EĞİTİM - KÜLTÜR - SANAT
İHH'dan Kürt Meselesi ve Çözüm Süreci Bildirisi
-
İHH İnsani Yardım Vakfı, “Kürt meselesi ve Çözüm Süreci” başlığı altında hazırladığı bildiri ve çalışma raporunu, düzenlenen basın toplantısı ile açıkladı.
İHH İnsani Yardım Vakfı’nın yaşanan son gelişmeler ışığında, “Kürt meselesi ve Çözüm Süreci” başlığı altında hazırladığı bildiri ve çalışma raporu düzenlenen basın toplantısında kamuoyuna duyuruldu.
İHH İnsani Yardım Vakfı’nın Kürt meselesi ve çözüm süreci ile ilgili gelinen noktaya dair değerlendirme, tespit ve önerilerini içeren bildiri ve çalışma raporu İHH Başkanı Bülent Yıldırım tarafından İHH Genel Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaşıldı:
“İHH İnsani Yardım Vakfı olarak kuruluşumuzdan bu yana Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde yürüttüğümüz yardım faaliyetlerinin yanı sıra bölgenin en önemli gerçeği olan Kürt meselesinin çözümü için de çaba gösteriyoruz. Bir zamanlar bütün seslerin silah sesiyle, baskı ve zorbalıkla bastırıldığı bölgede, bugün silahların sustuğu ve herkesin çözümü konuştuğu bir zamana kavuşmanın memnuniyeti içerisindeyiz. Arkamızda çok büyük acılar bıraktık ancak bizler bu yeni dönemde her türlü riske ve zorluklara rağmen, çözümün ve barışın sağlanması için çalışmaya devam ediyoruz ve herkesin de bu çaba içerisinde olması gerektiğine inanıyoruz. Bu hedefle bugüne kadar çok sayıda çalışma gerçekleştirdik, birçok rapor hazırladık. Yardım faaliyetlerimizi halkımızın ihtiyaçlarına göre tespit edip planladık ve yönlendirdik. Bölge halkının sorunlarına derman olmaya ve her türlü haklarını elde ettikleri onurlu bir yaşama kavuşmaları için çözümün parçası olmaya gayret ettik, etmeye de devam ediyoruz. Bu çerçevede yaptığımız bütün faaliyetleri dönem dönem kamuoyuyla da paylaştık. İHH olarak halihazırda Kürt nüfusun olduğu bütün şehirlerde teşkilatlı ve hemen hemen bölgedeki tüm ilçelerde gönüllüleri olan yaygın bir kurumuz. Türkiye’nin bütün şehirlerinde ve birçok ilçesinde örgütlü ve taban merkezli bir kurum olarak çeşitli konularda halkın düşünce ve taleplerine dayanan sürekli istişare ve çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Dünyadaki benzer sorun yaşayan toplumların barış süreçlerine de katkı sağlayan vakfımız, tüm bu tecrübeleri ışığında Kürt meselesinin halkın iradesi ve talepleri doğrultusunda adil bir çözüme kavuşması için son dönemdeki gelişmeleri değerlendirdiği birçok çalıştay ve toplantı gerçekleştirmiştir. Kürt meselesi ve çözüm süreci ile ilgili son olarak 17.11.2014 tarihinde gerçekleştirdiğimiz saha verileri ile raporlarına dayanan istişare toplantımızda belirlediğimiz aşağıdaki hususları içeren tespit ve önerilerimizi kamuoyunun bilgisine sunuyoruz." İşte rapordan maddeler:1. Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşayan bölge halkı ile temaslarımızda, özellikle geçmişte yaşananlar, çözüm süreci ve çözüm sürecini riske atan son gelişmeler değerlendirildiğinde bölge halkı; “Barışın ve çözümün sahibi ve koruyucusu olacağız, kim barışı ve çözümü savunursa o kazanacak. Biz de bu süreci gözleyen, denetleyen, takip eden ve zorlayan olacağız!” mesajını vererek “üçüncü göz biziz” demiştir.
2. Çözüm süreci Hükümeti, PKK’yı ve diğer herkesi aşmıştır. Süreç halkındır. Halk kendi meselesi olarak gördüğü Kürt meselesi ve etrafında oluşan sorunlar bütününün çözümü konusunda kararlılığını ortaya koymuştur. Bu kararlılığa, barışa, sürece kim nasıl katkı sunarsa halkın ona desteği tamdır.
