olmayı planladıklarını söyledi.
"Bana bir daha uğrayacağını söyleyerek ayrıldı. Saat:15:30 sıralarında tekrar geldi, 2.Başkan ile beraber olduğunu ve çıkabileceğimizi söyledi, dışarı çıktık, 2.Başkan ile görüştüm, ayrıca İstanbul'da beraber olduğum generallerin de Akıncı üssüne getirildiğini duydum. Onları bulmadan ayrılmayalım dedim ve Yuvam 2 adlı eski bir misafirhanede tutulduklarını elinde telsiz bulunan sivil kıyafetli bir askerden öğrendim, bizi bu asker Yuvam 2 adli misafirhaneye götürdü."
"Misafirhaneye vardığımızda hiçbir güvenlik görevlisinin kalmadığını çoğunun teçhizatlarını bırakarak kaybolduğunu, odalara girdiğimizde ise her bir odada bir general ve ayağı bağlı, gözü kapalı, neredeyse kurbanlık koyun gibi beklemekte olduğunu gördük. Kısa sürede makas ve bıçaklarla kelepçeleri ve bağları çözdük."
"Bu kelepçe ve bağları çözerken 2 Başkan Orgeneral Yaşar Güler ve burada bulunan 15 kişilik ekip yanımızda bulunuyordu, Akın Öztürk'te bu kelepçeler çözülürken, yanımızda bulunuyordu."
* Birbirleri hakkında ne dediler?
-Org. Hulûsi Akar
Genelkurmay Başkanı
Tümg. Mehmet Dişli için:
"Proje Yönetim Daire Başkanı Tümgeneral Dişli, 'Komutanım operasyon başlıyor, herkesi alacağız, taburlar, tugaylar yola çıktı. Biraz sonra göreceksiniz' gibi şeyler söyledi"
"Kendisi, benim böyle hiddetli karşı çıkmama rağmen sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu ve sakin görünerek, 'Komutanım bu iş bitti ve herkes yola çıktı' anlamında şeyler söylüyordu. "
"Bu arada elimi sıkan kelepçeleri açmalarını istedim ve tahminen Mehmet Dişli'nin onayıyla bir komando bıçağı çıkarttılar. "
"Helikopterdeki silahlı askerlerin namlusu üzerime dönüktü. Mehmet Dişli de helikopterdeydi. "
"Hepsi robot gibiydi adeta. Bir zaman sonra Mehmet Dişli tek başına yanıma uğradığında aynı şeyleri söyledim. Ancak kendisini dinlemediklerini belirtti. Çoğunlukla amiral Ömer Harmancık konuşuyordu."
"Hatta ben Mehmet Dişli'ye 'Sen kal' dediğim halde bu hususu belirterek 'Ben telefon ile irtibat kuracağım' dedi. Helikopter hareket ederken telefon ile son durumu bir yerlere iletti. Helikopter havadayken de bir yerlerle irtibat halindeydi. Sonuçta Çankaya Köşkü'nde Başbakanlığa iniş yaptık. Başbakanlık Müsteşarı bizi karşıladı. Ben ve peşimde Mehmet Dişli geldi. Açıkçası arkamdan gelenleri kontrol etmedim. Başbakanlık binasına girdik. Bu şekilde ben de hürriyetime kavuştum. Müsteşar Bey ile baş başayken bana peşimden gelenin kim olduğunu sordu. Ben de yaşadığım olayları kısaca özetledim ve Mehmet Dişli'nin gözaltına alınmasının uygun olacağını değerlendirdim. Zaten bilahare gözaltı işlemi yapıldığını öğrendim."
Org. Akın Öztürk için:
"Hem bu durum nedeniyle hem de onu gördüğüm için çok şaşırdım ve burada ne yaptığını sordum. Yanında eşi ve Kara Kuvvetleri Komutanı ile birlikte İzmir'den komutanlığa ait bir uçakla geldiğini, üsteki lojmanda oturan kızının evinde iken Abidin Ünal'ın telefonla araması üzerine, üsten birilerinin uçaklar kaldırdığını ve bu hususa göz kulak olması gerektiğini belirttiği için buraya geldiğini anlattı. Hatta 'bu hususu söylediğini anlatmaya çalıştığını ancak dinlemediklerini' söyledi. "
"Hakan Evrim, 'Dilerseniz sizi kanaat önderimiz Fetullah Gülen ile görüştürürüz.' gibi bir şey söyledi. 'Ben kimseyle görüşmem' diyerek tersledim. Ardından Akın Öztürk dışındakiler odayı terk etti. Üs komutanının odasına takriben saat 00.00'a doğru girdiğimizi düşünüyorum. Akın Öztürk paşaya da aynı şeyleri söylüyordum. Bana kendisini dinlemedikleri gibi şeyler söylüyordu. "
"Ben pozisyonu itibarıyla ve gece boyunca şahsıyla yaşadığım izlenimler karşısında bunun uygun olmayacağını düşündüm ve 'Sen burada kal, kızının evi burada' dedim. Fakat sürekli ısrar ediyordu. Onu üs binasında bırakıp çıktık."
