TÜRKİYE
'İslam'ın iki temel kaynağı var'
Yeni Şafak gazetesi yazarı Faruk Beşer bugünkü yazısında İslam'ın neden farklı anlaşıldığı konusu kaleme aldı.
Yeni Şafak gazetesi yazarı Faruk Beşer bugünkü yazısında İslam'ın neden farklı anlaşılaşıldığı meselesine değinerek, İslam'da her konuya eşit şekilde ağırlık verilmesini belirtti. Beşer, "İslam'ın ne olduğunu bilen bilir. İslam Allah'ın bütün insanlığa duyurulmak üzere Resulü'ne gönderdiği vahyin, yani Kur'an-ı Kerim'in Resulü tarafından kusursuz yaşanmasından ibarettir. Kur'an-ı Kerim İslam'ın yegâne kaynağıdır, Sünnet o kaynağın uygulanabilme çerçevedir. Bu bakımdan mecazen Sünnet'e de kaynak denir ve böylece İslam'ın Kur'an ve Sünnet diye iki temel kaynağı olmuş olur. Diğer anlama usulleri ise bunlara bağlıdır" dedi.. İslami olan düşünceyi ve eylemi anlamak isteyenler bu iki kaynaktaki ilgili talimatı bilir ve hesaba katarlarsa onu doğru anlamış İslam'ı doğru anlamış olacaklarının aktaran Beşer, "Aksi takdirde kendi çizdikleri sınırları İslam zannetmekten başka çareleri yoktur" ifadelerini kullandı.
Faruk Beşer'in bugünkü yazısı:
Ortayolu, itidali, dengeyi, ya da vasatiyyeyi tartışırken İslam'ı bütün olarak anlamadaki ortayolu da görebilmemiz gerekir. Bunu bir insan bedeni benzetmesiyle anlatmaya çalışırsak şöyle diyebiliriz:
İdeal bir insan bedeni düşünelim. Her uzuv yerli yerinde ve ideal ölçülerde olsun. İslam'ı da böyle bir beden olarak görelim. Mesela kalp İslam'daki zikri ve ibadeti temsil etsin. Askerin gözetleme görevinden hareketle gözler cihadı, eller eylemleri, baş ve beyin tefekkürü ve bilgiyi ilah, temsil etsin. Bütün bu organlar birbiriyle iletişim halinde ve dengeli olursa insan, insan olarak fonksiyonlarını istenen düzeyde yerine getirebilir. Bunlardan birine ölçüsüz ağırlık verilir, diğerleri dumura uğratılırsa marazi bir görüntü doğar. Mesela cihad cihad deyip gözleri çok büyütürsek karşımıza gulyabani gibi bir heyula çıkar. İnsanlar bunu gördüklerinde ödlek görmüş gibi korkarlar. Yine dengesiz biçimde ve zikrin ne olduğunu da anlamadan zikir zikir deyip diğer organlarla iletişim halinde olmayacak şekilde kalbe ağırlık verirsek kalp şiştikçe şişer ve artık nefes darlığından gideriz.
Şimdi etrafımızdaki İslam anlayışlarına bakalım, bu dengesizliğin her tarafta fark edilebilir olduğunu göreceğiz.
İslam'ın ne olduğunu bilen bilir. İslam Allah'ın bütün insanlığa duyurulmak üzere Resulü'ne gönderdiği vahyin, yani Kur'an-ı Kerim'in Resulü tarafından kusursuz yaşanmasından ibarettir. Kur'an-ı Kerim İslam'ın yegâne kaynağıdır, Sünnet o kaynağın uygulanabilme çerçevedir. Bu bakımdan mecazen Sünnet'e de kaynak denir ve böylece İslam'ın Kur'an ve Sünnet diye iki temel kaynağı olmuş olur. Diğer anlama usulleri ise bunlara bağlıdır.
Şimdi hayatın değişkenliği içerisinde İslami olan düşünceyi ve eylemi anlamak isteyenler bu iki kaynaktaki ilgili talimatı bilir ve hesaba katarlarsa onu doğru anlamış olurlar. Aksi takdirde kendi çizdikleri sınırları İslam zannetmekten başka çareleri yoktur. Ne var ki, Türkiye gibi bu iki temel kaynağa herkesin doğrudan ulaşma şansı bulamadığı ülkelerde bu iş biraz zordur ve özel çaba ister.
Ulaşabilen insanlar çerçeveyi bu iki kaynaktaki bilgilerle kurup aradaki boşlukları akılla doldururlarsa çerçevenin dışına çıkmamış ve İslami olanı anlamış ve yaşamış olurlar. Günümüzdeki Selefilik buraya kadar doğru bir çizgidedir. Ama onların da aralardaki boşlukları doldurmada problemleri vardır. Yani onların problemi çerçeveyi kurma problemi değil, farklı zamanın ve mekânın bulunduğu araları anlama ve doldurma problemidir.
Bu çerçeveyi kuramayanlar için ise manzara farklıdır. Mesela bu iki kaynağı doğrudan bilemeyen Müslüman bir felsefeci düşünce ağında bu kaynaklarda kendi alanıyla ilgi olan çok az nassa atıfta bulunabilir. Çerçeveyi kaynaklarla değil felsefeyle kurar. Ama Müslüman bir felsefeci olduğunu gösterebilmek için de arada sırada ve sadece kendini destekleyen naslardan söz edebilir. Nasların çerçevesindeki bir felsefe ya da tefekkür ile, felsefenin çerçevesinde bir nastan yararlanma çok farklı şeylerdir. O zaman felsefe sayısınca İslam anlayışının ortaya çıkması kaçınılmaz olur. Buna da İslam değil, olsa olsa felsefe üstü az İslam denir.
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