3. Halk, çözüm sürecinden vazgeçemeyeceğini belki umudu biraz kırılmış ama daha kararlı bir şekilde ortaya koymaktadır. İnsanlar kanın dökülmediği, barışın hâkim olduğu bir hayatı istedikleri için çözüm sürecinden vazgeçmemiştir. Halk, sokaklarında silah sesi değil mutlu bir şekilde koşuşturan çocukların sesini duymak istemektedir. Çocukları için kurdukları hayaller korkulardan uzak, onurlu ve haklarını elde etmiş, kimliğinden taviz vermeden herkesle barışık mutlu bir yaşamdır.
4. Sorun, yılların ihmali sebebiyle bölgede milliyetçi bir söylemi güçlendirip belirli grupları ön plana çıkarmış olsa da, farklı düşünen kesimleriyle birlikte bütün Kürt halkının soruna taraf olduğu unutulmamalıdır. Aynı zamanda farklı etnik ve inanç grupları da bu sorunun tarafıdır. Şiddeti şantaj olarak kullanan kimi grupların tüm Kürt halkının sözcüsüymüş gibi hareket etmesi büyük tabloyu örtemeyeceği gibi, diğer bütün Kürt toplumsal kesimlerinin bunu kabul ettiği anlamına da gelmemektedir. Siyaseten ciddi bir temsil tabanı bulunan PKK ve PKK çizgisinin bütün unsurları, tüm Kürt halkını temsil etmediği gibi, hükümetin de yekvücut sanki tüm Türk kesimini temsil ediyormuş gibi düşünülmesi yanıltıcıdır. PKK çizgisinin ideolojik talepleri ile Kürt halkının farklı kesimlerinin genel ihtiyaçları önemli oranda farklılık gösterebilmektedir.
5. Çözüm süreci son dönemde Türkiye dışında yaşanan bölgesel gelişmelerden bağımsız değerlendirilmeyecek şekilde uluslararası bir boyut kazanmıştır. Bölge ülkelerinin yanı sıra uluslararası güçlerin de sürece (çözümden veya çözümsüzlükten yana politika ve eylemlerle) dahil olduğu gözlemlenmektedir. Kobani’deki çatışmaların/savaşın küresel boyut kazanması bunun bir göstergesidir. Kobani olaylarının, Türkiye’nin çözüme yönelik sürecini baltalamaya yönelik politika ve söylemlere vesile edildiği gözlemlenmektedir. Bölgesel gelişme ve olayların çözüm sürecini etkilemesine müsaade edilmemeli ve adımlar buna göre atılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin Kürt meselesinde çözüme ulaşması bölgede barışı ve Kürt-Türk-Arap etnik çatışma üzerine oynanan tüm oyunları bozacaktır.
6. Ortadoğu’daki genel çatışma ve huzursuzluğun farklı aktörlerden kaynaklandığı düşünülse de sorun aslında tek orijinlidir. Dolayısıyla Kürt meselesi, Mescid-i Aksa olayları, Suriye meselesi, Irak’ın istikrarsızlığı ve Kobani olayları tamamıyla birbiriyle ilintilidir. Emperyalizm ve Siyonizm’in aktörlerinin bu meselenin çıkışı ve çözümsüzlüğüne yönelik rolü bilinen bir gerçektir. Küresel güçlerin bölgesel hegemonyasına, bölge halkının kanı üzerinden kurulan oyunlara dikkat çekmek gerekir. Ancak mazlum Kürt halkının; ABD, İsrail ve işbirlikçilerinin oyunlarına karşı kendi kardeşlerinin, bölge halkının ve adaletin yanında yer alacağı, tarihî bir sürecin içinde olacağı görülecektir.
7. Çözüm sürecinin devamı esastır. Ancak süreç yeteri kadar anlaşılamamış ve ehemmiyeti yeterince anlatılamamıştır. Bölge halkının ve Türkiye halkının tamamını etkileyecek bu süreçle barışın getireceği ortam, herkesin her türlü kazançlı olacağı, insan hayatının güven içerisinde olacağı, Kürt kimliği ile ilgili haksızlıkların ortadan kalkacağı, kardeşliğin pekişeceği, dış güçlerin oyunlarının bozulacağı, mutluluk, umut ve refahın artacağı, her konuda yaşam kalitesinin yükseleceği ve benzeri olası kazanımların neler olabileceği ve kimleri nasıl etkileyeceği konularında yeterli bilgilendirme ve bilinçlendirme yapılamamıştır. Çözüm süreci olumlu yönde devam ettirilmezse Türk-Kürt-Arap kardeşliği zedelenecektir.
8. PKK, tek tipçi anlayış ve yaklaşımı ile daha önce alan hâkimiyeti adına kendisine muhalif olan grupları nasıl susturmuşsa/bitirmiş ise 6-7 Ekim olaylarında da aynı şekilde davranarak kendi dışında hiçbir yapılanmaya tahammül edemediğini ortaya koymuştur. Ayrıca muhaliflerini itibarsızlaştırma ve hedef gösterme çabaları içerisine girmiştir.