Yarbay Levent Türkkan için:
"Odanın içerisine hızla ve aniden girmeye kalkıştıklarını fark edince ayağa kalktım ve o esnada Levent Türkkan, 'Komutanım otur, kalkma, sakin olun, zorluk çıkartmayın' şeklinde bağırdı. "
...
"O esnada Levent Türkkan'ın elinde tabanca ile 'Komutanım sakin olun, vururum, sıkarım' gibi şeyler söylediğini işittim. Hatta ben bir iki adım daha atıp, kendisine 'Sık ulan' diye bağırdım. "
-Org. Yaşar Güler
Genelkurmay 2. Başkanı
Org. Akın Öztürk için:
"Dolayısıyla şu anki değerlendirmeme göre, benim yakalanıp getirilmemden bu saate kadar haberinin olmamasının mümkün olmadığını söylemeliyim. İçeri girerek bizzat gözlerimi bağlayan bezi kendisi açtı. O esnada odada ikimizden başka kimse olmadığını gördüm."
-Org. Akın Öztürk
YAŞ üyesi
Org. Hulûsi Akar için:
Bir oda içerisinde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Tümgeneral Kubilay Selçuk ve Tuğgeneral Mehmet Dişli ile çay içiyordu. Bana, 'Bunlar bu işi yaptılar, bunlarla konuş ikna et' dedi.
Sonunda onlar ikna olunca Genelkurmay Başkanı, Başbakan ile görüştü. Bana 'sen burada kal, bunları iyice ikna et' dedi. Daha sonra helikoptere binip, Başbakanlığa gitti.
Tümg. Mehmet Dişli için:
"Kubilay Selçuk ve Mehmet Dişli'ye darbenin olamayacağını, demokratik kurumların işlediğini, halkın bu işe tepki gösterdiğini anlatıp, ikna etmeye çalıştım. Kendilerine, itiraz ettikçe bağırıp, çağırdım."
...
"Bu sırada Mehmet Dişli ile irtibat halindeydim. O Genelkurmay Başkanı'yla helikoptere binip, Başbakanlığa gitmişti. Kendisiyle cep telefonu üzerinden irtibat halindeydim. "
-Org. Yaşar Güler'in adının geçtiği bölüm:
"Yaşar Güler, Özel Kuvvetler Komutanı'yla görüştü. Onun üsse geldiğini söyledi. Yaklaşık 2-3 saat kadar bekledik. Özel Kuvvetler Komutanı'nın gelmesi gecikti. Çevrede birçok yere bakıp döndüğü için geç kaldı. Ayrıca olay yerine Yaşar Güler, askeri savcıları çağırdı. "
-Tümg. Mehmet Dişli
Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Dairesi Başkanı
Org. Hulûsi Akar için:
"Ben Komutan ile 16 yıldır değişik kademelerde çalıştım. Komutan'ı ailemin bir parçası olarak gördüğüm için 'Öleceksek de birlikte ölelim' diye düşünceyle onun yanında oldum. Onun can güvenliğinin sağlayabilirim diye karşı taraf ile belirttiğim görüşmeleri yaptım."
Org. Akın Öztürk için:
"Telefonla üsse çağrılan YAŞ üyesi eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk'ün sivil kıyafetle geldiğini dile getiren Tümgeneral Dişli, "Üçümüz birlikte televizyonlara baktık. Komutan sürekli tepki gösterdi, 'Böyle bir şey olur mu?' dedi. Akın Paşa da aynı tepkiyi verdi. Komutan, Akın Paşa ile buraya getiriliş sürecimizi konuştuk."
-Org. Yaşar Güler'in adının geçtiği bölüm:
"Ben dışarı çıktım. O sırada 2. Başkan Yaşar Paşa'ya girerken ya da onu götürürken biri vuruldu. Ben içeri tekrar döndüğümde işin ciddi olduğunu söyledim."
Yarbay Levent Türkkan
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın Yaveri
-Org. Hulûsi Akar için:
"Necdet Özel Paşa döneminde iki yıl Hulûsi Akar Paşa, iki yıl da Yaşar Güler Paşa, Genelkurmay 2. Başkanlığı görevini yürütmüşlerdi."