9. Yukarıda da ifade edildiği gibi, çözüm süreci dolayısıyla bölgede asayişi ve güvenliği sağlayacak bir otorite boşluğu oluşmuştur. Oysa ki herhangi bir şiddet olayına meydan vermemek için gerekli tedbirlerin elden bırakılmaması barış sürecinin sürdürülebilmesi açısından önem arz etmektedir. Bölgede oluşan otorite boşluğunu PKK/KCK adeta bir devlet gibi yapılanarak doldurmuştur. Bölgede paralel yönetim, paralel yargı, paralel güvenlik mekanizmaları oluşturulmuştur. Ayrıca yol kesmeler, kimlik kontrolleri, vergi salması vb. uygulamalar içine girilmiştir.
10. Kürt halkı çözüm sürecine inanmıştır. Silahlı mücadeleden vazgeçilmesi konusunda PKK’ya da mesajını iletmiştir. Özellikle annelerden gelen bu mesaj dikkat çekicidir; hem küçük çocukları dağa giden/götürülen anneler hem de küçük yaşta çocukları hapishanelerde tutulan anneler seslerini yükseltmiş ancak Türkiye genelinde bu sese yeterince karşılık verilmemiştir.
11. 6 -7 Ekim olayları sonrasında halk şunu sorgulamıştır: Amaç mücadele mi yoksa mücadeleye konu edilen hedeflere ulaşmak mıdır? Mücadelenin kendisinden siyasi, sosyal, ekonomik çeşitli şekillerde menfaat elde edenlere karşı halk, problemlerin çözümü ile huzurlu bir hayatı bu hesap ve menfaatlere kurban etmeyeceğini dillendirmektedir.
12. Bölgede ortaya çıkan önemli bir durum da örgütlülüğü güçlü İslami STK’lara ve Müslüman kimliğine yönelik saldırıların artmasıdır. Bu saldırıların bir sonraki aşamasının yaygın sistematik bir sindirme politikasına dönüştüğü ve “ya kendilerine katılım ya da bölgeyi terk etmeleri” konusunda zorlamaya tabi tutuldukları görülmektedir. Nihayetinde bölgeden İslami yapılanmalar uzaklaştırılarak PKK/KCK’nın bölgede alan hâkimiyeti sağlamaya çalıştığı bilinmektedir. Bu bağlamda bölgede mütedeyyin kimliğiyle tanınan kişilerin göçe zorlanması söz konusudur. Bu konuya ilişkin tedbir ve önlemlerinin geliştirilmesi elzemdir. Ayrıca bölgedeki varlıklı ailelerin güvenlik gerekçesiyle aynı şekilde bölgeyi terk ettiği de gözlemlenmektedir. İmam hatip liselerini tercih eden çocuk ve gençlere yönelik PKK unsurlarının planlı aşağılama ve dışlama tavrını örgütlemesi de bir diğer tespittir. Bunlara ilişkin tedbirler de alınmalıdır.
13. Hangi partiden olursa olsun başta bölge milletvekilleri olmak üzere siyasi parti yönetici ve temsilcilerinin, devlet kadrolarının çözümün parçası olmakta, halkın barış talebinin ve sürecin takipçisi olmakta yeterince aktif ve belirleyici aktör olmadığı gözlenmektedir.
14. Bugün Ortadoğu’da İslam’ın ve Müslüman aktörlerin, çeşitli oyun ve politikalarla saf dışı bırakılmaya çalışıldığı ya da kötü örneklikler oluşturularak toplumdan soğutulmaya çalışıldığı genel bir kampanya yürütülmektedir. Oysa bu toprakların binlerce yıllık İslami mirası, bugünkü sorunların çözümünde de temel rolü oynayacaktır. Tüm hukuki ve siyasi adımlarla birlikte İslam kardeşliği yeni dönemin temel harcı olacaktır. Bu çerçevede bölgede ideolojik ve manevi dejenerasyonun önüne geçilmesi, problemlerin çözümüne olumlu katkı sağlayacaktır. Bizler, İslami kavram ve değerlerinin egemen güçler tarafından politik bir araç olarak kullanılmasının değil gerçek anlamda altyapısı oluşturularak hayata geçirilmesinin çözümü kolaylaştıracağını düşünüyoruz. Zira inanıyoruz ki kavimler ve diller, üstünlük veya aşağılanma sebebi değil, birbirimizi tanımak için yaratılmış ayetlerdir.