...
"Bize söylenen Yaşar Paşa cemaatçi değildi, fakat Hulûsi Paşa için cemaati seven, sempatizan, zarar vermeyen kişi diyorlardı.”
Org. Mehmet Dişli için:
"O da cemaatçidir. Mehmet Dişli Genelkurmay Proje Yönetim Daire Başkanıdır. Odada sadece üçümüz vardık. Girer girmez darbeye ilişkin mevzuyu konuşmaya başladık. Mehmet Dişli darbe teşebbüsü başladığında ilk önce Hulusi Akar Paşa'nın odasına tek başına gideceğini, onun kabul etmesi halinde darbe faaliyetinin başına geçirileceğini bize söyledi. Bunu söylerken bize 'Genelkurmay Başkanına, (Sen Kenan Evren olacak mısın, olmayacak mısın) diye soracağım' şeklinde beyanda bulundu. Genelkurmay Başkanına darbeyi tebliğ ederken, kendisini sevdiğimizi, saydığımızı, kabul etmesi halinde darbeninin başına geçireceklerini söyleyeceğini bize bildirdi.
Org. Akın Öztürk için:
(Org. Mehmet Dişli'nin) Elinde bir not kağıdı vardı. Oraya Genelkurmay Başkanına söyleyeceklerini tek tek yazmıştı. Söylediğine göre Hulusi Akar darbe faaliyetinin başına geçmeyi kabul ederse, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Akın Öztürk olacaktı.
-Org. Abidin Ünal
Hava Kuvvetleri Komutanı
Org. Akın Öztürk için:
"Akın Öztürk'ün telefonuna uzun süre ulaşamadım, daha sonra Korgeneral Mehmet Şanver'den Akın Öztürk'e ulaşmasını söyledim, Mehmet Şanver Akın Öztürk'e telefonla ulaşınca telefona bana verdi.
Ben Akın Öztürk'e "Ankara'da uçak uçuruyorlar, ne oluyor oralarda, senin emirlerin hilafına darbe mi yapıyorlar" diye sordum, kendisi bana "ben sadece gece uçuşu olduğunu zannediyorum, ben bir araştırayım" dedi, bende kendisine "gece uçuşu değil Ankara'da alçak uçuşlar olduğunu" söyledim. Bundan sonra Akın Öztürk bana hiçbir şekilde dönüş yapmadı. Yapmaya teşebbüs etmiş olmuş ise de, telefon bende olmadığından bana dönmeye teşebbüs edip etmediğini bilemiyorum."
....
"Saat:12.00 sıralarında YAŞ üyesi Orgeneral Akın Öztürk odama uğradı, ben kendisine durumun ne olduğunu sordum, o da bana kendisine benim, tarafımdan telefon edildiğinde kendisinin 4. Ana Jet üssünün Üs Komutanını telefonla aradığını, telefonu Tuğgeneral Hakan Evrim değil Tümgeneral Kubilay Selçuk'un açtığını söyledi."
"Kubilay Selçuk İzmir'de bulunan 2.Ana Jet Üs Komutanıdır. Kubilay Selçuk'a burada ne yaptığını sorduğunda Kubilay Selçuk'un kendisine faaliyete devam ettiklerini, kendisinin de gelmesini beklediğini ifade ettiğini söyledi. Akın Öztürk karargaha gittiğini, orada bu işi yapan ekiple görüşerek bu işten vazgeçmelerini gerektiğini, başarılı olamayacaklarını, bu işin felaketle sonuçlanma ihtimalinin çok yüksek olduğunu söylediğini bana aktardı."
"Ancak ikna olmadıklarını özellikle genç ekibin ısrarlı olduğunu, ancak meydanın bombalanmasından sonra artık durumu kaybettiklerini anladıklarını, tamamen kırıldıklarını ve bu işi sonlandırmak için, çözüm yolu aradıklarını ifade etti."
"Saat.09:00'dan 12:00'ye kadar Akın Öztürk'ün damadı olan Hakan Karakuş'a durumu iletip iletmediği, bu konularda konuşup konuşmadığını bilemiyorum, ayrıca bu darbe yapan askerlere karşı yukarıda anlattığım şekilde yaptıklarının yanlış olduklarını Akın Öztürk'ün onlara söylemesi üzerine bu darbeye teşebbüs eden askerlerin neden müdahale etmediklerini ya da neden Akın Öztürk'ü derdest edip etmediklerini bilemiyorum."